Cumhurbaşkanlığı Tartışmaları Tam Gaz
CUMHURBAŞKANLIĞI TARTIŞMALARI TAM GAZ
FP ile Genelkurmay arasındaki gerginlik yatıştırıldı. Kutan, vahim bir hata yapmış, bedelini ağır bir azarla ödemişti. Partisi içindeki muhalif kanada da kendisini eleştirmesi için “cazip” bir fırsat vermişti. 14 Mayıs 2000 tarihindeki kongreye kadar artık FP’de sular durulmayacaktı. Hizbulvahşet ise, yeni tartışmalara zemin hazırlayacaktı. Kısacası, Türkiye sürekli yeni, sıcak ve hareketli tartışma konularının girdabında sonu gelmez dönüşlerini sürdürüyordu. Fakat, cumhurbaşkanlığı seçimi, zamanı geldiğinde çözüme kavuşuncaya kadar, çok önemli konuların yanında gölgede kalıyor gibi olsa da, asıl sorun olmaya devam ediyordu.
Kendisini esen rüzgâra hiçbir gocunma duymadan adapte etme özelliği, Demirel’i yine ülke gündeminin merkezine oturtuyordu. Son yıllarda, “ne kadar az tavır alırsa o kadar uzun ömürlü olacağının bilinciyle bir denge ve tampon unsuru olarak” işlev görmeye ayrı bir ihtimam gösteren Baba, görev süresinin bitimine üç ay kala menşei kendisi olan dalgalar oluşturmuyor, ama yaratılana sahip çıkarak kendisini dalgaların üstünde tutuyordu.
Cumhurbaşkanlığı seçimi için izlenebilecek üç ayrı yol vardı. Birincisi, mevcut Anayasa hükümleri çerçevesinde yedi yıl için Meclis içinden veya 110 milletvekilinin önerisiyle Meclis dışından bir ismin seçilmesi. İkincisi, anayasayı değiştirerek, cumhurbaşkanını halkın seçmesinin yolunun açılması. Üçüncüsü ise, yine Anayasayı değiştirerek cumhurbaşkanının görev süresini 5 yıla indirerek, bir kişinin iki defa seçilmesine imkân sağlanması, ama seçimi yine meclisin yapması…
Ecevit ve Bahçeli, seçim sürecinin krizsiz aşılmasını istiyordu. Bunun için de yoğun bir siyasî trafik başlatıldı. Çiller’in anayasa değişikliği konusundaki atağının ardından 20 Ocak 2000’de Ecevit, “Bir dönem daha Demirel” için hızlı bir liderler turu gerçekleştirdi.
Ecevit, yeniden Demirel ısrarının ana gerekçesini, “Sayın Demirel bu dönemde çok başarılı bir sınav verdi” diye açıklıyor; aylar öncesinden bu seçimi krizsiz atlatmanın tek yolunun Demirel ile bir dönem daha devam etmekten geçtiğini söylüyordu. Oysa, “Demirel’in kilidini kim açar?” sorusuna “Ancak bir kriz açar, kriz” diye cevap verenler de vardı. Çünkü, meclis cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda çaresiz kalırsa, yani dördüncü turdan ümitli olmadığını görürse, yumurta kapıya geldiği zaman, sırf “meclis feshedilmesin” diye Demirel’e mecburen “evet” derdi.
Hesaplarını tamamen Demirel eksenli yapan Ecevit, artık uygulama için kolları sıvamış, Demirel’in bir dönem daha Cumhurbaşkanı seçilmesi konusundaki tercihini resmileştirmişti. Harekete geçeceğini Demirel’e haber verirken, bir anlamda onun iznini de aldı. Demirel, “Bir görev çağrısı olursa reddetmem” diyerek Başbakan’a onay vermiş oluyordu.
Cumhurbaşkanlığı koltuğunu Ecevit’e önerenler vardı. Örneğin, Deniz Baykal bile “Köşk’e Bülent Ecevit yakışır”45 diyordu. Özal–Demirel ve Ecevit’le devam eden bir Köşk çizgisi gayet şık düşerdi. Ne var ki Ecevit, bu çağrıların hiçbirine kulak asmadığı gibi “Demirel’in süresini uzatmak için harcayacağınız zamanı, bizi Demirel’e mahkum eden şartları değiştirmek için kullanalım! 2000 yılında bir olmazı olur yapmaya çalışmanın, hezimetten başka bir şey vaat etmeyen savaşına girilmemelidir”46 dilek ve uyarılarını da duymazdan geliyordu.
Ecevit’in önerdiği “Demirel formülü”ne FP dışında bugüne kadar hiçbir parti net bir karşı tavır almamıştı. FP’de, Recai Kutan’dan çok, partinin diğer yöneticileri ve milletvekilleri tepki gösteriyordu Demirel formülüne. Onların tepkileri de, Demirel ismine olduğu kadar liderlerinin tutumunaydı. Çünkü Kutan, “Demirel için hem olur hem olmaz” yaklaşımı içindeydi. “Demirel’in aday olmasını sağlarız, ama bu onu seçeriz, anlamına gelmez”47 diyen Kutan, bir yandan da “4+4 olsun, halk seçsin” tezini savunarak kafaları karıştırıyordu. Kutan’ın bu tutumunu kendi milletvekilleri bile anlamakta güçlük çekiyordu.
Diğer partilerin genel başkanlarından ise, olumsuz çıkışlar gelmiyordu. Ecevit, “niyetleri” tespit amaçlı yaptığı turla, liderlerin kafalarının içindeki düşünceleri, alternatif formülleri olup olmadığını çözmeye çalıştı.
Ecevit, kendi grubuna tamam gözüyle bakıyor; Çiller’in açık desteği, Yılmaz’ın söylemde sıcak olmayan tavrı ve MHP’nin aykırı davranmayacağı inancıyla Anayasa değişikliğinin yapılabileceğini umut ediyordu.
FP, oyuna müdahil olmayan taraf olarak göz ardı edildiğinde, MHP Demirel formülünün hayata geçirilebilmesi için anahtar konuma geliyordu. Çünkü DSP (136), DYP(85) ve ANAP’ın (85) milletvekili sayıları toplamı 306’da kalıyordu. Oysa, anayasa değişikliği için en az 367 oy gerekiyordu. Üstelik bu rakam, “fire” faktörü dikkate alınmadan yapılan bir hesaptı.
Ecevit, Bahçeli ile yaptığı görüşmede, Demirel konusunda net bir cevap alamamıştı. Bahçeli yalnızca, “Konuyu partimin başkanlık divanında değerlendireceğiz” demekle yetinmişti.
Demirel’in sık kullandığı bir özdeyiş vardır: “Neyin olacağını görmek için önce neyin olmayacağını görmek lazım. “ Anayasa değişikliğinin kaderi bir–iki hafta içinde belli olacaktı. Başbakan da bu süre içerisinde önerisinin reddedilme ihtimalini ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Eğer, reddedilme yönünde güçlü işaretler yakalarsa, hiç gündeme getirmeyebilirdi.