Bahaddin Şakir Bey’e İstanbul’dan Yazılan Bir Mektupta Paris ve Selânik Cemiyetlerinin Birleşmesi Nasıl Değerlendiriliyordu?
Bahaddin Şakir Bey’e İstanbul’dan Yazılan Bir Mektupta Paris ve Selânik Cemiyetlerinin Birleşmesi Nasıl Değerlendiriliyordu?
İstanbul’da Paris ile temasta bulunan iki üç şube vardı. Bu şubelerdenbirisi tarafından Dr. Bahaddin Şakir Bey’e yazılan birmektubda Paris ve Selanik Cemiyetleri’nin birleşmesi hakkında deniliyordu ki:
“Birleşme meselesi de son derece memnuniyet-i mucip oldu. Efkar ve ef’alde ittihat olmadan bir şey yapılmasının gayr-ikabil olduğunu izaha hacet yoktur. Bu gidişle istikbal parlak olacaktır. Hemen Cenab-ı Hak, mel’unun vücudunu ortadan kaldırarak senelerden beri Hamid’in mezalimi içinde inleyen biçare Türklere geniş nefes aldırsın.
Burada bir iki günden beri bir rivayet dolaşıyor. Bu rivayet Osmanlı Devleti’nin ikinci derecede devletler sınıfına indirildiğine dairdir. Berlin Kongresi’nde Osmanlı Devleti’ne, düvel-i muazzama işlerine müdahaleye hak ve salahiyeti olmamakla beraber, büyük devlet nazarile bakılmaya karar verilmiş imiş. O vakitten beri Osmanlı Devleti bu nam ile yad olunuyormuş. Halbuki bu defa ikinci bir devlet zümresine inmesi Mabeyin halkını birbirine geçirmiş. Bir aralık Abdülhamid, Devlet-i Osmaniye’nin düvel-i muazzamadan olduğunu iddia etmek için Hariciye Nazırını Avrupa’ya göndermeğe kalkışmış ise de müddeasının bir netice vermeyeceğini anladığından bu boş fikirden vazgeçmiştir. Biz, şimdiki halde değil düvel-i muazzamadan madut olmak hatta ikinci derecede devlet bile olamayız. Belki ileride istikbal bize eski Osmanlı şerefini iade ettirir.
Sultan Hamid, Yusuf İzzettin Efendi’nin Jön Türklerle muhaberat ve münasebatta bulunduğuna kat’iyyen kanaat getiridğinden casuslarına muhaberatın kimler vasıtasile yapılmakta olduğunu behemehal öğrenmelerin emretmiş. İşte bu sebepten dolayı Zaptiye Nazırı Şefik, Askeri Mektepler Müfettişi İsmail, Çerkes Mehmet ve Üsküdar Mutasarrıfı Hamdi nam eşhasın adamları Yusuf İzzettin Efendi’nin kaşanelerini abluka etmişler, geleni, gideni derhal jurnal ediyorlar. Diğer taraftan Yusuf İzzettin Efendi’nin akaretleri de tarassut altında bulunduruluyor.”
İstanbul’dan Paris’e gönderilen her mektupta olduğu gibi bu mektubun sonunda da Abdülhamid’in hastalığından ve yakında öleceğinden bahsedilerek deniliyordu ki:
“Bugünlerde Sultan Hamid’in hastalığı artmış ve tehlikeli bir hal almıştır. Hatta o derecede ki ancak iki ay kadar yaşayabileceği tahmin ediliyor. Abdülhamid’in gebermesine intizardan evvel ehemmiyetle telakki edilecek bir mesele varsa o da – maazallah- Burhanettin Efendi’nin saltanat tahtına geçmesidir. Pek çok kimselerden duydum ki Abdülhamid Şehzade Burhanettin Efendi’yi veliaht yapmak için hala çalışıyormuş. Bunun şimdiden bir çaresine bakılmayacak olursa, az sonra iş işten geçmiş olur. O zaman hiç şüphe yok ki şimdiki devri ararız.
