Ahmed Celaleddin Paşa Hakkında
Diran Kelekyan Efendi’nin Bildirdiğine Göre Yusuf İzzeddin Efendi, Ahmed Celaleddin Paşa Hakkında Ne Fikirler Taşıyordu?
Diran Kelekyan Efendi bu işlere dair olan uzun ve mufassal mektuplarının tehlikeli kısımlarını çok karışık ve içinden çıkılması imkansız olduğunu zanettiği bir şive ile yazıyordu. Bu şifrenin anahtarı da Doktor Bahaddin Şakir Bey’in evrakı arasında çıktığı için o şifrelerin de hallederek tefrikamıza ilave etmeğe muvaffak olabiliyoruz. Diran Kelekyan Efendi daha bir çok meraklı haberler yazıyor ve diyordu ki:
“İstanbul’dan aldığım haberlere nazaran Doktor Ömer Ata Paşa’nın zevcesi nezaret altında imiş. Ahmet Celalettin Paşa bunu kendisinin yaptırdığını, guya bu suretle Şehzade Yusuf İzzettin Efendi’ye bir hizmet göstermiş olduğunu söyledi. Filhakika Paşa, mahut Asaf’ı Berlin’e göndererek oradaki Sefaret vasıtasiyle verdirdiği bir jurnalda bu hanım hakkında birtakım sözler münderiç olduğunu ve bunu da hanımın Şehzade Mecit Efendi ile hükûmet-i seniyye taraftarı olduğu için yaptığını başka bir taraftan haber aldım. Bendeniz her kim aleyhinde olursa olsun, bu jurnal usulünü kat’iyen sevmediğim cihetle cidden teessüf ettim. Çünkü bu gibi teşebbüsler dolayısile Yusuf İzzettin Efendi’nin şerefini lekeliyor. Ahmet Celalettin Paşa guya Avrupa’da Yusuf İzzettin Efendi’nin şerefini lekeliyor. Ahmet Celaletltin Paşa guya Avrupa’da Yusuf İzzettin Efendi’nin vekili olduğunu övünerek rastgeldiği yerde söylüyor. Şimdi böyle şeyler işitilince “bakınız Yusuf İzzettin Efendi’nin adamları neler yapıyorlar!” diyorlar. Nitekim bu işin diğer bir kısmından mutazarrır olan Halim Paşazadelerle Hidiv’de işitmişler. Şimdi pek fena söylüyorlarmış. Bendeniz bu adamların hiç birisini sevmem. Ne çareki söylenen sözler haklı. Böyle hürriyetperverlik olmaz! Bu adeta Abdülhamid ahlakı” Namuslu adamlar böyle şeyler yapmazlar!
Bu gibi şeyler hep bizim zararımızadır. Bu kadar gayret, bu kadar fedakarlık beyhude gidiyor. Yarın Yusuf İzzettin Efendi ile karşı karşıya gelirsek, ne cevap vereceğiz? Yusuf İzzettin Ahmet Celalettin Paşa hakkında pek mübalağalı fikirler besliyor. Onda hiç mevcut olmayan bir takım faziletler ve iktidarlar görüyor. Biz ise adi çömez makamında kalıyoruz. Ahmet Celalettin Paşa bir şey yapabilen bir zat olsa idi, zararı yoktu. Bendeniz şeref ve mevki iddiasında bulunmuyorum. Fakat Paşa da, yaptığı hatalardan bir adım bile geri gitmiyor.”
Anlaşılan Diran Kelekyan Efendi, Ahmet Celalettin Paşa’nın yalnız para vermekle kanaat (!) ederek başka bir işe karışmamasını istiyordu. Hem onun parası ile yaşadığını itiraf ediyor, hem de her mektubunda Paşa’nın aleyhinde bulunuyordu. Eski mesleği Abdülhamid’in serhafiyeliği olan bu zattan daha fazla hürriyetperverlik beklenmeyeceğini düşünemiyordu.
Bu aralık Hüseyin Bey’le zevcesinin tevkifi meselesi tevazzuh etmişti. İstanbul’dan gelen bir habere atfen Diran Kelekyan Efendi bu işi Paris’e aşağıdaki surette bildiriyordu:
“İstanbul’dan aldığımız haberler bize bir takım müthiş şüpheler verdi. Binbaşı Gürcü Ahmet Bey, Hüseyin Bey’in zevcesini fena yola sevketmiş, yani Saray’la münasebata girişmeye teşvik eylemiş gibi zannolunuyor. Çünkü mumaileyha tevkif olunduktan sonra keyfiyet Fehim Paşa tarafından Saraya bildirilmiş. Biraz sonra Saray’dan birisi gelmiş. Fehim Paşa’ya bir takım gizli sözler söylemiş, bunun üzerin Hanım serbest bırakılmış.”
