Gül Döktüm Yollarına
DEMİRELHANE’YE YÜRÜYÜŞ:
“GÜL DÖKTÜM YOLLARINA!”
İkbal güneşi, “16 Mayıs grubu”na doğru kayıyor; Baba, iniş yolculuğuna hazırlanıyordu. Hüzünlü müydü? Görünüşte hayır… Çünkü, “Mahkemenin kadıya mülk olmadığı”nı biliyordu. Gelinir ve gidilirdi. Üstelik gelip–gitmelere alışık biriydi. Gidişine ilişkin yaptığı yorum, bu alışık olma hâlini gayet güzel gösteriyordu:
“Benim için gelmek kadar gitmek de doğaldır. Hatta böyle yerlere, yani büyük hizmetlere gelmek gitmekten daha kolaydır. Çünkü gelirken idealini gerçekleştirmek için gelirsin, giderken belki bu ideallerinizi gerçekleştirememiş olabilirsiniz. Gelirken bu umut vardır. Giderken bu umut gölgelenecektir.”132
“Can çıkar huy çıkmazdı…” Baba, ataların tecrübe imbiğinden süzülerek vardığı bu hükmün doğruluğunu bilmem kaçıncı kez teyid ediyordu. Yine yuvarlak, yine Demirelce konuşuyordu. Yani cumhurbaşkanlığı makamına umutlu gelmiş olan Baba, umutlarına gölge düşerek mi gidiyordu? İdeallerini gerçekleştirmiş miydi yoksa gerçekleştirememiş miydi? Gidişiyle ilgili yoruma muhtaç bir yorum yapıyor, yine çok şey söylemiş izlenimi vererek hiçbir şey söylemiyordu aslında.
“Ayvalar sararırken ve narlar kızarırken” start aldığı tutku yolculuğunda, şimdi çiçekler açıp böcekler öterken Güniz Sokak’ta mola vermeye hazırlanıyordu. Sevenleri muhakkak vardı. Ve onlar doğal olarak üzgündü. İslamköy’de yaşayan 78 yaşındaki ablası Afife Ünlü kardeşinin durumunu “fesatlığa uğradı” diye değerlendiriyordu. Abla Afife’ye göre, kardeşinin tavuklara yem vermesine gerek yoktu. O’nun işi değildi bu. Öyle yapmasını bekleyenler boşuna beklerdi. Ama çekemedikleri için öyle yapmasını isteyenler vardı. Kimseye ziyanı olmayan Süleyman’ın Cumhurbaşkanlığı’na da ihtiyacı yoktu. O’nun her şeyi vardı.133
Akraba ve kardeş gazını da alan Baba, hızını kesmeden “Kabulcü Baba” sıfatıyla ziyaret taleplerinin çoğunu yine karşılıyor, ziyaretçilerini Köşk’te kabul ediyordu. Artık her kabul, Baba’nın esprileriyle yumuşattığı havaya rağmen ağır bir veda merasimi şeklinde geçiyordu. Baba, yokluğunda kendisini çok arayıp, üzüleceklerini söyleyenlere “Hüzün yok. Bizler koca adamlarız” diye tesellide bulunuyordu.
Nihayet, yedi sene boyunca başkanlığını yaptığı, evvelinde de Başbakan olarak defalarca katıldığı Milli Güvenlik Kurulu toplantısına son kez katıldı. Demirel, 28 Nisan’daki MGK toplantısında veda etti ve Demirel’e veda edildi. Toplantı sonrası yayınlanan bildiride, özellikle 28 Şubat sürecinde önemli bir görev üstlenen Demirel’e övgüler yağıyor, Demirel, “dirayetli Cumhurbaşkanı” olarak nitelendiriliyordu.
Devletin zirvesiyle de vedalaşılmıştı. Zaten Nisan ayı da tükenmişti. Artık gün sayılıyordu Güniz Sokağa dönmek için. Köşk’e gelişi gibi, gidişi de muhteşem olmalıydı. Yüzler, binler yetmez, on binler Güniz Sokak’ta kendisine eşlik etmeliydi. Babaca bir geri dönüşle, hem Güniz Sokağın içini hem de gözleri doldurmalıydı. Yeterli doluluk oranı, alması gerekenlere önemli bir mesaj olacaktı çünkü.
Bunun için nasıl olsa vefakâr dostlar çalışmaya başlamışlardı. Onlar gerekli organizasyonu yaparlarken, Baba da her yıl sonlarında gelenek hâline getirdiği muhasebe toplantısını, bu kez yedi yılı içine alacak genişlikle yapmaya hazırlanıyordu.
