Cengiz Çandar, Ben, Doğu Perinçek GYK Toplantısını Pravoke Etmeye Çalıştık.
MDD’ci Gün Zileli anlatıyor:
“Cengiz Çandar, Ben, Doğu Perinçek GYK Toplantısını Pravoke Etmeye Çalıştık.”
Gün Zileli 8 Temmuz GYK darbesiyle Doğu Perinçek’in başkanlıktan nasıl düşürüldüğünü SD’cilerle nasıl kıran kırana kavga ettiklerini ve aralarındaki itilafları “Yarılma”da şöyle anlatıyor:
TİP yönetimi, işe bizzat el koydu. Behice Boran, aynı zamanda parti üyesi de olan FKF Genel Sekreteri Ömer Özerturgut’u partiye çağırarak, GYK toplantısını açmasını “emretti”. Ömer Özerturgut, aslında ideolojik olarak MDD’ci olmasına rağmen, bu baskıya dayanamadı ve “parti disiplini”ne uyarak, İstanbul’a gidip, İstanbul delegelerinin hazır bulunduğu, şaibeli “GYK toplantısını” açtı. Bu toplantının şaibeli olduğunun, İstanbul delegeleri farkındaydılar. Bu yüzden, toplantı, çalışmalarına Ankara’da devam etme kararı aldı. Böylece, İstanbul’da toplantının kazasız belasız açılması sağlanmış, Ankara’da devam kararıyla da, toplantının meşruluğu garanti altına alınmış oluyordu.
O günlerde Doğu’nun, küçüklüğünde çocuk felci geçirdiği için diğer bacağına göre daha ince olan ve topallamasına yol açan sağ bacağında bir burkulma olmuştu ve bacağı sargıdaydı, yürüyemiyordu. İstanbul’da olan bitenleri ve toplantının Ankara’da devam edeceğini öğrenmiştik. Bu toplantıyı meşru saymıyorduk ve ne yapıp edip toplantıyı ertelemekte kararlıydık. Bunun için, her şeyden önce, toplantının yapılacağı gün ve saatte FKF binasında bulunmamız gerekiyordu.
Doğu’nun koltuklarına girerek bir arabaya koyduk ve FKF binasına çıkarttık. Biraz sonra GYK toplantısı, İstanbul delegeleri ve onlara iltihak etmiş bir kısım Ankaralı delegeyle açıldı. Divan başkanlığını, Kürt sosyalistlerinden Zülküf Şahin yapıyordu. Ömer Özerturgut, İstanbul’daki açılışı yaptıktan sonra ortadan kaybolmuş, muhtemelen memleketi olan Turgutlu’ya gitmişti.
FKF salonunda tuhaf bir görüntü ortaya çıktı. Salonun bir bölümünde GYK toplantısı yapılıyor, öbür bölümünde ise GYK toplantısını tanımayan bizler, güya MDD üzerine bir seminer veriyorduk. Cengiz Çandar, ben, Doğu Perinçek vb. GYK toplantısını provake etmek için yüksek sesli konuşmalar yapıyorduk. GYK ise her ne şart altında olursa olsun, toplantısını yapıp bitirmekte kararlı görünüyordu. Alelacele eller kalkıp iniyor, bir şeylere karar verilip hızla başka bir gündem maddesine geçiliyordu. Doğu baktı, bu seminer numarasıyla GYK’nın çalışmalarını önlemek mümkün değil, yeni bir taktiğe baş vurdu. “Bir dakika,” dedi, “ben halen FKF’nin başkanıyım, madem ki, GYK toplanmış bulunuyor, o halde toplantıyı ben yöneteceğim.” Delegeler önce inanmazlıkla baktılar Doğu’ya. Acaba doğru mu söylüyordu, gerçekten yola gelmiş ve GYK toplantısının meşruluğunu tanımaya karar vermiş miydi? Eğer böyleyse, bu işlerine gelirdi, çünkü böylece hem toplantının üzerindeki şaibeyi ortadan kaldırmış, hem de oy çoğunluğuna dayanarak böyle meşru bir toplantıda yönetimi devirmiş olacaklardı. Biraz tereddüt ettikten sonra, Doğu’nun önerisini kabul ettiler. Zülküf Şahin başkan sandalyesinden kalktı, “gel bakalım” dediler, Doğu’ya. Doğu, sağlam bacağının üzerinde sıçraya sıçraya, GYK Başkanlık sandalyesine geçip kuruldu ve sandalyeye oturur oturmaz, ilk sözü şu oldu: GYK toplantısı ertelenmiştir, bu toplantının GYK toplantısıyla ilgisi yoktur.” İstanbul delegeleri öfkeyle ayağa kalktılar. Doğu’nun oyununa gelmişlerdi. Ona inandıkları için pişmandılar. Evet ama, bu, sakat bacağını bir sandalyeye dayamış adamı, GYK başkanlık sandalyesinden nasıl uzaklaştıracaklardı? Tek çare kalıyordu, onu yaptılar. Doğu’yu orada kendi kaderiyle baş başa bırakıp sandalyelerini tam ters yöne, salonun öbür yanına çevirdiler. Zülküf Şahin de bir sandalye alarak yeniden karşılarına oturdu. GYK, toplantısına böylece devam etmeye çalıştı.
