5+5 Bilmeceye Dönüşüyor
5+5 BİLMECEYE DÖNÜŞÜYOR…
ÇÖZÜM MİNİ PAKET, UYARIYA FIKRAYLA DEVAM
Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin anayasa değişikliği, giderek karışık bir hâl alıyordu. Demirel, yaramaz çocuklara gözdağı verircesine yaptığı, “Gelirsem oraya!. . ” uyarılarında yerden göğe kadar haklıydı. DYP lideri Tansu Çiller, FP ile birlikte verdiği “Cumhurbaşkanını halk seçsin” teklifinden sonra, hükümetin verdiği 5+5 formülüne de imza atıyordu. ANAP’lılar hala ayrı telden çalmaya devam ediyor, bu arada ikinci teklif imzasına bazı DYP’liler, “Bizim teklifimiz var, yeniden imzaya gerek yok” itirazını yapıyorlardı. FP’nin “şartlı destek” vermekte diretmeleri, Mesut Yılmaz’ın FP’nin de katkısının sağlanmasını istemesiyle birleşince, artık, “Demirelsiz senaryolar” daha belirgin bir şekilde konuşulmaya başlanıyordu.
Yılmaz, oyunun akışını ne zaman, hangi nedenle bozacağı bilinmeyen bir mızıkçı çocuk rolüne bürünmüştü âdetâ. Muhalefet partilerinin derdi sanki ona düşmüştü. FP ve DYP’nin konuyla ilgili farklı talepleri olmasını bahane göstererek verilen önergelerin ayrı ayrı oylanmasını öngören anlaşmanın bozulduğunu söyleyen Yılmaz, tartışmaları daha da alevlendirdi. Yılmaz, ortaklar arasında yeni bir zirve yapılmasını istedi. Çiller de kendi çapında boş durmayarak iktidar ve muhalefet partilerinin liderleriyle ikinci kez görüşme kararı aldı. Başbakan ise, FP’yi pazarlık masasına çekecek yeni açılımlar aramaya başladı. Bu açılım, anayasa değişikliğini “kişiye özel düzenleme” eleştirisinden kurtarıp üç veya dört maddelik bir anayasa değişikliğini öngörüyor, yani mini bir pakete dönüşüyordu.
Mini paket formülü sayesinde, FP ile pazarlığın kapıları aralanmaya çalışılacaktı.
Bu arada bazı özel durumlarda sözünü hiç esirgemeyen Demirel, bazı özel durumlarda da görüş belirtmek yerine “Fıkracı Baba” olmayı yeğlerdi. Güniz Sokağa sığmama ihtarını çeken Demirel, bunun yankılarını almak için bir süre suskun kalmayı tercih edecekti. Ama fıkra anlatmasının bir mahsuru yoktu. Nitekim, Demirel “sessizliğini” şu fıkra ile sürdürdü:
“Fakir kadın, çocuğu ve ineği bir evde yaşıyor. Kadının, çocuğu kasabaya götürmesi lâzım ama korkuyor, ya ineği kurt kaparsa, diye. Büyücüye yazdırdığı muskayı ineğin alnına asmış ve gönül rahatlığıyla kasabaya inmiş. Döndüğünde ne görsün, kurt ineği yemiş. Bunun üzerine kadın büyücünün kapısına dayanmış, ‘Bu ne biçim muska’ diye. Büyücü, “Haklısın” demiş, “Bir hata yapmışım. Kurdun ağzını değil, altını bağlamışım. Ama merak etme, kurt da ineğin bir faydasını göremeyecek. ”
Alınacak hisse mi?. . Beni yemeye kalkanı hazımsızlıktan götürürüm.
Baba’dan bir büyücü fıkrası daha:
“Adamın biri, bir derdi için büyücüye gitmiş. Büyücü, muskasını yazıp adama vermiş ve bir de öğütte bulunmuş: Şimdi bu muskayı, boynuna as ve bir de, sakın dişi tavşanı aklına getirme. Derdin iyileşecek.
Adam başını sallamış, “Bu büyü tutmaz” demiş.
“Neden?”
