Ahmet Rıza Bey’e Yapılan Düello Teklifi
Ahmet Rıza Bey’e Yapılan Düello Teklifi
18 Haziran 1899 tarihli olan bu mektup o esnada Terakki ve İttihat Cemiyeti’nin iç yüzünü gösteren hoş bir vesikadır. O günlerde Ahmet Rıza ve Doktor Nazım Beyler bir müddet Cenevre’de kalmış oradaki arkadaşlarla La Hey Konferansı işini müzakere etmek için Paris’ten Cenevre’ye gitmek üzere bulunuyordu. Fakat Ahmet Rıza Bey’in yol parası olmadığı için, Cenevre’deki arkadaşlar bu parayı aralarında toplayıp Ahmet Rıza Bey’e vermek üzere doktor Nazım Bey’e göndermek istiyorlardı.
Ahmet Rıza ve Doktor Nazım Beylerin Paris’ten Cenevre’ye kadar gidebilmeleri Ahmet Rıza Bey için Cenevre’den iki yüz frank tedarik edilerek Paris’e gönderilmesine mütevakkıf bulunuyordu. Çünkü Doktor Nazım Bey seyahate çıkmak için Ahmet Rıza Bey’e o kadar bir paranın gönderilmesi lazımgeldiğini Cenevre’de bulunan Doktor İshak Sükutî Bey’e yazmıştı. Şimdi Rahmi, İshak Sükutî ve Nuri Ahmet Beyler bu iki yüz frangı tedarik etmeye çalışıyorlardı. Sükutî Bey diyordu ki:
Elimizde o kadar para yok. Bankaya gidip tahvilat satmak lazım. Bir iki gün zarfında tahvilatı satacak olursak onların faizini de almış olacağımız için bilmecburiye o güne kadar bekleyeceğiz. Ahmet Rıza Bey’den de Paris’ten ne günü hareket edeceğini bildirmesini sordum.”
Rahmi Bey işin iki yüz franga mütevakkıf olduğunu haber alınca madem ki iş parada, iki yüz frankta imiş ve madem ki bir iki güne kadar tahvilat satılarak para tedarik olunacakmış. O halde Cenevre’de bulunan arkadaşlardan Mithad Şükrü, Nuri Ahmet ve kendileri tarafından iki yüz frank toplanıp Ahmet Rıza Bey’e gönderilmiş olacağını ve o arkadaşların sonra bu paralarını geri alabileceklerini serzeniş makamında Doktor İshak Sükutî Bey’e söylüyordu.
Nihayet Doktor Abdullah Cevdet Bey’de beş yüz frank kadar para bulunduğu hatıra gelmişti. Abdullah Cevdet Bey cemiyet’e ait olmayıp bir fedakarlık uğrunda sarfedilecek bu parayı yanında saklıyordu. Bilahare tekrar yerine koymak şartile bu beş yüz frangın iki yüzü Ahmet Rıza Beye gönderilmiş ve Rıza ve Nazım Beyler de Cenevre’ye gidebilmişlerdi.
Ahmet Rıza Bey’in Cenevre’ye gitmiş Terakki ve İttihat Cemiyeti azası için büyük bir hadise idi. Jön-Türklerin elebaşısı olan bu zat ile konuşmak için bütün Türk gençleri onun oturduğu pansiyona şitap ediyorlardı. O aralık zuhur eden mühim bir vaka da ayrıca Ahmet Rıza Bey’in şahsile gençlerin daha ziyade alakadar olmalarını intaç ediyordu. Bu vaka Ahmet Rıza Bey’in düelloya davet edilmiş olmasıydı.
Filhakika Abdülhamid’in okumak, yazmaktan mahrum bulunan paşalarından Abdullah Paşa namında birisi Paris’e gelmişti. Ahmet Rıza Bey’in “zat-ı hazret-i Padişahi”ye karşı tecavüzkarane bir lisan kullanmasına, “Halife-i ruy-i zemini, hakanülbereyn velbahreyn”i tahkir etmesine dayanamadığı için, Efendisi Abdülhamid’in intikamını almak hülyasile Paris’te Ahmet Rıza Bey’i düelloya davet etmişti.
Ahmet Rıza Bey bu düelloyu kabul etmemişti. Çünkü bu daveti kendisini susturmak için Abdülhamid tarafından tertip edilmiş olan üçüncü bir teşebbüs telakki ediyordu. Ahmet Celalettin Paşa ve Melhame kandıramadıktan ve paralar memuriyetler vadederek susturamadıktan sonra şimdi Abdullah Paşa delaletile ve silah kuvvetile ebediyen ağzını kapatmak istediğini zannediyordu.
