AYDINLIK (TİKP)–DEVRİMCİ SOL ÇATIŞMASI
AYDINLIK (TİKP)–DEVRİMCİ SOL ÇATIŞMASI
Devrimci Sol: “Turgut İpçioğlu’nun katili TİKP-Aydınlık hainleridir”
10 Kasım 1978 günü İstanbul Bakırköy’de Dev–Yol’dan ayrılan Devrimci Sol adlı grubun önde gelen taraftarlarından Turgut İpçioğlu sol içi çatışmada öldürüldü. Devrimci Sol’un yayın organı “Dev–Genç” adlı derginin 15 Kasım 1978 tarihli 4. Özel sayısında arkadaşlarının ölümünden “TİKP–Aydınlıkçılar” suçlandı. Dev–Genç adlı dergide Turgut İpçioğlu cinayetine de geniş yer ayrıldı. TİKP–Aydınlık hareketinin suçlandığı “TİKP–Aydınlık hainleri Turgut İpçioğlu yoldaşımızı katletti” başlıklı haber yorum aynen şöyleydi:
Sol gruplar arasında son olaylarda “çatışmalar” yoğunlaştı ve giderek kanıksanmaya başladı. Sol içindeki bazı yoğunlukların birbirlerini “sosyal faşist, “Maocu Bozkurt” olarak ilan edip “çatışmaları”, kendileri açısından normal olarak yorumlanmaktadır. Ama çatışmaların boyutu bunu da aştı.
Bu ortamda ve çatışmalar içinde, TİKP–AYDINLIK milliyetçilerinin saldırılarının, gerici propagandalarını incelemek zorundayız. Çünkü, genellikle TİKP dışındaki siyasal yoğunluklar arasındaki çatışmaları “sol içi çatışma” olarak değerlendirmemize ve bunu önlemek için çaba sarf etmemize rağmen, TİKP’nin saldırı ve cinayetlerinin bu muhtevada olmadığını gözlemekteyiz. Bu tahlilimiz yeni olan bir şey değildir. Ama şimdi detaylı bir inceleme yapmanın, tavır geliştirmenin, TİKP’nin saldırılarının kaynağına inmenin zorunluluğu ortadadır. Artık TİKP, rahatlıkla devrimci avına çıkabiliyor, tüm sol’a “faşist” diyebiliyor, MHP, AP ve MSP’ye çağrı yapıyor vs…
Burjuva milliyetçisi TİKP, kendisiyle diğer sol gruplar arasında aşılmaz milliyetçi sınır duvarları örüp, burjuva uşağı olmasının gereklerini erine getiriyor.
Artık, TİKP–AYDINLIK, kendisiyle diğer sol gruplar arasındaki çatışmaları “sol içi çatışma” olarak yorumlamak imkansız hale gelmiştir. Bunu yaratan en başta, TİKP’nin siyaseti, tavrı ve pratiğidir. AYDINLIK bas bas bağırıyor: “Benim dışımda bütün sol ‘faşisttir’, sahtedir; kontrgerillanın saldırılarıdır.” Bu ne anlama gelir? TİKP–AYDINLIK çizgisinin ve pratiğinin devrimciler ve halk açısından burjuva yardakçısı olduğunu kendi ağzıyla ilan etme anlamına gelir.
Öyleyse, TİKP–AYDINLIK burjuva milliyetçi hareketinin saldırıları ne anlama gelir, sınıf muhtevası nedir?
Zaten bu sorunun cevabını TİKP açıkça vermiş ve uygulamaya geçmiştir. Burjuva saflarına gerek teorisi gerekse pratiğiyle katılan TİKP–AYDINLIK milliyetçiliği, uluslararası Çin milliyetçi çizgisinin bir yansıması, uzantısı ve Türkiye koşullarında hakim sınıflardan yana uygulanmasıdır. Onun için TİKP–AYDINLIK milliyetçilerinin, devrimciler ve halk ile olan mücadelesinin ve saldırılarının boyutu ve muhtevası “sol içi çatışma” niteliğinde değil, burjuvazinin saflarından devrimcilere ve halka karşı mücadelenin bir biçimi niteliğindedir.
