İttihat Ve Terakki

Bahaddin Şakir Bey’in Bekirağa Bölüğü’nde Hapsedilmesi

Bahaddin Şakir Bey’in Bekirağa Bölüğü’nde Hapsedilmesi

 

Abdülhamid’in çocukları içinde en ziyade sevdiği oğlu Burhanettin Efendi’nin veliahtlığını ilan etmeğe muvaffak olmadığı malumdur. Doktor Bahaddin Şakir Bey senelerden beri Paris’teki Terakki ve İttihat Cemiyet ile muhabere ve temasta idi. Kendisi İstanbul’da Tıbbiye Mektebi’nde muallim muavinliği yapıyordu. Aynı zamanda, Şehzade Yusuf İzzettin Efendi tarafından gösterilen arzu üzerine onun hususi tabipliğini de kabul etmişti. O devirde Şehzadelerin saraylarına girip çıkmak tehlikeli olduğundan Doktor Bahaddin Şakir Bey Abdülhamid’in casusları tarafından takip edilmeğe başlanmıştı. Nihayet Doktor Bahaddin Şakir Bey Yusuf İzzettin Efendi’ye gidip geldiğinden ve Avrupa ile de muhabere ettiğinden dolayı bir gün Yusuf İzzettin Efendi’nin Çamlıca’daki köşkünden çıkarak Üsküdar’a doğru inerken yakalanmış ve Bekirağa Bölüğü’ne hapsedilmişti. Bereket versin yolda giderken Avrupa’dan aldığı mektupları yırtıp atmağa muvaffak olmuştu.

Bahaddin Şakir Bey bir iki gün İstanbul’da Bekirağa Bölüğü’nde mevkuf kaldıktan sonra vapura bindirilerek Trabzon’a çıkarılmış ve oradan Erzincan’a gönderilmişti. Bu hadise 1905 Temmuzunun ilk günlerinde vukua gelmişti. Bahaddin Şakir Bey’in Erzincan’a nefyedildiği Paris’te ve Mısır’da duyulduğu zaman, büyük bir teessür hasıl olmuştu. Bir taraftan doktoru çok seven Ahmet Celalettin Paşa ile Diran Kelekyan Efendi onun Erzincan’dan kurtarılması için Trabzon’daki Terakki ve İttihat mensupları ile temasa girişirlerken diğer tarafta Ahmet Rıza Bey de doktorun hangi sebepten dolayı yakalanmış olabileceğini araştırıyordu. 15 temmuz 1905 tarihli bir mektubunda bu tevkifi Doktor Bahaddin Şakir Bey tarafından gönderilen paranın Şûra-yi Ümmet gazetesi ile neşrolunmasına atfediyor ve diyordu ki:

“Korktuğum çıktı. Gelen Fransızca bir mektupta doktorun tevkifi ve Erzincan’a nefyedildiği bildiriliyor.

Buna paranın Şûra-yi Ümmet’te ilanından başka bir sebep aramak hatadır. İki bin frangın Paris’e hangi vasıta ile gönderildiği tahkik edilmiş, meydana çıkarılmıştır. Ben bu fikirde – on beş senelik tecrübesi üzerine – ısrar edecek olursam, bana müstebit deniliyor. Fakat vukuat nasılsa daima beni tasdik ediyor. Gazeteye bir şey yazılmamasını iki defa söylemiştim…

Bundan sonra artık büsbütün müstebiddane hareket edeceğim. Arkadaşlarımın bana emniyetleri varsa, beraber çalışırlar, yoksa ben yine mesleğimde yalnız devam eder giderim.”

Ahmet Rıza Bey’le arkadaşları doktorun tevkifi sebebini böylece araştırarak kabahati birbirlerinin üzerine atmakla vakit geçirirlerken Terakki ve İttihat Cemiyeti’nin Trabzon’daki fedakar taraftarları onun menfadan kurtarılması ve Trabzon’dan vapura bindirilerek Avrupa’ya kaçırılması için lazım gelen hazırlıkları yapmışlardı. Bu hazırlıklar 1905 senesi Eylül sonlarına doğru tamam olmuştu.

Doktor Bahaddin Şakir Bey İmeret’e namındaki Fransız vapuruna bindirilecekti. Bu vapurun kaptanı olan Mösyö Boulle birkaç sene evvel Damat Mahmut Paşa ile oğulları Sabahattin ve Lütfullah Beyleri de İstanbul’dan kaçırmıştı.

