82 Militanın İnfazı
82 Militanın İnfazı
PKK Tarafından 1992–1993 Yılında Örgüte İhanet Suçundan 82 Militan Ölümle Cezalandırıldı.
PKK’nın 1992 konferans raporlarında örgüt içinde cezalandırılanlar hakkında rapor veriliyordu. Konferans raporlarına göre 82 militan “örgüte ihanet” suçundan infaz edilmişti. Genel de bu cezalandırmalar Tunceli, Diyarbakır, Mardin, Hakkari’deydi. 82 militanın öldürülmesiyle ilgili eski PKK’lı Selim Çürükkaya şunları söylüyor:
Dersim’de parti içinde cezalandırılanların sayısı 17, şehit düşenlerin sayışı 23’tür. Amed’e parti içinde cezalandırılanların sayısı 38, şehit düşenlerin sayısı 42’dir. Botan’da parti içinde cezalandırılanların sayısı 27 ve bu rakamlar uzayıp gidiyor. 1992 konferans raporlarına kaçanların sayısı da aktarılmış; bazı bölgelerde kaçanlar, kalanların iki katidir. bazı bölgelerde de kaçanların sayısı düşüktür. Uygulanan sapık çizgiden kurtulmak ve ihanet damgasını yememek için intiharvari eylemlerle kendilerini imha edenler, şehit sayıldığından; çizgiyi protesto etmek için intihar edenler “Yasamamış ve ölmemişler” olarak görüldüklerinden, sayılarını tespit etmek mümkün değildir. Birde mahkemelerde yargılanmadan, çizgiye muhalif oldukları için özel imha ekipleri tarafından “İp ucu bırakılmadan” ortadan kaldırılanlar vardır. Bunların sayıları hayli kabarıktır, özel bir şekilde öldürülüp, gizli gizli mezralara konulmuşlardır. Sapık bir çizgi ve barbar bir düşman tarafından, halkımızın en değerli evlatları böyle yok ediliyor! sapık çizgi tarafından öldürülenlerin yüzde doksan beşi suçludur. Mahkeme kararlarına ve ulu önderimizin onayına göre, çizgi sucu islemişlerdi. Öldürülenler, Türk devletinin ajanları olsalardı; ifadeleri, mahkeme tutanakları, isimleri, resimleri gazetelerde yayınlanırdı. Suçsuz yere öldürüldükleri için “Öldürüldük” diye üstlenilmediği gibi, yaşayıp yaşamadıkları söylenmiyor. Ortadan kaybolanların akıbetlerini sormak suç olarak değerlendirildiğinden, kaybolanları sormamak devrimci bir anlayış olarak kabul görüyor.
Bazı bölgelerde aileler oğullarının ve kızlarının parti (Önderliğin sapık çizgisi) tarafından öldürüldüğünü duyuyorlar. Bölgedeki gerilla komutanlarına baş vurarak, oğullarının ve kızlarının neden öldürüldüğünü soruyorlar. Gerilla komutanları, ailelere verecek cevap bulamadıklarından; oğullarından ve kızlarından haberlerinin olmadığı cevabını veriyorlar.
1993 telsiz konuşmaları ”21 adlı bir kitabı okuduğumda iğrenmiştim. Botan gerilla komutanı telsizle ulu önderimize:
Başkanım, Botan’da bizden önceki yönetim tarafından, çok sayıda arkadaş yargılanıp öldürülmüş, aileleri durumu öğrenmişler, gelip bize soruyorlar verecek cevap bulamıyoruz. Bu ailelere ne diyelim?” sorusunu soruyor. Ulu önderimiz su ibretlik cevabi veriyor:
“O ailelere deyin ki; sizin çocuklarınız devrimciydi, içimize sızmış özel savaş elamanları tarafından katledildiler, biz, çocuklarınızı öldürenleri kısa zamanda ortaya çıkararak intikamlarını aldık. Ne yapalım savaştır oluyor deyin” diyor. Telsiz başındaki Botan komutanı bu “Mantıklı!” cevap karsısına “Anlaşıldı başkanım” diyor.
