Behzat ile Devrim KDH mensupları olduğu için örgütümüz tarafından infaz edilmiştir.
TKP(ML)–TİKKO: “Behzat ile Devrim KDH mensupları olduğu için örgütümüz tarafından infaz edilmiştir.”
TKP(ML) TİKKO’nun eski mensuplarından Behzat Yıldırım ile beraber yaşadığı Devrim Yasemen Ildırten TKP (ML)’nin infaz timi bir kız üç kişi tarafından İstanbul, Küçükyalı’da oturdukları apartmanın bodrum katında 16 Haziran 1997 günü akşam saat 22:30’da düzenlenen kanlı baskınla öldürüldüler. Öldürülen iki eski TİKKOcu ÖDP’nin İstanbul Kadıköy İlçe örgütünün de üyeleriydiler. Gazeteler iki eski TİKKOcunun ölümünü “TİKKO’da iç infaz”, “Esrarengiz infaz sır”, “İnfaz sırası TİKKO’da” ve benzeri haberlerle okuyuculara duyurmuştu. İki militanın öldürülmesi eylemini eski yol arkadaşları bir zamanlar bağlı bulundukları eski örgütleri TKP (ML) TİKKO üstlendi. TKP(ML)’ye göre iki militan “Kardelen Hareketi” çerçevesinde öldürülmüştü. TKP (ML)’ye göre eski yol arkadaşları “örgüte ihanet” etmişti. ÖDP iki üyelerinin öldürülmesi üzerine TKP(ML) TİKKO’yu kınayan çeşitli açıklamalar yaptı. ÖDP’lilere göre infazlar “karşı–devrime” hizmet etmişti. Bu bir “örgüt fetişizmi”ydi. İki eski TİKKOcunun infazları Aktüel Dergisine de haber olmuştu. Derginin 2 Temmuz 1997 tarihli 312. sayısında TKP(ML)’nin infazları “Aşka Kardelen Hareketi” olarak haber yapılmıştı. Aktüel’de yayınlanan haber aynen şöyleydi:
Tarih, 16 Haziran 1997… Küçükyalı Cihadiye Caddesi’ndeki Tokgöz Apartmanından üç el silah sesi geldi. Kurşun seslerine alışkın olmayan mahalleli, hedefi çok geçmeden öğrendi. Kurbanlar, mutlu bir çift olarak tanınan 30 yaşındaki Behzat Yıldırım ve 28 yaşındaki devrimci Yasemin Ildırten’di. Yaşamlarının son 3 yılını birlikte geçirmiş, ölüme de birlikte gitmişlerdi. Günün yorgunluğunu atmak üzere, sıcak bir çay içtikleri sırada gelmişti ölüm… Ortada beş çay bardağı olmasıysa öldürülmeden önce evde tanıdıkları birinin varlığına işaretti. Polise göre de biri kadın üç kişi tarafından öldürülmüşlerdi.
İstanbul’daki bu olay, ertesi gün gazetelerde “TİKKO’da örgüt içi infaz” olarak yansıyacaktı. Önce üyesi oldukları örgütten aşkları uğruna ayrıldıkları için infaz edildikleri düşünüldü; “aşkı devrime tercih etmişler”di çünkü. Sonra sis yavaş yavaş dağıldı; Behzat ile Devrim “ajan provokatör ve karşı devrimci” oldukları için TİKKO bünyesinde başlatılan “Kardelen Harekatı” gereğince öldürülmüşlerdi! Üstelik, Devrim Yasemin için ortaya atılan söylenti daha da ağırdı. Eski örgüt arkadaşlarına göre o sadece “işbirlikçi” değil, aynı zamanda güzelliğini ve çekiciliğini kullanarak örgütte işbirlikçilerin sayısını arttırmakla görevliydi. Kanıt olarak TİKKO’nun önemli isimlerinden Atilla Kamberoğlu’nun da “polis ajanı” olarak suçlanıp öldürülmesi gösteriliyordu. Devrim’in Behzat Yıldırım’dan önceki sevgilisiydi.
“Sıradan” bir hayat için
Üç yıldır birlikte yaşayan iki sevgiliyi ölüme götüren süreç nasıl başladı?
Behzat’la Devrim demir parmaklıklar arasında aşık olmuşlardı birbirlerine. Behzat Yıldırım 12 Eylül 1980’den çok kısa bir süre önce sol muhalefet dalgası içinde yerelmiş ve TKP ML (TİKKO) örgütüne katılmıştı; hem de okulunu ve ailesini terk etmek pahasına.
