1907 Kongresi Başlıyor
1907 Kongresi Başlıyor
Kongre, nihayet tayin edilen günde toplanmıştı. Kongre Sami Paşazade Sezai Bey tarafından açılmıştı. Ondan sonra Sabahaddin Bey fırkasına mensup olan Nihat Bey, teşkilat bürosunun raporunu okumuştu. İlk günü kongreye Sabahaddin Bey, ikinci günü Mamulyan Efendi ve üçüncü günü de Ahmet Rıza Bey riyaset etmişlerdi. Kongre tarafından müştereken verilen kararda deniliyordu ki:
“Türkiye’de icra-yı hareket eden muhalefet fırkalarından mürekkep olup 27-29 Kanunuevvelde toplanan kongre, memlekete yükletilen ve şimdiki hükümdar ikinci Abdülhamid tarafından işlenilen korkunç cürümlerle cihan tarafından tel’in edilen istibdat idaresinden muztarip olan bütün Osmanlı milletlerinin tesanüdünü istihsal edeceğini beyan eyler.
Otuz seneden beri devam eden bu idare, umumen yanlış bir surette telakki edildiği gibi yalnız Padişah’ın kendi menfaati için tazyik ve katlettiği Hristiyanlar için felaketli olmamış, aynı zamanda bizzat Müslümanlar dahi harap olmuşlar, nefy-ü tağrip edilmişler, öldürülmüşler ve nihayet , Padişah ile etrafındaki avenesi tarafından beşeriyete karşı yapılan suikastlardan dolayı medeni milletler nazarında mes’ul tutulmuşlardır. Devlet dahilindeki bütün milletler mütevaliyen Abdülhamid’in caniyane ve mecnunane hareketlerine kurban olmuşlardır. Abdülhamid onları mutevaliyen birbirlerine karşı tahrik etmiş Türkler, Ermeniler, Rumlar, Bulgarlar, Ulahlar, Araplar, Museviler, Dürzüler, Kürtler arasında ırki ve dini ihtilafları tasniat ile galeyana getirerek o milletlere takibatın, nefy-ü tağribin ve katliamların tatlarını tattırmıştır.
Abdülhamid bu cürümlerden başka Türkiye’nin canlı kuvvetlerini tedricen mahveden aheste bir tahrip siyaseti takip etmiştir. Onun yüzünden fikri, iktisadi ve içtimai her türlü hayat felce uğratılmıştır.
Abdülhamid maarifin düşmanıdır ve tahsile atılmak isteyen milletlerin elinden tahsil vasıtalarını almıştır. Mektepleri kapatmış, hocaları hapse atmış, talebiyi menfalara sürüklemiş ve mevcut mekteplerde de tahsil usullerini görülmemiş bir sansüre tabi tutmuştur.
Aynı zamanda matbuat ta bir esarete mahkumdur. Gazeteler yalnız müsaade edilen veyahut sansü tarafından uydurulan haberleri neşre mecburdur. Bu suretle Abdülhamid’in yüzünden Türk devleti bir cehalet ve yalan duvarı ile muhat kalmıştır.
Abdülhamid her şeyden kıymetli olan fikri inkişafa mani olmamış aynı zamanda milletinin maddi refah halini esaret altında dahi olsa düşünmekten uzak kalmıştır. Bu itibarla da harabiyet, sefalet ve açlıktan başka bir şey görülmemektedir. Vilayetlerimizde Abdülhamid’in vicdansız memurları tarafından tarhedilen vergiler halkı soyup soğana çevirmektedir.
Abdülhamid tarafından otuz seneden beri takip edilen meş’um siyaset yüzünden devlet gittikçe küçülmekte ve devletin eczası birer birer kaybolmaktadır. Bu hal böyle devam ederse az zamanda Arnavutluk, Makedonya, Arabistan, Ermenistan’da elden gidecektir. Arazilerini tevsi etmek isteyen, müstemleke edinmek niyetinde olan veyahut mali menfaatler teminine çalışan devletler bunları birer birer elimizden alacaklardır.
Bu ahvalden dolayı çıkan ihtilal hareketleri şimdiye kadar münferit bir şekilde idi. Bugün ise Türkler ve Hristiyanlar müştereken hareket etmektedirler. Memleketin muhtelif noktalarındaki halk, ıstırapları çekemeyecek bir hale geldiğini anlatmıştır; Padişah’ın kendilerini bir uçuruma doğru sürüklediğini artık biliyor. Bugün az çok muhakemesi olan bir kimse, devletin büsbütün inkırazına ve bir felaket zuhuruna mani olmak için yegane çarenin tebeddül-ü hükûmet olduğunu takdir ediyor. Onun için bu kadar fenalıklara sebep olan bir idareyi her türlü vasıtalara müracaat ile devirmek lazımdır. Onun için biz aşağıdaki şeyleri istiyoruz:
1- Abdülhamid’in tahtından feragat etmesi,
2- Şimdiki idarenin esaslı bir surette değiştirilmesi,
3- Kanun- Esasi’nin tatbiki.
Her türlü ıslahat için birinci şart şimdiye kadar yapılan bütün fenalıkların başlıca müsebbibi olan Abdülhamid’in ortadan kalkmasıdır. O giderse onunla beraber istibdat idaresi ve politikası, zabıtanın tethiş harekatı ve diplomaside yalancılık ta zail olacak ve bir Meşrutiyet idaresi teessüs ederek bütün millete müsavi haklar bahşelleyecek, herkese adalet ve hürriyet temin edecektir.
