Sol İçi Şiddet

Karataş Katliama Devam Ediyor

Devrimci Çözüm: “Aydınlar Matbaası Karşı–Devrimci DK Taraftarlarınca Kundaklanmıştır”

22 Haziran 1993 günü Devrimci Çözüm dergisini basan Karataş taraftarları 28 Haziran 1993 akşamı da Dev–Sol davası avukatlarından ve Devrimci Çözüm dergisi sahibi Fethiye Pekşen’in Taksim Şehit Muhtar caddesindeki yazıhanesini basmışlar benzin dökerek büroyu ateşe veren saldırganlar yazıhanenin tamamen yanmasına neden olmuşlardır. Hızını alamayan Karataş taraftarları Devrimci çözüm dergisiyle birlikte bir çok sol dergilerin basıldığı Aydınlar Matbaası’nı 29 Temmuz 1993 günü sabah 7:30 sıralarında kundaklamışlardı. DK yanlıları kundakladıkları Aydınlar Matbaası’nın sahibi sosyalist görüşlere sahip Veysel Aydın’ı daha önceden de Devrimci Çözüm dergisini basmaması konusunda uyarmışlardı. Uyarıyı dinlemeyen Matbaa sahibine gözdağı vermek için matbaasını kundakladılar.
Karataş yanlılarınca çıkartılan 1 Ağustos 1993 tarihli Devrimci Sol 68 nolu haber bülteninde Aydınlar Matbaası’na düzenlenen eylem savunulurken matbaada bulunan diğer sol gruplara ait yayınlarında yanmasından dolayı özür dileniyordu. Aydınlar Matbaası’nın Karataş yanlılarınca kundaklanarak yakılması üzerine Devrimci Çözüm dergisi aynı gün “Devrimci Demokratik Kamuoyuna” başlıklı bir açıklama yaparak saldırıyı protesto etmişlerdi. Devrimci Çözüm Dergisi tarafından yapılan açıklama aynen şöyleydi:
Bugün sabah 7. 30 sıralarında tüm sol çevrelerin yayınlarını basan Aydınlar Matbaası karşı devrimci DK çetesi tarafından kundaklanmıştır.
Aydınlar Matbaası daha önce de aynı çete tarafından ve bir kez daha saldırıya uğramıştı. Bu saldırı ve tehditler karşısında Aydınlar Matbaası, gibi bu tehdide de boyun eğmeyeceğini ve bugüne kadar savunduğu yayıncılık ilkeleri doğrultusunda hareket edeceğini açıklamıştı.
Aydınlar Matbaası’na yönelik bu son saldırı, DK çetesinin karşı devrim batağından çıkmamakta ve bu batağın derinliklerine doğru kulaç atmakta gösterdiği ısrarlılığın somut bir ifadesidir. Kendisine “karşı” olduğunu her kişi, kurum ve çevreyi “düşman” ilan eden ve saldırmakta sakınca görmeyen DK çetesi bu son saldırı ile devrime karşı devrim arasındaki mevzilenme de kendisini karşı devrimin mevzilerinde konumlandığının resmi ilanını yapar durumdadır.
Bir katiller, kundakçılar çetesine dönüşmüş bu güruhun devrime ve halklarımıza hiçbir katkısı olamayacağı gibi devrimci maskesi altında gizlenerek hakla ve devrimcilere karşı suç işlemeye devam etmesine izin verilmez. Bu çetenin devrimcilere ve halkımıza yaşattığı acılar ortadayken ve yeni acılar tattıracağını alenen ilan etmekten çekinmezken yaşanan sorunlara halen “karşılıklı hesaplaşma, çatışma “vb. nitelemeleriyle yaklaşmak, sorunun çözümüne bir katkı sağlamayacağı gibi hiçbirimizi sorumluluktan kurtaramaz. Sorunlara dün “örgüt içi” görüp sessiz kalındı, bugün halen “sol iç çatışma” olarak yaklaşılabilmekte ve bu nitelemenin gereği olan bir tavır alışın gereklerini yerine getirmekte dahi yetirince hassas davranılmamaktadır. Başından beri ifade edilmeye çalışılan ve bazı dostlarımız tarafından bir türlü anlaşılmayan ya da anlaşılmak istenmeyen sorunun özü şudur:
1– Ortada iki taraflı bir çatışma yoktur, tek yanlı saldırılar ve bir tarafın çatışma zeminine çekilmesi için bilinçli politikalar vardır. Kendisine yönelik saldırılara ve insanlarının canlarına kastedilen bir devrimci çevrenin gelinen noktada aktif savunma sınırlarını aşmayan meşru müdafaa kullanılması vardır.
2– Gelinen noktada taraflardan biri karşı devrimi mevzilerinde konumlandığını alenen ilan eder durumdadır ve artık tek tek eylemlerin karşı devrimci niteliği olayı tanımlayamamakta, bunu çizgi haline getiren yapının karşı devrimciliği ortaya çıkmaktadır. Yani artık olay “sol içi” olmak noktasını aşmıştır.
3– Bu karşı devrimci çete ile “sol içi bir grubun” “hesaplaşması, çatışması” vb. değil halk güçlerini temsil eden herkesin ortak bir sorunu vardır. Karşı devrimci bu saldırılara karşı gerekli güvenlik önlemlerinin geliştirilmesi, karşı devrime hizmet eden bu saldırıların durdurulması ve yaratılan tahribatın onarılması.
Bu sorun bugün ne yalnız bazı kesimlerce “DSBY kanadı” olarak ifade edilmekte ısrar edilen Devrimci Sol’un sorunudur, ne Devrimci Sol Güçler’in sorunudur ne de savunulduğu Marksist Leninist ilkeler doğrultusunda yayıncılık yapan faaliyeti sürdüren ve kendisine bunun ötesinde bir misyon biçmeyen Devrimci Çözüm dergisinin bir sorunudur.
Bu nedenle, üzerinde fazlaca düşünülmeksizin anlık tepkisel kararlar biçiminde beliren bazı tavır alışlarını, tüm dostlarımızın yeniden gözden geçirmesini diliyor e sorun hepimizindir, sahip çıkalım, çözümü doğrultusunda birlikte çaba gösterelim diyoruz.
Aydınlar Matbaası’na Yönelik Saldırıyı Nefretle Kınıyoruz!
Halka ve Devrimcilere Karşı İşlenen Suçlar Unutulmayacak!64