Bu durumu ortaya çıkaran, TİKP–AYDINLIK çizgisinin burjuva sınıf temelidir, uluslar arası gelişmelerin ve ülkemizdeki sınıf mücadelesinin bugün vardığı düzeydir.
TİKP bir anda burjuva saflarına katılmadı. 1970’lerden sonra sınıf mücadelesinin keskinleşmesi, yenilgi yıllarındaki teslimiyetçilik, faşizmin 1974’ten sonra saldırılarını yoğunlaştırması ve uluslar arası planda Çin milliyetçiliğinin meydana gelmesi vs. karşısında, AYDINLIK hareketi, çareyi burjuva saflarına katılmakta ve milliyetçiliğe sarılmakta buldu. Faşizme karşı mücadelenin hiçbir zaman tutarlı bir savunucusu olamayan Aydınlık, bu duruma intibak etmekte güçlük çekmedi.
Aynı gelişimi ÇKP politikasında da görmekteyiz. ÇKP oportünizmi bugün, “Sovyet sosyal emperyalizmi” umacasıyla, Amerikan ve AET emperyalizminin desteğine sığınmış ve kaçınılmaz olarak da milliyetçi politikaya sarılmıştır.
Kemalizm kuyrukçuluğundan katıksız Milliyetçiliğe ve orda şakşakçılığa…
AYDINLIK’ın bugün burjuva milliyetçiliğini savunması, AP–MSP–MHP Ülkücüler ve CHP’yi, 45 milyon insanı milli bütünlük içinde birleştirme milliyetçi ülküsü sevdasına kendisini kaptırması tesadüfi bir olay değildir.
TİKP, 1970 öncesinde PDA adıyla “Siyaset” yapıyordu. Bol miktarda Mao Zedung edebiyatı yapmasına rağmen, halk savaşı teorisini reddediyor, özde Kemalizm ve “sol” bir cunta yoluyla da kısa yoldan “kurulabilirdi. PDA entelektüel aydın pozlarında popülist ve cunta heveslisi bir hareketti. Bu hareketin özünde milliyetçilik vardı. O dönemin, oportünizm, kuyrukçulu ve popülizmi, bugünün milliyetçiğinin hazırlayıcısıydı. PDA’cılar bu yapılarıyla, devrimcilere saldırmaktan da geri kalmıyorlardı. Onlara göre devrimci, anti emperyalist hareketler, işçi direnişleri “27 Mayıs sınırlarını aşan” eylemlerdi ve maceracılıktı.
1971 darbesiyle, PDA hareketinin kaypak ve burjuva yardakçısı yüzü, istediği “ilerici” cunta hayali gerçeklemeyen şaşkınlıkla açığa çıktı. Burjuvaziye sadakatini ispatlamak için, oligarşinin saflarından devrimci harekete, silahlı mücadeleye saldırdı, silahsız, direnmesiz teslimiyeti savundu. “Şafak” adlı, gerici “illegal” yayınıyla da, gerici propagandasını sürdürdü. Faşizme karşı her hareketi oligarşinin ağzıyla maceracılık ve anarşizmle suçlayan PDA–ŞAFAK oportünistleri oligarşinin ellerinde tek bir tokat dahi yemeden (dost ellerde kendilerine verilen güvenle) bütün ilişkilerini anlattılar, ihbarcılık yaptılar; kısacası oligarşiye beyaz bayrak kaldırdılar. TİKP’nin bugünkü milliyetçi başkanı D. Perinçek, kadrolarını “poliste sınav geçirmeleri” gerekçesiyle, polise bir bir ele veriyor, yüzlerce sayfa ifadeleriyle dostluğunu belgeliyordu.
Ancak, oligarşiye sadakatini ispatlamaya çalışan ve burjuva sınıf temeli olan bir siyaset, bu denli oligarşiye “dostça” davranabilir ve devrimcilere küfredebilirdi.
AYDINLIK gerçekten, faşizme karşı zerrece direnme tutkusu olmayan bir burjuva siyaseti olmasıyla “öğünebilir”.
Bu gerçekler ortadayken, TİKP–AYDINLIK davalarında, başta D. Perinçek olmak üzere PDA’cı dönekler keskin “proleter devrimci” geçinip, havalar atabiliyorlardı. Ama kimsenin gözünden kaçmadığı şey, PDA’cıların “proleter devrimciliği” burjuvazinin icazetiyle kendilerine verilen görev gereğiydi.
