Maocular-Hocacılar Çatışması

HALKIN GÜCÜ– HALKIN BİRLİĞİ ÇATIŞMASI

HALKIN GÜCÜ– HALKIN BİRLİĞİ ÇATIŞMASI

Halkın Gücü ve Halkın Birliği adıyla faaliyetlerini yürüten bu iki çevre 24 Nisan 1972’de İbrahim Kaypakkaya önderliğinde kurulan TKP (M–L)’nin devamıdır. TKP (M–L)’nin örgütsel mirasını paylaşamayan bu iki grup Kaypakkaya’nın görüşlerini red ve inkar noktasında görüş ayrılıklarına düşmüşler ve birbirleriyle sürekli mücadele içerisinde olmuşlardı. Bu iki çevre arasında ayrılıklardan çatışmalara uzanan süreç şöyle başladı:

12 Mart 1971 muhtırasıyla bir çok sol örgütler gibi TKP (M–L) de büyük darbe yedi. Örgüt mensuplarının bir çoğu güvenlik güçlerince ele geçirildi. Liderleri İbrahim Kaypakkaya 18 Mayıs 1973’de Diyarbakır Cezaevi’nde öldürüldü. Örgüt tamamen çökertildi. TKP (M–L)’nin örgütsel olarak dışarıda ciddi bir tabanı yoktu. Bir kısım kadroları ise yurtdışındaydı. 1974 affıyla bir çok sol örgütlerin lider ve kadrolarıyla birlikte TKP (M–L) mensupları da dışarı çıkacaktı. İçeride bazı MK üyeleri kalsa da dışarı çıkan üst düzey yöneticileri TKP (M–L)’yi tekrar yeniden inşa ve örgütleme çabalarına girişecekti. Cezaevinden tahliye olan İrfan Çelik’in önderliğinde 1975 yılının Temmuz’unda Koordinasyon Komitesi kurulur. Komiteye TKP (M–L)’nin üst düzey yöneticilerinden Ali Taşyapan’da tahliye olduktan sonra katılır. 1976 yılı başında KK genişleyerek örgütü canlandırmaya çalışırken, öte yandan da izleyeceği ideolojik ve politik hattı belirlemeye çalışacaktı. Önce “Kızıl Yol” deneyimini ardından “Yurtsever Gençlik Dergisi”ni legal alanda taraftarlarına çıkaracaktı. Bu çalışmalar sürerken 1976 yılının Nisan ayında İskenderun toplantısı gerçekleşti. Toplantı da önemli kararlar çıkar. 1971 hareketinin değerlendirilmesi, Türkiye’nin sosyal ve ekonomik yapısının yeniden incelenmesi, buna bağlı olarak pragmatik ve stratejik planların yeniden gözden geçirilmesi gibi. Ayrıca KK uzun tartışmalardan sonra örgüt yapısı içinde yaygınlaşmış eğilimleri de dikkate alarak temel konularda kararlar alır.

Bunlardan başlıca olarak; Türkiye emperyalizme bağımlı geri kapitalist bir ülkedir; toprak devriminin, devrim özünü oluşturmadığı; silahlı mücadeleye başlamak için kitlelerinin kendilerinin eylemleriyle hazırlığına gerek olduğu, halk savaşı stratejisini yeni koşullar ışığında yeniden ele almak gerektiği, ancak bu hemen gerçekleşmese de, taktik planda, proletaryanın yoğunlaştığı kentlerde çalışmaya ağırlık verilmesi gerektiği; TKP/ML’nin gerçek bir parti olmadığı, bu nedenle adına “Hareketi” ibaresinin eklenmesi gerektiğidir.9

