27 Mayıs 1960 İhtilalinde CHP Faktörü
27 MAYIS 1960 İHTİLALİNDE CHP FAKTÖRÜ
İsmet İnönü ihtilalden önceki tarihlerde Meclis’te yapmış olduğu konuşmalarda şu ifadeleri kullanıyor:
— Şartlar tamam olunca ihtilal meşru olur. Yine bir meclis konuşmasında DP. iktidarını kastederek sizi ben de kurtaramam…
İhtilal öncesi bir gün Orhan Erkanlı’yı ziyarete gitmiştim. Kendisi Davutpaşa’da Tank Tabur Komutanı idi. Odasına girdiğimde iki siville görüşür haldeydi. Onlara döndü ve “Yüzbaşım yabancı değil devam edin” dedi. Bunun üzerine o iki sivil şahıs şunları söylediler:
— Binbaşım Saraçhane’de iki grubu birbiriyle çatıştırdık, kavga bütün şiddetiyle devam ediyor, başka bir emriniz var mıdır?
Erkanlı:
— Teşekkür ederim devam edin…
O iki sivil şahıs ayrılıp gittiler. Erkanlı ile yalnız kalmıştık:
— Binbaşım bu adamlar kimdir?
Erkanlı, cevap verdi:
— Bunlar Halk Partisi milletvekilleridir.
— Memleketin genç evlatlarını birbirine kırdırıyorlar, bu ne haince bir iştir, dedim.
Erkanlı cevap verdi:
— Olaya öyle bakma, onlar ihtilale zemin hazırlıyorlar.
— Allah belalarını versin, dedim ve ayrıldım.
Akhisar’da dayım Vehbi Bakırlıoğlu 27 Mayıs ihtilalinden sonra karşılaştığımızda bana aynen şunları söyledi:
— Biz Halk Partililer silahlanmıştık. Türk Silahlı Kuvvetleri 27 Mayıs müdahalesinde bulunmasaydı biz bizzat harekete geçecektik.
Vehbi Bakırlıoğlu CHP de tanınmış saygınlığı olan bir insandı. Bunu bana söyleyen herhangi bir parti üyesi değildi. Halk Parti’lilerden bazılarının DP’lileri ihbar ederek tutuklattıkları. DP’lilere suç isnadında bulundukları, 27 Mayıs hareketinden sonra aldığımız haberler arasındaydı. 27 Mayıs’ın icraasından sonra CHP yetkililerinin “Biz 27 Mayıs hareketinin içindeyiz” beyanları vardır. Bu beyan daha sonra değişikliğe uğrayarak, “Biz 27 Mayıs’ın ne içindeyiz ne dışındayız” şekline dönüştü. Daha sonra da “Biz 27 Mayıs’ın dışındayız” haline geldi.
CHP’nin 27 Mayıs ile ilgili tarihi beyanları bunlardır. Akla bir soru geliyor peki bunların hangisi doğrudur? Benim vicdani kanaatime göre ilk beyanları doğrudur: “CHP 27 Mayıs’ın içindedir.”
1960 yılında ihtilal hazırlıkları süratlendi. Gençlik arasındaki şiddet olayları tahrik ve teşvik görürken iktidar bunları önlemekte zorluk çekiyordu. İşte böyle bir ortamda Numan Esin örgüt üyeleri ile temaslara başladı. Alparslan Türkeş de ihtilal örgütün içindeydi. İhtilal örgütünde Alparslan Türkeş, Numan Esin, Muzaffer Özdağ ve ben ayrı bir grup oluşturuyorduk. Bir gün Numan Esin bana geldi ve “Örgüt içinde Türkeş’i istemeyenler var” dedi. Onlara karşı tatlı veya sert lisanla tavrını koyarak Türkeş’le ilgili bazı oyunları ve tehlikeleri önlediği muhakkaktır. Çünkü bunları bana kendisi anlatmıştı.
Tereddüt ve şüphe içinde örgüt çalışmalarını sürdürüyorduk. İsmet İnönü’den emir aldıkları ve örgüt çalışmaları hakkında kendisine bilgi aktardıkları hususunda bazı örgüt üyeleri hakkında şüpheler vardı. Nihayet bir gün Birinci Ordu Karargahında görevli Kurmay Binbaşı Mehmet Özgüneş -ki kendisi de örgüt üyesi idi ve bizimle aynı görüşte idi- bizlere mühim bir haber getirdi.
İhtilal örgütü içinde bazı subaylar İsmet İnönü’den emir alıyorlar ve kendisine ihtilal çalışmalarıyla ilgili bilgi aktarıyorlar. Bu subaya göre, “Demokrat Parti iktidarı ihtilalle alaşağı edildikten sonra İsmet İnönü bütün kadrosuyla beraber iktidara getirilmelidir.”
Kur. Bnb. Mehmet Özgüneş’in bu haberi bizleri uyardı. Bu haberi aldıktan bir müddet sonra Alpaslan Türkeş, Numan Esin, Muzaffer Özdağ bir akşam Balmumcu’da kirada bulunduğum bizim evde toplandık. İçimizde en kıdemli olan piyade atış okulunda hocamız bulunan Alpaslan Türkeş toplantıda başkanlığı yürütüyordu. Kendisine sordum:
— Albayım bu ihtilal bir gece eğitimine çıkar gibi kolaylık içinde yürütüleceğe benziyor. Ancak bu ihtilalin teşvik ve tahrikçileri arasında bulunan ve orduda da geniş sempatizanı bulunan İsmet İnönü ve Halk Parti iktidarı elimizden almak isteyecektir. Bu hususta ne düşünüyorsunuz?
Türkeş ayağa kalktı sağ elini havada savurdu ve indirdi, hiç konuşmadı; bu hareketiyle şunu demek istiyordu: Halk Partisi’ne haddini bildiririz.