1973’den sonra dünyada meydana gelen değişimler, uluslar arası platformda ÇKP oportünizminin burjuva milliyetçiliğine dönüşmesiyle birlikte, PDA hareketi, ülkemizde burjuva milliyetçi hareketine gönüllü olarak katıldı. Sınıf mücadelesinin keskinleşmesi, faşizmin artan saldırıları karşısında Aydınlık, anti faşist saflarda değil, üç dünya teorisi, milli bütünlüğü sağlamak vs. nedenlerle, burjuva saflarına katıldı.
Neden?
Bu her şeyden önce savunduğu karşı devrimci burjuva milliyetçi teorisi yüzündendir. Çünkü TİKP’nin savunduğu ideoloji, özünde burjuva sınıfının bir kesiminin ideolojisini ve çıkarlarını temsil eder.
TİKP, uluslar arası platformda, ÇKP milliyetçiliğinin yansıması olarak ülkemizde hakim sınıfların yanında bir burjuva politikası izlemektedir. Bunun sınıfsal teorisi üç dünya teorisidir.
Üç dünya teorisine göre, sınıf mücadelesi ikinci plandadır, dünyadaki gelişmelerin özü, ulusların “iki süper devlete karşı” ulusal mücadelesidir. Amerika ve “Sovyet sosyal emperyalizmi” en büyük düşmandır ve Avrupa emperyalistleriyle üçüncü dünya ülkeleri ittifak yapmalıdırlar. Hatta Sovyetler daha büyük ve faşist bir düşman olduğundan, Amerika ile bile ittifak yapılmalıdır. Geri bıraktırılmış ülke halklarının kurtuluş mücadelesine, bu ittifaklar yüzünden karşı çıkılmalıdır. Önemli olan faşist olsun, gerici olsun, üçüncü dünya ülkelerinin Sovyetler Birliği’ne karşı çıkmalarıdır.
Bu politika ÇKP’yi; Şili’nin Pinoşet’ini, İran’ın şah rejimini, Afrika’nın emperyalistlerce desteklenen gerici hareketlerini desteklemeye götürmüştür. Ve bugün Çin, Amerika ve AET emperyalizminin Sovyet Rusya karşısında en büyük destekçisi durumuna geldi ve katıksız milliyetçiliğe vardı.
TİKP–AYDINLIK ÇKP milliyetçiliğinin takipçiliğini bırakır mı?
O da ayın doğrultuya kısa zamanda kendini uydurmuştur. Cesaretli adımlar atarak, önce kendisini tüm sol’dan tecrit etme politikası izledi. Bunu yaparken, milliyetçiliğini “tek Marksist Leninist, Maocu benim anlayışıyla örtbas etmeye çalıştı. Ama TİKP–AYDINLIK milliyetçiliği bugün gün gibi açıktır.
Ülkemizde gelişen sınıf mücadelesi, faşizmin artan saldırıları karşısında, TİKP, iç savaşa karşı çıkmakta, emekçi halkımıza ve devrimcilere faşizm karşısında susmalarını, faşistlere teslim olmalarını ve hatta “milli bütünlük” adına faşistlerle bütünleşmesi gerektiğini öğütlemektedir. TİKP’ye göre sınıf mücadelesi, iç savaş Sovyet sosyal emperyalistlerinin dışarıdan kışkırttığı bir şeydir ve faşizme karşı savaşan her devrimci emperyalistlerin bir aleti olmaktadır. (Tıpkı Angola’da Çin’in yaptığı gibi) Sınıf mücadelesini bu denli açık inkar eden AYDINLIK ne önermektedir peki? 45 milyon Türk vatandaşı “milli bütünlük” etrafında birleşmelidir. Sınıf savaşı, faşizme karşı mücadelede aşılması gereken ve emperyalistler tarafından kışkırtılan kötü ve aşılması gereken engellerdir.
