Türk Solu Örgüt İçi İnfaz

Dev–Yol Üyesi Kadın Militan Gülden Şener (Erdem)’in Şüpheli Ölümü

Dev–Yol Üyesi Kadın Militan Gülden Şener (Erdem)’in Şüpheli Ölümü

9 Ekim 1980 günü Ankara, Siteler, Samsun yolu üzerinde bulunan Acar Nakliyat karşısındaki boş arsada bir kadın cesedi, kilime ve çarşafa sarılmış vaziyette bulundu. Olaya el koyan Altındağ Cumhuriyet Savcılığı, cesedin Gülden Şener adındaki bir öğretmene ait olduğunu ortaya çıkarttı. Olayla ilgili uzun süren soruşturmalar sonucunda, ölen militanın kod adı Hayriye olan Dev–Yol örgütü üyesi Gülden Şener’in olduğu ortaya çıktı.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra açılan Dev–Yol Davasında da Gülden Şener olayına yer verilmiştir. İddianameye göre Dev-Yol üyesi Nurdanur Gerger ve Feyza Dalak bu olay nedeniyle yakalanmışlardı. İddianameye göre Dev-Yolcular bir örgüt üyesinin inşa halindeki evinin ikinci katında Gülden Şener’i öldürüp cesedini bir kuyuya daha sonra buradan çıkartıp, örgütten aldıkları talimatla cesedi Siteler Samsun yolu üzerinde boş bir arsaya atmışlardı.

Bu cinayetle ilgili olarak, öldürülen Gülden Şener’in ablası Simdal Tan da Askeri Savcılığa verdiği ifadede, kardeşinin öldürülmesinden Dev–Yol örgütünü sorumlu tutmuş, onun “muhbir” olduğu iddiasıyla bu örgütün yandaşlarınca öldürüldüğünü söylemişti. Şener’in ablasının ifadesi THKP/C Devrimci Yol İddianamesi’nin birinci cildinin 198. sayfasında tutanaklara şöyle geçmiştir:

Dinlenen Gülden Şener’in ablası Simdal

Tan ifadesinde, Gülden’in sol fikri benimsediğini, bazı olaylara karıştığını, ailesini ihmal eder olduğunu, ancak bir olay nedeniyle gözetim altına alınıp serbest bırakılmasından sonra sol fikir etrafında birleştiği kişilerden kopmaya çalıştığını hissettiğini, hatta bir gün eniştesine kendisini Ankara’dan başka bir yere tayin ettirmesi için ricada bulunduğunu, ölümünden birkaç gün evvel evine üzerinde “muhbirlere ölüm” veya buna benzeyen bir ibare yazılı pusulanın bırakıldığını.

Eşi Seyit Ali Şener de ifadesinde Simdal Tan’ın ifadesini doğruyan beyanlarda bulunarak; “olaydan birkaç gün önce evlerinin kapısına ‘muhbirlerin sonu ölüm, Dev–Yol’ ibaresini taşıyan bir kağıdın yapıştırıldığını kendisine söylediğini” savcılık’taki ifadesinde belirtiyordu.

Bu davada dinlenen tanıklardan biri olan Satı Gümüş de olayla ilgili verdiği ifadede, yakalanan sanıklardan Yurdanur Gerger’in “Şener’i ben kendi ellerimde onu kuyuya saldım” dediğini ve yanında yine sanıklardan Feyza Dalak’ın bulunduğunu anlatıyordu.

THKP/C Devrimci Yol İddianamesinin 196–200 sayfaları arasında yer alan Gülden Şener’in öldürülmesiyle ilgili A. Ü. Tıp Fakültesi Adli Tıp Kürsüsü tarafından yapılan otopsi sonucu ve daha sonra konuyla ilgili yayınlanan bilirkişi raporunda “Gülden Şener’in arkadaşları tarafından kuyunun dışında öldürüldükten sonra, cesedinin kuyuya atıldığı delillerden anlaşılmıştır” şeklinde yer alıyordu.

Bu cinayetle ilgili yapılan otopsi ve bilirkişi raporu iddianamede şu şekilde yer alıyordu:

A. Ü. Tıp Fakültesi Adli Tıp Kürsüsü Profesörleri ve uzman doktoru tarafından yapılan otopsi sonucu düzenlenen 10. 10. 1980 günlü otopsi tutanağında ölüm sebebinin (Gülden Şener’in ezici vasıflı bir araçla başına vurulmak suretiyle kafa kemiği çökük şekilde kırığı, yaygın şekilde beyin zarı kanaması, travma şoku, beyin zarı kanaması ve beyin ödemi sonucunda meydana gelen dolaşım solunum yetersizliği) olduğunun belirtildiği, cesedin kuyudan çıkarıldığı yolundaki sanıkların savunmaları hatırlatılarak alınan 14. 9. 1981 günlü ek mütalaada ise; (Gülden Şener’in içinde bulunmuş olduğu kuyunun kuyu duvarlarının veya kuyunun zemininde taş, tuğla ve buna benzer sert ve künt bir cismin bulunması halinde kendi ağırlığı ile bu cisimlere çarpması suretiyle başında çökme kırığı meydana gelebileceği)’nin zikredildiği;