Oysa o gençler öldürülmeden önce “Yüce bağımsızlık mahkemeleri” tarafından yargılanarak idam cezalarına çarptırılmış, idam kararları ulu önderimiz tarafından onaylanmıştır. İçimize ajan sızdığı doğruydu. Ve bu ajan, ülkemizin bir parçasıydı sömürgeleştiren bir ülkenin başkentinde oturuyor, telsiz talimatlarıyla geleceğimizi kursuna dizdiriyordu!
Ulu önderimizin çizgisine göre objektif ile sübjektif ajanlık arasında önemli bir fark yoktu. Önderlik çizgisine uymayan, çizgiyi uygulamayan, uydurmayan, uygulatmayan kim olursa olsun ajandır, yargılanıp cezalandırılır. Kanun yine önderlik çizgisidir, yargılama buna göre yapılır. Öldürülenlerin daha aradan altı ay geçmeden suçsuzlukları anlaşılıyor, buna rağmen sapık çizgi dayatılıyor. Buda suçlu, kaçkın, ölü ve köleler üretiyor. Kimse bunu göremiyor; asıl suçlu görülmeyince, suçsuz gençler suçlanarak öldürülüyor. Öldürülenler, gerçekte ajan olmadıklarından isimleri kamuoyuna açıklanmadığı gibi “Kayıp” bile denilmiyor. Pek çok aile oğullarının veya kızlarının yasadıklarını, dağda savaştıklarını biliyor.
PKK’lı Gurbetelli Ersöz anlatıyor:
Zeki Yiğit ve Diğerlerinin Bilinmeyen Akıbeti.
1996 yılında I-KDP’li Peşmergeler tarafından öldürülen PKK’lı Gazeteci Gurbetelli Ersöz öldürülmeden önce tutmuş olduğu “Günlük Notlarında” 1989–1990 döneminde örgütü PKK tarafından öldürülen Zeki Yiğit ve diğer militanlarla ilgili duyduklarını şöyle anlatıyor:
*Derste Hogır döneminde gelen üniversitelilerin sınıf çatışması ve çoğunun “ajan” adı ile cezalandırılması anlatılıyor. Aklıma ilk gelen Zeki Yiğit adındaki Piranlı arkadaş oluyor. Eskişehir Üniversitesinden bir grup arkadaşla katılmıştı. Adana’da oturuyordu. Katılırken mahallede sadece benimle vedalaşmıştı. Sonradan cezalandırılan arkadaşlar içinde olduğunu öğrendim, 4. Kongre’de çoğuna şahadet verilmiş.
*Doğan arkadaşla geçmişe ilişkin sohbet ediyorum ‘88–’89–’90 yıllarına ilişkin. O dönemdeki katılımlardan, üniversitelerden partiye gelişlere söz geliyor. Eskişehir ve İnönü Üniversiteleri’nden ‘89’da Botan’a gelen gruplar Hogır pratiğinde ajan gerekçesiyle cezalandırılıyorlar. Diğer bir deyimle “taş altı” ediliyorlar. Bunlardan tanıdığım Zülküf–Zeki Yiğit (Piranlı) Eskişehir Anadolu Üniversitesi katılımlı bir arkadaş. En son benimle vedalaşmıştı, müthiş bir coşkusu vardı, ‘görüşürüz” demişti. Onu kıskanarak yolculamıştım. “Bir grupla gidiyoruz” demişti. Tarih bölümünü, son sınıftan terk etti. Ama bunlar geldiğinde feodal komploculuğun, köylülüğün hakim olduğu ortamda partiyi biraz tanımış, aydın yüzeyselliği ile ortada kalıyorlar. Bazıları kararsızlaşıyor. İnönü’den Deniz –Fuat arkadaşın kardeşi– ile birlikte gelen polis kızı bir bayan, grubun ajan olduğu şüphelerini arttırıyor ve değişik biçimlerde infaz ediliyorlar. Yıllar sonra Zeki arkadaşın ailesine, Parti Önderliği Sahası’ndan eve yazdığım bir mektupla şehit ilan edildiğini söyledim.
Bunları konuşurken Doğan arkadaş “sen ‘89’da gelseydin sonun aynı olurdu, iyi ki o zaman gelmemişsin” diyor.