İttihat Ve Terakki

Gelişmelerden İttihatçı Liderler Rahatsızlıklarını Beyan Ediyordu

Gelişmelerden İttihatçı Liderler Rahatsızlıklarını Beyan Ediyordu

 

Doktor Bahaddin Şakir Bey, hücum etmeğe ve hücuma uğramağa o kadar kapılmıştı ki, Şûrâ-yı Ümmet gazetesi buradan manasıyla bir tecavüz gazetesi şeklini almıştı. Hatta Edirne Heyet-i Merkeziyesi Selanik’teki umumi merkeze bu yüzden şu mektubu yazmağa mecbur olmuştu.

“Bir müddetten beri Şûrâ-yı Ümmet sütunlarında birtakım eşhas aleyhine tecavüzler, birtakım gazetelere de Şûrâ-yı Ümmet’e mukabeleler görülmektedir. Bu tecavüz ve mukabelelerde “garazkârana” “kelp avavası” vesair gibi söylenmesi hayayı mucip olacak birtakım sözlere tesadüf edilmektedir. Bu sözlere maateessüf evvela cemiyetin neşir vasıtası olan Şûrâ-yı Ümmet’te göze çarpmaktadır. Bu vaziyet karşısında Şûrâ-yı Ümmet namındaki gazeteyi cemiyet efradına ahaliye, ecnebilere karşı benimsemek buraca hakikaten nüfuz ve itibarımızın düşmesine esas olacak mahiyettedir. Hal böyle devam ederse pek az zaman sonra, esas kuvvet ve cemiyetin ruhu olan itibar ve itimadı sarsmamak için heyetimizce Şûrâ-yı Ümmet’in cemiyet naşir-i efkârı olmadığını resmen ilâna mecburiyet hasıl olacaktır.

Cemiyetimizin organlarının ıslahı hakkındaki talimatımızın geçen umumi kongrede nasıl telâkki olunduğuna dair mebusumuza vaki olan istihzâmıza mebusumuz: Kongrece resmi neşir vasıtası olarak yalnız İttihat ve Terakki gazetesinin kabul edildiği, cevabını vermişti. Şu halde kongre kararının icrasında gösterilen teehhürün zararlarını çekiyoruz demektir. Bu talebimize en büyük süratle cevap verilmesini rica ederiz.”

Vilayetlerin Meşrutiyet aleyhtarlığı, gazetelerin birbirlerine girerek efkâr-ı umumiyesi şaşırtmaları yetmiyormuş gibi toplanan ilk Mebusan Meclisi de az zamanda karma karışık olmuştu. 23 Kanunuevvel 1326 tarihinde Selanik’te Doktor Nazım Bey tarafından Doktor Bahaddin Şakir Bey’e gönderilen bir mektupta deniliyordu ki:

“Donanmamız bugünlerde Selanik tarafında gönderilse fena olmayacak. Rumlar, Bulgarlarla birleştiler. Mart’a doğru Hükümet’e Osmanlılığa büyük bir darbe vurmak için hazırlanıyorlar. Fakat İstanbul ahalisi bilhassa hamiyetli mebus efendiler, zannederim ki Bulgarlarla Rumların gayret sarfetmelerine hacet bırakmayacaklardır.

Allah aşkına Baha, söyle bu muhit daima fena iş görmekle mi mütelezziz oluyor? Bu muhit, insaf ve hamiyet denilen evsaftan daima mahrum mu kalacaktır? Lütfi Fikri’nin, Rıza Tevfik’in adalet namına yedikleri herzeler biz taşra ahalisini yavaş yavaş Mebusan Meclisi’nden soğutacaktır. Burada halk Meclis-i Mebusan’ı muzır görmeğe başladı. Şahsi mülkü birbirinden ayırmakta müşkilat çeken bu zavallı ahali, bu hal devam ederse Meşrutiyet’ten nefret etmeğe başlayacaktır. Sabah gazetesindeki Ahmet Rasim’in, Mahmut Sadık’ın mesleklerini beğenmiyorum. Bunlar belki idrak etmeyerek Ali Kemal vazifesini ifa ediyorlar. Diran Kelekyan; zeki ve munsıf bir zattır. Zaten yazıları da bunu gösteriyor. Onun delaletiyle Mihran’ın nazar-ı dikkatini celbet. Demek ki, Rumeli’liler gene tüfeklerini, çarıklarını, torbalarını hazırlasınlar. Korkma Baha, yalnız Selanik vilayeti otuz bin kahraman gene bir hafta zarfında İstanbul’a göndermeğe muktedirdir. İhtimal ki bu milletin hür ve mesut olması için biraz daha kan almak farzdır. Şarklıyız, kadere boyun eğeriz. Gözlerinden öperim kardeşim.”

Doktor Nazım Bey’in bu yeniden kan almak farzı hakkındaki kehaneti pek boşa çıkmamıştı. Yalnız o kan alma İstanbul’u tedip etmek Selanik’ten yapılan yeni bir akın halinde kendisini göstermemiş. İstanbul’daki karışıklıklar ve fırka mücadeleleri yüzünden teessüs edebilen Balkan İttihadı yeniden Türklerin kanını almış ve bununla da kalmayarak memleketin mühim bir parçasını beraberinde koparıp göndermişti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!