“Bu nasıl olur? Bu gibi vakalarda bu derecelerde semahat emsali görülmemiş ahvaldendir. Görünüşe nazaran şu netice çıkıyor ki bunun zaten Saray’la mümkün hata girişmiş imiş. Halbuki Fehim Paşa bunu bilmediğinden kadını takip ettirerek tevkif altına almış. İşi Saray’a bildirildiği zaman Saray’dakiler işlerini bozduğundan dolayı Fehim Paşa’ya dehşetli kızmışlar ve hanımın hemen tahliyesini emretmişler.”
Ahmet Celaletin Paşa’nın Paris’te bir takım casusları bulunduğunu biliyorsunuz. Bunlardan birisi (bilmem ismi Osman mı, Kemal mi, yoksa başka bir şahıs mı) Paşa’ya bir mektup yazmış. Bu mektubunda size dair de bir takım sözler varmış. Güya siz Paris’te Yusuf İzzettin Efendi hakkında şüphe hasıl edecek vaziyetlerde bulunuyormuşsunuz. Bendeniz bunu size tabii gayet mahremane olarak yazıyorum. Ahmet Celalettin Paşa hakkınızda biraz söylenmeğe başladı. O arada İstanbul’da bahriye yüzbaşılarından Osman veyahut Hıfzı Bey’den gelen bir mektup ta Paşa’nın hiddetini artırdı. Çünkü bu mektupta Çamlıcada’ki eczacının nezdinde bir fotoğrafınızla bir mektubunuzun tutulduğu ve bunu üzerine eczacının sorguya çekildiği bildiriliyordu. Bunun üzerine Paşa, size bir telgrafname göndererek o eczacı ile muhabereyi kesmenizi istedi.
Kuzum kardeşim, Ahmet Celalettin Paşa’nın mesleği hakkında artık size fazla izahat vermeğe lüzum yoktur. Fakat kendisini gücendirmekten de – hususu ile şu sıralarda – fevkalade çekinmek lazımdır. Velev bizi gücendirecek şeyler yazsa bile, onu iyi idare ediniz de şu fena zamanları geçirelim.”
Diran Kelekyan Efendi’nin verdiği fikirlere istinaden Ahmet Celalettin Paşa tarafından Paris’e gönderilen ıslahat layihası Paris’teki Terakki ve İttihat Cemiyeti tarafından kabul olunmamıştı. Ahmet Celalettin Paşa reislik istiyordu. Bu reddedilmişti. Hıristiyan unsurlara bazı hakların verilmesinden bahis olan maddeler şayan-ı kabul görülmüştü. Fakat Diran Kelekyan Efendi bu kadarcık şeyle kanaat edilmesini İslam olmayan unsurlara karşı bir haksızlık yapılmış gibi telakki ediyor ve daha fazla imtiyazlar isteyerek diyordu ki:
“her ne kadar bu layiha Ahmet Rıza Bey’in programından hayli farklı ve gayrimüslim tebaaya daha müSaid ise de itilaf husulüne kafi değildir. İtilafın mümkün olması için biraz daha vasi bir Adem-i Merkeziyet lazımdır. Politikaya şumulü olmamak ve sırf mahalli muhtariyet dairesinde kalmak üzere vilayetlerin imtiyazlarını biraz daha tevsi eylemeği, ezcümle memuriyetlerin tevcihi, vilayet bütçesinin müzakeresi ve tayini hususları nokta-i nazarından vilayetlere daha ciddi haklar verilmelidir. Diğer taraftan memleketin resmi lisanı Türkçe olmak ve resmi muhabereler münhasıran Türkçe yapılmakla beraber vilayet işlerinde hükûmetin ahaliye tebligatında (yani hükûmet namına yazılan ilanlar, resmi gazetelerinde ve emsalinde) sair mahalli lisanlarda kullanılmalıdır.
Geçenlerde muhtelif unsurların “izzet-i nefsi” tabirinden maksat ne olduğunu sormuştunuz. İşte mezkur unsurların izzet-i nefsine riayet kendi lisanlarını hükûmet işlerinde muameleyi karıştırmayacak derecede kabul ederek ırki müsavatı göstermekten ibarettir. Bunu zaten devlet şimdi Adalar Denizi’nde ve Yanya’da Rumlar’a; Trablusgarp’ta, Suriye’de, Berut’ta Araplara karşı yapıyor, bu imtiyazdan istifade etmeyenler Arnavutlarla Ermenilerdir. Onlara karşı da bu usul tatbik olunur ve metin bir esasa istinat edilerek hem manası gösterilir, hem de suistimali menedilirse, muhtelif unsurlarla itilaf ve ittifak yolunda mühim bir adım atılmış olur.”