Cepheciler Arası İç Çatışma

DEVRİMCİ YOL – DEVRİMCİ KURTULUŞ ÇATIŞMASI

DEVRİMCİ YOL – DEVRİMCİ KURTULUŞ  ÇATIŞMASI

 

Aydınlık Gazetesi: “Adana’da Devrimci Yol ile Devrimci Kurtuluş grupları çatıştı. Arif Yılmaz adlı Devrimci Yol taraftarı öldürüldü.”

Türkiye’de Marksist sol, teoriden yoksunluğun ve teorik yoksulluğun bütün ana felsefesini geçmişten günümüze hep yaşamıştır. 1971 öncesinde başlayan sosyalizm rüzgarı 1974 sonrasında daha da yoğunlaşarak ve kitleselleşerek güç kazanırken Leninist düşünceden daha çok o düşünce kalıpları içerisinde kendini dışa vuran Türkiye’ye özgü “Çayancılık”, “İboculuk”, “Doktorculuk” çıkacaktı. Çayancı yahut Doktorcu yahut İbocu olmak Marksist–Leninist olmaktan daha öne geçmiştir. Somut bir örnekle belirtirsek kendi arayışı içerisinde sosyalizmi benimseyenler dışında okul yada mahalle arkadaşlığı ve benzeri nedenlerle “devrimci” kesilenler eğer arkadaşları Çayancı ise önce Çayancı oluyorlar, İbocu ise önce İbocu, Doktorcu ise önce Doktorcu (Dr. Hikmet Kıvılcımlı) vs. daha sonra Marx’la, Engels’le, Lenin’le, sol klasiklerle tanışıyorlardı. 12 Mart öncesi kaçınılmaz teorik siyasal yoksulluk 71 sonrasında solda teorik sefalete dönüşecekti.

Türkiye’deki sol gruplar kendilerini sol klasiklerle değil, örnek ve önder aldıkları sol hareket liderlerine göre tanımlayacaklardı. Her grup örnek aldıkları ustalarının mirasından yürürken bir de bunlara dünya komünist hareketinin merkezleri eklenecekti. Gruplar sosyalizmin kalesi olarak gördüğü kimi ülkelerin başkentlerine göre yörüngelerini belirleyecekti. Önce Moskova vardı, ardından Pekin daha sonra Tiran çıkacaktı. Sol gruplar Moskova, Pekin ve Tiran’ın izlediği siyasetlere göre birbirlerine karşı tavır alacaktı. Sol gruplar Türkiye’de izleyecekleri siyaseti saptamak için Türkiye’ye bakacakları yerde Moskova’ya, Pekin’e, Tiran’a bakmaktaydılar. Moskovacı, Pekinci, Tirancı olmayan kendilerini Bağımsızlar olarak nitelendiren THKP–C çizgisinde faaliyet gösteren Çayancı olarak bilinen irili ufaklı gruplar da vardı. Bu gruplar içerisinde en önemlisi ve en büyüğü önce Devrimci Gençlik (Dev–Genç) olarak ortaya çıkan Devrimci Yol dergisini çıkartan çevreydi. Çayancı gruplar içerisinde ilk önce 1975 yılında Acilciler olarak ortaya çıkan örgütten 1977 yılında ideolojik ayrılıklar ortaya çıkacak, bu örgütten kopmalarla yeni Çayancı gruplar da meydana gelecekti. Bunlardan biri de illegal olarak MLSPB (Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği) adını kullanan “Devrimci Kurtuluş” grubuydu.

THKP–C’nin mirasına konma yarışında bunlar arasında kıyasıya bir Çayancılık çekişmesi görülmektedir. Tüm “ideolojik mücadeleler”: “suni denge”den “PASS”a, “sömürge tipi faşizm” yada “sürekli faşizm” yahut “gizli faşizm” vs. den “oligarşi”ye Çayan’ın bir iki yazı ve broşüründe ortaya atılan görüşler çerçevesinde “Çayan’ı ben doğru yorumladım–Hayır asıl ben doğru yorumladım” kavgasından başka bir şey değildir.