Bütün milletin arzusuna istinat eden Kongrenin kat’i arzusu budur. Aynı toprakta eken ve biçen, aynı ıstırapları çeken Osmanlılar kendi hisselerine isabet eden saadet-i hali ve hürriyeti müttehit bir hareketle istihsale azmeylemişlerdir.
Biz müşterek bir mücadele için birleşirken her teşkilat kendi istiklalini muhafaza edecektir. Biz dostça, kardeşçe birleşiyoruz ve mücadeleye hazırlanıyoruz. Hiçbir zaman zaaf eseri göstermeyeceğimizi birbirimize karşı taahhüt ediyoruz. Padişah’a karşı da şunu beyan ediyoruz ki Türkiye için yeni bir devir açmağa muvaffak olmadan silahlarımızı elden bırakmayacağız.
Bu çetin fakat şerefli işte bize yardım edilmesi için herkese müracaat ediyoruz. Çünkü yapacağımız teşebbüsler için yalnız yorulmak bilmeyen bir azim değil, aynı zamanda ağır fedakarlıklar da lazımdır. Herkese, her türlü müstasil ve hür tetkikattan mahrum edilen bütün fen ve ilim adamlarına hitap ediyoruz, şehirlerde ve tarlalarda çalışan ve topraktan ve ekmekten mahrum kalan, gayr-i kanuni vergilerin tazyiki altında ezilen, vergi memurları tarafından işkence edilen işçilere, emin bir surette ticaret yapamayan tacirlere, maaşlarını alamayan, giydirilmeyen, beslenmeyen ve hain Hükümdar tarafından her fırsatta hemşerilerine karşı cebren sevkedilen askerlere, işkence altında ezilen bütün Osmanlı milletine hitap ediyoruz. Bu mukaddes mücadele için herkes ittihat etsin şinar ve zulüm idaresi olan Abdülhamid’in istibdadına karşı ancak hürriyet, ıslahat ve ihtilal fikirleriyle mücadele edilebileceğini herkes anlasın, ellerinden gelen her kuvveti bu uğurda sarfetmekten çekinmesin. Mükemmel surette mücehhez olan otuz senelik bir zulüm idaresine karşı sulhperverane vasıtalarla mücadele edilemeyeceği acıklı tecrübelerle anlaşılmıştır. Abdülhamid, tebaasının her arzuhaline, her ricasına cebir ve kuvvetle, nefy, hapis ve katliamlarla mukabele etti.
Kongre’de hasıl olan umumi kanaat şudur ki bütün muhalif gruplar bundan böyle ihtilalkarane vasıtalara müracaata mecburdurlar. Ancak bu vasıtalar cesaret verici neticeler temin edebilir. Türk ve Ermeni grupları tarafından Anadolu vilayetlerinde umumiyetle yapılan ihtilal hareketlerinden hasıl olan neticeler bunu ispat eder. İktidar mevkiinde bulunanların yaptıkları zulüm ve şiddet ihtilali muhik gösteriyor. Şimdiki idarenin icra ettiği cinayetler bizi ihtilale sevkediyor.
Onun için aşağıdaki tedbirleri kabul ve tavsiye ederek, tatbika hazır olduğumuzu beyan ediyoruz:
1- Hükûmet idaresine karşı müsellah mukavemet;
2- Memurların, zabıtanın vesairenin siyasi ve iktisadi grevleri gayr-i müsellah mukavemet;
3- Vergi vermekten imtina;
4- Orduda propaganda; askerlerin ahaliye ve ihtilalcilere karşı yürümeleri için tenvir olunmaları;
5- Ahvalin icabatına göre başka türlü vasıtalara müracaat;
6- Umumi kıyam.
Şayet istibdat idaresinden muztarip olanların hepsi o idareyi devirmek hususunda aynı azim ve metaneti gösterirse, Abdülhamid idaresi yakın bir istikbalde mahvolacaktır. O idare öyle bir mail-i inhidam duvarıdır ki ona bir omuz vererek devirmek müşkül bir iş değildir. O duvar devrilirse Osmanlı Devleti müsavat ve adalet nurlarına garkedilmiş olacaktır.
Şimdiye kadar birleşik olmayan milletler ittihadı yaşasın!
Yaşasın ihtilal kuvvetleri ittihadı!”
Bu beyannameden binlerce nüsha bastırılarak bütün Avrupa kabinelerine, İstanbul’da ve Paris’te ecnebi Sefirlere, konsoloslara gönderilmişti. Bir gün sonra umum matbuata tevzi edilmişti. Teşkilat bürosu faaliyetini tatil etmeyerek muhtelit, daimi ve gizli icraat komitesi işe başlayıncaya kadar kongrenin bıraktığı bu işleri görmekle meşgul olmuştu.
Rumlardan ve Rum teşkilatından hiçbir ses çıkmamıştı. Paris’teki Rumlar evvelce de yazıldığı gibi kongrede içtima etmemişlerdi. Fakat bununla da kalmayarak muhtelif grupların birleşmesine mani olmak için ellerinden geldiği kadar çalışmışlardı. Paris’te “Hellenisme” gazetesini çıkaran Adosides münasebetsiz bir makale yazmaktan geri durmamıştı.