1967 İstanbul İl Kongresi
1967 İSTANBUL İL KONGRESİ
1967’de Çemberlitaş semtinde İstanbul İl Kongresini yapıyorduk. Kongre divanında İsmail Hakkı Yılanlıoğlu, Osman Yüksel Serdengeçti, Süleyman Sürmen vardı. En son konuşmayı yapan Genel Başkan Türkeş’ten önce beni kürsüye çağırdılar. O konuşmamda denge düzenini anlattım. Bu düzen İslam’ın ruhuna özüne dayalı bir düzendi. Örneğin, Ramazan ayı içinde oruç tutan iki hanımdan birisi yemeğin tadına bakıyor fakat orucu bozulmuyor. İkinci hanım yemeğin tadına bakıyor onun orucu bozuluyor. Sebebi birinci hanımın kocası huysuzdur, yemeğin tadından tuzundan ötürü karısına çıkışabilir. Ailede denge bozulmasın diye evin hanımına oruçlu olduğu halde yemeğin tadına bakma izni verilmiştir. İkinci hanımın kocasına gelince halim selim bir insandır. Ailede o sebeple sıkıntı ve huzursuzluk doğmayacaktır. Bu sebeple ikinci hanıma yemeğin tadına bakma izni verilmemiştir. Çünkü o husus ailede rahatsızlık meydana getirmeyecektir. İşte o konuşmamda denge düzenini anlattım, geçtim yerime oturdum. Benden sonra Türkeş kürsüye geldi ve sözlerine şöyle başladı:
— İçimizde yeni yeni düzen icat edenler vardır. Onlar gitsinler kendilerine başka bir yer arasınlar. Bizim düzenimiz 9 ışıktır, 9 ışıktır, 9 ışık.
Bu cümleyi üç defa tekrar etti. Aksaray’dan şoför Kamil partili üyemiz olup delegeler arasında oturuyordu ve ağlayarak yüzüme bakıyordu. Türkeş’in konuşması gönlünü çok incitmişti. Kongre bitiminde salondan ayrıldım. Yolda gidiyordum. Etrafımızda partimizden arkadaşlarla yürüyorduk. Arkamızdan biri geldi:
— Efendim, Genel Başkanımız İl Merkezi’nde sizi bekliyor.
Geriye döndüm. Genel Başkan Türkeş, Yılanlıoğlu ile İl Merkezi’nde oturuyorlardı. Selamdan sonra Türkeş’e hitaben konuşmaya başladım:
— Albayım İslam bizim hayatımızın bütünüdür. Kısa bir zaman içinde dünyanın gündemine de gelecektir. Çünkü dünyada mesaj kaynakları kurumuş, felsefeler sükut etmiştir. O gün geldiğinde siz çok geç kalmış olacaksınız. Ben köyüme ve tarlaya dönüyorum. Size hayatta sağlık ve başarılar dilerim. Allah’a ısmarladık.
Bu sözleri söyledikten sonra kapıya doğru yürüyordum ki, arkamdan Yılanlıoğlu koşarak önüme geçti. Boynuma sarılarak ağlamaya başladı. Türkeş de yanımıza gelerek duygulanarak ikimize bir sarıldı. Sonra tekrar yerlerimize oturduk., çay içtik, sohbet ettik, ayrıldık.
GENÇLİK
Türkeş gençleri kendi kontrolünde tutmaya çok dikkat ediyordu. Başkalarının özellikle benim gençlerle ilgilenmemden rahatsız olduğunu hissediyordum. Bana göre örnek insan Fahri Kainat Efendimiz’di, Türkeş değildi. Doğru nerede idi? Kur’an da ve Sünnet’te. Yüce dinimiz; “İhtilafını Allah’a ve Peygamber’e döndürünüz” demiyor muydu?
Oysa gençlere, lider tartışılmaz, fikir tartışılmaz gibi son derece yanlış görüşler telkin ediliyordu. Hele Dündar Taşer’in bir sözü ortalığı allak bullak etti: “Türkeş’in yanlışı benim doğrumdan daha doğrudur.”
Taşer kişiliğine çok saygı duyduğumuz kıymetli bir insandır. Bu sözü üstün bir sevgiyi ve saygıyı ifade eder, ama öyle yorumlanmadı. Türkeş’e bunların yanlış olduğunu münasip lisanla anlatmaya çalıştım:
— Albayım, bizler Allah rızası için hareket etmeyi hayatımıza hakim kılmalıyız.
Benim “lider tartışılmaz” ve “fikir tartışılmaz” gibi görüşlere karşı çıkışım gençleri pasifize ettiğim şeklinde yorumlandı ve bu durum bütün teşkilatlara yayıldı: “Ahmet Er gençleri pasifize ediyor.”
O sıralarda Sait Bilgiç M.H.P.’ye girmişti. Bir gün bana şöyle dedi:
— Ahmet Bey sen gençleri pasifize ediyormuşsun. Ben bu partiye Hareket Partisi diye geldim.
Kendisine gençleri pasifize etmediğimi doğru ölçüler vermeye çalıştığımı uzun uzun izah ettim. Sonunda durumu anladı:
— Çok haklısınız. Özür dilerim ve tebrik ederim.