Cemiyet Merkezine Gönderilen Jurnaller
Cemiyet Merkezine Gönderilen Jurnaller
İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne mensup olun İstanbul’da gizliden gizliye çalışan ve fakat birbirlerini tanımayan gençler Avrupa’daki Türkleri İstanbul ve bütün memleket ahvalinden haberdar ederlerdi. Hürriyete ve Meşrutiyet’e susamış olan bu İstanbullular Paris’te ve Cenevre’de yaşayan hürriyet mücahitlerine sık sık mektup yazmayı ve Abdülhamid hakkında malumat vermeyi kendileri için büyük bir vazife bilirlerdi.
Verilen bu haberlerin İstanbul gazetelerine aksetmesine imkan yoktu. Onlar yalnız kulaktan kulağa fısıldanarak söylenirdi. Çünkü herkes Abdülhamid’in hafiyelerinden korkardı. Mektuplar gizli yazılır ve İstanbul’daki ecnebi postahanelerden birisinin kutusuna atılırdı. Türk postahanelerinde şiddetli bir sansür oldğundan tabii bizim postalara emniyet edilemezdi. Mektupların ele geçmesi ihtimali düşünülerek onlara imza da atılmazdı. Paris ve Cenevre’deki İttihat ve Terakki merkezlerile muhabere edenler ya bir nam-ı müstear veyahut cemiyet’e yazdıkları zaman kendilerine verilen numaraları kullanırdı.
Hafiyelerden korktuğu için gönderdiği mektubu imzalamayan bir zat 1882 senesi Teşrinisanisine ait olan hadiselerden bahsediyor. Son Rus Muharebesinden ve 1880 senesinde akdolunan Berlin Kongresi’nden sonra memleket karma karışık bir vaziyete girmişti. 1881 senesinde Tunus elden gitmişti. 1882 senesinde İngilizler İskenderiye’ye asker çıkarmışlardı, İstanbul, Rumelin’den kaçan biçare muhacirlerin feryatları içinde çalkanıyordu. 6 seneden beri Osmanlı İmparatorluğu’nun tahtına kurulmuş olan Abdülhamid ise kendi keyfi ve keyfi hareketlerile meşgul bulunuyordu.
Osmanlı Devleti’nin o devirlerini yaşamış, o günlerini görmüş olan zat Paris’teki ahrarlara mektuplar da diyordu ki:
“Yıldız civarında inşa edilmekte olan büyük kışla hitama yaklaştı. Yıldız Bahçesi’nde yaptırılmakta ve bir seneden beri tersane amelesi işlettirilmekte olan gayet geniş bir lakı (gölü) doldurmak için bütün İstanbul bentlerinin suları Yıldız’a çevrildi. Beyoğlu, Tophane, Beşiktaş, Boğaziçi’nin Rumeli yakası halkı susuzlukla kırılmak derecesine geldi.”
“Burada garip bir havadis şayi oldu: Zatişahane nefsi için bir yatak odası yaptırmış. Bu odaya iğreti bir merdivenle çıkılıyormuş. Bu merdiven yukarıya çekildiği zaman başka taraftan odaya girmek imkansız bir hale geliyormuş. Abdülhamid her gece hırsız gibi böyle iğreti merdivenle odasına çıkıp yatıyormuş. Odasının alt katında gayet emin olduğu bendelerinden bir iki kişi yatıyormuş.”
“Mısır meselesi buhranlı zamanını geçiyor. Yıldız Sarayı bu bapta Almanya ve İngiltere ile muhabere etmektedir. Fakat bu muhabereler mabey’inci Reşit ve Galip Beyler vasıtasile icra edilmektedir. Hakikat halden değil vükelanın, hatta Hariciye Naz’mının bile haberi yoktur.”
“İstanbul’daki muhacirlerin bir patırdı çıkarmak niyetinde oldukları casuslar tarafından Mabeyn’e haber verildi. Vükela Mabey’inde toplanarak bir gece sabaha kadar müzakere ettiler. Nihayet muhacirlerin serian İstanbul’dan defedilmelerine karar verildi. Ertesi günü biçareler vapurlara bindirilerek öteye beriye sevkedildiler. Evvelce gelip de İstanbul’da bir iş tutmuş ve yerleşmiş olanlar lutfen istisna olundu. Mazhar Paşa, bu işte de pek çok mesai sarfetti. Muhacirler öyle külliyetli olmasalardı, Mazhar Paşa onları mavnalarla Sarayburnun’dan denize döküp bir saat evvel İstanbul’u temizlemek istiyordu!”