TİKP’nin politikası, sınıf mücadelesini inkar eden (gerçekte burjuva sınıf çıkarlarını koruyan) bir burjuva sınıf çıkarlarını koruyan) bir burjuva anlayışına dayanmaktadır. Sınıf mücadelesi karşısında milli bütünlüğü savunmak, burjuvazinin sınıf mücadelesini saptırmak için baş vurduğu eski bir taktiktir. Emperyalizme karşı ulusal mücadelede hiçbir zaman faşizme karşı mücadeleden ayrı değildir. TİKP, “ulusal mücadele”, “Sovyet sosyal emperyalizmi” teraneleriyle ÇKP milliyetçiliğinin takipçiliğinin takipçiliğini yapmakta ve sınıf mücadelesinin karşısına, burjuvazinin köhneleşmiş milliyetçilik palavralarını koymaktadır.
Bu milliyetçi ülkünün TİKP’yi, emperyalistlerin halkımız üzerindeki bir baskı aracı olan ordunun şakşakçılığına götürmesi, elbette şaşırtıcı olamaz.
TİKP’nin Ordu Şakşakçılığı ve Milli Meselelerde Şovenizm
TİKP’ye göre ordu, milli çıkarlarımızı savunur. Sadece, bu milli çıkarlarımızı zedeleyen bozguncuları ordudan atmak sorunu vardır. (TİKP’nin bu anlamda, Türkeş’in ordu içindeki subaylarına karşı “mücadelesi”, burjuva çıkarları arasındaki çelişkide ifadesini bulur) AYDINLIK, ordu konusundaki şovenizmini, geçmişteki Kemalizm kuyrukçusu geleneğinden miras almıştır.
AYDINLIK milliyetçi politikası gereği 4. ordunun Sovyet sınırına gitmesini önermiş, ordunun emperyalistler – özellikle “Sovyet sosyal emperyalizmi” – karşısında milli çıkarlarımızı koruması gereğini burjuvaziye öğütleyip durmuştur. TİKP ordunun niteliğini bu kadar açıkça inkar edecek kadar katıksız bir milliyetçiliğe varmıştır.
Doğu sınırlarında görev yapmasını istediği, milli çıkarlarımızı savunduğunu iddia ettiği ordu, Kürt ulusu üzerinde milli baskıyı uygulamıyor mu? Faşizme karşı mücadele eden halk güçlerine karşı şiddet uygulamıyor mu?
TİKP’ye göre hayır! Bütün bunların önemi yoktur. Milliyetçilik her şeyin üstündedir.
Evet, TİKP’ye göre, milliyetçi burjuva politikasına göre ordu, böyledir. Ama faşizme karşı mücadeleyi savunan devrimciler açısından bu siyasetin adı ihanettir, burjuva saflarına geçmek ve milliyetçilik yapmaktır.
TİKP–AYDINLIK sınıf mücadelesi açısından hain bir çizgiyi, burjuvazinin milliyetçi çizgisini temsil eder.
TİKP–AYDINLIK Kürt ulusunun milli çıkarları karşısında katıksız Türk şovenizmini savunur.
TİKP–AYDINLIK, faşizme karşı mücadele veren anti faşist, ilerici, devrimci saflarda değil, sınıf savaşını örtbas eden, kötüleyen, milli bütünlüğe ve orduyu savunan, burjuva sınıfının saflarına gönüllü yazılmıştır.
TİKP–AYDINLIK milliyetçiliğinin Sol’a Tavrı ve Milliyetçi saldırıları
TİKP–AYDINLIK milliyetçiliğinin devrimcilere ve halka karşı düşmanlığa dayanan politikasının saldırılara ve devrimci kanına kadar uzanması elbette kaçınılmazdı. Çünkü başka türlü, burjuvaziye sadık bir milliyetçi oluşunu ispatlaması imkansızdır.
TİKP sol’a karşı kesin tavrını koyabilmek için, gerici ve milliyetçi propagandalarının yanında, mili bütünlüğü sağlamak amacıyla saldırılar düzenliyor, devrimci kanına giriyor. Faşistleri milli bütünlük içinde birleştirmek için, onlarla tartışan ve bilinçlendirmeye çalışan TİKP, devrimcilere ve tüm sol’a karşı ise “aktif” milliyetçi tavrını göstermektedir. TİKP’ye göre, kendisinin dışında tüm sol “faşist”tir, faşist ülkücüler, AP, MSH ise milli bütünlük içinde birleşmesi gereken güçlerdir.
