İttihat Ve Terakki

Ali Kemal ve Necip Melhame Kara Sultan’ın Atıfetine Boğuluyor

Ali Kemal ve Necip Melhame Kara Sultan’ın Atıfetine Boğuluyor

İttihat ve Terakki’nin Avrupa’da bulunan azasından İshak Sükutî Bey Türkiye’nin Roma Sefereti katipliğine, doktor Abdullah Cevdet Bey, Viyana Sefareti Katipliği’ne ve Hilmi Bey de Madrit Sefareti Katipliği’ne tayin edilmişlerdi. Bundan başka daha bir çoklarına maktu maaşlar bağlanmış ve bu maaş sahipleri her ay alacakları paralara mukabil Abdülhamid aleyhinde bulunmamağa taahhüt etmişlerdi.

Bu mesele halledildikten ve bir çok Türk gençlerinin kalpleri mübayaa edildikten sonra Necip Melhame, Abdülhamid aleyhinde çıkan gazetelerin hurufatını da satın almıştı. Bu hurufat sandıklara yerleştirilmiş ve bir daha üzere ortadan kaldırılmıştı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni İstanbul’da Tıbbiye Mektebi’nde genç talebe iken tesis eden İshak Sükutî ve Abdullah Cevdet Beyler gibi hararetli hürriyet ve Meşrutiyet taraftarları iskat edildikten sonra tabii İttihat ve Terakki Cemiyeti de dağılmış ve ondan hiçbir eser kalmamıştı. Artık Necip Melhame ve Ali Kemal, zalim Padişah, Abdülhamid’ten istedikleri kadar atifet bekleyebilirlerdi! Çünkü vazifelerini yapmışlar ve İttihat ve Terakki’yi kökünden kazımışlardı.

Fakat hürriyet ve Meşrutiyet mücahedesine sarsılmaz bir iman ile bağlı olan ve Abdülhamid’in istipdadına karşı son nefeslerine kadar mücadeleye azmetmiş bulunan Ahmet Rıza, Doktor Nazım, Doktor Akil Muhtar ve Nuri Ahmet Beyler gibi hürriyet aşıklarını ne Necip Melhame, ne de Ali Kemal iknaya muvaffak olabilmişlerdi. Onlar ne rütbe, ne maaş ve ne memuriyet ile kazanılabilmişti. İttihat ve Terakki dağılınca Ahmet Rıza Bey ile arkadaşları toplanarak mefsuh İttihat ve Terakki yerine Paris’te Terakki ve İttihat Cemiyet’ini tesis etmişler ve Meşveret Gazetesini neşretmeğe başlamışlardı. Eski Cemiyet’in muhtelif şubeleri bilhassa Türkiye’deki taraftarları dağılmamış olduğundan İttihat ve Terakki yerine Terakki ve İttihat Cemiyeti aynı şiddet ve hararet, aynı azm-ü metanet ile Abdülhamid’e karşı olan mücadelesine devam etmeğe başlamıştı. İttihat ve Terakki’yi Necip Melhame altüst etmişti. Fakat hakikat halde Cemiyet’in yalnız ismi altüst olmuş, Altındaki isim üste ve üstteki isim alta gelmişti, azasından bazılarının kandırılarak ayrılmasından başka Cemiyet’in faaliyetine hiçbir sekte arız olmamıştı.

Bu işte yalnız Ali Kemal, ne tiynette bir adam olduğunu bir kere daha ispat etmiş ve Necip Melhame’nin icraat-ına alet olmağa layık bir insan olduğunu ispat için fırsat kaçırmamış oluyordu. Esasen Necip Melhame gelmeden evvel dahi Ali Kemal’e Paris’teki Türk gençleri şayan-ı itimat bir adam nazarile bakmıyorlardı. Çünkü yaptığı şeylerden dolayı herkes üzerinde pek fena bir tesir bırakmıştı. Necip Melhame, İttihat ve Terakki dağıttığını zannettikten epeyce bir zaman sonra Doktor Bahattin Şakir Bey’e talebi üzerine yazılan bir mektupta bakınız Ali Kemal meşhur kartpostal sirkati hadisesi ve şantajcılığı hakkında neler söyleniyordu:

“Kardeşim Baha,

Dinime, vicdanıma, namusuma yemin teklifile Ali Kemal Bey’in Kartpostal sirkati ve ve şantajcılığı meselelerine dair bildiklerimi yazmaklığımı istiyorsun. Bu meseleler hakkında din ve vicdan ve namusum üzerine yemin ederek hakikati meydana çıkarmak emelile – hafızamda kalanı – işte yazıyorum. Şahit sıfatile mahkemeye davet edilseydim, şifahan de bu hatıratımı aynile söylemekten çekinmeyecektim. Şöyle ki:

Cenevre’de Emniyet İdarehanesi’ne Almanya’dan manidar bir ifade ile yazılmış olan bir kartpostal gelmişti. Masanın üzerinde duran bu kartpostalın Ali Kemal Bey, idarehaneyi ziyaret ettikten sonra, masanın üzerinde kaybolduğu anlaşılmıştı.

Kartın ehemmiyetini bilen Ali Kemal Bey’in efal ve harekatından şüphe eden cemiyet efrad-ı telaşa düşmüşlerdi. O zaman gazetede Mürettiplik hizmetini ifa eden Hüsnü Efendinin şehadeti üzerine Müskur kartın Ali Kemal Bey tarafından gizlice alınıp çalındığına hüküm verilmişti.