MLSPB Çayancı gruplar içerisinde kitlesel olarak en küçük ama 77–80 sürecinde düzenlediği silahlı eylemlerle en fazla ses getiren radikal bir örgüttü. MLSPB düzenlediği kanlı eylemlerle başta Çayancılar olmak üzere diğer sol gruplara da en iyi savaşan ve Çayan’ın öncü savaş teorisini hayata geçiren tek örgüt biziz demek istiyordu. Yaptıkları eylemlerle Mahir Çayan’ın yolunda yürüdüklerini söylüyorlardı. Bu küçük dar çevreyle sadece Çayancı gruplar içerisinde değil Türk solunda da en önemli ve en büyük kitlesel güce ve örgütsel ilişkilere sahip hareket Devrimci Yol arasında başta Adana olmak üzere bir çok ilde ideolojik tartışmalar silahlı çatışmalara dönüştü. Devrimci Kurtuluş, Devrimci Yol taraftarlarına karşı 1979 yılının Ağustos ayının ilk haftasında çeşitli saldırılar düzenledi. Bu saldırılarda Adana’da bir Devrimci Yol taraftarı öldü, bazı Devrimci Yol taraftarları yaralandı. Aydınlık Gazetesi’nin 11 Ağustos 1979 tarihli sayısında Devrimci Yol–Devrimci Kurtuluş çatışmasıyla ilgili şu haber yer almaktaydı:

Adana’da dün Devrimci Yol ve Devrimci Kurtuluş grupları arasında silahlı çatışma çıktı. Çatışmada bir kişi öldü, dört kişi de yaralandı. Yaralılardan biri olan Asistan Namiz Sezginer’in 5. kattan asansör boşluğuna atıldığı bildiriliyor.

Olayla ilgili olarak edinilen bilgilere göre, saat 11. 00 sularında Atatürk Caddesi üzerinde Anadolu Ajansı, Bayındırlık Bölge Müdürlüğü ve Adana İktisadi Ticari İlimler Akademisi öğretim üyelerinin bulunduğu bina ile Mavi Köşe pastanesinin arasında kalan sokakta Devrimci Yol ve Devrimci Kurtuluş grupları arasında silahlı çatışma çıktı. Olayda Endüstri Meslek Lisesi son sınıf öğrencisi Arif Yılmaz öldü. Behçet Beginder, Halil Karcı ile kimliği saptanamayan bir kişide ağır şekilde yaralandılar.

On dakika kadar süren ve 60’dan fazla merminin yakıldığı çatışma sırasında ölen öğrencinin üzerinden 14’lü bir tabanca ile bu tabancaya ait mermiler çıktı.

 

Devrimci Yol: “Cemal Altınbulduk kendilerini Devrimci Kurtuluş diye adlandıran çete tarafından alçakça katledildi”

Adana’da ki Devrimci Yol-Devrimci Kurtuluş çatışması bütün hızıyla sürecekti. Her iki örgüt mensupları karşılaştıkları yerlerde birbirleriyle silahlı düelloya girişecekti. 5 Ağustos 1979 günü Yavuzlar Mahallesi’nde çıkan çatışmada Devrimci Yol taraftarı Cemal Altınbulduk Devrimci Kurtuluş’a mensup militanlarca öldürüldü. Devrimci Yol Dergisi’nin 3 Eylül 1979 tarihli 30’uncu sayısında arkadaşlarının öldürülmesiyle ilgili şu haber yer almaktaydı:

Gerçek bir proleter, mütevazı ve yiğit bir devrimci Cemal Altınbulduk yoldaşımızı 5 Ağustos’ta kaybettik. Kendilerini Devrimci Kurtuluş diye adlandıran çeteye mensup kişiler tarafından alçakça katledildi. Cemal yoldaş Adana’da anti–faşist mücadelenin yoğunlaştığı her yerde en ön saflarda emekçi halkların kurtuluşu için gecesini gündüzüne katıyordu.