1988 yılında Beyazıt’taki bir döviz bürosu soygununda yakalanıp 28 yıl hüküm giymişti. Sağmalcılar, Çanakkale, Bursa cezaevlerinde dört yıl yattıktan sonra terörle mücadele yasası gereğince şartlı tahliye ile serbest kalmıştı. Üstelik artık hayatında demir parmaklıkların gölgesinde tanıştığı ve ziyaretlerini dört gözle beklediği sarışın, güzel bir kız vardı: Yasemin Devrim.
Yasemin Devrim Ildırten. Hep gülen yüzü, etrafına neşe saçan davranışlarıyla kendisine çok yakın bulmuştu, adı gibi yaşamında da “devrim” yapan bu kızı.
Tam bir Çerkez güzeliydi Yasemin Devrim. Bundan altı yıl önce “kendisini devrime adamak için” ailesini terk ederek Bursa’nın İnegöl ilçesinden İstanbul’a gelmişti. Yıllardır ailesinden kimseyle görüşmüyordu. Arkadaşları arasında “neşeli, hareketli ve radikal bir feminist” olarak tanınıyordu. İstanbul’a ilk geldiği yıllarda yine örgütten bir başkasını sevmişti; TİKKO’nun önde gelen isimlerinden Atilla Kamberoğlu’nu. Ancak bu birliktelik uzun sürmedi. Behzat’la olan ilişkisi ise yakın arkadaşları tarafından “ideal” diye tanımlanacak kadar iyi gidiyordu. Devrim’in yakın arkadaşı Serpil Kirpikçi, ikisinin birbirlerine hep “gülüm” ve “sevgilim” diye hitap ettiklerini, sevgilerini dışa vurmaktan çekinmediklerini anlatıyor şimdi.
Kadıköy Postanesi’nin arka tarafında açtıkları gümüş tezgahı onlar için ekmek teknesiydi. Cezaevinde aldığı darbeler yüzünden zorlukla yürüyen Behzat Yıldırım sevgilisinin desteğiyle ayakta duruyor ve daha iyi bir yaşam için çalışıp didiniyordu. Onlar başkalarının ki gibi “sıradan” bir hayat peşindeydi artık. Eğer öldürülmeselerdi, o günün ertesinde Altınoluk’a gidip gümüş tezgahını orada kuracaklardı. Kaynarca’daki teras katı ve birkaç ay içinde alacakları arabayla sokaktaki gündelik hayatın bir parçası olmayı istediklerini söylüyorlardı. “Özgürlük” ve “barış” adına devrim düşlerini yaşatmak için yeni adresleri Özgürlük ve Dayanışma Partisi’ydi. Tesadüfe bakın ki, yıllardır görüşmediği akrabaları Yasemin Devrim’i öldüğü gün görmüşlerdi en son. Tezgahın başında, ÖSS’den 160 puan aldığını ve ÖYS’ye hazırlandığını söylemiş, “Yine uğrayın” demişti. “Ama Devrim demeyin, tanımazlar. ‘Bizim kız’ diye sorun yeter.”
“Behzat, Devrim’den çekiniyordu”
Birbirlerini çok sevmelerine rağmen ufak tefek pürüzler de çıkmıyor değildi. Devrim örgüt içinde “işbirlikçi” olmakla, dahası eski sevgilisi Atilla Kamberoğlu’nun polisle işbirliği yapması için ikna etmekle suçlanıyordu. Behzat, hakkındaki “ajan” iddialarını duyduğunda Devrim’den ayrılmayı düşündü ilk önce. Bu ilişkinin yakın tanıklarından, Behzat’ın amcasının oğlu Muzaffer Yıldırım’a göre başaramadı. Ona göre Behzat, Devrim’den bir parça da olsa çekiniyordu: “Kızdan korkuyordu belki de. Ayrılsa da, ayrılmasa da endişesi vardı” diye anlatıyor gözlemlerini. Kardeşi Avukat Mirsad Yıldırım’ın “Onunla birlikte olmaya başladıktan sonra toplumdan koptu “şeklideki sözleri ise genç kızın sevgilisi üzerindeki etkisini gösteriyor. Ailesi de Behzat’ın örgütten ayrılmak istemesinin nedeninin Devrim olduğuna inanıyor. Baba Ali Yıldırım, genç çiftle aynı evde bir buçuk yıl oturduklarını anlatırken “Kız her istediğini yaptırıyordu. Onun etkisiyle örgütten ayrılmış olması büyük bir ihtimal” diye konuşuyor ve ekliyor: “İsterdim ki geleneklerimize uygun bir evlilik yapsın, düzenli bir hayatı olsun.”
