Doktor Bahaddin Şakir ve Diran Kelekyan Efendi’nin Mektuplaşmalarına Son Vermeleri
Doktor Bahaddin Şakir ve Diran Kelekyan Efendi’nin Mektuplaşmalarına Son Vermeleri
Bu vaziyet karşısında Dr. Bahaddin Şakir Bey için Paris’ten çıkıp Mısır’da Ahmet Celalettin Paşa’ya iltihak etmekten başka bir çare kalmıyordu. Dr. Bahaddin Şakir Bey, Terakki ve İttihat Cemiyeti ile beraber çalıştığından bunu yapmasına imkan yoktu. Onun için Paşa ile olan münasebetini kesecek ve Paris’te Abdülhamid’e karşı açılan mücadeleye devam eyleyecekti. Diran Kelekyan Efendi ise gazetelere yazı yazmağa başlamıştı. Kendi ifadesine nazaran Avrupa matbuat alemindeki mevkiini ihya etmek üzere idi. “Birkaç ay sonra benim kim olduğumu, benimle muamelelerini ipka-yi esaret mesleğine istinat ettirenler görür ve anlarlar.” diyordu.
Artık Yusuf İzzettin Efendi’den ümit kalmadığı için ondan bahsederken o zamana kadar muhafaza ettiği nezaketi de bir tarafa bırakarak diyordu ki:
“Esas itibariyle bu adam hakkında hayalata kapılmak “gönüllü olarak esareti kabul etmek” demektir. Bu zatın insanlar hakkındaki fikri, ecdadına mensup azanın besledikleri “esir sürüsü” fikrinden ibarettir. Bunlar insanları “taahüt” sözleriyle aldatırlar. Yoksa kendi nazarlarında “taahhüt” yoktur. Ancak “lütüf”, “merhamet” ve “ihsan” vardır. Biz bu esasa karşı ilan-ı harp ederek yola çıkmış olduğumuzdan bu adamın sahtekarlıklarına karşı milletin hukukunu tanır ve milleti kurtaracaktır gibi safsatalarla alemin gözünü boyarsak bize hem deni, hem de eşek derler. Taahhüt hakkındaki böyle bir fikir besleyen bir adam, mükemmel bir Sultan Hamid’den başka bir şey olamaz. Yusuf İzzettin Efendi gibi bir adamın lütfü de, saltanatı da varsın kendisinin olsun. Ona karşı zamanı gelince, yani şimdiki gibi bize nisbetle zayıf değil, elindeki hükûmetle bizi ezmeğe muktedir olduğu vakit yapılacak şey, şimdi nasıl Sultan Hamid’e karşı mücadele ediyorsak, onunla da cenkleşmektir.”
Diran Kelekyan Efendi, Yusuf İzzettin Efendi hakkında böyle düşündüğü halde Dr. Bahaddin Şakir Bey onun bu fikrine iştirak etmiyor ve Yusuf İzzettin Efendi’yi müdafaaya çalışıyordu. Buna karşı Diran Kelekyan Efendi diyordu ki:
“Sizde eğer vicdani bir kanaat kaldıysa bunu, gördüğünüz tecrübeye değil, emellerinize binaen düşündüğünüze hamlederim. Benim ahlakım, asarı yalnız kendi hakkımda değil, bizzat sizin hakkınızda da görülen ahdşikenliği hüsn-ü tevile müSaid değildir. Şark milletlerinde körü körüne bir “sadakat” varsa da bendenizin bu cihetlerle pek az şevkli olduğumu bilirsiniz. Vicdanı ikna edecek izahat ve taahhüdatın ifasında bir ciddiyet görülünceye kadar benim yapabileceğim şey “Allah selamet versin!” demektir. Tabii dün beyaz dediğim şeye bugün siyah demem. Fakat artık “beyazdır” demeye de iddiama devam eylemem. Belki gözlerim beni aldatmıştır… Varsın o “beyazlığı” biraz da başkaları öyle atiye ait emellerden değil, kanaat hasıl edebilecek bir delil arayıp ondan istidlal eylesinler.”
Muhabere bu şekle girdikten sonar Doktor Bahaddin Şakir Bey’le Diran Kelekyan Efendi artık mektuplaşmağa nihayet vermişlerdi. Mart, Nisan 1907’den sonra birbirlerine hemen hiç mektup yazmamışlardı. Diran Efendi son mektuplarından birisinde diyordu ki:
“Size olan şahsi irtibatım ebedi olduğundan her ne halde, her nerede bulunsam haberlerinizi almak, muhabere etmek, elimden gelen her hizmeti yapmak benim için bahtiyarlık olacağına hiç şüphe etmeyiniz. Efkarımın zıddını iltizam etmek benim için imkansızdır. Ben politik ile şahsi münasebetler birbirinden ayırabilecek derecede hürriyetperverim. Politikaca faaliyetimiz birleşmedi bu husus hiçbir zaman muhabbetimize, kardeşliğe mani olamaz. Politikada size yapabileceğim şey düşmana karşı muharebede düşmanı izaç edecek muamelatta yardımdan ibarettir. Buna her zaman hazırım. Şahsi müveddetimizde ise sizin için yapacağım hiçbir şey yoktur. Benim dostluklarım siyasi kanaatlerim kadar metindir.”
Terakki ve İttihat Cemiyeti harici merkez heyeti Ahmet Rıza Bey’i Mısır’a göndererek oradaki vaziyeti tetkike memur eylemişti. Bu seyahat bir iki raporun cemiyet evrakı arasına girmesinden biraz para toplanmasından ve Mısır gazetelerinde bir iki makale neşrinden başka bir netice vermemişti. Esasen matlub olan bu, olduğu gibi ondan fazla bir şey de beklenemezdi. Diran Kelekyan Efendi, Mısır’da Ahmet Rıza Bey’le konuşmamayı tercih etmiş ve gidip onu görmemişti. Çünkü Diran Efendi, Ahmet Rıza Bey’in siyasi kanaatlerini kabul etmiyordu.