O, Yavuzların faşist işgalden kurtarılmasında yiğitçe savaştı; Halkevinden faşistlerin sökülüp atılmasında ve oranın demokratik bir mevzi haline getirilmesine önderlik etti. Bir yandan halkevi yönetiminde, diğer yandan Çukobirlik’te gelişen devrimci mücadeleye önderlik etti. Çukosen Sendikasında devrimci sendikacılık anlayışını hayata geçirmeye çalışırken işverenin ve sarı sendikacıların korkulu rüyası oldu. SSK işçilerinin örgütlendirilmesini başarıyla sürdürdü. Sarı sendikanın sökülüp devrimci sendikanın getirilmesi için canla başla çalıştı. Sonunda başardı.

Cemal yoldaş en son olarak da tekstil işçilerinin örgütlendirilmesine çalışıyordu.

Yoldaşımız şimdiye kadar oligarşinin sivil ve resmi güçleri tarafından bir çok defa saldırıya uğradı. Çeşitli defalar tutuklandı. Bugüne kadar oligarşinin sivil ve resmi güçlerinin başaramadığını onun sol içindeki uzantıları başardı. MHP binası baskınında faşistlerle çatışmada yaralanan arkadaşlarına kan vermek üzere SSK hastanesine gelen Cemal’i kendilerini DK’lı diye adlandıran kişiler pusu kurarak alçakça katlettiler.

 

Halkın Kurtuluşu: “Dev–Yol ile Devrimci Kurtuluş arasında Adana’daki düello son bulmalıdır.”

Halkın Kurtuluşu, Devrimci Yol ile Devrimci Kurtuluş arasında Adana’da ki kanlı düellonun sona ermesi için her iki gruba bir çağrıda bulunarak silahları bırakmalarını kavgayı sona erdirmelerini istiyordu. Halkın Kurtuluşu grubunun yayın organı olan Halkın Kurtuluşu adlı gazetenin 20 Ağustos 1979 tarihli 172’inci sayısında “Devrimci Yol ile Devrimci Kurtuluş arasında Adana’daki düello son bulmalıdır” başlıklı yazıda konuyla ilgili şu yorum yapılmaktadır:

Geçtiğimiz hafta içinde Adana’da iki solcu grup arasında bir çatışma başladı ve epeyce önemli boyutlara ulaşarak devam etti. Çatışmanın bilinebilen sonucu, 4 ölü ve 10 yaralı. Bu, gazetemize ulaşan son haber.

Çatışan gruplar; Devrimci Yol ve Devrimci Kurtuluş denilen bir grup.

Çatışma nasıl başladı, ilk önce kim saldırdı; bunları önemli sayıda cana mal olan bir düellonun cereyan etmesi olgusunun yanında önemsiz kalıyor. Bunların araştırılması ve tespiti, kuşkusuz hiç önem taşımıyor değil, ama tayin edici bir öneminin olduğu da söylenemez. Zaten çoğu kez olduğu gibi, böyle durumlarda kurtla kuzu birbirine karışıyor, ayırt edilmeleri oldukça zorlaşıyor. Bu yüzden olayın genel çerçevesi içinde ele alınması gerekiyor.

1971’in devrimci hareketlerinin takipçiliğine soyunan, ama onların karikatürü olmaktan ileriye gidemeyen Devrimci Kurtuluş gibi türedi grupların anarşizmi, izlemeye çalıştıkları maceracı çizgi, Adana’daki çatışmaya yol açan belirleyici öğelerden biridir.

