İstasyon
İstasyon
Türkistan’ın kaderinde rol almış binalardan birisi, hiç şüphesiz, Taşkent–Orenburg demiryolu üzerinde, 19. yüzyıl Rus mimarisiyle kurulan orta büyüklükteki İstasyon Binası. 1902 yılında yapılan bu bina etrafında şekillenecek şehirciğin de ilk tohumudur sanki. Daha sonra, hemen onun yanına kurulacak olan demir fabrikası, demiryolları hastanesi, hububat ofisi ve diğer küçük birkaç işletmeyle Yesi’den kopuk, Yesi halkını biraz dışlayan hatta belki biraz da horlayan, Barisofka adıyla yeni bir kasaba oluşturur etrafında. Gelişmesi devam ettikçe eski Yesi ve Rus Garnizonunun bulunduğu bölümlerle birleşerek bugün Türkistan’ın bir mahallesi durumunda olan bu kasaba, ayrıcalıklı hüviyetini uzun yıllar sürdürür.
İstasyon Binası, bugün üzerinde mavi renkli büyük harflerle “Kazakistan Temir Jolu” yazısını taşısa da, mimarisiyle tarihini ve buradaki görevini bir anda hatırlatarak Türkistan’a gelenleri ve gidenleri karşılar ve uğurlar. Yakın zamana kadar, binanın önündeki alanda duran Marks ve Engels heykelleri de binanın mimarisinin eksik bıraktığı anlatımları tamamlardı. Topraktan bitme cüceleri çağrıştıran bir metre yüksekliğindeki bu iki sakallı insan başı heykeli, Türkistan’ın Sovyet döneminden kalan heykellerinden en son kaldırılanları oldular. Dünyayı sarsan bu iki büyük teorisyen, halkın gözünde, uygulamacı Lenin ve hele Stalin’le mukayese edilemeyecek kadar az yıpranmışlardı. Bu yüzdendir ki, onların heykellerini kaldırabilmek için Türkistan’ın 1500. yıl kutlamalarına kadar beklemek gerekti. 2000 yılına rastlayan bu dönemde de karşı çıkanlar çok olduysa da “törenler için şehre pek çok yabancı misafir gelecek, onların hâlâ bu heykellerin burada durduğunu görmeleri, Türkistan halkı için yanlış izlenimler edinmelerine sebep olabilir” fikrinden doğan bir “ar” duygusuyla, heykeller kaldırılabildiler.
Yeri gelmişken belirtelim ki, Sovyetlerin kurucu liderlerinden, halk arasında en yıpranmışı Stalin olsa da, onun özellikle yaşlılar arasında hâlâ özleyenlerini bulmak mümkündür. Bu özlemin ve “Ah Stalin olsaydı” nidalarının en çok duyulduğu sohbet anları ise yolsuzluklarla ilgili konuların konuşulduğu zamanlardır. “Sallandıracaksın bir ikisini, bak bir daha kimse yapmaya cesaret edebiliyor mu?” “meseleleri kısa yoldan ve kolayca hallediveren” mantık çalışmaya başladığında, yaşı altmışın üzerinde olanlarda, Stalin çağrışımları da kıpırdanır. Aydınlardan, hele gerçek aydınlardan, yaşı kaç olursa olsun hiç duyamayacağınız Stalin övgüleri de böylelikle başlamış olur.
Lenin, bu manada daha şanslıdır ve hâlâ büyük ölçüde saygınlığını korumaktadır. En azından geçmişin günahları için Lenin’e küfredenlere rastlamak zordur. Onun ihtilâl dönemi “idealist söylemi” ve Rus olmayan halklar için isterlerse bağımsızlıklarını alabileceklerine kadar varan geniş vaatleri, Lenin ismi üzerindeki sempatinin hâlâ sürmesinin zeminidir. Ama ona olan saygının hâlâ devam etmesinin asıl kaynağı Lenin’in ölümüyle ilgilidir. 17 Ekim ihtilâlinden bir müddet sonra rahatsızlanması ve daha ihtilâl tam oturmadan vefat etmiş olması, “o iyi şeyler yapacaktı ama ömrü vefa etmedi” düşüncesiyle ismine olan ilginin sürmesinin asıl sebebidir. Buna rağmen eski Sovyet coğrafyasında olduğu gibi Türkistan’da da Lenin heykelini kaldırmak çok zor olmamıştır.
Her Sovyet şehrinin ana meydanlarını dolduran devasa Lenin heykellerinin pek çoğu , Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte, adeta değişimin sembolü haline gelerek , peş peşe ortadan kaldırılmışlardır. Fakat bu bütün şehirlerde böyle değildir. Mesela Kırgız Cumhuriyeti’nin başkenti Bişkek’te hâlâ koca bir Lenin heykeli, şehrin ana meydanında durmaktadır. Türkistan’da ise eski Komünist Partisi binasının önünde, şehrin ana meydanlarından birinde, bağımsızlıktan sonraki altı yıl varlığını sürdürür. Bağımsızlıktan sonraki yılarda Türk–Kazak Hoca Ahmet Yesevî Üniversitesinin Rektörlük binası olan bu yerde çalışan Türkiyeli idareciler de üç yıl boyunca sabah işe gelirken Lenin tarafından karşılanmış ve akşamları yine onun tarafından uğurlanmışlardır.