Bu arada, kabul merasimlerine devam edip şahsına yönelik dozu kaçan salvoları da karşılamayı ihmal etmemesi gerekiyordu. Çünkü, gücün elinden gittiğini sanıp ölçüsüz şekilde kendini eleştirmeye başlayanların sesleri giderek yükseliyordu. Bunlara gerekli uyarının yapılması gerekiyordu. İzmir Ticaret Odası yönetim kurulu üyelerini kabul eden Baba, bu vesileyle bazılarının ayaklarını denk alması mesajını verdi: “Tarafsızlık hüviyetimden sıyrılıyorum. 16 Mayıs’tan sonra ben de tarafım. Kendimi savunmam gerekirse onu yapacağım. Bir süredir yapamıyorum.”
Önüne gelenin kendisini taşladığını ileri süren Demirel, “Yedi senelik hizmetlerimi kimse küçümsemiyor. Canla başla yaptım. Bu hizmetleri yapacak formasyondaydım, enerjim vardı. ‘İyi yapmadın’ diyene rastlamadım. Belki yarın, öbür gün derler. ” diyerek, kendisiyle çelişiyordu. Öyle ya eğer bir şeyleri “iyi yapmadığı”nı söyleyen yoksa bu açıklamaya neden ihtiyaç duyuluyordu ki. Taşlamak, birilerinin eline taşlar alıp Demirel’e fırlatması değil, şimdiye kadar yaptığı icraatların eleştirilmesiydi.
Baba’nın günlerdir içi dolmuş olacak ki İzmirli sanayicileri kabulünde uzun uzun konuştu. Cumhurbaşkanlığı süresince ülkenin her kişisini ve her köşesini kucaklamıştı ve vicdanen müsterihti. Aradığı tek şey laik Türkiye Cumhuriyeti ve ülkenin bölünmez bütünlüğüydü, buna uyan herkesle kucaklaşmış, uymayanlarla da bir vatandaş olarak uğraşmıştı. Uğraşmaya da devam edecekti. Bunun için resmi bir göreve ihtiyacı yoktu. İslamköy’den buralara gelirken halktan başka desteği olmamıştı. Ve buna “delil teşkil ettiği için” Allah’a şükrediyordu. Bu makama kadar gelmiş olması demokratik bir cumhuriyetin başarısıydı. Kendisine inanan insanları önüne baktırmamıştı.134
Demirel, Çankaya Köşk’ündeki son bir haftaya girdiğinde artık tartışılan konu “Baba’nın nasıl veda edeceği”ydi. Böyle bir veda anını siyasî prime dönüştürmek isteyen çok sayıda dışlanmış, tutunamamış ve arayış içinde olan kişi ve grup bunun için faaliyetlerine çoktan başlamışlardı. “16 Mayıs saat 16:00’da Güniz Sokak’ta buluşalım” anonslarıyla Ankara sokaklarını inleten hoparlörler sanki başkenti seçim havasına sokuyordu. Bu işte, bir zamanların “Küskünler Partisi” olarak isim yapan DTP başı çekiyor; marjinallikten Baba’ya tutunarak kurtulmaya çalışıyorlardı.
Baba’nın, “Çankaya Köşkü’nden Güniz Sokak’taki Demirelhanesi’ne giden yol iki kilometre kadardı.” Baba, görevini yeni cumhurbaşkanına devrettikten sonra Güniz Sokak’a arabayla mı, yoksa yürüyerek mi gidecekti? Peki yürüyerek giderse Nazmiye Hanım da kendisine eşlik edecek miydi? Rivayetler muhtelifti. On binlerin Demirel’i Güniz Sokak’ta karşılayacağı söyleniyordu. Gerçekten karşılamaya katılanlar on binlere ulaşabilir miydi? Ya hangi parçayla halk coşturulmalıydı? Tarkan’ın “Gel artık kollarıma/Gül döktüm yollarına” şarkısı doğrusu günün anlam ve önemine çok uygun düşerdi! Bir diğer sorun da, Baba’nın geçeceği yollara ne kadar gül saçılıp, kaç ton gül suyu döküleceğiydi?
Bu tartışmalar eşliğinde 15 Mayıs’a gelindiğinde Baba, son muhasebe toplantısını yaptı, “siyasî veda hutbesini” verdi. “Demirel’in gazetecilere veda toplantısı tatlı bir kıraathane sohbeti havasında geçti. Devr–i iktidarını da içeren son otuz beş yılda Türkiye’nin nereden nereye geldiğine dair rakamlar sıraladı; bazı ton, kilometre, kilovat saat sayılarını kâğıda bakmadan söylemeyi de ihmal etmedi”.135
“35 senede hiç yanlış yapmadım, her şeyi düzgün yaptım” demenin mümkün olamayacağını belirten Demirel, bir gerçeğin altını da çizdi: “Doğru yaptığınız şeyler de, zamanla yeni şartlar çıkar, yanlış olur:” Bu durumda yapılan şeyin iyi ya da kötü olarak değerlendirilmesinin ölçütü nedir? Niyet… İşte bu hakikate de çok iyi bir noktadan yaklaşan Baba, “Ben her zaman iyi niyetli oldum. Yine de beşer, şaşar. İnsanlar yanlış yapar, ben de yapmışımdır ama, ne yaptıysam iyi niyetle yapmışımdır” diyerek, “iyi niyet” kavramının da aslında göreceli olduğunu çok iyi bildiği halde, bilmezden gelerek, yanlışlarını dahi iyi niyetle yaptığını söyledi.