“Fuat Paşa (Müşür Fuat Paşa olacak) istintak edildikten sonra atiye-i seniye itasıyla salıverilmişti. Sonradan yine aynı sebepten dolayı tevkif edilerek istintak olundu. Fakat dört beş gün sonra yine salıverildi. Bu adamın yakında bir belaya uğraması memuldür.” (Sonra Şama nefi edilmişti)
“Geçen gün Padişah’ın kilerci başısı ve pek sevgili cücesi vefat etti. Bu hadise Padişah’ın pek merakına dokundu. Kilerci başının zehirlenerek öldürülmediğine dair on beş yirmi hekim tarafından imzalı bir rapor verilinceye kadar Efendimizin (!) helecanları teskin olunamazdı.”
“Yıldızda bulunan Arnavut asker ile Yemen askeri arasında onbeş gün evvel bir kavga çıktı. Bu kavga mukateleye kadar gitti. Beş on kişi telef oldu. Kavganın sebebi belli değil ise de, Padişahın pek ziyade telaş ettiği işitilmiştir.”
“Nasreddin Hoca’nın hikayelerini havi olan matbu kitabın satılması ve evlerde bulundurulması Sarayı Hümayun tarafından şiddetle menedilmitir. Bu garip tedbir mezkur kitabın münderecatından ziyade alemi güldürmüştür.”
“Padişah bir aya kadar çocuklarını sünnet ettirecektir. Demekki devlet hazinesinin şu müzayakalı halinde büyük bir masraf kapısı daha açılıyor. Dayansın aptal millet!”
“Efendimiz (!) bir de hastahane yaptırıyor. Yenine hazine soyularak hastahane yapılacağı yerde, mevcut olanların ıslahile bunu idaresine çare bulunsa elbette daha hayırlı olurdu.”
İstanbul’a ait olan yukarıdaki haberlerden başka Paris’te çıkan “Şurayı Ümmet” Gazetesi’nde neşredilmek üzere Anadolu’nun içeri taraflarından da oradaki ahvale dair bir çok mektuplar yazılıyordu.
Bir mektupta evvela huzur-u hakka Anadolu’dan niyaz ile başlanıyor ve deniliyor ki:
“Yarap, sen hamii hakikisin” mahvımızı ve kahrımızı emir buyuran uluhiyetinin bu kudretindedir. Senelerden beri ahlakımızı külliyen ifsat eden korkaklığı ve tilkiliği ikinci tabiat hükmüne koyan Fravun’un şu günlerde fena surette mahvine, lakin vatanın ve milletin selametine ilahi iradeni vatanımızı ecnebilerin taarruzundan ve tecavüzünden masun buyurmanı niyaz eyliyoruz.”
“Abdulhamit Osmanlı askerlerini kuvvetsiz ve kudretsiz bir hale getirdi. Bataryalarını hayvansız ve mühimmatsız bıraktı. Millete para namına bir şey bırakmadı. Vatanın en ücra köşelerinde bile bedhah ecnebilerin fena hareketlerini imtiyazlar vererek taltif etti. Artık esaret zinciri kırılmaz bir hale geldi. Fenerler, reji, tramvay, tunel, kömür ve orman imtiyazları gittikçe artıyor, o nisbette de memlekette mikroplar çoğalıyor.”
“On beş bin asker İran hududunda iki yüz bin Yemende, bir o kadarı Rumeli’de, on beş bin asker Rusya hududunda, açlığa ve perişanlığa mahkum bir haldedir. Yalnız son senelerde Yemende öldürülen askerlerin adedi altmış bini geçiyor. Aç ve çıplak olan şehit çocuklarının çıkardıkları masumane avazları işiten yok!”
Arap İzzet, çektiği tehdit telgraflarında valilerden, defterdarlardan para istiyor ve göndermeyenlerin azil ve tardedileceğini bildiriyor. Merkeziyet usulünün ve hükûmetin zaruretlerini kapatma bahanesile İstanbul’a milyonlar çekilerek israf olunuyor. Yıldız işte bu ve buna benzer ihbarat ile Avrupa’daki Genç Türklere memleketin vaziyeti anlatılmaya çalışılıyor ve onlardanimdadn bekleniyordu. Erzurum ahalisinin mahvı için çareler düşünüyor. İnşallah bu son çektikleri para ve son aradıkları çareler olacaktı.