Altı metre boyunda ve kaidesiyle birlikte sekiz metre yüksekliği bulan bu Lenin heykelini kaldırabilmek için dönemin Türkistan valisi, gizlice bir gece operasyonu düzenlemek zorunda kalmıştır. Sovyetlerin dağıldığı yıllarda büyük sevinç gösterileriyle Bakü’de kaldırılan Lenin heykellerinin aksine, Türkistan’da halktan gizlice heykel ortadan kaybedilir.
Lenin heykeline bu derece gizli operasyon yapan Vali, halka bildirmeden hareket etmesinde ne kadar haklı olduğunu da çok geçmeden anlar. Heykelin kaldırıldığı gün daha vakit öğleye varmadan halkı temsilen yaşlılardan oluşan bir heyet, vali ile görüşmeye gelerek “Lenin heykeline ne olduğunu” sorarlar. Kurnaz bir adam olan Vali, ihtiyarlarla birlikte, bu heykeli kaldırmanın ne kadar yanlış bir iş olacağını, bunu hangi kendini bilmezler yaptıysa mutlaka bulup cezalandıracağına ve heykeli mutlaka bularak kaidesine koyacağına” söz vererek ihtiyarları yolcu eder. Ama heykel de böylelikle ortadan kaldırılmış olur.
Teorisyen ve pratik hayatta olup bitenlerle doğrudan ilgisi olmayan Marks ve Engels’in heykelleri için ise Lenin heykelinden sonra dört yıl daha beklenmesi gerekmiştir.
Heykelleri bir kenara bırakarak tekrar istasyon binasına dönecek olursak, burası ana giriş, yolcu bekleme ve restoran olmak üzere aşağı yukarı birbirine denk büyüklükteki üç salondan oluşur. Şehre bakan cephesinde bina önünde, yolcu bekleyen birkaç taksi şoföründen başka pek kimseye rastlanmazken ana salonda kalabalık birden artmaya başlar. Değişik şehirlere gidebilmek için bilet almaya gelenler, tren saatlerini soranlar olduğu gibi ayak üstü bilet satıcıları bu salonun hareketliliğini sağlayanlardır. Ancak asıl hareketlilik binanın demir yollarına bakan cephesindedir. Geniş ve yüksek yapılı kapıdan, sanki başka bir aleme çıkılır. Diğer kapıdaki sakinliğin aksine bu tarafta telaşlı bir kalabalık beklemektedir: Yolcu karşılamaya gelen Türkistanlılar, yolcularını uğurlayanlar, gelecek trende bir iki istasyon kuruyemiş, mevsimine göre elma, koje çorbası satmak niyetiyle bekleyen satıcılar, yük taşıyıcıları, istasyon görevlileri kimisi gezinerek kimisi duvar diplerinde sırtlarını duvara verip beklerler. Bir birine paralel duran on iki demir rayın parlayan üst yüzlerinin dışında yılların biriktirdiği yağlardan kararmış zemin ve bütün bunların üzerinden geçen uzun demir üst geçit, bu bölümün soğuk görüntüsünü büsbütün artırır. Burası bozkırın ortasında kendi halinde hayat mücadelesi veren Türkistan Şehrinin genel atmosferinden farklı bir yerdir.
Bu demir raylar üzerinden Kazakistan Temir Jolu’na ait trenlerle beraber, Rus ve Özbek trenleri de geçerler. Varlıklı yolcuların tercihleri Kazakistan Ekspresi’dir. Diğer Atrau ve Alatav Ekspreslerine göre yolcu taşıma ücreti biraz yüksek olsa da SP denilen özel vagonları ve diğer kısımları oldukça temiz ve güvenlidir. SP vagonlar, iki kişilik odacıklara bölünmüşlerdir ve bu vagonlarda yolcuların gece uyumaları için dağıtılan nevresimler daha yeni ve temizdirler. Eşleriyle birlikte bu odacıkları tutanlar genellikle kendi nevresimlerini kullanmayı tercih ederler. Ayrıca bu vagonlara seyyar satıcıların girmesi de diğerlerine göre daha zordur.
Normal vagonlarda yolculuk, biraz cesaret ve mücadele gücü ister. Geniş aralıklarla bölünmüş büyük bir salon görüntüsündeki bu vagonlarda, yolcular arasında alkol kullananların çokluğu düşünülürse neyi kastettiğimiz biraz daha iyi anlaşılır. Uzun yolculukların meşakkatini azaltmak isteyen bazı yolcular alkollü içeceklere sığınırlar. Hatta yolculuğa tedariksiz çıkanlar için, istasyonlarda vagonlara binen seyyar satıcılar ellerindeki bira kasaları ile hizmet ederler.
Gerek SP gerekse normal vagonlarda yolcuların can ve malları kondüktörlere emanettir. Lacivert üniformalarının içinde kadınlı erkekli bu görevliler, kendilerinden emin tavırlarla yolcuların arasında dolaşır, emredici ses tonlarıyla gerekli disiplini sağlamaya çalışırlar.
Haklarını teslim etmek gerekir ki, Sovyetlerin dağılmasından sonraki kaos ortamında dahi en iyi işleyen sistem demir yolu taşımacılığı olmuştur. Uçakların saatinde kalkmaması hatta seferlerin iptal edilmesi sıradan olaylar haline gelirken, trenlerin tehir etmeleri çok az rastlanan bir hadisedir. Genellikle ekspresler vaktinde istasyona gelirler ve varacakları yere tam zamanında varırlar.