Mevsuk bir membadan aldığım bir haberi garabet-i cihetle sana yazmak istiyorum. Sultan Hamid, ibriktarı aleyhinde bir ihbarname alır. Bu jurnalda ibriktarın bazı şen-i efalinden bahsolunur. Sultan pür hiddet kesilerek birkaç Doktorla beraber ibriktarı huzuruna çağırtır ve ibriktarın Doktorlara muayene ettirir. İşin asıl ve esas olmadığı ve jurnalın yalnız şahsi garezler yüzünden verildiği anlaşılınca ihsan-ı şahane ile ibriktarı hatırı tatyip edilir.
Padişah’ın hastalığı Said Paşa tarafından tedavi ediliyormuş. Abdülhamid’in başka kimseye emniyeti yokmuş. Geçen selamlık resminde halsiz olduğu görülmüş, on bir ayak merdiveni Burhanettin Efendi’nin yardımı ile çıkabilmiş.”
Bu Burhanettin Efendi’nin veliahtlığa tayin edilmesi keyfiyeti Terakki ve İttihat Cemiyetini endişeye düşürüyordu. Şubelerden gelen ve Avrupa matbuatında bu meseleye dair çıkan haberler de o endişeyi büsbütün artırıyordu. Onun için Cemiyet, elinde yegane müdafaa vasıtası olan neşriyatla buna mani olmağa çalıştığı gibi İstanbul’da büyük devletlerin Sefirlerine Fransızca birer beyanname göndermişti. Cemiyet bu beyannamesinde diyordu ki:
“Bütün memleketler gibi Türkiye dahi, dahili işlerle meşgul olabilmek için sükunet ve asayişe muhtaçtır. Karışıklıklar, türlü türlü sefaletler milleti alt üst ettiği gibi halende devam etmektedir. Hasıl olan tam bir anarjibütün terakki hareketlerini atalete mahkum etmiştir.
Osmanlı milleti vaziyetten dolayı müthiş ıztırap çekmektedir. Türkiye’de ticari ve mali alakaları olan ecnebiler dahi şimdiki idarenin doğurduğu vaziyet yüzünden mutazarrır olmaktadırlar. O halde gerek yerlilerin, gerekse ecnebilerin memlekette intizamın teessüsünü istemeleri lazım gelir.
Memleketleri harap eden bu vaziyetin, mevzu kanunların ve nizamlarını tatbik edilmesinden ileri geldiği zat-ıalilerinin de meçhulü değildir. Şimdiki hükûmet, devleti mahvetmek için her fenalığı irtikaptan geri durmadığı gibi şimdi de kanunlarımızın en müthiş bir surette ihlali için yeni hazırlıklar yapmakta olduğu temin edilmektedir.
Sultan Abdülhamid, temsil ettiği idareyi devam ettirmek için veraset kanununu değiştirmek ve dördüncü oğlu Bürhanettin Efendi’yi tahta namzet göstererek yeni saltanatı kurmak niyetindedir. Bu gayeye vasıl olmak için Padişah’ın yakınında olanlar bir cinayet işlemekten ve şimdiki veliahtla diğer şehzadelerin vücutlarını ortadan kaldırmaktan bile çekinmeyeceklerdir.
Biz Osmanlı milletine hitaben bir beyanname neşrederek milleti maruz bulunduğu tehlike hakkında ikaz eylemeği kendimiz için bir vazife bildik. Aynı zamanda zat-ı devletlerinin bu hususta nazar-ı dikkatinizi celbetmeği ve böyle keyfi bir muamelenin beynelmilel menafii sekteye uğratacak pek vahim neticeler tevlit edeceğini hatırlatmağı da bir vazife biliyoruz.
Meşru taht namzetlerinin müdafaaları,bütün mes’uliyetleri Padişah’a ve Yıldız Köşkü’ndeki eşhasa atıyorlar. Bu yüzden bir ihtilal çıkacak olursa, komitemiz şahsa hürmet ettirmek ve ecnebilerin haklarını ihlal ettirmemek için bütün kuvvetini sarfedecektir.
Karışıklıklar çıkmasına mani olmak ve Osmanıl devleti dahilinde intizamı tesis eylemek için meşru hududun haricine çıkılmamasının, yani an’anatımıza riayet edilmesinin ve başta 1878 Kanun-u Esasisi olmak üzere mevcut kanunların tatbik edilmesinin kafi geleceğine kanaatimiz berkemaldir.”