Ahmet Rıza Bey’in böyle düşünmekte haklı olup olmadığı cay-i sualdi. Herkes Ahmet Rıza Bey’in korkak bir adam olduğunu bildiği için düelloyu kabul etmemesini korkaklığna hamlediyordu. Şayet Ahmet Rıza Bey düelloyu kabul ederse, Abdullah Paşa’nın kendiliğinden vazgeçeceğine şüphe olmadığına Cenevre’deki bütün gençler kani idiler. Fakat Ahmet Rıza Bey düellonun lakırdısını bile ettirmek istemiyordu.
Ahmet Rıza Bey, Abdülhamid’e karşı olan mücadesinde çok cesur ve çok inatçı görünmekle beraber, öyle silah ve bomba işlerine karışacak ve düellolara girişecek tabiatte bir adam değildi. O’nun mücadelesi diline ve kalemine intisar ediyordu. Yoksa düelloyu kabul etmek şöyle dursun, Mısır’da veba çıktığını gazetelerde okuduğu zaman o günlerde Mısır’dan gelen gazetelere, veba bulaşacak diye, elini bile sürmek istemezdi.
Bununla beraber Cenevre’deki Türk gençleri Ahmet Rıza Bey’in Abdullah Paşa tarafından yapılan düello davetini behemehal kabul etmesini istiyorlardı. Genç Türkler, aralarında Abdülhamid’in cahil adamlarından korkacak hiçbir kimse bulunmadığını bu suretle bütün müstebitlere anlatmak lazım geldiğini ileri sürüyorlardı. Cenevre’de bulunan Türk gençleri kat’i olarak biliyorlardı ki Ahmet Rıza Bey düelloyu kabul edecek olursa Abdullah Paşa hemen pılısını pırtısını toplayarak Paris’ten kaçıp gidecekti.
Bu gençler arasında Ahmet Rıza Bey’i en ziyade teşçi eden doktor İshak Sükutî Bey’di. O Ahmet Rıza Bey’e diyordu ki:
– “Burada Genç – Türklüğün ve cemiyetimizin haysiyeti mevzu bahsoluyor. Binaenaleyh düelloyu muhakkak surette kabul etmemiz lazımdır.”
Fakat İshak Sükutî Bey beyhude uğraşıyordu. Ahmet Rıza Bey, düello bahsi açıldıkça kendisini Paris civarındaki Bolonya ormanının kuytu bir yerinde, etrafı ağaçlarla çevrilmiş bir çayırlık üzerinde görüyor gibi oluyor, tabancaların muayene edildiğini, tarafeyn şahitlerinin fısıldayarak konuştuklarını ve bu esnada tabibin de ilk tedaviyi yapmak için sargıları ve ilaçları hazırlamakla meşgul olduğunu gözünün önüne getirerek:
– “Hayır, hayır. Nafile ısrar etmeyiniz, kabul edemem!” diye bağırıyordu.
Ahmet Rıza Bey’in bu hareketi Cenevre’deki bütün gençleri kızdırmıştı. Doktor İshak Sükutî Bey’in sabır ve tehammülü kalmadığı için hemen o ortaya atılarak demişti ki:
– “Ahmet Rıza Bey, madem ki siz bu düelloyu kabul etmiyorsunuz, o halde sizin yerinize ben kabul edeceğim ve icap ederse Abdullah Paşa ile vuruşacağım.”
Ahmet rıza Bey böyle bir teklife itiraz edemezdi. O, İshak Sükutî Bey’in sözlerine sükutla karşılamaktan başka bir şey yapmamıştı. Fakat diğer gençler Sükutî’yi alkışlamışlar ve Abdullah Paşa ve onun gibilerine mükemmel bir ders vererek öyle küstahlıkların tekerrürüne kat’i suretle mani olmasını Sükutî’den temenni etmişlerdi.
Bunun üzerine doktor İshak Sükutî Bey oturup Paris’te bulunan Abdullah Paşa’ya bir mektup yazmış ve teklif edilen düelloyu Ahmet Rıza Bey’in kabul edemeyeceğini, fakat onun yerine kendisinin her nerede isterse vuruşmaya hazır olduğunu, Genç Türklük, İttihat ve Terakki ve Abdülhamid’in istibdadına karşı mücadele bahislerinde Ahmet Rıza Bey’le kendisi arasında hiçbir fark olamayacağından Ahmet Rıza Bey namına yapılan bu teklifi bilatereddüt kabul edeceğine emin bulunduğunu bildirmişti.
Evvelce tahmin edildiği veçhile Abdullah Paşa Doktor İshak Sükutî Bey’in bu mektubuna hiçbir cevap vermemişti. Arada bir iki hafta geçtikten sonra Abdullah iki hafta geçtikten sonra Abdullah Paşa’nın Paris’i terkettiği ve İstanbul’a geri döndüğü haber alınmıştı.