Askeri Savcılıkça Gülden Şener’in cesedinin çıkarıldığı iddia edilen kuyunun boyutlarını tespit ve yerinde inceleme yapmak üzere olay yerine gidilip, gerekli ölçüler alınıp, 30. 11. 1981 günlük tutanak düzenlenerek, bu tutanak içeriği, savunmalar, tanık beyanları ve otopsi tutanağı da göz önünde bulundurularak, adı geçenin kuyuda ölüp ölmediğinin veya öldürüldükten sonra kuyuya atılıp atılmadığının kesin biçimde tespiti için yeniden otopsi yapan iki profesör ve bir uzman doktordan meydana gelen bilirkişiler kurulunun mütalaasına başvurulduğunda;

Bilirkişiler 3. 12. 1981 günlü mütalaarında, kuyunun genişliğinin uzun boylu sayılabilecek bir şahsın boyundan dahi geniş olduğunu, su seviyesinin tespit edilen ve değişmesi muhtemel olan ölçülerine göre bir şahsın şuursuz halde iken, yani kuyunun ortasındaki zincire tutunamayacak hale geldiği zaman suya bütün vücudunun dalabileceği seviye olarak mütalaa edilebileceğini, yine krokiden zincirin tam ortadan sarkıtılmış olduğu anlaşıldığından, bu husus muvacehesinde olayın medikolegal münakaşası yapıldığında, başta tespit edilen yaranın başa köşeli bir cismin vurulması suretiyle meydana gelmesi gerektiğinden ve kuyu içersinde keşif esnasında böyle bir köşeli taşa rastlanmayışı, kuyu duvarlarının adeta sıvanmış intibaını vermiş olduğunun tespit edilmesine göre bu yaranın düşme veya şahsın kendisini zincire tutunmak suretiyle inmesi esnasında kuyu duvarlarına çarpması suretiyle meydana gelmesinin düşünülemeyeceğini, ayrıca sol el küçük parmağı dış kısmındaki üç adet yarım cm. lik erozyonlar dışındaki ellerdeki yaraların da sürtünme yarası olmayışları nedeniyle kuyuya inme esnasında çarpma suretiyle meydana gelebileceğinin düşünülemeyeceğini, kuyunun genişliği itibariyle şahsın dibe indiği esnada bacakları kıvrılmak suretiyle sıkışmış vaziyette kalabileceğinin de ihtimal dışı olduğunu, ayrıca cesette suda boğulma bulgularından, akciğerler, üzerinde tardiö lekelerinin bulunmayışı, anfizema akleozun tablosunun tespit edilmeyişi ve akciğerlerinin kesitlerinde kuru bir görünüş müşahede edilmeyişi sebebiyle suda boğulmayı da düşündürmediğini;

Yukarıda belirtilen hususlar muvacehesinde müteveffanın ölümünün kuyuya atılmadan veyahut ta kuyuya kendi isteğiyle inmeden önce bir travmaya maruz kaldığı yani başına köşeli bir cismin vurulduğu veya şahsın köşeli bir cisme başını çarpmış olduğu ve beyin zarı kanamasının bu çarpma esnasında kemiklerde meydana gelen kırıma sebebiyle beyin zarı kanamasından ileri geldiğini, ellerde tespit edilen ekimozların künt cisim yarası olduğunu, bunların da sol el küçük parmak dış kısmındaki lekelerin herhangi bir cismin vurulması suretiyle veyahut da çarpma suretiyle meydana geldiğini, kuyuya inme esnasında meydana gelemeyeceğini zira inme esnasında erozyonlu ekimozların meydana gelmesi gerektiğini, başta tespit edilen yaranın kuyuya inerken meydana geldiği düşünülse bile kısa bir zaman içerisinde ölüm meydana gelemeyeceğini, en azından bir agoni devresi geçirmesi gerektiğinden ve tespit edilen bulguların şahsı kısa bir zaman içerisinde komaya sokacak vasıfta olması nedeniyle iç organlarda suda boğulma arazının meydana gelmesinin gerektiğini ve bu nedenle bu yaralanmanın kuyuya inme esnasında meydana gelmediğini, otopsi raporunda belirtmiş oldukları mütalaayı değiştirebilecek keşif bulgusu olmaması nedeniyle ölüm sebebi hakkındaki mütalaalarının aynı mahiyette olduğunu, keşif bulgularına göre kuyu duvarlarında köşeli bir cisim bulunmayışı nedeniyle kafadaki sol parietal arka üst kısmındaki üst kısmı köşeli yaranın kuyu duvarlarına çarpmak suretiyle meydana gelmeyeceği, suda boğulma olaylarında midede bir litreden fazla su bulunduğu takdirde bu bulgunun suda boğulmanın delili olarak nitelendirilebileceğini, ancak otopsi esnasında mide içerisinde 250 cc miktarında obaz kıvam ve görünüşte gıda hakiyesi tespit ettiklerini, bu mayiin suda boğulma bulgusu olarak değerlendirilemeyeceğini belirttikleri;

Bu ilmi ve kesin mütalaa karşısında Gülden Şener’in ölümünün sanıkların savunmaları doğrultusunda kuyuya düşme sonucu olarak kabul etmek mümkün olmayıp, Gülden Şener’in kuyunun dışında öldürüldükten sonra cesedinin kuyuya atıldığı biçiminde izah etmek gerekeceği klasör L/9, Ds. 11’deki delillerden anlaşılmıştır.

30 Kasım 1980 tarihli Devrimci Yol dergisinde Gülden Şener (Erdem) “Devrim şehidi” olara ilan ediliyordu. Devrimci Yol dergisine göre “Gülden Erdem 11 Ekim günü işkence edilerek öldürülmüştü”.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!