Gayrimüslimlerle Türkler Arasındaki Gerginlik Artıyordu
Gayrimüslimlerle Türkler Arasındaki Gerginlik Artıyordu
Görülüyor ki Abdülhamid memleket haricinde kalan Türkleri ve İslamları korumak veyahut korumak için teşebbüste bulunmak şöyle dursun, onların dertlerini arttırmak maksadıyla kendi hafiyelerini göndermekten bile geri durmuyordu. Bu esnada ise memleketin her tarafı inim inim inliyor. Hristiyan unsurların Türklere karşı yaptıkları fenalıklar ve haysiyetşiken hareketler gittikçe artıyordu. Bunların ne derecelere kadar ileri gittikleri Kavala’dan Paris’te Terakki ve İttihat Cemiyeti’ne gönderilen mektuplardan pek acıklı bir surette anlaşılmaktadır. Bu mektuplarda deniliyordu ki:
“Buraya ve her yere Polis namiyle gönderilen “affedin” fahişelerin menfur derekelerini kabil değil görmeden takdir edemezsiniz. Zira hiçbir namuslu adam yoktur ki bu kadar rezillik tasavvur edebilmeğe tenezzül etsin ve muktedir olsun.
Burada Rumlar hergün bir Bulgar öldürüyorlar. Alenen tabanca ile vuruyorlar. Aralarında ittihat o kadar taammüm etmiş ki şimdiye kadar iki sene zarfında Kavala’da, Yunanistan’dan bilhassa cellatlık etmek üzere celbolunmuş ve çoğu bu maksatla hapislerden kaçırılmış haydutlar tarafından otuzu mütecaviz günahsız Bulgar alenen, ekseriya yirmi otuz yerinden vurularak vahşiyane idam olunuyor da katilleri bulunamıyor.
Vakia bu hususta hükûmetin hainane müsamahası en büyük sebep olduğu malum ise de birkaç yüz kişi huzurunda pervasızca tabanca ile vukubulan bir katlin faili hatta tayin bile olunamazsa ve katili kimse görmemiş olursa onları himaye eden heriflerin birbirlerine ne derece merbut oldukları anlaşılır.
Arada hiç teklif tekellüf yok! Vuran katil pervasız adımlarla uzaklaşıyor ve kalabalığa katılıyor. Hiç müşkülat görmeden kiliseye sığınıyor. O meva-i fezail ve hatta kabe-i melekutte dünyevi adaletten değil uhrevi azaptan bile aman vardır. Papazın bütün günlarını üçer dakikada izale ile insaniyete, musamiyete değil mülkiyete icra ve ala eylediği bir adama hükûmet ne ceza verebilir? Herif mücrim değil ki… Melek!
Rumlara ecnebi postaları serbesttir. Kimsenin söz söylemek haddi değil. Bir Türk üç defa ecnebi postahnesine gitti mi derhal tarassut altına alınır. Rumlar muzır denilen gazeteleri apaşikare sokaklarda okurlar. Bir Türk artık eskimiş bir havadisi ağzına alıp ta işitildi mi derhal kimden işittiği sorulur. Bir Rum bir Müslümanı yaralarsa faili sadece yakalanır,bir Türk bir Rum’a ağır söz söylerse o Türk tüfek dipçikleri vurularak hapse atılır. Rumlar tarafından getirilen son sistem binlerce harp tüfeği serbestçe tevzi edilir. Müslümanların çifte av tüfekleri ise müsadere olunur.
Bu paskalya, Kol gazen polis ve jandarmaların ve hatta Kaymakamın gözleri önünde Rumlar nöbet ateşi talimleri yaptılar. Yunan Konsoloshanesi’nde bin ağızdan birden “Zito Kostatino” diye bağırdılar. Devriye neferlerinin ve polis efradının ayakları dibine o altı kere patlayan kağıt fişeklerinden attılar. Hükûmetin haysiyetini her suretle terzil ettiler mahkeme erkanı saye-i şahanede asayişin kemali muhafazasına muvaffakıyetinden dolayı İngiliz zabitlerini alkışlamağa, tabasbus ile onlara yaramağa uğraşıyor.
Bu Paskalya’da Rumlar tarafından atılan silahın haddi hesabı yok. Yunanistan’dan suret-i mahsusa’da gönderilmiş ve getirilmiş olan Mavromat namında bir Yunan erkan-ı harp miralayının nezareti altında Doksat, Drama, Pravişte, Kavala Rum mektepleri şakirtleri geçit resmi yaparlarken postahaneye gelmiş olan 50 numaralı bir posta paketinin hangi Türk tarafından alınacağını öğrenmek üzere Drama Mutasarrıfı Saadetlü Paşa, Kavala’ya kadar ihtiyar-ı sefer ediyor ve bu parlak geçit resminde bulunarak Rum eşkıya reislerine iltifatlarını esirgemiyor. Yemin ederim ki Müslümanların katliam edilmesi Rumların bir nevi rüçhana müsamahalarındandır.”