27 Mayıs’dan 12 Eylül’e

Harmandalı Gibi Milli Bir Oyunumuz Oynanacak Ancak iki Kişi Bulduk

‘HARMANDALI’ GİBİ MİLLİ BİR OYUNUMUZU OYNAYACAK ANCAK İKİ KİŞİ BULDUK

Harp Okulu’nun müzik dolabında dans plağı vardı. Okulun avlusunda bu müziğe uyarak Harbiyeliler dans ediyorlardı. Dans müziği bitmişti. Yerine Harmandalı plağını koymuştuk. Herkes kenara çekilmiş dinliyordu; fakat hiç kimse oyun için ortaya çıkmadı. Numan Esin, Mehmet Rıfkı Erdoğdu ve ben ortaya çıkarak bu oyunu oynamaya başladık. Bize ancak o kadar kalabalıktan 2 kişi refakat etti.
Harbiye’de Türk subayı sadece bir “harp adamı” değil, sanat alanında da kendini ispat eden istidat ve kabiliyette bir insandır. Topluma bu gerçek imajı vermek için Ankara Halk Evi’nde zaman zaman şiir günleri tertip ederdik. Mustafa Necati Karaer, Gültekin Samancı, Bekir Sıtkı Erdoğan, İlyas Albayrak, Muharrem Yel gibi askeri şairlerin de yer aldığı 15-20 kişi kadar şairler topluluğu vardı. Sivillerden de Halil Soyuer, Mehmet Çakıltaş gibi isimleri hatırlıyorum. Bunlar kültür çalışması alanımıza giriyordu.
Piyade Atış Okulu’nda Mehmet Alanyuva, Fazıl Bayraktar, Tahir Alkan, Naci Şekerefeli, ve diğer arkadaşlarla tanışmıştık. O dönemde çıkan milliyetçi dergileri ve basını takip ediyorduk. Osman Yüksel Serdengeçti, Dr. Fethi Tevetoğlu, Remzi Oğuz Arık, Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Kaplan yazılarını okuduğumuz kişilerdi. Piyade Atış Okulu’nda 1951 yılında Bulgaristan’dan Türkiye’ye 300 bine yakın göçmen gelmişti. Aynı yıl Çankırı’da “Göçmen” isimli 3 perdelik dramatik bir piyes yazdım. Bu piyeste; ben de dahil genç teğmenler rol alarak sahneye koyduk. Piyes Türkiye genelinde sahneye konulmuş hasılatı Mülteciler Derneği’ne gönderilmiştir.
Örgüt üyelerimiz böylece artıyordu. Bu bir ihtilal örgütü değildi. Fakat Silahlı Kuvvetler’in bünyesinde ve memleket içinde görülen aksaklıklarla gücümüzün yettiği kadar mücadele etmek kararlılığı içindeydik. Piyade Atış Okulu’nda Yzb. Alparslan Türkeş ile tanıştık. Kendisi bizim Savunma hocamızdı. Zaman zaman bizleri evine davet eder, dertleşirdik. Bizim örgütümüzde lider Numan Esin’di. Sonradan Vecihi Öğütçüoğlu ile liderlik konusunda ayrılık doğdu. Bu durum, örgüt üyelerine hissettirilmemeye çalışıldı. Bizim Harbiye’deki çalışmalarımızı Muzaffer Özdağ devam ettirdi. Onun Harbiye’deki çalışmalarını duyuyor ve takip ediyorduk.
Atış Okulu’ndan ben İstanbul Hadımköy 16. cı Piyade Alayı’na tayin edildim. Numan Esin’le Mehmet Rıfkı Erdoğdu da İstanbul civarındaki birliklerdeydiler. Zaman zaman bir araya gelir görüşürdük. 1952 yıllarında üçümüz bir araya gelip Tanrı Dağı Yayınevi’ni kurmuştuk. Bu yayın evi kendi ölçüsünde mütevazi hizmet vermiştir. 1953’te Jandarma Subay Okulu’na gittim. Arkadaşlarımızla irtibatımız devam ediyordu. 1954’de de Hozat Jandarma 3. Er Eğitim Alayı’na verildim. Oradan da Diyarbakır Merkez ve Çermik İlçesi’nde İlçe Jandarma Komutanlığı yaptım. Doğu Anadolu’da görevimi aksatmadan bölgenin sosyal, ekonomik, siyasi, moral durumunu inceleyip araştırdım. Bu benim için çok faydalı oldu. Buradaki hizmetim esnasında karşılaştığım bazı olayları hatıralarıma aktarmadan geçemeyeceğim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!