Bu sirkat keyfiyeti bir iki gün zarfında Cenevre’de bulunan bütün Osmanlılar arasında şayi olmağa başlamıştı. Ali Kemal Bey, bu sırada hükûmetin ve ağlebi ihtimale göre Necip Melhame’nin hizmeti hususiyesine dehalet etmiş bulunduğundan menffeatcuyane bir maksatla kartı idarehaneden çalmış bulunması sözleri Paris’te bulunan Osmanlılar arasında da kuvvet bulmuştu.

Ali Kemal Bey, bu şaiyaların tasniattan ibaret olduğunu ispat etmek ve teberie zimmet eylemek için bir hakem Heyet-inin teşekkülünü talep etmişti. Bunun üzerine kendi arzusile Ahmet Rıza Bey’le ben bu heyete aza intihap edildik. Bir taraftan Cenevre’deki arkadaşlarla Ahmet Rıza Bey azasında o zaman mevcut olan muhalefeti meslekiyeden, diğer taraftan da müşarünileyhin herkesçe müsellem bulunan istikametinden dolayı vereceği hükümde tarafkirlek gibi bir isnadın kimse tarafından nazar-ı itibare alınmayacağını bilen Cenevre’deki Osmanlılar bu teklifi memnuniyetle kabul etmişlerdi.

Bunun üzerine Ali Kemal Bey, Paris’e gedi. Kartın, Ali Kemal Bey, tarafından çalındığını gören mürettip Hüsnü Efendi de Cenevre Heyet-i tarafından şahit olmak üzere gönderildi. Ahmet Rıza Bey’in odasında vukubulan isticvapta Ali Kemal Bey böyle bir kartı ne görmüş, ne de almış olduğunu beyan ile iftiraya uğradığını musırrane iddia eyledi. Mürettip Hüsnü Efendi de Ali Kemal Bey’in yüzüne karşı: “Kartı oturduğunuz masanın üzerinden alıp cebimize attınız. Kartı siz çaldınız!” dedi ve bunu din ve namusu üzerine yemin ile temin etti.

Ali Kemal Bey, bu şehadeti gareze atfederek ve ispat müddea için kafi görmeyerek teberiei zimmet varakası istemekte ısrar etti. Ahmet Rıza Beyle olan hususi müzakeremizde bir şahit ile Ali Kemal Bey’in kartı aldığına hükmetmek caiz olamayacağını ve fakat Hüsnü Efendi gibi hakikaten namuslu bir vatandaşımızın da yemin ile tekit eylediği bir şeyi garaza hamletmek hakkaniyete muvafık düşemeyeceğini bilmülahaza diğer bir vesikanın zuhuruna kadar kat’i hükmümüzü tehire karar verdik.

Aradan dört beş gün geçtikten sonra Ali Kemal Bey, Ahmet Rıza Bey’in evine tekrar gelir. Cebinden bir kart çıkararak der ki:

– “Mahut kart bu karttır. Ben bunu Cenova’da İdarehanede bulunduğum zaman alıp cebime koyduğumu hatırlamıyordum. Nişanlım bulunan pansiyon sahibesinin kızının kart meraklısı olduğunu bildiğim için hiçbir maksadı hafi beslemeden kartı önünde oturduğum masanın üzerinden alıp nişanlıma göndermiş olabilirim, diye düşündüm ve nişanlıma keyfiyeti yazdım. Filhakika nişanlım kendisine böyle bir kart getirdiğimi bildirdi ve işte iade etti.”

Ali Kemal Bey’in bunu söyleyerek mevzuubahsolan kartı Ahmet Rıza Bey’e teslim eder. Bu hadise üzerine hayretlere düşen Ahmet Rıza Bey’i gönderdiğim zaman mir-i müşarünileyhin hissiyatına ben de iştirak ettim. Bu suretle kendiliğinden meydana çıkan bu ikinci vesika üzerine mürettip Hüsnü Efendi tarafından serdedilen müdeiyatın doğruluğuna hüküm verdim. Bittabi Ahmet Rıza Bey de, ben de Ali Kemal Bey’e tebriye-i zimmet varakası vermekten içtinap ettik…

Ali Kemal’in şantajcılığına gelince, Avrupa’daki eski dostları onu bir şantajcı olarak tanımakta çok haklı idiler. Çünkü Abdülhamid aleyhine çalışan bir Cemiyet’in, İttihat ve Terakki’nin, müzakerelerine huzurile ve çıkardığı gazetelerine kalemile iştirak ettikten sonra maddi ve şahsi menfaaat mukabilinde evvelce aleyhinde çalışmış olduğu istibdat Hükûmeti’nin teklif ettiği memuriyeti kabul etmişti, bir miktar para kumabilinde Genç-Türklerin zayıf olanlarını satın almak ve satın alamadıklarının ahvalini tecessüs etmek vazifesini kabul eylemişti. Paris’teki Türk Sefareti Müsteşarlığı’na tayin edilmek istenildiği zaman, mazideki seyyiatından dolayı Fransa Hükûmeti tarafından kabul edilmeyen Necip Melhame gibi bir adamın hususi hizmetine girmek gibi bir zilleti irtikap eylemekten çekinmemişti. Buna şantaj denmez de ne denirdi? Ali Kemal Cenevre’deki arkadaşlarile müstebit hükûmete karşı mücedele etmek, hürriyet mesleğinde birlikte çalışmak için söz ve imza verdikten sonra şahsi menfaat mukabilinde kendisini Hükümete satmıştı. Demek ki memuriyet kapmak için Abdülhamid devrindeki “Hamiyetperveran” zümresinde dahil olmuştu.

İşte Abdülhamid’in Necip Melhame delaletile ve Ali Kemal’in yardımile İttihat ve Terakki’ye vurmak istediği ikinci darbe ve İttihat ve Terakki’nin ismini değiştirecek Terakki ve İttihat oluvermek suretile bu darbeden kurtulması vakası bundan ibaretti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!