Açıktır ki, bu tavrın sınıfsal kökeni, TİKP’nin burjuva saflarında yer almasıdır.
Ne yapmaktadır TİKP?
Devrimci düşmanlığına dayanan bir bilinçle, TİKP’nin politikası, hiç titremeksizin devrimci kanına kadar uzandı. Politikasını bu yolla sağlam temeller üzerine oturtmaya çalıştı.
Bundan birkaç ay önce, Adana’da Halkın Kurtuluşu grubundan iki yurtsever, Faysal Kelleci ve Oktay Çiğdemal’ı, Aydınlık milliyetçileri balta ve satırlarla katlettiler. Aydınlık gazetesi, HK’çularının birbirini vurduğunu söyleyerek yalancılıkla olayı örtbas etmeye çalıştı kamuoyunun gözünden. Bu katliamdan sonra sol’un genel sessizliğinden de yararlanarak, saldırılarını yalana ve demagojiye dayanan gerici propagandalarını sürdürdü.
Saldırısının en son halkasını, 7 Kasım günü Bakırköy Lisesi önünde, Liseli Dev–Genç yönetimindeki Turgut İpçioğlu’nun kurşuna dizilmesi teşkil eder.
Faşistler tarafından kaçırılıp kurşuna dizilerek öldürülen Numan Kaygusuz’un cenaze törenine (6 Kasım) gitmek isteyen Bakırköy Lisesi devrimci öğrencilerini TİKP milliyetçileri, “öğrenim özgürlüğünü engelledikleri” gerekçesiyle, durdurmaya çalıştılar. TİKP’ye göre bir devrimcinin (TİKP için devrimci değil, milli bütünlüğü boan bir maceracı!) cenaze törenine katılmak, öğrenim özgürlüğünü engeller, milli bütünlüğü “bozar”. Milliyetçi tavır açısından bu suçtur!
Devrimci Lise öğrencilerini engelleyemeyince de (7 Kasım) TİKP milliyetçileri silahlı ve hazırlık okula gelerek saldırılarını sürdürdüler. Liseli Dev–Genç yönetimindeki Turgut İpçioğlu yoldaşı pusuya düşürdüler. Önce kavga ve yumruklaşma şeklinde başlayan mücadele sonucunda TİKP milliyetçileri silahlarını çektiler. Turgut İpçioğlu yoldaşı burnundan yaraladılar, yere düşen yoldaşımızın ölmediğini ve kurşunun sadece burnunu sıyırdığını görünce de, yüzüne nişan alarak tekrar ateş ettiler, öldü sanarak kaçtılar. Turgut Yoldaş’ın yüzünden giren milliyetçi TİKP’nin kurşunu, omuriliğine saplandı ve arkadaşımız felç oldu. Turgut Yoldaş, devrimci davanın sadık bir savunucusu, yiğit neferi, 10 Kasım günü de hayatını kaybetti. (Turgut Yoldaş’ın öldüğü saatlerde, TİKP milliyetçileri, devrimci kanına bulanmış milliyetçiliklerini ispatlamak için, Taksim Atatürk anıtı önünde milliyetçi miting yapıyorlardı).
Böylesine bilinçli hedef alarak, milliyetçi politikanın bir devamı olarak, öldürmek amacıyla kurşun sıkan eller ancak milliyetçi, devrimci düşmanı bir politikanın elleri olabilir. O insan ki, bir robot değildir, TİKP çizgisinin gerekenlerini yerine getiren bilinçli bir milliyetçidir. O TİKP milliyetçisi ki, bugün TİKP’nin çatısı altında saklanmakta ve korunmaktadır.
Kimse bize bu saldırıların ve cinayetlerin “kişilerin hataları” olduğunu söylemeye kalkmasın!
Aydınlık gazetesi, tıpkı Adana olaylarında olduğu gibi hemen yalan ve iftiraya başvurdu. (Tıpkı sağcı “Hergün” gazetesinin yaptığı gibi) Devrimci Kurtuluş İGD, Devrimci Sol gruplarının Aydınlık’çılara ve halka “saldırdıklarını”(!) bu arada sağa sola rasgele ateş ederlerken, kendi arkadaşlarını da vurduklarını(!) açıkladı. Elbette katili açıklayacak değildi. Çünkü, yapılan saldırı, TİKP milliyetçi çizgisinin bilinçli bir uygulamasıydı, onun için olayların önceden yalancı açıklamaları el altında Aydınlık gazetesi için hazırdı.