KK’nin aldığı kararlar İstanbul İl Komitesi’nde tepkilere sebep olur. İstanbul’daki örgüt mensupları KK’yi “sağcılık” ve “oportünizme sapmakla” suçlar. Alınan kararları “İbrahim Kaypakkaya ve 72 çizgisini” inkar olarak nitelendirirler ve “KK’yi hizipçilik yapmakla” suçlamışlardır. Örgüt içinde başlayan ayrılıklar sonucunda İstanbul kadroları KK’yi tanımayarak örgütün silah, mühimmat ve malzemesine el koyarlar. Örgütsel malzemeyi bütünüyle bloke ederler. KK adına İstanbul kadrolarını ikna ve tekrar örgüte kazandırmak için İrfan Çelik İstanbul’a gelir. Muhalif grupla yapılan görüşmelere rağmen bir ilerleme sağlanamaz. İleride TKP/ML TİKKO (Partizan) adıyla sesini duyuracak olan örgütün liderliğini yapan Süleyman Cihan’ın başını çektiği İstanbul kanadı İrfan Çelik’le yaptıkları görüşmelere rağmen KK kanadına tasfiyecilik suçlamalarını sürdürmüştü. İrfan Çelik KK adına İstanbul’da yeni bir yapılanmaya girişirken, muhalif kanadın İstanbul dışında önemli bir desteği ve gücü yoktu. Bu gruba sadece yurtdışındaki militanlar destek veriyordu. KK adına Kasım 1976’da yayınlanan genelgeyle de TKP/ML kadrolarında örgütsel bölünme açıkça ortaya çıkar, örgüt ikiye ayrılır. İrfan Çelik’in liderliğindeki KK Şubat 1977 yılında “Halkın Birliği Dergisi”ni çıkartarak legal alanda bu dergi etrafında örgütsel çalışmalarını sürdürmüştü. Ayrılan İstanbul grubu ise “Halkın Gücü” ismiyle bir yayın çıkartacak, bu yayın etrafında örgütsel çalışmalarını sürdürecekti.

TKP/ML’nin ikiye bölünmesi cezaevindeki, TKP/ML’nin kurucu kadrolarını da etkileyecekti. Muzaffer Oruçoğlu ve Arslan Kılıç gibi örgütün önde gelen isimleri bu bölünmede Halkın Birliği Dergisi etrafında toplanan İrfan Çelik’in önderliğindeki gruba değil, Süleyman Cihan’ın başını çektiği ekibe destek verecekti. İrfan Çelik 1977’nin sonlarında ve 1978’in başında TKP/ML’nin cezaevinde yatan kurucu önderleriyle görüşmesine rağmen Oruçoğlu ve Kılıç, Halkın Birliği çevresine sıcak bakmayacaktı. Muzaffer Oruçoğlu ve Arslan Kılıç İstanbul kanadının lideri Süleyman Cihan ile cezaevinde bir görüşme yaparak ortak bir açıklamayla önce Halkın Gücü ismiyle ortaya çıkan daha sonra “Partizan Dergisi”nin çıkışıyla sol kamuoyunda tanınacak ve bilinecek olan bu gruba desteklerini ilan ettiler. Bu ortak açıklama Partizan Dergisi’nde de yayınlanmıştı.

TKP/ML’nin ikiye bölünmesiyle Halkın Gücü ve Halkın Birliği ismiyle faaliyet sürdüren iki grup da Maocu olarak adlandırılan kampın içerisinde yer almaktaydı. Üç Dünya Teorisi tartışmalarının daha red ve kabul sürecine gelmediği 1977 yılının ortalarına kadar iki çevre de Mao Zedung görüşlerinden taviz vermiyorlardı. Üç Dünya Teorisi’ni savunuyorlardı. 1977’nin sonlarına doğru Maocu kanatta başlayan üç dünya teorisi tartışmalarında Halkın Kurtuluşu ve Halkın Yoluyla birlikte Halkın Birliği grubu da üç dünya teorisini 1977’nin Temmuz’unda yapmış oldukları toplantıda reddederek AEP taraftarı olacak Maoculuktan, Enver Hocacı çizgiye kayacaktı. Halkın Gücü, Halkın Birliği kadar anti–Maocu bir reaksiyon göstermeyecekti. Halkın Gücü 1978 yılının Şubat ayında Ankara ’da yaptığı bir toplantıda “TKP/ML adını kullanarak TKP/ML birinci konferansını topladı”, kısa bir zaman sonra “Partizan” dergisini çıkarttı. Legal faaliyetlerini bu yayın etrafında sürdürdü. İllegal çalışmalarını da TKP/ML TİKKO adıyla yaptı. Halkın Gücü çevresi birinci konferansını yapmadan önce bu grubun içinden üç dünya teorisini kabul edenler ayrılarak “Kurtuluş Yolu” adlı dergiyi çıkarttılar ve ayrılıklarını ilan ettiler. Kurtuluş Yolu adlı grup Halkın Gücü’ne göre etkisiz ve kitlesiz küçük bir çevreydi. Bunlar da 1978’de büyük bir bölümüyle TİKP’e katıldılar.

