Kaç Motorla Seviştiniz?
KAÇ MOTORLA SEVİŞTİNİZ?
Müslüm Gündüz’lü, Fadime Şahin’li günler, kamuoyu belleğinde tozlanmaya terkedilmişti. Taa ki Adnan Hoca’nın bacıları, kardeşleri ve cariyeleriyle, gündeme bildik düşme şekliyle, “bomba gibi” düşene kadar. Adnan Hoca, gündeme öyle elini kolunu sallayarak tam takır girmiyordu. Kaçamak ve gayrı meşru ilişkiler literatürüne ambalajından yeni çıkmış “motor” gibi taze bir terim armağan ederek geliyordu.
Motor dosyası açılır açılmaz, inanılmaz öyküler ardı arkasınca geliverdi. İnsanları asıl şaşırtan şey, “sapıklık” derecesindeki fiillerin, din dairesine sokularak işleniyor olmasıydı. Motorların, müritlerin bu rezaletleri koyunları bile kıskandıracak bir teslimiyetle kabul etmiş olmaları ise şaşkınlığın boyutlarını daha da büyütüyordu.
Hadisenin görmezden gelinecek bir yanı yoktu. Çünkü ortaya atılan iddialar “görmezden gelme” gibi bir eyleme kesinlikle müsaade etmeyecek unsurlardan oluşuyordu: Din, para ve seks. “Magazin çorbası”nın üç temel katkısı da diyebileceğimiz bu unsurlar, bunları sorgusuz sualsiz tüketmeye hazır kamuoyuna servise hazırdı.
İddialar… Adnan Hoca, müritlerini kendine özgü ölçütlerle sınıflara ayırmış ve bunlar birbirleriyle cinsel ilişkiye girmişlerdi. Üstelik normal ilişki de yasaktı. Ya motoranal, ya da motororal olacaktı. Normal ilişki, cezaî müeyyideye çarptırılabiliyordu. Normal cinsel ilişkide bulunan bir mürit Adnan Oktar tarafından Moskova’ya sürgüne gönderilmişti. Anlatılanlara göre Adnan Oktar, önünde soyunmaktan çekinen bir kadına, “Korkma, beni abi, baba, kardeş olarak gör” diyebiliyordu. ‘En yakın akrabamsın’ telkininde bulunulan bayanlara inanılmaz bir çelişkiyle ‘motor’ sıfatı takılıyordu. Müritlerden birisi çıkıyor, ‘Şimdiye kadar yüz tane motorla yattım’ itirafında bulunuyordu. ‘Motor’ gibi bir ad, normalde kimin aklına gelir? Neden motor? Bu kadınlar, seri üretim kabilinden herkesle yattığı için mi? Çok hızlı iş ürettiklerinden mi? Kadınlara biraz saygı duysalar, daha romantik bir ad koymayı akıl edebilirlerdi. ”
Motor olayı durduk yerde patlamamıştı. İrtica–istismar merkezli, benzer bir çok olayda olduğu gibi, Adnan Hoca olayının biraz derinlerine inildiğinde “sıradan algılama kabiliyetleri”yle yakalanamayacak başka niyetler olduğu seziliyordu. Adnan Oktar, ilgili çevrelerce bilinen bir kişilikti. Sözde motorları veya müritleri ise, öyle sıradan insanlar değildi. Yüksek tahsil almış, belli bir maddi güce sahip, kalburüstü tabakadan, seçme insanlardı. İddia edildiği şekliyle motorlu sahtekarlık seyahatine çıkılmasının ise, hatırı sayılır bir geçmişi vardı. Niçin vaktinde müdahale edilmedi? Niçin hadisenin kapsamı oldukça genişleyene kadar beklenildi? Bir insanın, bir adamı öldürmesi katil olması için yeterlidir. Caninin tescili için rakamsal bir yeterlilik şartı yoktur. Katili, cezalandırmak için onlarca, yüzlerce cinayet işlemesine seyirci kalmak, suç ortaklığından da öte birşeydir. Adnan Hoca, sözkonusu suçları işlemişse, onun suç çetelesini tutanlar niçin ve neyi beklediler? Bunlar, cevabı hâlâ merak edilen sorular…
Doğal olarak, motor olayının, cumhurbaşkanlığı tartışmalarıyla doğrudan veya dolaylı bir ilişkisi yok. Bu yargıyı, Baba’nın tutumundan çıkarmak mümkün. Çünkü, hemen her konuda açıklama yapan Baba’nın bu konuda herhangi bir beyanına rastlayamadık. Vardı da biz mi gözden kaçırdık yoksa!