Sağa–sola çatmaktan, oraya–buraya patlayıcı madde atmaktan vb. başka her şeyi; kitlelerle birleşmeyi, onların mücadelesinin önüne düşmeyi pasifizm, sağcılık vb. sayan Devrimci Kurtuluş, izlediği maceracı çizgiyi sürdürdükçe daha böyle çok olaya yol açacaktır. Kitleleri görmeyen, onlara inanmayan onun gibi grupların anarşizmi, kolaylıkla ortalığı toza dumana boğabilmektedir. Halkı bir yandan reformistler şaşkınlığa ve umutsuzluğa sevk ederken; öte yandan bu çok solcu grup ve maceracı benzerleri de, belki çok yüce amaçlardan ve iyi niyetten hareket ederek, bir başka açıdan, ama aynı işi yapmış oluyorlar. İyi niyet ve halisane duyguların tek başına hiçbir şey ifade etmeyeceği açıktır. İyi niyet –ona sahip olsalar bile– bu grupların yaptıklarının faşizmin işine yaramasına, kendini güçlendirme çabasına hizmet etmesini engellemiyor. Yine iyi niyet, anarşi maceracı bir grup içinde her türlü ajanın, provokatörün barınabilmesini önlemiyor. İzledikleri çizgi bunun için elverişlidir. Halkı bezdirmeye, devrimcilerden soğutmaya ve bölmeye çalışan faşist diktatörlük, şüphesiz, böyle gruplardan, gerek içine ajan sokarak, gerekse yaptıkları bazı eylemlerin doğrudan kendi işine yaraması vb. yollarla yararlanmak fırsatını kaçırmaz, kaçırmaması doğaldır. Hele Adana gibi, sınıf mücadelesinin alabildiğine sertleşmekte olduğu bir yerde…

Devrimci Kurtuluş’un herhangi bir sorumluluk duymaması düelloyu devrimcilerle yapmaya kadar vardırması çok şaşırtıcı değil. Çünkü onlar halka, onun gücüne inanmıyorlar. Halkla birleşmek ve onun mücadelesine katılarak bu mücadelenin güçlendirmesi ve devrim hedefine yöneltilmesi gibi bir dertleri yok. Bu gruba sorarsanız, devrim yapmak istediklerini söyleyecektir. Ama üç beş kişiyle! Halklar onun mücadelesiyle, onun çeşitli kesimlerini temsil eden devrimci grupların birliğiyle, halkın ve devrimcilerin birleşik ve örgütlü anti–faşist eylemiyle ilgilenmeden! İyi niyetleri tonlarla ölçülse, bu anlayışlarıyla halka ve onun mücadelesine zarar vermekten başka bir sonuç elde edemeyecekleri apaçıktır. Genel olarak kitleleri örgütsüzlüğe terk eder ve bölerken, bunun faşizmin işine yaraması kaçınılmazdır. Yine içlerine ajan ve provokatörlerin sızmasına fazlasıyla elverişli anlayışlar ve buna uygun örgütsel yapılarıyla, bu kimselerin onların daha da ileriye, örneğin devrimcilere saldırmaya kadar götürmesi kaçınılmaz olacaktır, olmaktadır. Bu çizgi bütün bunlara gebedir. Yapmaları gereken şey, akıllarını başlarına toplayarak anarşizmden vazgeçmektir. Kahveleri bastıktan sonra aynı işi polisin yaptığını, halkın üzerinde terör estirmek için iyi bir bahane bulduğunu olsun görmektir.

Devrimci Yol Düelloyu Sona Erdirmesi Gerektiğini Kavramalıdır.

Ve Adana’da başta işçilerinki olmak üzere halkın mücadelesi sürüyor. Devrimci Kurtuluş zaten bu mücadelenin dışında. Ama Devrimci Yol’da Devrimci Kurtuluş’la olan çatışmayı, halkın mücadelesinin önüne düşürmeye çalışıyor. Bir dönem için olsa da mücadelenin dışına kayıyor, sağlanan anti–faşist eylem birliğinin gelişmesine ilgisiz kalıyor. Zaten faşist diktatörlüğün, TKP gibi azılı gericilerin hesabı da bu değil mi?

DY, bu düellonun artık sona erdirilmesi gerektiğini kavramalıdır. Sahip olduğunu bildiğimiz devrimci sorumluluğun gereği budur.

Sıkıca kitle mücadelesine sarılalım. Anti–faşist eylem birliğinin gerçekleşmesi, bu tür çatışmalarında sonunu getirecektir. Ona karşı çıkan, kitlelerin ve devrimcilerin sağlam birliğini hedefleyen saldırılar sinek vızıltısı gibi kalacaktır.

Açık karşı–devrimci bir konumda bulunmayan gruplarla sürdürülen çalışmalar devrime ve Devrimci Yol’a da yarar sağlayacaktır. Ve karşı–devrimci düello, bir sona bağlanmalıdır. Devrimci komünistler ellerinden geleni yapmalıdırlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!