Bahaddin Şakir Bey, Erzincan’dan kaçarak ve günlerce araba içinde mesafe katederek Trabzon’a gelmiş ve orada arkadaşları tarafından gizlenmişti. Nihayet vapurun Trabzon’dan hareket edeceği günün gecesi gizlendiği yerden çıkarılmış, bir sandala bindirilmiş ve vapura götürülmüştü. Doktor Bahaddin Şakir Bey vapura Batum’dan binen ve Fransız gibi hareket edecek, hiç Türkçe konuşmayacak ve kimseye görünmemeğe çalışacaktır.

Arkadaşları doktorun harekatını uzaktan takip etmek ve icabında kendisine yardımda bulunmak üzere vapura bir arkadaşlarını daha götürmüşlerdi.

Vapurun İstanbul’a muvasalatında bir aksilik çıkacak olursa, o arkadaş yanındaki bir evraka istinat ederek Fransız Sefareti vasıtasıyla kurtarmaya çalışacaktı.

Doktor Bahaddin Şakir Bey, gemide iken yerine şapka giymeyi tehlikeli bulduğundan Türk sularından ayrılıncaya kadar başı açık gezmeğe karar vermişti. Ondan sonra kendisine ait eşyayı kamarasında bırakmamış ve kaptana teslim etmişti. Bu eşya zaten kendisi vapura girdikten sonra arkadaşları tarafından gönderilmişti.

Sonra doktor, kamarota beş lira vadederek soran olursa kendisinin Batum’dan vapura bindiğini söylemesini tembih etmişti, çünkü her vapurda olduğu gibi Imeretie Vapuru’nda da Abdülhamid’in casuslarından birisinin bulunacağına şüphe yoktu. Filhakika, vapurda Abdülhamid’in müthiş ve deni hafiyelerinden “Mösyö Mehmet Ziya” namı verilen bir habis bulunuyordu. Zaten bu hafiye hakkında Dr. Bahaddin Şakir Bey’in nazar-ı dikkati celbedilmişti.

Fakat doktor her şeyi düşünmekle ve kendisini gizlemeye yarayacak bütün tedbirleri almakla beraber, vapura Trabzon’da bindiği yine duyulmuştu. Çünkü vapurda emanetçilik vazifesi yapan Türk tebaasından, Frenk Katoliği, Ermeni bozması, genç kara kaşlı, kara gözlü, esmerce ve Yunan serpuşu kullanan Pierre isminde rezil bir adam vardı. Hafiye Mösyö Mehmet ona müracaat ederek şahsından şüphelendiği Dr. Bahaeddin Şakir Bey’in kamarasındaki eşyasını, fırsat bularak araştırmasını tembih etmişti. Pierre denilen bu emanetçi nadiren kamarasından çıkan ve yemeğini kamarasında yiyen doktorun bir aralık dışarıda bulunduğu sırada kamarasına girmiş, fakat orada bir şey bulamayarak yine çıkmış ve bunu Mösyö Mehmed’e anlatmıştı. Bununla beraber Abdrülhamid’in hafiyesine yaranmak ve onun emrini yerine getirmek için doktorun Batum’dan değil, Trabzon’dan vapura binmiş olduğunu hafiyeye söylemişti. Bir de doktorun kamarasında Türkçe bir mektup yazdığı görülmüştü.

Bu suretle Dr. Bahaeddin Şakir Bey’in firar halinde olduğu anlaşılmıştı. Onun için vafur İstanbul’a gelir gelmez Mösyö Mehmet denilen hafiye doğru Zaptiye Nazırı’na koşarak meseleyi anlatmış ve Trabzon’dan vapura binen Şakir Efendi Marsilya’ya kaçıyor demişti.

Bunun üzerine Zaptiye Nazırı Imereti’e Vapuru’na bir Nizamiye Kaymakamı göndermişti. Bu kaymakam, Dr. Bahaddin Şakir Bey’i vapurdan indirmeye teşebbüs etmişse de Damat Mahmut Paşa’nın hamisi olan Kaptan Boulle, doktoru teslim etmemişti. Zaptiye Nezareti’nin Fransa Sefareti’ne müracaatınden de bir semere hasıl olamayınca, Abdülhamid’in kanlı zabıtası kollarını kavuşturarak uzaktan Fransız Vapuru’nu seyretmekle kanaate mecbur olmuştu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!