Dersim’de Yas ve Protesto
Dersim’de Yas ve Protesto
TDKP gerillalarının öldürülmesinin duyulması üzerine tüm Dersim’de önce derin bir şaşkınlık yaşandı, şaşkınlık bir süre sonra yerini öfkeye bıraktı.
10 Ekim günü Hozat’ta bütün işyerleri kepenk kapattı, iki bin kişilik bir kitle iki kez gösteri yaparak katliamı kınadı. Aynı gün Ovacık’ta da kepenkler yarım gün kapatıldı ve iki bin kişi gösteri yaptı. Polisin müdahalesine karşın kalabalık, gösteriyi tamamlayıncaya kadar dağılmadı. Mazgirt’te de kepenkler bütün gün kapandı. Tunceli merkezinde ise, cenazelerin kalktığı gün araçlar kontak kapatırken esnaf da kepenklerini indirmişti.
Hozat’a getirilen cenazelere halk sahip çıktı ve onları öz çocukları sayarak yıkayıp kefenledi, parti bayrağına sararak tabutlara koydu.
Pazartesi l0.30’da Cihan’ın yani Yunus Aydar’ın ve Düzgün Çakmak’ın cenazesi ailelerine teslim edildi. Cenazeler, kalabalık bir kitlenin katılımıyla, kent dışına kadar çıkarılıp alkışlarla ve sloganlarla uğurlandı. İlk kez, bugüne kadar yöntemleri beğenilmese de ulusal mücadelenin bir devrimci örgütü olması nedeniyle ve dost bir güç olarak görüldüğü için desteklenen PKK’ya karşı da sloganlar haykırıldı “Kahrolsun Provokatörler” denildi; “Devrim şehitleri ölümsüzdür’ diye haykırıldı.
Sonra Hozat’ta, kepenkler indirildi, arabalar stop ettirildi, öğrenciler okullarını boykot etti; adeta yaşam durdu.
Yunus, Pertek’in Koçpınar Köyüne götürüldü. Parti bayrağına sarılı cenazesi sloganlar eşliğinde toprağa verilirken devrim andı içiliyordu. Düzgün ise, Hozat’ın Kilise Köyüne götürüldü ve onun da cenazesi partisinin bayrağına sarıldı; katliamı lanetleyen sloganlar atıldı. Çevre köylere haber verilememesine, rağmen 700 kişi törene katıldı.
Hidayet ve İbrahim’in cenazelerine katılmak için Hozat’ta öğleden sonra işlerini bırakanlar o gün yapacakları ikinci tören için hazırlıklarını yapıyorlardı. Saat 15.00 sıralarında iki bin kişi, Hidayet Dumrul ve İbrahim Dışkaya’nın cenaze töreni için toplandı. Sloganlar eşliğinde mezarlığa kadar yürünecekti. Törene TDKP taraftarlarının yanı sıra TKP–ML ve Devrimci Sol taraftarları da katıldı. Kısa bir konuşma ve devrim andından sonra Kürt halkının iki yiğit evladı Hozatlılar tarafından toprağa verildi.
Gösterilerde atılan başlıca sloganlar, “Devrimci katliamına son”, “Kahrolsun provokatörler’ ve katillerin ve polis müdahalelerinin protesto edilmesini içeriyordu. Cenazeye katılanlar kendi aralarında bu cinayeti işleyenlere bundan böyle köylerde ve kentlerde yardım edilmemesi gerektiğini konuşuyordu. “Bunlar devrimci değil” diyerek öfkelerini dile getiriyorlardı.
Kepenk kapatan Dersim’li esnaf yazılı bir açıklama yaparak “Biliyoruz ki vurulan altı sosyalist, PKK ile savaşmak için değil devletle savaşmak için dağa çıktılar. Devrimcilerin birbirini vurmasını, devrimci kanının dökülmesini istemiyoruz. Bu nedenle bir gün kepenk kapatarak olayı protesto ettik” diyordu.
Katliama sadece Dersim’de tepki gösterilmedi. Olaydan hemen sonra, İHD’den avukat örgütlerine, sendika yönetici ve temsilcilerinden çeşitli siyasi çevrelere kadar bugüne kadar Kürt ulusal mücadelesine destek vermiş pek çok çevre ve kurum olayı protesto etti.
