27 Mayıs’dan 12 Eylül’e

24-25 Kasım 1967 Yılında Yapılan CKMP’nin 8. Büyük Kurultayı

24 – 25 KASIM 1967 YILINDA YAPILAN

C.K.M.P.’NİN 8. BÜYÜK KURULTAYI

Kurultayın 2. günüydü. Türkeş kulağıma eğildi:
— Ahmet’ciğim, bir kapanış konuşması yetiştirebilir misin?
“İnşallah” deyip yerimden kalktım. Ben daktilo bilmiyordum. Daktilo bilen birini aradım. Mehmet Altınsoy biliyormuş. Altınsoy’la Genel Merkez’e gittik. Ben söyledim o yazdı. Bu konuşma kitaplara “Büyük Hedef” başlığı altında geçti. Metin şuydu:
“Pek muhterem divan başkanı ve üyeleri, pek kıymetli delegeler, misafirler ve basın mensupları, kıymetli arkadaşlarımın teveccühüne mazhariyet benim için büyük bir mutluluk kaynağıdır. Geçmiş yıllar aylar içinde eyleşmeden bugünden ve yarından bahsetmek istiyorum. Çünkü hal geçmişin toplamı geleceğin tohumudur. Bugün Türkiye’nin genel görünüşü kısa çizgilerle şöyledir:
Dudaklar çatlak, mideler boş, köyler karanlık, halk yoksul, millet düne küskün, gelecekten ümitsizdir. Bugüne kadar tatbikatına şahit olduğumuz siyasetin hile, iftira, yalan ve tertip gibi basit ve çirkin silahları imanlı Türk Halkı’nın siyasi hareketini zayıflatmakta, inancını sarsmaktadır. Bir tarafta toprağı seyreden tok insanlar, öte yanda toprağı yoğuran aç insanlar. Bir tarafta güzel vatanımızın toprağını süren, tohum saçan nasırlı eller öte yanda günün modasına takılıp giden ve kulüpleri tıklım tıklım dolduran memleket çocukları. Bir tarafta 6 yaşından itibaren sorumluluk yüklenen ve fabrikalarda motorun gürültüsünü, tarlalarda güneşin hararetini bölüşerek sosyal adaletin tatbikatını veren vatan çocukları; öte yanda yüksek apartmanların gölgesinde ve sıcak odalarında sosyal adalet nutukları hazırlayan, adaletsiz, şuursuz, ruhsuz bir topluluk. Bir tarafta yılda bir milyar lirayı bulan içki masalarından yükselen kahkahalar, öte yanda bir damla su için sabahtan akşama kadar nöbet bekleyen, susuzluktan çoraklaşmış köyler.
Bütün bu çizgiler üç beş yılın üç beş kişinin eseri değildir. Yüzyılların yüzyıllara taşıdığı yüktür. Türkiye’nin jeopolitik ve istihsal değer olarak Türk Halkı’nın moral ve fizik güç olarak tam anlaşılamamasını, tanınamamasını geri kalmışlığımızın asıl sebebi olarak görmekteyiz.
Ben Türk Milletini;
Sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye, rüşvetle, hileyle çiğnenen , çiğnetilen hukuk düzenlerine, ahlaktan mahrum bir hürriyete , tefeciliğe, karaborsaya yer veren bir ekonomiye çağırmıyorum. Türklük şuur ve gururuna, İslam ahlak ve faziletine, yoksullukla savaşa, adaletle yarışa, birliğe kardeşliğe kısacası Hak yolu, hakikat yolu, Allah yoluna çağırıyorum. Çağlar üzerinden sıçramaya çağırıyorum. Hareketin adını isteyenlere açıkça ilan ediyorum:
Yeniden maneviyata dönüş… Hedefimiz Türkiye’yi aç hürler, tok esirler ülkesi yapmamaktır. Bu yolda bizi tavizkar politikacı olarak itham edenler Türk’ün yüce varlığını anlamayanlardır. Unutulmamalıdır ki bir çiftçinin toprağa tohum saçması tarlaya taviz vermesi demek değildir. Toprağı değerlendirmesi ve verimli kılması demektir. Bizim hareketimizin de mana ve ruhu budur. Yine unutulmamalıdır ki; medeniyetler, devletler para ile değil, inançla kurulurlar. Parasızlıktan değil, inançsızlıktan çökerler.
Türk aydınları, Türk Gençliği buluşma yerimiz Büyük Türkiye’dir. Buluşma noktamız imanlı Türk insanının kalbi ve cevheri aslisidir. Bugüne kadar olduğu gibi Türk Halkı’nı yalnız kendi yazdığınız kitabı okumaya, yalnız kendi söylediklerinizi dinlemeye, onun okuduğu kitabı okumaya, onu tanımaya anlamaya koşunuz.
O zaman buluşma yeri ve noktasında asgari müştereklerde değil azami müştereklerde birleşeceğiz. Türk Milleti’ni iktidarları için bir basamak, demokrasiyi de sadece bir rey düzeni olarak kabul eden görüş bizim görüşümüz değildir.
Saflarımız Türk Milleti’nin ve Devleti’nin ebedi hayatını düşünen milliyetçilerin, vatanseverlerin, meydana getirdiği bir saftır.
Anadolu’nun dağlarında, ovalarında bir Eyyüp Peygamber sabrı ile dolaşan, çalışan, kahırkeş, çilekeş, çiftçi, işçi, topyekün Türk çocuklarını bu manevi davamıza davet ediyoruz.
Vazifemiz; “ALLAH taşıyacağımızdan daha fazla yük yüklemez” inancı içinde çalışan, yürüyen bu insanların inançlarıyla istihza ve istiskal değildir. Onların yükünü omuzlamaktır. Onların haklarını çalanlarla, rızıklarına, emeklerine el uzatanlarla mücadeledir. Bu mücadelemiz içte ve dışta yılmadan devam edecek ve bu yolda Allah’ın izniyle muaffak olacağız. Çünkü yolumuz Hak ve Hakikat yoludur. Bu ülkede teknik üniversitelerin, fen fakültelerinin labaratuarlarıyla, yüksek ilahiyat akademilerinin koridorları birleştirilmelidir. Bugün madde ve mana kavramları insanlığı bir çıkmaza doğru sürüklemektedir. Oysa madde ve mana ne birbirinin aynı ne de birbirinin gayrıdır. İnsanlığı ve milletleri gerçek mutluluğa götürecek yol ilmin ve ahlakın basamaklarından geçmelidir. Türk Milleti bu yolda bir çok örnekler vermiş, insanlığa önderlik etmiştir. Bugün yine milletimizin ve aynı zamanda insanlığın mutluluk tohumları bu topraklarda gizlidir.
Türkiye ve Türk Milleti’nin karakteri içeriden ve dışarıdan çok iyi kıymetlendirilmelidir. Kore yaylasında kopan bir fırtına, kendi sahillerinde söner. Vietnam’da kopan bir fırtına ancak kendi sahillerini yalar; Himalayalar’da kopan bir fırtına Hint Okyanusunda kırılabilir. Fakat Anadolu yaylasından kopan bir fırtına bütün dünyayı tesiri altına alabilir. Bunun böyle bilinmesi ve değerlendirilmesi gerekir.
Geleceğin büyük Türkiye’si selam sana.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!