Doğu, toplantıyı provoke edebilmek için şansını bir kere daha denemekte kararlıydı. Oturduğu yerden GYK toplantısını sürdürenlere seslendi “Tamam arkadaşlar” dedi, “ikna oldum. Bu sefer size söz veriyorum, gerçekten yöneteceğim toplantıyı.” Ben, içimden, artık bu sefer inanmazlar diyordum, ne var ki, delegeler, Doğu’ya bir kere daha inanma gafletini gösterdiler. Doğu, deminki gibi, kalkıp, sıçraya sıçraya Zülküf Şahin’in sandalyesine geçti. Oturur oturmaz da aynı sözler çıktı ağzından:
“Toplantı falan yok. GYK toplantısı tarafımdan ertelenmiş bulunuyor.” Artık delegeler öfkelenmeye bile gerek duymadılar. Alışmışlardı zahir! Otomatik hareketlerle, sandalyelerini bir kere daha salonun öbür tarafına çevirdiler ve Zülküf bir kere daha geçip karşılarına oturdu. Artık bu kadarı da komediydi!
Eller hızla kalkıp indi. Önce Dev–Güç’ten çıkma kararı alındı. Ardından Zülküf Şahin’in başkanlığında yeni MYK seçildi. Artık akşam oluyordu. Salon, dışarıdan yeni delegelerle tıklım tıklım dolmuştu. TİP örgütü, ne olur ne olmaz kabilinden, kendine bağlı üyeleri FKF’ye yığmıştı. İşyerlerinden çıkan TİP’li işçiler de, “parti karşıtlarını” gerekirse zor yoluyla ezmek için binaya doluşmuşlardı. Kürt sosyalistleri, nerdeyse tam kadro, MDD’cilere karşı direnmek için binadaki yerlerini almışlardı. Çevreme bakındım, GYK’da azınlıkta kaldığımız yetmiyormuş gibi, binada da fiili anlamda epeyce azınlığa düşmüştük. Koyu Mihrici kesimden ne Atilla Sarp, ne Ersen Olgaç, ne de diğerleri ortada görünmüyordu.
Buna rağmen, Doğu toplantının meşru olmadığında diretmeye kararlıydı. Bize yönetim kurulu odasını ele geçirmemizi söyledi. Biz de dediğini yaptık. Ama bu, sonucu şimdiden belli, umutsuz bir çabaydı. Yönetim kurulu odasında, MDD’ci olarak ancak on–on iki kişi vardık. Oysa salon, koridorlara kadar TİP yönetimi yanlılarıyla doluydu. Yönetim kurulunun kapısını tutmuş, içeri kimseyi sokmuyorduk. TİP yanlıları bizi inadımızdan vazgeçirmek için ikna etmeye çalışıyorlardı. Ben, kapıdaki, kırmızı yanaklı, uzun kirpikli, ela gözlü, köylü görünümlü, sevimli bir gençle tartışıyordum. Aynı zamanda GYK İstanbul delegesi olan bu genç, son derece yumuşak bir havada, direnmemizin boşuna olduğunu anlatmaya çalışıyordu bana. Ben de, GYK toplantısının neden meşru olmadığını izah etmeye çalışıyorum ona. Binadaki gergin havaya rağmen ikimizin tartışması son derece dostane bir havadaydı. İşte, Çapa Öğretmen Okulu Fikir Kulübünden GYK üyesi İbrahim Kaypakkaya’yı ilk kez böyle tanımıştım.
Hava nerdeyse kararmaya yüz tutmuştu. Yönetim Kurulu odasındaki işgalimiz sürüyordu. Karnımız da iyice acıkmıştı. Cengiz Çandar ve Osman Kiper’i, dışarı, ekmek almaya yolladık. Gerekirse sabaha kadar bekleyecektik burada. İçerden, zaferlerini kutlayan SD’cilerin türkü sesleri duyuluyordu. Ne var ki, içerde işgal devam ederken bu kutlama, henüz gereken coşku havasına kavuşamıyordu. Bir an önce bertaraf edilmemiz gerekiyordu. Sonunda bunu, zor yoluyla yaptılar. Cengiz Çandar ve Osman Kiper, ekmekleri yüklenmiş odaya geri dönerlerken, Kürt sosyalistlerinden Şekip, tabancasını çekip onları koridorda tutukladı. Daracık koridorda itiş kakış başladı. İşin şiddete varacağını görüp işgale son vermeye ve binayı terk etmeye karar verdik. Doğu, yiğitliğe halel getirmemek için, odayı bir şartla terk edeceğimizi ilan etti. GYK üyelerinin imzalarını kontrol edecek ve gerçekten çoğunluk olup olmadığını tespit edecekti. SD’ciler bu talebi sevinerek kabul ettiler. Doğu, imzaları üstünkörü kontrol eder gibi yaptı ve çoğunluk olduğunu “tespit” etti. Ardından Doğu, önde biz arkada, marşlar söyleyen SD’ci kalabalığın arasından geçerek, tek sıra halinde FKF binasını terk ettik. (1)
(1) Zileli, “a.g.e.”, s.256–259.