Olaylardan Çıkarılan Yanlış Ders
Kürdistan’da ilk kez böyle bir şey yaşanıyordu; binlerce insan kepenk kapatıyor, sokağa dökülüyor ve PKK’nın bir eylemini protesto ediyordu. PKK’nın eyalet komutanlığı durup ne oluyor diye düşüneceğine, eylem ve izlediği eylem çizgisini sorgulayacağına, tersine tıpkı bir sıkıyönetim komutanı edasıyla halkı yargılamaya girişiyor, bildiri üstüne bildiri yayınlayarak yeni yasaklar koyarak, kendisine karşı başkaldırdığını var saydığı Dersim halkını tehdit ediyordu.
Protestoların hemen ertesinde yayınlanan PKK Dersim Eyaleti Askeri Konseyi imzalı bildiride şunlar söyleniyordu:
“Uyarı eyleminden (Katliam uyarı eylemi olarak adlandırılıyor) sonra polis ve bazı işbirlikçi hainler eliyle kepenk ve kontaklar zorla kapattırılıp, kitle provokasyona çekilmek istenmiştir. İznimiz ve onayımız dışında kepenk ve kontak kapatmak suçtur ve bu suça bulaşanlar cezalarını çekeceklerdir. Hangi gerekçeyle olursa olsun kontak ve kepenklerini kapatanların tümünü biliyor ve elebaşılarını tanıyoruz. Bunlar en sert şekille cezalandırılacaklardır. Çünkü bunu yapanlar polistir. Bu provokatörlerden birkaçı Hıdır Güyilder, Kemal Özer ve Hüseyin Aygün gibileridir. Bunlar, halkımızın gazabından kurtulamayacaklardır.”
Bildiride açıkça ifade edildiği gibi Eyalet Askeri Konseyi, kontak ve kepenk kapatanların tümünün cezalandırılacağını söylemekteydi. Bundan: Tunceli, Hozat, Ovacık ve Mazgirt’te binlerce esnaf kepenk kapattığına göre Askeri Konsey’in Dersim halkına toplu bir ceza kararı verdiği anlaşılır. Ancak burada bir sorun çıkar. Asıl sorun, halktan yana silahlı, güçlerin halka karşı tutumuyla burjuvazi ve gericiliğin silahlı güçlerinin halka karşı tutumu arasındaki farkı ayırt etme sorunudur. Kuşkusuz her silahlı güç, bir sınıfın egemenlik aracıdır ve eylemleri için gereken esini, dayandığı sınıfın halka karşı tavrından alır ve halka karşı tutumunu bu belirler.
Halktan yana olduğunu iddia eden ve gerçekte halka dayanan hiçbir silahlı güç, halkın kendi politikasına aykırı tutumunu hiçbir zaman silah gücü yada cezalarla kendi doğrultusuna çevirmeye çalışmaz. Tersine, halk yığınlarından tepki alıyorsa kendisinin halkla olan ilişkilerinde bir sorun olduğunu düşünerek onu düzeltmeye çalışır. Ama Dersim Eyalet Askeri Konseyi yada Komutanlığı bir vahim yanlışı kabul ederek gerçeği görmek yerine bunu daha vahim yanlışlarla kapatacağını umuyor.
Dahası bu tutum Dersim Eyalet Komutanlığı için yeni bir tutum da değil. Bugüne adım adım gelinmiştir.
Dersim’de, son aylarda olup bitenlere şöyle bir bakıldığında bile bugünkü duruma gelineceği apaçık görülür. Önce bir hakkaniyet ve gönüllülük gözetilmeden konulan “vergi”ler, sonra “vergi” toplanması sırasında çıkan sorunların kimseyi inandırmayan gerekçelerle verilen “ceza”larla aşılmaya çalışılması. Devrimci Sol ve TKP–ML gerillaları ve taraftarlarına yönelik baskılar, yine hiç kimseyi ikna etmeyen suçlamalarla Kamer Özkan’ın katledilmesi, kimi kişilerin hiçbir kanıt ve tanık olmaksızın ajan provokatör veya polis ilan edilmesi, herkesçe ilerici, devrimci bilinen öğretmenlerin sudan gerekçelerle öldürülmesi ve nihayet bütün halkı kapsayan ve gerçekte Kürt mücadelesine balta vuracak yasakların konması…
Ekim başında yayımlanan bu yasaklar bildirisindeki “on emir” şunlardı:
1) Tüm burjuva partilerinin yöneticileri ve tüm üyeleri derhal istifa edecek, parti binaları kapatılacaktır.
