27 Mayıs’dan 12 Eylül’e

Denizli Valisi

DENİZLİ VALİSİ

M.B.K. Üyesi sıfatı ile seyahatimin birinde Denizli’den Ankara’ya dönüyordum. Denizli Valisi Antalya hududuna kadar bana refakat ediyordu. “Yolumuz üzerinde en yoksul bir köylü ailesini ziyaret etmek istiyorum. Fakat kendisine haber verilmesin” dedim. Bu ricamı yerine getirdi. En yoksul köylü ailesinin yanına beraber gittik. Kapıyı çaldık, içeriye kabul edildik. Kapıdan girdiğim zaman manzara şuydu: Odada yere serilmiş eski ve yamalı bir kilim, su testisi. Odadaki malzemenin, eşyanın hepsi bu kadardı. Yoksul bir aile. Evin hanımı kilimin orta yerlerinde küçük çocuğa yemek yediriyordu. Ayakkabılarımı eşikte çıkardım ve kilim üzerinde yürüyerek hanımın yanına geldim. Bu köylü hanım ayağa kalkmak istedi.
“Lütfen kalkmayın, çocuğa yemek yedirmeye devam edin.” dedim, halini hatırını sordum. Bu ara vali de yanıma geldi. Fakat vali ayakkabılarını çıkarmamıştı. Ben bu köylü hanımla konuşurken hanımın kulağı bendeydi, gözleri valinin ayağındaydı. Nihayet evden ayrıldık. Yolda yürürken vali yanıma yaklaştı:
— Beyefendi, bu kadının hali benim çok taaccübüme gitti.
“Niçin Vali Bey?” diye sordum cevap verdi:
— Sizinle konuşurken kulağı sizde gözleri benim ayaklarımdaydı, hep ayaklarıma bakıyordu. Bir türlü anlayamadım.
Evet bu valinin bana aktardıkları çok önemliydi. Vali halkını anlamamıştı. Bu duygularla, bu yanlışlıklarla bu halk nasıl idare edilebilirdi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!