Bu durum neyi gösterir?
TİKP–AYDINLIK hainlerinin elleri devrimci kanına bulanmıştır ve akıttığı kanların hesabını vermeye hazırlanmalıdırlar.
Tüm Sol Gruplara ve Halkımıza Sesleniyoruz
Bütün sol gruplar TİKP’nin milliyetçi çizgisine karşı birleşerek, ona karşı mücadele etmeli, gerçek yüzünü halka teşhir etmeli ve tüm soldan tecridini sağlamalıdır.
Anti faşist safları terk eden, devrimci mücadeleye ihanet eden ve burjuvazinin saflarına milliyetçi künyesiyle gönüllü yazılan TİKP’nin layık olduğu yerde olduğunu halka teşhir etmek, milliyetçiliğini ve sol saflarda olmadığını tescillemek, yalan ve demagojilerini boşa çıkarmaktır.
TİKP’nin sol, anti faşist saflarda yeri yoktur!
Sol gruplar TİKP’yi tecrit etmedikçe, birleşmedikçe, TİKP’in yaptığı gerici propaganda, saldırı ve cinayetlerinin “sol içi” olduğu görüntüsü tam anlamıyla silinmeyecektir. Bir burjuva milliyetçi hareketinin sol görüntüsü altında saldırılarını sürdürmesinde böylece her sol grubun payı ve sorumluluğu olacaktır. Bundan da zarar görecek olan genel devrimci harekettir.
TİKP’nin yeri burjuva saflarıdır. TİKP’ye karşı mücadele, genel olarak burjuvaziye, faşizme karşı mücadeleden ayrı değildir. Fakat, TİKP’ye karşı mücadele biçimleri, faşistlere karşı mücadele biçimlerinden ayrıdır, koşullara göre değişir. Çünkü burjuvazinin her kesimi olan mücadele biçimi, devrimciler açısından koşullara bağlıdır. Bugün devrimciler açısından temel siyasal hedef faşizm’dir. Diğer burjuva kesimlerine (bu arada TİKP’ye) karşı mücadele ise, onların tavırlarına, ülkedeki koşullara vs. bağlı olarak değişecektir.
TİKP burjuvaziyi, milliyetçiliği tercih etti. Tavrımız, artık şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da bu perspektifle olacaktır. Devrimcilerin görevi, milliyetçiliğin her çeşidine karşı, TİKP milliyetçiliğine karşı mücadele vermektir.
Tüm sol gruplara ve Türkiye haklarına, burjuva milliyetçiliğine, TİKPAYDINLIK milliyetçiliğine bakışımızı, tavrımızı belgelemekle görevimizi yerine getirdiğimiz inancındayız!
Artık “günah bizden gitti”.
TİKP Dev–Genç dergisinde yayınlanan “Turgut’un katilleri TİKP’lidir” suçlamalarını reddetti. TİKP’in yayın organı Aydınlık Gazetesi 9 Mart 1979 tarihli “Bilinmeyen Sol” adlı yazı dizisinin Dev–Sol’u anlattığı 5. bölümünde Turgut İpçioğlu cinayetine geniş bir yer ayırmıştı. Aydınlıkçılara göre Dev–Sol “Cinayeti TİKP’in işlediğini öne sürerek devrimcilere karşı saldırı hareketi başlatmıştı” Aydınlık gazetesine göre katil “İGD’den Dev–Sol’a geçtiği söylenen Selçuk Öçmen’di. Saldırının planlandığı yer de İGD’lilerin hakim olduğu Bakırköy Halkeviydi.
Devrimci Sol arkadaşlarının öldürülmesinden sonra Gaziantep Yurdunda bir toplantı yaparak İstanbul’un çeşitli üniversitelerinde, liselerinde ve semtlerinde TİKP taraftarı DGB’lilere yönelik saldırı düzenledi. Saldırılarda bir çok Aydınlık taraftarı da yaralandı.