Gayrimüslimlerin İhtiraslarıyla İttihatçıların Görüşleri Çatışıyordu
Gayrimüslimlerin İhtiraslarıyla İttihatçıların Görüşleri Çatışıyordu
Cemiyetimizin Ermenilerle ittihadı ne kadar şükrana şayan ise bu ittihadın Rumlara, Bulgarlara ve Ulahlılara da teşmil-i lüzumu o kadar aşikardır, diyorsunuz. Maatteessüf emelimiz, hiç olmazsa şimdilik, sırf bir hayalden ibaret kalacaktır. Bulgarların “Veçerna Goşta” gazetesi ve daha sair Bulgar gazeteleri 25 Kanunuevvel tarihli nüshalarında “Bulgarlar böyle bir ittihada ne muvafakat, ne de iştirak edebilirler” diye yazılıdır. O halde, Ermenilerin Droşak Komitesi, Bulgarların ittihattan uzak kalmayacaklarını temin ettiği halde, İslam köylerini birer birer yakmakta olan Bulgarlardan ümidimizin kesilmesi lazım geliyor.
Rumların ve Bulgarların birer hükûmet olduğu ve Rum, Bulgar komitelerinin o hükûmetlerin hariciye nezaretleri tarafından idare edildikleri sizce de meçhul olmasa gerektir. Bu komiteler Osmanlı Devleti’nin menfaatlerini düşünmek şöyle dursun, kendi milletlerinin menfaatlerini çiğnemeyi göze aldıracak kadar o hariciye nezaretlerinin tesir ve nüfuzu altında bulunuyorlar. Onların arada sırada İslamlara hitaben de beyannameler neşretmeleri İslamları aldatmak içindir. Yoksa esas maksatları evvela istiklallerini kazanmak ve ondan sonra kazandıklarını Bulgaristan’a veya Yunanistan’a ilhak ettirmektir.
Doktor Bahaddin Şakir Bey, Paris’te Madeleine civarında bir evde oturmuştu. Bulgar komitelerinin reisi Sarafot, Paris’e geldiği zaman o da aynı evde ikamet etmiş, tezkerelerini orada yazmış, Makedonya Cemiyetinin mührünü hane sahibinin yardımıyla beraber tanzim etmiş. Mühür bir kürre-i musattahaya bir arslan pençesi atıldığını gösteriyor. Bunun manası şudur: Arslan pençesi Bulgarları temsil ediyor, küre-i musattaha ise dünyanın payitahtı olmağa layık İstanbul’u ifade ediyor. Gaye-i hayali İstanbul’u almak olan bir komite bizimle ittihat edebilir mi?
Maamafih yukarıda ifadelerimizden bizim Bulgarlardan büsbütün ümidimizi kestiğimiz ve naümit olduğumuz manası çıkarılmamalıdır. Biz yine elden geleni esirgemeyeceğiz. Diğer taraftan dahili heyet-i merkeziye Bulgarlarla son derecede uğraşmayı, çete teşkilatını ikmal etmeyi, Makedonya komitesinin esas teşkilatını her suretle mahvedecek tarzda gizli faaliyette bulunmayı biran bile nazar-ı dikkatten ayırmazsa belki Bulgarlarla ittihat etmemizi bu suretle tesri etmiş olur.
Keza Atina Hariciye Nezareti tarafından idare edilen Rumların dahi hüsn-ü niyetlerinden emin olmamak ve her türlü ihtiyatı ele almak mümkünse Yunanistan ile alakadarının kesilmesine çalışmak bilhassa tavsiye ve rica olunur. Gayet mevsuk bir membadan Ahmet Rıza Bey’e yazıyan bir mektupta deniliyordu ki:
“Kongre’de hasıl olan ittihat üzerine hürriyetperverane harekete mani olmak için “Yunan Umumi İttihadı” tarafından Osmanlı memleketlerindeki Rumlara gizli suretti talimat verilmiştir. Bu gizli talimata göre Yunanlılar Abdülhamid idaresinin idamesine hizmet ve muavenet edeceklerdir.”
“Rum ve Bulgarlara karşı yapılacak kat’i hareket Bulgarlara asla ihsas ettirilmemelidir. Ancak bu suretle o harekette muvaffakıyet hasıl olabilir.
Bir de Arnavut Balkan Komitesi dahi zannımıza göre şüpheli şahıslardan mürekkeptir. Bunlara karşı dahi tam bir itimat gösterilmemesi lazımdır.
Ubri’deki, Emin çetesinin Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti, Ubri şubesine münasebeti olduğuna dair Bulgar gazetelerinde yazılan fırkalara cevaben hazırladığınız mektup gözden geçirilerek o mektubun dahilden Brüksel’de çıkan İndependance Belge gazetesine gönderilmek üzere tarafımıza iade edilmiştir. Sizin oradan bu makaleyi göndermenizde fevkalade bir ehemmiyet vardır. Gerek gazete, gerekse okuyanlarca tesiri mühimdir. Paris’teki gazetelere gelince bunların ekserisi Abdülhamid tarafından satın alınmış olduğu için fevkalade fedakarlık ihtiyar edilmedikçe onlara bir şey dercettirilemiyor. Yalnız dercedilmek üzere gazetelere gönderilecek mektupları imza ederken mektupların Terakki ve İttihat Cemiyeti tarafından yollandığı dikkatle kaydedilmelidir. Yalnız “Osmanlı denildikçe Prens Sabahaddin Bey fırkası zannediliyor.”
Bu yazılardan anlaşılacağı vechile kongre toplandıktan ve icraata da dair güzel kararlar verdikten sonra muhtelif anasırın teşkil ettiği fırkalar arasında bir ittihat değil, tabiatında ittihadın ismi, eseri bile yoktu. Her ne kadar kongre icraat hakkında ittihat etmeğe karar vermişse de, gayet büyük fedakarlıklar, samimiyte müstenit sıkı bir rabıta bulunmasını emreden bu icraat, esas meselelerde hakiki bir tesanüt olmadan nasıl mevki-i tatbika konulabilirdi? Abdülhamid’in müşterek düşman olması bu icraat tesanüdünü temine kafi değildi. Çünkü şöyle bakılacak olursa kongreye iştirak eden fırkalar ve gruplar, Abdülhamid’e karşı olduğu kadar birbirlerine karşı belki aynı derecede düşmandırlar. Terakki ve İttihat Cemiyeti, Türk olmak ve Türk vatanına gönülden bir muhabbetle bağlı bulunmak itibariyle Türk olmayan ve Türkiye’den ayrılmak isteyen gayrimüslim gruplara düşmandı. Aynı zamanda gayrimüslim teşekküllerin tarafını iltizam eden Sabahaddin Bey fırkasını da hiç sevmiyordu. Diğer taraftan Sabahaddin Bey fırkasiyle gayrimüslim gruplar da Terakki ve İttihat Cemiyetini, Osmanlı Devletinin tamamiyet-i mülkiyesini her şeyden evvel ileriye sürdüğünden dolayı, hakikati halde hiç istemiyorlardı. Bu vaziyet karşısında kongrenin vermiş olduğu bir fayda varsa o da Abdülhamid’i biraz daha fazla endişeye düşürmesi, biraz daha korkutması olabilirdi.