 

Halkın Birliği: “Halkın Gücü Elebaşılarının Gittiği Yolun Sonu Karşı–Devrimdir”

TKP/ML kadroları arasındaki bölünme her iki grubun taraftarları arasında şiddete dönüşecekti. Halkın Birliği, Halkın Gücü’ne göre daha kitlesel ve daha örgütlü bir yapıya sahipti. İki grubun ideolojik çekişmesi tabanda da örgütsel çekişmeyi hızlandıracaktı. İstanbul’da ve bir çok yerlerde Halkın Birliği’nin düzenlemiş olduğu gece ve toplantılar Halkın Gücü taraftarları tarafından basılmış ve engellenmek istenmişti. Halkın Birliği dergisinin 28 Şubat 1978 tarihli 29. sayısında Halkın Gücü’nün saldırıları “Hizipçi Elebaşıların Gittiği Yolun Sonu Karşı Devrimdir” başlıklı haberle kınanmakta ve şunlar söylenmektedir:

İstanbul’da Halkın Birliği taraftarlarınca düzenlenen halk gecelerinin üçüncüsü 18 Şubat günü Kartal Belediye Düğün Salonu’nda yapıldı. Gecenin ortalarından sonra Halkın Gücü hizbi,devrimcilere saldırarak geceyi sabote etti, tamamlanmasını engelledi.

Kartaldaki halk gecesi olumlu bir havada başladı çoğu işçi 800’ü aşkın bir kitle salonu tıklım tıklım doldurmuştu. Saygı duruşundan sonra bir arkadaş devrim şehitlerimizin mücadelesini anlatan bir konuşma yaptı. Arkadaş gecelerin devrimci mücadele açısından taşıdığı önem üzerinde de durdu. Halktan bir ozandan sonra, Hamal Hüso türküler söyledi. Kafkas folklor ekibi, Kafkas folklorundan, örnekler sundu. Fato Bacı, konuşma ve türküleri ile büyük ilgi topladı.

Sahneye çıkma sırası Serveri’ye geldiğinde baştan itibaren geceyi sabote etmeye çalışan Halkın Gücü hizipçileri provokasyonlarını gerçekleştirdiler. Daha önce geceyi sabote etme girişimleri kararlılıkla önlenen, defalarca uyarılıp eleştirilen hizipçiler mikrofona saldırarak ele geçirmeye çalıştılar. Hizipçilerin saldırısını gözü dönmüş iki kariyerist tezgahladı ve yönetti. Sandalye sopa ve şişelerle başlatılan bu gerici saldırı kararlılıkla önlendi, dogmatik hizipçiler mikrofonu ele geçiremediler ve çareyi kaçmakta buldular. Ancak, provokasyon esas yönüyle amacına ulaştı. Kavganın büyümesi üzerine geceye katılan halk paniğe kapılarak geceyi terk etti. Salonda önemli hasar meydana geldi. Saldırıyı tezgahlayan iki kariyeristten birinin, bütün olaylarda aynı tavrı takınmakta provokasyon yaratmaya çalışmakta oluşu özellikle dikkat çekiciydi.

Hizipçiler bu davranışlarıyla halka karşı zerre kadar sorumluluk duymadıklarını, hakim sınıfların her türlü provokasyonuna hizmet edebileceklerini ortaya koydular. Halkın Gücü hizbinin gerçekleştirdiği bir dizi provokasyon bunun kanıtıdır. Bunların başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz.

– Hozat ve Ovacık’ta yapılan toplantılardaki, Mazgirt’teki bir toplantıdaki tutumları, Tunceli’deki miting, yürüyüş toplantı ve olaylardaki tavırları. Bütün bu olaylarda Halkın Gücü Hizbi provokasyon yarattı, proleter devrimcilere saldırdı.

1 Mayıs Mahallesi olayları sırasında (2 Eylül) ve sonrasındaki tavırlarıyla buradaki komite seçimlerindeki tavırları. Bu olaylarda halkın güçlerini bölen ve devrimcilerin halkın gözündeki itibarını sarsan burjuva oyunlarına giriştiler,

– 18 Mayıs l977’de İbrahim yoldaşı anma gecesindeki tavırları. Bu geceyi sabote etmeye kalkan hizipçilerin provokasyonu kararlılıkla önlendi amaçlarına ulaşamadılar. Aynı gün Çorum’da İbrahim yoldaşın mezar törenini de sabote etmeye kalktılar, fakat başarılı olamadılar.

