1908 Yılının Mart Ayında Ülkenin İçinde Bulunduğu Durumu Anlatan Bir Mektup
1908 Yılının Mart Ayında Ülkenin İçinde Bulunduğu Durumu Anlatan Bir Mektup
Bu satırların yazıldığı günlerde 1908 senesi Mart sonlarında bilmem kaçıncı defa olarak memleketten Fransa’ya kaçan ve Marsilya’ya çıkan bir Türk genci memleketin vaziyetini şu mektupla anlatmaya çalışıyordu.
“Abdülhamid’in kurenası şeamet ve nühuset devrinin tamamen söneceğini görerek ta Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar maden araştırmak için mühendisler göndermektedir. Şimdiye kadar Almanlara ve Ruslara birçok imtiyazlar verildi. Maden taharriyatında valilere ve mütasarrıflara maksadın tahsili yolunda lazım gelen vesaya tebilğ olunmaktadır.
Anadolu’da jandarma tensikatı artık felah gününe, felah bayramına kaldı, halbuki en ziyade fitret-i dai, müteselsil şurişleri badi seyyiatın masdarıdır. Alay beyleri, tabur ağaları zaten ahçılıktan, kölelikten gelme menhus avare ve serserilerdir. Yegane emelleri igtişaş arasında malikanelerini tevsi etmektir. Yerli ahalinin, daha doğrusu servet erbabının şu yoldaki ikdamları memnuniyet-i mucip halden ise de, fakir ahalinin hedef olacağı gaddarane itisafa hudut ve payan olamıyor.
Reji Nezareti imtiyaz müddetini tahdit için mütehalikane çalışmaktadır. Eşrafa ve hanedanlara bol bol maaş vererek onları istihdama sai olması muvaffakıyetine delalet eder. Rejinin kullandığı hileler ve desiseler sayesinde ise bugün Canik mülhakatı mücadele ve muhaseme halindedir. Çoluk çocuk bahçe etrafında kadınlar taşlarla, ihtiyarlar sancaklarla gençler silahlarla mukabele ve mukavemettedirler! Şu sayede ümit ederim ki aşar mültezimlerine de isyan silahı hazırlanıyor!
Ulema ve hocalar, Padişah aleyhinde tefevvühat-i lisaniyelerinden dolayı bir çok gençlerimizi ihbar ve resmen şehadetle mahkum ettirdiler. Şeriat gaza-yı Ahmediyenin cerri menfaate alet olması modası geçtiğinden son maişet çaresi hilafet-i islamiyeyi müdafaaya kaldı. Umumun iyiliğine çalışmaları lazım gelen hocaların manevi vazifeleri ancak halkı perişan etmekten başka bir şey değildir.
Hükûmet askeri tedarikatla meşgul. Bu tedarikat evvela Erzurum ihtilaline karşı idi. Halbuki ordu merkezinden harice de teşmil ediliyor. Bu tedarikatın Anadolu’da bir katliama karşı yapıldığına şüphe yoktur. Ta ki Abdülhamid şahsını sair hükûmetlere karşı mesuliyetten kurtarabilsin.
Birçok yerlerde tabur zabitleri değiştirildi. Evlad-ı vatan taarruzları yüzünden birçokları da divan-ı harplerdedir. Viktor Hugo “Sefiller” namındaki eserinde zikrolunduğu gibi, divan-ı harp reislerini kim mesul edecek?..
İdare-i mahsusamızın sayılası kabil olmayan suistimallerinden olmak üzere iki Rum hırsızından “Ünye Vapuru” namındaki Yunan bandırasını hamil olan vapur satın alındı. Her ne kadar ahaliyi ikaza çalıştımsa da bir semere hasıl olmadı. Vapur satın alındıktan sonra, Yunan bankerleri tarafından haczedildi. Maamafih Yunan tüccarları hisselerini istirdada muvaffak oldular! Diğer Trabzon vapurları vesaireleri de birkaç ihtikar ve melamet esbabının elinde menfaat temin etmektedir.”
Bu mektubu Marsilya’dan Paris’e yazan zat, Topalzâde Osman imzasını kendi ifadesine nazaran Marsilya’ya firar edinceye kadar yapmadığ işler kalmamıştı. Diyor du ki:
“İdadi mekteplerinde okumakta iken heccavlık yüzünden defaatla tard ve ihraç edildim. İstanbul’da mütemadiyen zabıtanın nezareti altında bulundum. Musa Şefkat Bey’in elde edebildiği evrakı hem şehrilere, camilere, medreselere tevzi ettim. Bu yüzden çok kere memleketime firara mecbur oldum. Fransız mekteplerinde devam ettimse de oralardan da çıkarıldım. Fransız vapurunda Abdülhamid’in yaverlerindenNecip Bey’le muhavere ve mücadele yüzünden ihbar edildim. Muhacir eşkıya aleyhinde ahaliyi isyana davet ettiğim için beş ay dağlarda dolaştım, ondan sonra Fransa’ya kaçtım. Ahali’nin meralarını zapteden Rum tüccarın evlerini yağma ettim, yıktım ve tahrip ettim. İkinci defa yine kaçmağa muvaffak oldum. Kahvehane ve kıraathanelerde sarhoşlukla irat ettiğim nutuklar yüzünden birkaç defa hapse girdim. Aşar iltizamiyle biçare ahaliyi esaret altında tutan bütün ailem efradının evlerini şehir içinde alenen kurşuna tuttum. On martin ile iki rovelverim müsadere edildi. Üç ay hapsedildim. O zamanki maiyetim hala mahkumdur.
Her tarafta süriş ve ihtilal çıkarmağa çalıştım. Sayısız telgraflar,mektuplar, layihalarla resmi makamları tacizden geri durmadım. Evrak ve muharreratım kitabet nümunesi olmak üzere valilerin ve mutasarrıfların masalarında mahfuzdur.
Reji aleyhindeki son kıyamın çıkmasına yegane sebep olan da yine bendim. Bu son kararın, söylenmeyen bir sır üzerine mevkufen izamım için vilayetten verilen emir üzerine vuku buldu.
Şimdi para tedarikiyle meşgulüm. Bunu elde edersem ilk teşebbüsüm Karadeniz ticaretini sektedar edecek tedbirler almak olacaktır. Bu sayede Rumlara, saniyen vatan haini olan hükûmet memurlarına tedricen cezalar tertip edeceğim. Paratedarik edemezsem bilmecburiye burada bir tüccar maiyetinde maişet teminine mecbur kalacağım.”
Osman Bey mektubunun nihayetinde kendisine para verilirse hizmette kusur etmeyeceğini, cidden müzaherete muhtaç bir halde olduğunu yazıyordu. Fakat Selanik’ten Paris’e gelen haberlerde Cemiyet teşkilatının gittikçe büyüdüğü, muktedir ve fedakar zabitlerin hümmalı bir faaliyetle çalışmaktı oldukları bildirildiğinden Cemiyetten para isteyen bu zata yardım ederek onu Karadeniz sevahiline götürmeğe lüzum görülmüyordu.