İttihat Ve Terakki

Abdülhamid’in Bulgar Prensliği İle İlişkisi ve Edirne’deki İkinci Ordu’ya Bakışı

Abdülhamid’in Bulgar Prensliği İle İlişkisi ve Edirne’deki İkinci Ordu’ya Bakışı

 

Abdülhamid Rumeli’ndeki isyanları teskin etmek maksadıyla oralarda senelerce iki yüz bin asker beslemiş, daha doğrusu vatan evlatlarından iki yüz bin kişiyi aç ve biilaç Rumeli dağlarında ve bayırlarında dolaştırmıştı. Hükûmet parasız kaldıkça aktolunan istikrazlar hep bu uğurda sarf ve israf olunmuştu. Velhasıl devleti zayıf düşürmek için ne lazımsa Abdülhamid idaresi bunu yapmakta kusur etmemişti.

Bulgarlar bu vaziyetten istifade ettikçe Abdülhamid her sene Münir Paşa’yı veyahut Necip Melhameyi Bulgaristan Prensi Ferdinand’ın hak-ipayına gönderiyordu. Onunla itilaf çareleri arıyor ve bu çareleri, bulamayınca dayak yemiş bir çocuk gibi ağlayarak, sızlayarak Avrupa kabinelerine müracaat ediyordu. Abdülhamid’in koca Osmanlı İmparatorluğu’nun Padişah’ı, Ferdinand’ın ise küçücük Bulgaristan emaretinin Prensi olduğu düşünülürse, bu müracaatların Osmanlılık namına elim bir zillet olduğu kolayca anlaşılır.

Arada sırada Bulgar emaretiyle Babıali arasındaki vaziyet vahamet kesbetmekten geri kalmıyordu. O zaman Abdülhamid hükûmeti, vatanı kurtarmak için değil, istibdadı kaybetmemek için biraz aklını başına alıyor ve bazı askeri tedbirler almağa kalkışıyordu. Fakat maatteessüf o zaman da bir çok askeri levazımının noksan olduğu görülüyor ve bunların alelacele tedarikine çalışılıyordu. Mesela top ve süvari beygirleri satın alınıyordu. Zannediliyordu ki bu beygirlerle derhal harbe girmek kabil olacaktır. Unutuluyordu ki bu hayvanların talim ve terbiyesi altı aya mütevakkıftır.

Sonra süvari, yeni tüfeklerle teçhiz olunmak isteniyordu. Bunun için Bertier Paşa bir erkan-iharp zabitiyle beraber Fransa’ya gönderiliyordu. Halbuki kendisinden ümit ve yardım beklenen bu Bertier Paşa’nın Fransız ordusunda çilingir, bizim ordu da ise Ferik Bertier Paşa, olduğu nazar-ı dikkate alınmıyordu.

Bulgaristan’a karşı sevkolunacak kuvvetimiz Edirne’deki İkinci Ordu idi. Bulgarların devlet için bir tehlike teşkil ettikleri her an görüldüğü halde bu ordu yine ihmal ediliyordu. Çünkü ordunun birçok teçhizatı ve levazımı eksik bulunuyordu. Bundan başka daha fena bir şey vardı ki, o da İkinci Ordu’ya mensup olan mektepli ve muktedir zabitlerin oradan uzaklaştırılması ve memleketin diğer ordularına teb’it olunmaları idi. Abdülhamid merkezi Edirne’de bulunan İkinci Ordu’nun bir gün Yıldız Sarayı üzerine yürümesinden korktuğu için bir taraftan muktedir zabitleri oradan uzaklaştırırken diğer taraftan da İkinci Ordu’nun süvari ve topçu levazımını ikmal ettirmiyordu. İkinci Ordu Kumandanlığına da askerlikte yalnız idare işlerini bihakkın ifa edip askeri malumatı olmayan sadık bendelerinden Arif Paşa’yı tayin etmişti.

Görülüyor ki devletin hayatı meselelerinde, memleketin maruz kaldığı en tehlikeli vaziyetlerde bile vatandan, milletten ve memleketten ziyade daima Abdülhamid’in şahsı, etrafındakilerin menfaatı gözetiliyordu. Varsın Bulgarlar hazırlanarak hududu geçip Edirne’yi zaptetsinler, bunun ehemmiyeti yoktu. Elverirdi ki İkinci Ordu hep muktedir zabitlerin elinde bulunmasın, teçhizatı mükemmel olmasın da bir gün Yıldız Sarayı üzerine yürümeğe kalkışmasın!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!