Ben tekrar sordum:
— Bunu yapabilir miyiz?
Bu sorum cevapsız kalmıştı. 27 Mayıs öncesi ve sonrası olaylar göstermişti ki Halk Partisi’nin idare üzerindeki tasallutunu önleyemedik. O akşam Türkeş’i Ankara’ya uğurladık. Ordu içinde örgüt içinde İsmet Paşa’nın iktidarını isteyenlerin sayısı çok fazlaydı. Öyle görünüyordu ki, ihtilal iktidarda bulunan Demokrat Partiye karşı yapılacak. O alaşağı edildikten sonra yerine Halk Partisi iktidara getirilecekti. Bu, ülkenin bölünmesi, insanlarımızın kamplara ayrılması demek olurdu. Buna asla rıza gösteremezdik. Bir ihtilal örgütü içinde bunu nasıl önleyebileceğimizi uzun uzun müzakere ettik. Bu müzakere Numan Esin, Muzaffer Özdağ ve ben Ahmet Er arasında geçmiştir. Mecidiyeköy dutluklarında sabah ezanlarına kadar meseleyi tartıştık ve görüştük. Bu tehlikeli gidişatı önlemek için şu ihtimaller üzerinde düşündük:
1. Durumu ihbar edelim. Bu tedbir iki sebepten kabul edilmedi.
* İhbarı kişiliklerimize yakıştıramadık.
* İhbar bizden veya başka kaynaktan da gelse iktidarın ihtilali önlemesi mümkün değildi.
Bu iki sebeple tedbir olarak düşündüğümüz ihbara müracaat edilmedi.
2. İhtilalden çekilmek. Bu tedbir de şu sebepten kabul edilmedi.
* Örgüt üyeliğinden çekilmemiz ihtilali engelleyen ve ihtilalcilerin büyük çoğunluğunun Halk Partisi’nin lehinde olan niyetlerini engelleyemez.
Müzakere böylece devam ederken Numan Esin söz aldı:
— Arkadaşlar, görüyorsunuz bir çıkmazın içindeyiz. Gelin ihtilale katılalım ve de halkımızı bölen birbirine daha da düşman kılan ihtilal tasarruflarının karşısına çıkalım. Barışı kardeşliği temin hususunda elimizden gelen gayreti gösterelim. İhtilal içinde de mühim görevler alarak söz sahibi olalım.
Numan Esin’in bu teklifi üçümüzce de uygun bulundu. İhtilale girme hususundaki kesin kararımız da o anda verildi. Bu niyetle üç genç subay ihtilale girdik. İhtilalden sonra bu niyet ve hareketimizden kesinlikle dönmedik. Bu gayretlerimiz ihtilalin icra safhasında ve ihtilalden sonraki çalışmalarla belirgin olarak görülecektir. Hemen hatırlayabildiğim bir olayı sunuyorum. 9 Eylül 1960 günü Numan Esin İzmir’in kurtuluş gününe davet edildi. Törende yapacağı konuşma ile ilgili hazırladığı metni bana okudu. Metin birliğe beraberliğe çağrı niteliğindeydi. Konuşma metninde şöyle bir cümlenin de yer almasını kararlaştırdık. (Altını çizerek söylüyorum Türk Silahlı Kuvvetleri milletin yarısına dost yarısına düşman olamaz.)
27 Mayıs 1960 İhtilali şiddet olaylarını önlemek, ülkede ihtiyaç duyulan güven ve huzuru sağlamak, birlik, beraberlik ve kardeşliği pekiştirmek, adil bir yönetimle vatandaşı kucaklamak, Devleti yeniden yapılandırmak, milletin kültür değerlerini yeniden ele almak ve ihya etmek Prof. Ali Fuat Başgil başkanlığında teşekkül edecek bir uzmanlar heyetine milletin gerçek yapısına uygun bir anayasa hazırlatmak, ortam sükunet bulunca Türkiye’ye geri dönmeleri şartıyla hükümet üyelerini İsviçre’de ikamete mecbur kılmak, yurt dışında kaldıkları müddetçe hallerine uygun geçim ve bakımlarını sağlamak, ülkenin önemli ve acil meselelerini teknokrat bir kadro da oluşturarak süratle halletmek, bu işler için bir seçim dönemi yani dört yıl iktidarda kalmak, dört yıl içinde seçim ortamını hazırlayarak Anayasa’nın ve Seçim Kanunlarının güvencesinde ülkeyi seçime götürmek. İşte bizim grubumuzun (Alpaslan Türkeş, Numan Esin, Muzaffer Özdağ, Ahmet Er ) 27 Mayıs’la ilgili niyet ve hedeflerimiz bunlardı. İhtilalden sonra aynı görüşleri paylaşan komite üyesi arkadaşlar olduğu gibi Türk Silahlı Kuvvetleri içinde de aynı görüşleri paylaşan çeşitli rütbelerdeki subaylar gördüm. İsmet İnönü ihtilal olduktan sonra bizim dört yıl iktidarda kalma programımıza karşı çıkmış “Bir an evvel seçime gidilmekte sayısız faydalar vardır” sözünü tekrar etmiştir. Bu görüş haklılık taşımayan bir görüştür. Demokrat Parti mahkeme kararıyla kapatılmıştı. Bu durumda seçime eşit şartlarda gidilebilir miydi? Tecrübeli devlet adamı İnönü bu hatayı nasıl işliyordu? Nitekim bu görüşünün yanlışlığını anlamış olacak ki iki yıl sonra İsviçre’de çıkan bir yabancı dergiye verdiği beyanatta, “Hadiseler 14’leri haklı çıkarmıştır. Erken seçime gidilmekte hata edilmiştir” diyerek yanlışını itiraf etmiştir.