Atatürk Orman Çiftliği’nde Toplantı
ANKARA ORMAN ÇİFTLİĞİ’NDE TOPLANTI
21 Mayıs 1963 olaylarından birkaç ay önceydi. Alpaslan Türkeş, Rıfat Baykal, Muzaffer Özdağ, Mustafa Kaplan ve ben Atatürk Orman Çiftliği’nde toplandık. Bu toplantıda Numan Esin yoktu. Türkeş:
— Arkadaşlar, Talat Aydemir benimle görüşmek istiyor, haber göndermiş. Ben bu görüşmeyi kabul edeyim mi, etmeyeyim mi?
Ve bana dönerek devam etti:
— Ahmet ne dersin, ben bu görüşmeye gideyim mi?
Cevap verdim:
— Albayım siz Talat Aydemir’le görüşmeyin. Talat Aydemir, Menderes’in ve arkadaşlarının idamında Albay Hakim Menteş’le müessir olmuşlardır. Böylece siyasi şansını da yitirmiştir. Şimdi o benim için en iyi hareket tarzı nedir, “ya devlet başa ya kuzgun leşe” gibi bir felsefeyi temel almaktadır. Bizim harekatımız böyle bir temele istinad edemez. biz Türkiye ve Türk Milleti için en doğruyu ve an hayırlı olanını araştırırız. Talat Aydemir şu anda denizde boğulmaktadır. Onu kurtarmaya giderseniz siz de boğulursunuz. Bu görüşme fayda değil zarar getirir. Sonuç olrak görüşmeye gitmeyin.
Türkeş Kaplan’a döndü ve sordu:
— Kaplan sen ne dersin?
O şöyle cevap verdi:
— Ben Ahmet Bey’in görüşüne iştirak ediyorum. Gitmeyin, görüşmeyin.
Türkeş bu kez Rıfat’a sordu:
— Rıfat sen ne düşünüyorsun?
Onun cevabı farklı oldu:
— Gidin, görüşün efendim.
Türkeş bu kez de Muzaffer’e döndü:
— Muzaffer sen ne diyorsun?
O da Rıfat’la aynı görüşteydi:
— Gidin, görüşün.
Dört kişiden Mustafa Kaplan ve ben görüşmemesi istikametinde Rıfat Baykal, Muzaffer Özdağ ise görüşmesi istikametinde fikir beyan ettik. Türkeş kendi düşüncesini bizlere söylemedi. Aradan bir müddet geçti. Bir de duyduk ki Talat Aydemir’le, Alpaslan Türkeş 10 Nisan 1963 günü Dikmen sırtlarında toplanmışlar. Talat Aydemir’in yanında Mustafa Ok, Bahtiyar Yalta, Türkeş’in yanında Rıfat Baykal ve Muzaffer Özdağ varmış. Talat Aydemir’le Alpaslan Türkeş orada gruptan ayrılarak ikisi başbaşa görüşmüşler. Türkeş oradaki heyete, “Talat Aydemir’le anlaşamadık” demiş. Talat Aydemir, “Niçin anlaşamadığımızı da söyle sayın Türkeş” deyince Türkeş de liderlikte anlaşamadıklarını ifade etmiş ve ayrılmışlar. Biz bunları daha sonra arkadaşlarımızdan öğrendik.
Oysa biz yurda döndükten sonra nasıl bir yol takip edebileceğimizi aramızda müzakere etmiş ve şu üç husus üzerinde durmuştuk:
* Dernek kurmak,
* Parti kurmak,
* Fikrimize uygun bir partiye girmek,
Sonuç olarak bir dernek kurmaya karar verdik. Bu derneğin tüzüğü ve programı sanıyorum Muzaffer Özdağ tarafından hazırlanmıştı. Derneğin kuruluş ve açılışını 27 Mayıs 1963 tarihinde kararlaştırmıştık. Zaman yaklaşıyordu. 20 Mayıs 1963 tarihinde Ankara’da toplanmıştık. 14’ler Türkiye’ye dönüşlerinde yine bir araya gelmişlerdi. O gün bir karar aldık. 27 Mayıs 1963 tarihinde derneğin açılmasıyla ilgili programın yapılması için Ankara Uzun Otel’de -Benim kaldığım oteldi- 14’ler olarak akşam toplanacaktık.