Bu arada yaşamlarına korkular da karışmaya başlamıştı. Özellikle de örgütten ayrıldıktan sonra. Onları bir aradayken en son gören arkadaşları Arslan Aşkın, ölümlerine inanamadığını belirten bir ifadeyle, özellikle Devrim’in korkularına ancak şimdi bir anlam yükleyebiliyor: “Gece yalnız kalmaktan korkmasını, sokaklarda tek başına yürümek istememesini şimdi anlayabiliyorum.”
“Kardelen Harekâtı”
Huzursuzluğun asıl nedeni ikisinin de bir yıl önce örgütten ayrılmasıydı. Aynı sıralarda TKP/ML (TİKKO)’nun içinde de fırtınalar kopuyordu. Önce örgütün merkez komite üyesi, “Laz, Nihat” kod adlı Enver Doğru “polis ajanı” olduğu iddiasıyla öldürülmüştü. Örgütün iki ayrı kutba ayrılmasından sonra daha birçok kişi aynı sonu paylaşacaktı. İddialara göre, talimatları geçtiğimiz aylarda Tunceli’de bir çatışmada öldürülen Genel Sekreter Cüneyt Kahraman vermişti. “Kardelen Harekâtı” başlamıştı! Behzat Yıldırım ve Devrim Yasemin Ildırten örgüt içinde başlatılan bu operasyonu onaylamadılar. Bununla da kalmayıp kendileri gibi düşünen otuza yakın arkadaşlarıyla birlikte bir “deklarasyon” yayınlayarak örgütten ayrıldılar. Ancak bu ayrılık örgüt içinde “aynı sonu paylaşma korkusu” olarak değerlendirildi. Örgüte yakınlığıyla bilinen “Partizan Sesi” ve “Öncü Partizan” dergilerinde onlar için “geri dönün” çağrıları yayımlanıyordu. Üstelik ayrılanlardan pek çoğu bu çağrıya uymuştu. Sonra çağrıların yerini şiddet aldı. Devrim eski “yoldaş”ları tarafından ilk kez dövüldü. Behzat’ın yaşadıkları ise daha ciddi boyutlardaydı. Mirsad Yıldırım, Behzat’ın ruh halini anlatırken “Son zamanlarda çok müteredditti” diyor. “Kendisi gibi olan bütün arkadaşlarının öldüğünü, bir tek kendisinin sağ kaldığını söylüyordu.”
ÖDP’li arkadaşlarının anlattığına göre Behzat, Gazi olaylarının yıldönümünde ÖDP kortejinden kaçırılmak istenmiş, kırık bir kolla zor kurtulmuştu. Bir başka sefer babası Ali Yıldırım tezgahının başında, başı sargılar içinde bulmuştu onu: “Bir kere de tezgahını dağıtmışlardı. Sebebini söylemediği gibi yardımımı da istemedi.”
İkisi de etrafa korktuklarını hissettiriyor, özellikle Devrim “dişiliğiyle örgüt üyelerini işbirliğine sevk etmek” suçlamalarından dolayı zor günler yaşıyordu. Kim bilir belki de artık “uyarı”yla yetinilmeyeceğini hissediyorlardı. Zaten “illegalite”nin de bir “gereği” vardı. Bu “gerek”, örgütün Ağustos 1996 tarihli merkez komitesi toplantısının “25 No’lu kararıyla” yerine getirildi. Ölümlerinden sonra eski örgütleri TKP(ML) olayı üstlendi. Gerekçe, polisle işbirliği yaptığını kabul eden birkaç kişinin “itirafları”ydı. Bu itiraflar Yıldırım ve Ildırten’in de polisle işbirliği yaptığı yolundaydı.
Ve iki sevgili, gıyaplarında alınan “ölüme mahkumiyet” kararından tam on ay sonra, hiç ummadıkları kişiler, belki de arkadaşları tarafından evlerinde öldürüldü. Onlardan geriye, beş boş çay bardağı ve yarısı yenmiş bir pişmaniye paketi kaldı. Bir de, ÖDP İl Başkanı Mehmet Atay’ın “Olayı siyaseten takip edeceğiz ama şiddete şiddetle karşılık vermeyeceği” sözü…