2) Hangi gerekçeyle olursa olsun bu partilere üye olunmayacaktır.
3) …. burjuva basının dağıtımı ve satışı yapılmayacaktır.
4) Burjuva gazeteler okunmayacaktır.
5) TV’ler izlenmeyecek, tüm televizyonlar kapatılacaktır.
6) Kent merkezlerinde ve kırlardaki tüm antenler indirilecek ve hangi gerekçeyle olursa olsun (haber dinleme dahil) TV’ler açılmayacaktır.
7) …. tüm okullar kapatılacak, buralarda görev yapılmayacaktır.
8) Tüm öğretmenler derhal görevlerini bırakacaklardır.
9) Kumar oynamak ve oynatmak kesinlikle yasaktır.
10) Aşırı alkol alınması ve bunun sarhoşluk derecesine vardırılması suçtur.
Halkımızın onurluca bir yaşama ulaşması için alınan bu kararlara uyulmaması halinde ulusal kurtuluş kanunlarına göre en sert şekilde cezai uygulamalara gidilecektir.
Bu kararların ihlali halinde ERNK ve ARGK kurumlarına bilgi vermek bir yurtseverlik görevidir.
Bu, halka tepeden emirler yağdıran, halka halkın çıkarlarını zorla öğreten tutuma Türkiyeli devrimciler ve halk yabancı değildi. Bütün Türk Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyet tarihi boyunca Kemalizm’i halkı ıslah etmek içini emirler, yasalar çıkarmış, halka rağmen halkı “kurtarmayı” kendisi için başlıca politika edinmişti. PKK Dersim Eyaleti Askeri Konseyi’nin tutumu da karşı çıktıklarını sıkça tekrarladıkları ve neredeyse küfür yerine kullandıkları Kemalizmin Kürt versiyonundan başka bir şey olmadığının böylece göstermiş oldu.
Kemalizmin Kürtleştirilmiş biçiminden yansıyan politikalar uzunca bir zamandan beri bölgede devrimcilere, komünistlere karşı baskıcı, onların çalışmalarını zapturapt altına almaya yönelik tutumlar olarak da uygulamaya sokuldu. Nitekim, son günlerde bir adını daha atılarak, bölgede faaliyet yürüteni devrimci siyasi grupları doğrudan hedef alan bir içeriğe kavuştu: Bu tuttum tam bir yasakçılığa da gelip dayandı.
PKK Dersim Eyaleti Askeri Konseyi yayınladığı son bildiriyle bölgede faaliyet gösteren bütün güçlerini bağımsız çalışmasını yasakladığını ilanı etti. Bildiride: Kendisine sol, ilerici, devrimci, demokrat’ diyen ve Kürdistan’da faaliyet yürütmek isteyen her güç, PKK ve Kürt halkı gerçekliğini kabul etmek zorundadır. Egemenlik sahamızda yürütülecek tüm faaliyetlerden sorumlu tek güç PKK’dır. Diğer güçler, alacakları tüm kararlarda partimizi bilgilendirmek ve onay almak durumundadır” deniliyordu.
Bu tutum, son aylarda PKK’nın devrimcilere, Türkiye işçi sınıfına ve emekçilerine sık sık yaptığı dayanışma telkinlerinin şovenizme karşı birlikte mücadele etme çağrılarının mahiyeti hakkında da ipucu veriyordu. Bu tavır, Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal’in işgalcilere karşı tüm güçlere birleşme çağrısı yaparken Mustafa Suphileri katletmesi ve farklı politikaları silahla yok etmesiyle ve kendisinin hem halkın hem de bütün ulusal kuruluşçu güçlerin üstünde bir kurtarıcı olduğu varsayımıyla dramatik paralellik gösteriyordu.