Akşam olmuştu. Ben arkadaşları bekliyordum. Tam o sırada Numan Esin büyük bir telaşla otele geldi. Beni bir kenara çekerek:
— Talat Aydemir ihtilal yapıyor. Şu anda tanklar sokaklarda geziyor. Haberin yok mu?
Gerçekten benim hiçbir şeyden haberim yoktu. Ben derneğin açılmasıyla ilgili program yapmak üzere arkadaşları bekliyordum. Numan’la “ne yapalım” diye düşündük. Ben görüşümü açıkladım:
— Bize sempati duyan subayların evlerine gidip haber verelim. Bir ihtilal oluyor. Bu ihtilal Talat Aydemir’in ihtilalidir. Bizim bu hareketle uzaktan yakından ilgimiz yoktur diyelim.
Numan bu fikrimi uygun buldu. Derhal aklımıza gelen adresini bildiğimiz yerlere gittik. İlk gittiğimiz Süvari Bnb. Arif Akkoyun’un evi idi. Kendisine durumu anlattık. Bu harekata karışmamasını bildirdik. Bundan başka bir iki subayın daha evine uğrayıp durumu bildirdik ve doğruca Türkeş’in evine yöneldik. Onu evinde bulduk. Eşi Muzaffer Hanım çoluk çocuğu hepsi evdeydi. Bizim arkamızdan Türkeş’in evine Vecihi Öğütçüoğlu ile Naci Kuşadalı geldiler. Kısa bir durum muhakemesinden sonra karar verdik: Talat Aydemir başlattığı bu ihtilalde muaffak olursa o da 14’leri ya sürer, ya hapseder, ya da öldürür. 14’lerin içinde hesaplaşacağı ilk adam Türkeş olur.
Gerçi Talat’ın yanındaki bazı subaylar 14’lere sempati duyan kimselerdi. Bunların bazısı ile şahsi dostluklarımız vardı. Bahtiyar Yalta gibi arkadaşlar Talat Aydemir’in 14’lere karşı yapacağı bu kötülüğü önlemeye çalışırlardı. Ne olur ne olmaz biz Türkeş’i kaçırmalıydık veya bir yerde saklamalıydık. Vecihi Öğütçüoğlu ile Naci Kuşadalı Türkeş’i Numan Esin’in akrabası olan bir astsubayın evinde saklamak üzere görev aldılar ve Türkeş’le beraber evi terk ettiler.
Biz Numan Esin’le beraber Türkeş’in evinde kalacak eşini ve çocuklarını bekleyecektik. Bu karar ve bu program tatbik edildi. Türkeş bizden önce C.K.M.P. Milletvekili İsmail Hakkı Yılanlıoğlu’nu telefonla bularak ihtilali haber vermiş. O da zamanın Milli Savunma Bakanı bulunan Hasan Dinçer’e bildirmiş. Biz Türkeş’in evindeydik. Dikkatle radyoyu dinliyoruz. Bir iki uçak sesi duyduk. Bir ara radyo yayınını keserek anons etti. T.S.K.’leri Genel Karargahı adına Talat Aydemir’in mesajını verdi. Anlaşılıyordu ki Talat Aydemir radyoyu ele geçirmiş durumdadır. Az sonra Ali Elverdi isminde bir Yarbay konuşuyordu radyoda:
— İhtilale teşebbüs eden hareketi önlenmiş, devlete başkaldıranlar yakalanıp, tutuklanmıştır. Türk Ordusu duruma hakimdir.
O gece Türkeş’lerin komşularından bir zat da Türkeş’in evine geldi. Bütün aile sabaha kadar radyonun başından ayrılmadık. Muhtereme Muzaffer hanımı ve çocuklarını teskin ve teselliye çalıştık. Gece yarısı askeri bir cip Türkeş’in evine yakın bir yere geldi ve durdu. Uzun bir müddet bekledikten sonra gitti. Bu cipin neyin nesi olduğunu anlayamadık. Ben evden bir ara dışarıya çıktım. Etrafı gözetledim. Silah sesleri ve nal sesleri geliyordu. Artık sabah olmuştu. Hükümet kuvvetleri duruma hakim, Talat Aydemir de teslim olmuştu.