Yine aynı soru yine daha öncekilere benzer bir cevap: “Yarından sonra ne yapacaksınız?” “Boş kalmayacağız. Yarından sonra hür ve serbest olacağım. Benim yaptığım görevi yapanlar, sokaktaki vatandaş kadar hür değildir. Bir takım şeylerle bağlıdır. Bu görevi yapanlar, ‘ne yani ben de bu ülkenin vatandaşıyım’ deyip her şeyi yapamaz. Geçmişte bu görevi yaptığı için, sonra herşeyi yapamaz. Bana soruluyor, ben de düşünüyorum uzun zamandır. Ben daha bu soruyu kendi kendime sormadım doğrusu. Yani bu iş biter, sonra başka bir iş başlar, arada bir geçiş olur. Buradan gördüğümüz siyasî coğrafya ile Güniz Sokak’tan göreceğimiz farklı da olabilir. Biraz zaman geçebilir. Deyin ki, ‘açık cevap vermedi. Böyle, cevap vermek istemediği şeyi lâf kalabalığına boğar’, deyin. Bir eşit hale gelelim, konuşacağız.”
*
**
Ve 16 Mayıs… Köşk’teki devir–teslim töreninden sonra Güniz Sokak’taki evine dönecek olan Demirel için yapılacak görkemli törenin nasıl olacağı merakla bekleniyor…
Güniz Sokak’taki evi hiç ihmal edilmediği için düzgündü. Nazmiye Demirel’in muhabbet kuşları, papağanı, bıldırcınları, balıkları ve en önemlisi Raki ve Yaramaz adlı iki Dalmaçyalısı beraberinde getirilecek miydi? Belli değildi. Bir mimar, evin durumunu daha önceden incelemiş ve raporunu Ali Çetin Şener’e vermişti. İki bölümden oluşan raporun “muntazamlar” dökümünde binanın genel yapısı, eşyalar, elektrik ve su tesisatıyla bahçesi muntazamdı. İkinci bölümde ise mutfağın elden geçmesi, banyoların kontrol edilmesi (evde beş banyo var), su tesisatının kontrol edilmesi ve boya, badana yapılması tavsiye ediliyordu. Peki ya kümes nasıldı? Baba, Haber Ajansı bu merak edilen sorunun cevabını Ali Şener’e sorduğunda hemen mimarı çağırıp gerekli bilgileri kaynağından sunmuştu: “Bahçede de, kümeste de sorun yok”tu. 136
Saat 18:30’da Köşk’ten sivil plakalı bir araçla ayrılan Demirel, yürüyerek inmiyordu Güniz Sokak’taki Demirelhanesi’ne. Öyle etrafta mahşerî bir kalabalık falan da yoktu. Güniz Sokak’ın ise, hakkını teslim etmek lâzım. Yaklaşık bin kişilik Demirel hayranı sokağı doldurmuştu. Yerler saplarından kopan gül yapraklarıyla doluydu. Saplar ayrı yere, yapraklar ayrı yere savrulmuştu. Ellerde de yerlerde de gül vardı… Mayıs ayında serin bir akşamüstü, gül suyu kokularıyla ayrı bir güzellikte yaşanıyordu. Baba, evine, özüne dönüyordu. Çağdaşlığın göstergesi olan klasik müzik enstrümanları değil, geleneğin sembolü olan davul–zurna çalınmasını tercih ediyordu. Fötr şapka elde, Güniz Sokak yerli yerinde ve Baba tekrar beklemede… Artık hava koklanacak, boşluk kollanacak ve uygun bir vasatta, uygun bir makamla “hizmete” devam edilecekti… Dünya da sular geriye akar mı akmaz mı, herkes görecekti.137
Türkiye Bekliyor,
Baba Bekliyor…
Güniz Sokak abluka altında. Emekli olmayı kabul etmeyen Demirel ise tetikte. Baba, artık trafik ışıklarının kırmızısında dursa da, siyasî hayatında kırmızı ışık tanımıyordu. Tutku yolculuğu son durakta… Şu an araç Güniz Sokak’ta bakımda. Ara ara Kuleli Sokak’ta da deneme sürüşleri oluyor. Bakalım, Baba yola yeniden ne zaman çıkacak ya da çıkabilecek mi?