“Sen şimdi böyle söyledin ya, artık dişi tavşan hiç aklımdan çıkmaz. ”
Büyücü ANAP, dertli olan Baba… İşler ne güzel yolunda giderken, dişi tavşanı milletin aklına getiren ANAP olmasaydı…
Dünya çapında liderliğin reçetesi, temel ve somut tecrübelerin sentezidir. Bu sentez, hayatın pahalı ödenmiş dersleriyle oluşur. Bu sentez, gerçeği omurgasından yakalar ve hedefini can evinden vurur.74 Baba’nın hayatı, yenilen ve atılan kazıkların birleşiminden oluşan büyük tecrübe birikimleriyle doluydu. Neyin olup olmayacağını aslında çok iyi biliyordu. Yukarıdaki fıkralar, yeniden cumhurbaşkanı seçilmesindeki zorluğu herkesten çok kendisinin bildiğini açık seçik göstermiyor muydu? Fakat, o gerçeği omurgasından yakalamasına rağmen hedefini can evinden vuramamanın sıkıntısı içindeydi. Bu yüzden bir yola girmiş, geri adım da atamıyordu. İstese de atamazdı. Hırsının boğduğu umuduyla, sonu bekleyecekti. Tutku yolculuğunun değişmez kuralı, yenileceğini bilsen bile asla pes etmemekti. Mizah konusu olmayı bile göze almak, ancak yine de geri adım atmamak… Bu çok önemliydi…
Neler denmiyor, neler uydurulmuyordu ki…
Güya bir vatandaşın firmalarına Japon işadamı gelmiş, Müdüre demiş ki:
“Türkiye’de Demirel ailesi, aynı Amerika’nın Kennedy ailesi gibi çok politikacı yetiştiriyor… 60’lı yıllarda onlarda Kennedyler vardı. Hâlâ var… 60’lı yıllarda sizde Demireller vardı, gene var!..”
Japon iş adamı bilmiyordu ki, “Kenndyler” çoğuldu. Demireller ise “Demireller” değil, tekil olarak sadece “Demirel”di.
İlginç önerilerde de bulunuluyordu:
“Baba’ya bir beş yıl daha tanıyan 5+5 yasasını onaylayalım. Kabul… Ama bir şartla… Hiç değilse ondan sonraki 5 yılı sağlama alalım. Baba bize noterden güvence versin ki, dünya ortadan ikiye yarılacak dahi olsa 5 yıl sonra, bir 5 yıl daha seçilmek için hiçbir şey yapmayacak. Bari bu kez devemizi sağlam kazığa bağlayalım…” Öyle ya, bu, Süleyman Demirel… Tedbiri önceden almak lazım.
Baba, bir çok kehaneti de haklı çıkarmıştı:
“1980 yılında İstanbul’a taşındığımda şimdi pasaj olan Konak sinemasında Zeki ve Metin’in tiyatrosu vardı. Skeçlerden biri, “2 bin yılında televizyon” adını taşıyordu…
Haberler, Süleyman Demirel’le başlayıp Necmettin Erbakan’la sona eriyordu.
Biz de kah kah, keh keh gülüyorduk… İşte yıl 2000 ve haberlere bakın… Şimdi onlar bize kıs kıs gülseler hak değil mi?..”
“Bektaşi’ye sormuşlar:
–Ba ba erenler, biliyor musun ‘tenasüh’ nedir?
Bektaşi:
–Biliyorum, demiş, ruhun bir cisimden ötekine, bazı kere de insandan hayvana ve hayvandan insana geçmesidir. Özellikle de iktidarını korumak için her kılığa girebilen politikacıların, öldükten sonraki durumlarını da değerlendirmeye yarayan bir inançtır.
–Nasıl yani?
–Diyelim, salt iktidar koltuğu hırsıyla, çeşit çeşit tutarsızlıklar içinde bugün söylediğinin ertesi gün tersini de söyleyebilen ve her türlü kalıba girebilen bir politikacı öldü. ‘Tenasüh’a göre o politikacının ruhu, mezarının üstünde açılan bir çiçeğe geçecektir. Çiçeği kazara bir eşek yerse, politikacının ruhu eşeğe geçecektir. Eşek çiçeği hazmedip de, dışkı halinde çıkarınca, politikacının ruhu dışkıya geçecektir…
–Eee peki, sonra ne olacak?
–Ne olacağı var mı, eşeğin dışkısına rastlayan biri, kazara o politikacıyı sağlığında tanımışsa, durumu hemen çakacak ve şöyle diyecektir: ‘Biçimden biçime girerek sonunda eşegin bokuna döndü.”