Bu sonuç anlaşıldıktan sonra Türkeş saklandığı yerden eve döndü. Yanında Naci Kuşadalı, Vecihi Öğütçüoğlu’da vardı. Hepimiz evde toplanmıştık. Sabah kahvaltısı yapıyorduk. Kahvaltıda bulunanlar şunlardı: Numan Esin, ben, Türkeş, Naci Kuşadalı, Vecihi Öğütçüoğlu. Kahvaltı esnasında radyodan Talat Aydemir’in ve taraftarlarının toplandıklarını ve tutuklandıklarını duyduk. Bunun üzerine “Albayım bu harekete bizi de bulaştırırlar, dikkatli olalım” dedim.
Türkeş cevaben:
— Katiyyen… Bizi niye bulaştırsınlar ki, bu hareketin bizimle ne ilgisi var ki?
Oysa 10 Nisan’da Dikmen’de yapılan toplantıyı istihbarat birimleri not almamış olamazlar mıydı? Hepimiz yorgun ve uykusuzduk. Kendisine istirahatler dileyerek evden ayrıldık. Biz Numan’la Dışkapı’da ki kaldığımız Uzun Otel’e döndük ve istirahate çekildik.
Öğleye doğru Türkeş’in evine birkaç polisin geldiğini, evde arama yaptıklarını ve kendisini de alıp götürdüklerini öğrendik. Aynı gün Muzaffer Özdağ ile Rıfat Baykal’ın tutuklandıklarını öğrendik. Biz Uzun Otel’de üç kişi kalıyorduk. Mustafa Kaplan, Numan Esin ve ben. Üçümüzde İstanbul’da oturuyorduk. Arkadaşlarımız tutuklanıp dururken İstanbul’a evlerimize dönmeyi uygun bulmadık. Tutuklanan arkadaşlarımızın kendilerinin ve ailelerinin ihtiyaçlarına cevap verebilmek için Ankara’da kalma tarihimizi bir müddet uzattık. Sonra üç arkadaş birer haftalık nöbet çizelgesiyle İstanbul’dan Ankara’ya geldik, gittik.
Kendilerine avukat tutmak için çalışmalarımızda İsmail Hakkı Yılanlıoğlu’nun da yardımı olmuştur. Üç arkadaşımızın 21 Mayıs olayıyla ilgileri olmadığını biliyor, beraatlerini bekliyorduk. Nitekim öyle de oldu. Türkeş Mamak’tan tahliye olduğu gün kendini karşılayanlar bunlardı.
Naci Kuşadalı, Vecihi Öğütçüoğlu, Rıfat Baykal ve ben tutukevinden eve gelirken Türkeş bana döndü:
— Ah Ahmet’ciğim, keşke senin sözüne uyup Talat Aydemir’le görüşmeye gitmeseydim. Ne yapalım çekecek çilemiz varmış.
Tutukevinden çıktığı gün veya ertesi gün Türkeş, Baykal, ben, Türkeş’in eşi Muzaffer Hanım Ankara’dan Isparta’ya hareket ettik. Muzaffer Hanım Isparta’lıydı. Anne ve babası da oradaydı. Onları ziyarete gidiyorlardı. Hepimiz çok neşeliydik. Isparta’ya vardık. Kurbanlar kesildi, bütün aile sevinç içindeydi. Bir müddet orada misafir kaldık. Sonra kendilerini sevinç ve neşe içinde bırakarak Rıfat’la ayrıldık. Rıfat İzmir’e, ben de Akhisar’a döndüm.
21 Mayıs olayı sebebiyle karşılaştığımız durum dernek kurmamızı engellemişti. Yurt dışında görevli olan arkadaşlardan bazılarımız iki yıllık süre sonunda dönemediler. Dündar Taşer, Muzaffer Karan, Münir Köseoğlu, mazeretleri sebebiyle yurda geç dönebildiler. Biz altı kişi zaman zaman bir araya geliyor ve memlekete hizmet bakımından nasıl bir yol takip edeceğimizi görüşüyorduk. Dernek kurmak hemen hemen programdan çıkmıştı. Geriye iki alternatif kalıyordu: Parti kurmak ya da fikrimize uygun bir partiye girmek.
Partiye girme hususu ağırlık kazanan bir görüştü. Fakat buna da gene müştereken karar verecektik. O arada C.K.M.P. sempati duyduğumuz bir partiydi.