Doktor Nazım Bey’e Cenevre’den Yazılan Bir Mektup
Doktor Nazım Bey’e Cenevre’den Yazılan Bir Mektup
Cenevre’den Paris’te Doktor Nazım Bey’e yazılan bir mektupta deniliyor ki:
“Bizim karı ile gayet hoş geçiniyoruz. Geçen gün buraya gelen arkadaşla karıma bir mendil göndermek istemişsin. Birader, bu züğürtlükte icarıma mendil göndermeği düşünürsen sana ahmak derim. Yalnız geleceğin zaman Paris’te bonmarşeye[1] giderek karıma bir şapka alırsın. Şapka garnitürsüz olmalıdır. Burada tüy vesaire çok ucuzdur. Şapkanın bir yanı yere müvazi diğer yanı büsbütün havaya kalkık gayet yüksek olmalıdır. En alası altı frangdır. Paran varsa şapkayı al ve hemen buraya hareket et. Yanına bir aylık çamaşır almağı unutma.”
Doktor Nazım Bey’in Cenevre’ye gideceği esnada Nuri Ahmet Bey’de kendisine birkaç satır yazarak diyordu ki:
“Birkaç güne kadar bu tarafa göçeceğini haber aldım. Peşin pazarlık: Oradan trene binmeden evvel güzel bir traş ol, yoksa vay haline! Mithat Şükrü tavla oynuyor, pek meşgul imiş. Malum ya sende Selaniklilik var.”
Diğer bir mektupta da Doktor Nazım Bey’e şunlar tavsiye ediliyordu:
“Sen Paris’te iki yüz frangla geçinemezsin. Halbuki buraya gelip bir ay kalırsan sana yüz frank kifayet eder. Üçüncü mevki bir bilet otuz bir franktır, gidip gelme altmış iki frank eder. Burada sana kahve parası olarak otuz sekiz frank bol bol yetişir. Benim odamda oturursun. Pansiyonda yer içersin. Pansiyon sahibesi peşin para istemeyeceği için ve ben de borçsuz geçinemeyeceğim için burada geçireceğin bir ayda yüz frank kafidir. Rica ederim, aylığını alır almaz hareket et, yüz frangı, borçlarına ver ve kalan yüz frankla yola çık. Teklifimi reddedersen bunu kibir ve azametine hamlederim.”
Diğer bir mektupta da Paris’e giden Türk pehlivanlarından bahsediliyor ve deniliyor ki:
“Bizim pehlivanların beklemesi doğrusu can sıkıcı bir şey. Katrancı zaten geçkin bir pehlivan olduğu için ondan ümit yok. Fakat Kurtderelinin mağlubiyeti pek tuhafıma gitti. Ne ise inşallah Folies Bergeres’te kazanırlar.
Bizim artist kız Dorville’e gelince, ikinci mektubumun kendisine vasıl olduğuna eminim. Mektubumun şimdiye kadar iade edilmemesi buna delildir. Mektubumun vusulünü inkar etmesi o mektuba yazacak cevap bulamamasından ileri gelmiştir. Ne ise; mademki mektubum cevapsız kaldı, artık kendisine mektup göndermeğe hacet yoktur.
Burada kadınsız kaldım. Benim için daimi bir kadın olması müreccahtır. Şimdi kendime bir tane öylesine arıyorum. Buradaki tiyatroda bir dansöz buldum. Uzun boylu mavi gözlü, sarı saçlı güzelce bir kız. Fakat pek nazlı. Bakalım ilerisini elbette düzeltiriz. Dorville olmazsa bir başkası çıkar.”
Cenevre’den Paris’e yazılan bir mektupta cemiyet azası arasındaki tefrika hakkında şu satırla yazılıydı:
“Selanik’ten aldığım bir mektupta buradan Selanik’e dönen Ali Şefik’in ağzına gelen hezeyanları söylediği bildiriliyor. Ahmet Rıza Bey’in yaptığı münasebetsizlikleri – tabii mübalağasile – ve cemiyetteki tefrikayı falan hep ilan ediyormuş. Şefik’in Paris’te yaptığı rezalet kafi gelmiyormuş gibi galiba şimdi Selanik’te onları ikmal etmek istiyor. Yahu! Bu adamda haya utanma denilen şeyden eser yok mudur nedir? Daha Ahmet Efendi ile Mürettip Hüsnü Efendi’den aldığı 70 frangı ve Nuri’nin 90 frangını ödemediği halde utanmadan bir de Rıza Bey’in cemiyet sandığından 35000 frank çaldığını önüne gelene söylüyormuş. Bu adamlar dünyada fesatçılıktan başka bir şey düşünmezler. Allah ıslah etsin, ne diyelim! Selanik’lilerden daha böylesi çıkmamıştı, onu da gördük.
Mülkiye Mektebi vakası doğru imiş. Talebeden yirmi kişi mektepten tard olunmuş. Bizim İhsan Yenikapı Mahallesinde Hacı İbrahim ağazade Tahsin ve Köprülü Şükrü’de bunların içinde imiş.
Yunanistan’a ilan-ı harp edilmiş. Pek büyük bir heyecan içindeyim. Maazallah üç buçuk Yunana da mağlup olursak bizim için ölmek yaşamaktan daha hayırlıdır. Bizim asker hala tesadüfi harekette. Bugünkü telgraflara bakılacak olursa tecavüze geçmesi için İstanbul’dan Ethem Paşa’ya emir verilmiştir. Yarın sabahı dört gözle bekliyorum.
Yunanistan’a ilan-ı harp edildiği günlerde, Nisan 1897 de, Cenevre’deki Genç Türkler bu tefrikamızda bir mektubundan bahsettiğimiz sevgili arkadaşlar, Ali Zühtü Beyi kaybetmişlerdi. Bu irtihal münasebetile Cenevre’den Paris’e yazılan bir mektupta deniliyordu ki:
“Size Ali Zühtü’nün cenazesinden bahsedeyim. Ali’nin vefatını resmen ilan etmediğimiz halde cenaze alayı epeyce kalabalık oldu. Cenevre’deki Ermenilerin hemen kaffesi, birkaç Bulgar Darülfünun talebesi, on kadar Cenevre’li ve üç kadın cenazeyi mezara kadar takip ettiler. Biz feslerimizi giymiştik. Mezarın başında Sadık’ın İtilafçı kayın pederi – ki altmış yaşında bir pirdir – Bir nutuk söyledi. Müteakiben Tunalı Hilmi de Türkçe olarak kısaca bir nutuk irat etti. İşte bu suretle zavallı Ali’yi muebbeden toprak altına bırakarak geri döndük. Vefatını biraderlerine yazdık Validesine bildirmemek için şimdiki halde ağır hasta olduğunu bildirdik. Bir müddet sonra arkadaşların ianesile Ali’ye bir taş yaptırmak istiyoruz.
[1] Yay pazarlar