1 Eylülü 1977’de Ali Haydar Yıldız ve Nuray Erenler yoldaşların mezarlarının açılış töreni sırasında, proleter devrimcilere saldırdılar. Halkın nazarında devrimcilerin prestijini sarstılar.

– Nihayet Kartal’daki gecede. proleter devrimcilere saldıran hizipçiler, geceyi sabote ettiler, halkın gözünde devrimcilerin itibarını düşürdüler.

Hizipçi dogmatikler, küçük burjuva sınıf niteliklerinden doğan maceracı bir çizgi izlemek ta halka karşı sorumluluk ve halka güven duymamaktadırlar. Hizipçi şefler etraflarına topladıkları, devrime inanan kişileri bu yolla tutmaya çabalamaktadırlar. Siyasi iflaslarını, proleter–devrimci hareketin hizipçi oportünizme karşı zaferini örtbas etmeye çalışmakta saldırganlıkla ve proleter devrimci harekete düşmanlıkla ayakta kalmaya çabalamaktadırlar. İşte bütün bu nedenlerle, hizipçiler halkın ve devrimin aleyhine davranışlara, saldırılara, sonuçlarından en küçük bir sorumluluk duymaksızın girebilmektedirler. Kendileri olumlu bir şey yapmazken, yapılan olumlu şeyleri yıkmaya çalışmaktadırlar.

Kartaldaki saldırı, dogmatik hizipçilerin bu tavırlarının bir devamıydı. Onlar saldırıya A. Muharrem Çiçek’in ölümü üzerine– konuşacağız diye bir kılıf dahi geçirmeye çalıştılar. Bu amaçla, 19 Mart’taki ölüm tarihini 19 Şubat olarak yutturmaya kalktılar. Ancak bu bahane de tutmadı. Bunun bir bahane olduğu e kadar açıktı ki, hizipçiler olaydan önce bir kız arkadaşa “sen dışarı çık, kavga çıkacak” demeyi ihmal etmemişlerdir. Bu örnek hizipçilerin planlı bir provokasyonunun söz konusu olduğunu açıkça ispatlamaktadır o kadar ki hizipçiler halktan kişileri yaraladılar, özel olarak tahribat yaptılar. Camları, 50.000 lira değerindeki müzik ve seslendirme araçlarını bilhassa kırdılar. Zaten hizipçi şefler, baştan itibaren provokasyon yaratmak istediler. Geceye, bu amaçla katılmışlar bu amaçla çeşitli yerlerden topladıkları kişileri getirmişlerdi. Provokasyonları önlenip, halkta kendilerine karşı tepki büyüyünce, saldırıda bulunulmasına hizbin tabanındaki bir çok devrimci karşı çıktı, Ancak, gözü dönmüş kariyerist şefler, etraflarında tutabildikleri taraftarlarıyla saldırıyı başlattılar

Hizbin tabanından bir çok devrimci saldırıya katılmayı reddetti. Bu olay bize hizipçi şeflerle, tabandaki devrimci unsurları ayırt etmeyi öğretmelidir.

Halkın Gücü hizbinin şeflerinin gerici hesaplarını ve karşı–devrimci tavırlarını her yerde teşhir edelim.

Halkın Gücü hizbinin kariyerist şefleri bilmelidirler ki bu davranışları onları iflastan kurtaramaz. Tayinlerinde ısrar ettikleri takdirde bütünüyle karşı–devrimci provokatörler grubu haline dönüşeceklerdir. Halkımız bu tür genci davranışları affetmemektedir ve affetmeyecektir.

 

Halkın Birliği de 1978 yılının başında bir bölünme geçirdi. Halkın Birliği dergisi, çıkartan çevrenin elinde kaldı. Ayrılanlar ise Devrimci Halkın Birliği’ni çıkarttılar. DHB TKP/ML hareketi adıyla örgütsel çalışmalarını sürdürdü. Halkın Birliği taraftarlarının büyük bölümü DHB etrafında yer aldı. Halkın Birliği’nin isim hakkını elinde bulunduran ve çıkartan ekip bir süre daha bu dergiyi çıkarttı. 1980’e gelindiğinde tamamen dağılmıştı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!