İttihat Ve Terakki

Darülfünûn’u Kim Açtırdı?

Darülfünûn’u Kim Açtırdı?

Avrupa’ya firar eden Türk gençlerinin miktarı arttıkça Abdülhamidi de büyük bir merak ve endişe sarıyordu. Bunun önüne geçmek için zalim Padişah’a her taraftan türlü türlü fikirler veriliyordu.

1896 senesinin ilk aylarında bulunuyorduk. Yıldız’ın Paris Sefir-i kebiri Münir Paşa o zaman atufetlu Salih Münir Bey de Abdülhamid’e bu hususta bir fikir vermek için Paris’ten yazdığı bir arizasında İstanbul’da bir Darülfünun açılacak olursa, firarların bir dereceye kadar önüne geçilebileceğini bildirmişti. Bu fikir müstebit sultanın hoşuna gitmiş ve Darülfünun tesisini “irade buyurmuştu” Artık “saye-i maarifvaye-i Hazreti Padişahi’de” küşadı mukarrer olan İstanbul Darülfünu’nu meselesinden o günlerde İstanbul mehafilinde uzun uzadıya bahsediliyordu.

O zaman Darülfünun meselesi etrafında cereyan eden münakaşaları ve Darülfünun’un ne gibi şartlar altında açılacağını Paris’te bulunan Dr. Nazım Bey’e İstanbul’daki bir arkadaşı mektupla bildirmişti. 20 Nisan 1312 tarihli olan ve İstanbul Darülfünun’un Abdülhamid devrinde küşadına tekaddün eden hadiseler için mühim bir tarihi vesika teşkil eden bu mektubu da aşağıya dercediyoruz. Bu zat diyor ki:

“Geçenlerde – müddetini tayin edemem – Paris Sefiri kebiri atufetlu Münir Beyefendi.. Zat-ı şahaneye bir layiha takdim ederek bunda talebelerin Avrupa’ya firar etmelerine sebep olmak üzere İstanbul’da bir Darülfünun olmamasını göstermiş ve tahsilin matlup derecede yapılamadığından bahsettikten sonra payiahtta bir Darülfünun açılacak olursa, firarilerin memleketi terkederek Avrupa’ya gitmelerinin bir dereceye kadar önü alınabileceğini yazmış.

Bunun üzerine Hünkar da bir Darulfünun açılması için lazım olan programın ihzar ve tanzimini emretmiş, bittabi program da derhal tanzim olunmuş, olunmuş ama… Anlıyorsun ya, işte tanzim olunmuş vesselam!

Eminim ki bu Darülfünun’un açmaktaki maksadın ne olduğunu anlamışsındır. Bilmem hatırlar mısın? Sen burada iken lisan mektebinin lağv ile onun yerine bir Mektebi Siyasi açılması için irade çıkmıştı. Filhakika bu irade üzerine lisan mektebi kaldırılmıştı. Kaldırılmıştı ama, onun yerine Mektebi Siyasi açılmamıştı. Hani ya şu Aşiret Mektebi yok mu, işte o mektebi siyasi yerine kaim olmuştu. Hatırına geldi mi?

İşte şimdi daha tasavvurda olan Darülfünun da aynen Mektebi Siyasi’ye benzeyecektir. Şüphesiz değil mi? Yalnız arada şu fark olacak ki evvelce Mektebi Siyasi açılacak diye yalnız lisan mektebi kapatılmıştı. Halbuki şimdi Darülfünun açılacak diye hukuk mektebi, mülkiye mektebi, yüksek muallim mektebi, mülkiye-i tıbbiye, galiba tıbbiye-i askeriye de hep lağvedilecektir. Bu işler bittikten sonra Darülfünun açılacaktır. O da şüpheli ya açacaklar, ya açmayacaklar! Açsalar bile talebeyi mektebe kabul için o kadar müşkülat çıkaracaklardır ki Darülfünunun açılıp açılmamasında hiçbir beis yoktur zannederim. Ne ise, bakalım netice neye varacak?..

Mektupta buraya kadar İstanbul Darülfünun’un açılmasından bahsedildikten sonra bermutat İstanbul hakkında bir takım haberler veriliyor ve deniliyor ki:

“Müşir şüphesini haiz olan Bulgaristan Prensi’ne yaver-i ekremilik sıfatının da verildiğini bugünkü gazetelerde okuduk. Fazla olarak da Mızraklı Süvari Alayı ümerasına mahsus olan üniformayı labis olmaları hakkında da “emr-ü ferman avatıfı beyan-ı Hazreti zıllılahi şerefpaşi sahife-i inayet” buyurularak keyfiyet telgrafla Müşarünileyh Prens Hazretleri’ne tebşir kılınmıştır.”

“Bir de Babıâli’nde bir teshilat sandığı açılmıştır. Bunun için sandığa beher hafta tediyesi irade-i seniye muktezasından bulunan yüz bin kuruş dünkü gün Maliye Nezareti’nden mezkur sandığa gönderilmiştir. Gazetelerin yazdıklarına bakılacak olursa bu meblağ şimdilik ihsan ve sadaka-i Padişahi olarak sandığa ita edilmiştir.”

“Maliye dedim de hatırıma güzel bir (mot pour rire) geldi. (Nasıl Fransızca’yı öğrenmiş miyim?) Bir gece sırası geldi de (machine pneumatique) lerden bahsolunuyordu, bir kap içindeki havanın muhalliyetülhavalarla tamamile çıkarılamayacağı ve binaenaleyh hala-yı mutlak mümkün olmadığı söylendiği sırada, içimizden birisi:

– “Hala-yı mutlak mümkün değil mi, dediniz? İşte Maliye hazinesi mükemmel bir hala-yı mutlak değil de nedir?” diyince artık sen kahkahaları tasavvur et. Bir türlü kendimi alamıyorum, hatırıma geldikçe hala gülüyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!