Devrimci Çözüm: “Alçakça bir saldırı!.. Ahmet HOZER Yoldaş Katledildi…”
Avrupa’da Karataş taraftarlarıyla Yağancılar arasında devam eden çatışmalar yeni bir cinayetle daha sonuçlanacaktı. Yine bir Yağan taraftarı Devrimci Sol’cu Ahmet Hozer 29 Eylül 1993 Çarşamba günü İsviçre’nin Saint–Gallen kantonunda bir aile ziyaretinde bulunurken DK yanlıları tarafından silahlı saldırıya uğramıştı. Saldırıda Ahmet Hozer öldürülürken yanında bulunan Şehriban Çataltepe’de ağır yaralanmıştı. Yağan taraftarlarının İsviçre’deki sorumlularından biri olan Ahmet Hozer’in öldürülmesi başta Yağan taraftarları olmak üzere diğer Kürt ve Türk soluna mensup grupların Karataş kanadına şiddetli tepki göstermesine sebep olmuştu. Bedri Yağan kanadı tarafından çıkartılan 4 Ekim 1993 tarihli Devrimci Sol Haber Bülteninin 61. sayısında Ahmet Hozer’in katilinin “DK çetesi” olduğu belirtiliyordu. Devrimci Sol bülteninde konuyla ilgili yapılan açıklamanın tam metni şöyleydi:
Başını Dursun KARATAŞ’ın çektiği tasfiyeci saldırganların Devrimci Hareket’e yönelik olarak gerçekleştirdikleri alçakça ve karşı devrimci yeni bir saldırı sonucu Ahmet HOZER yoldaş katledildi.
İsviçre örgütlülüğümüze karşı uzun süreden beri gerçekleştirilen planlı programlı onlarca silahlı saldırılardan bu sonuncusunda Ahmet HOZER yoldaş şehit düşerken, bir yoldaşımız da ağır yaralandı. Saldırı, bir kitle ilişkimizin evinin Avusturya’dan getirilen katillerce basılmak istenmesi ve yoldaşlarımızın çocukların gözleri önünde kurşunlanmaları şeklinde gerçekleşmiştir.
İsviçre örgütlülüğümüz bilinçli olarak hedef seçildi.
Tasfiyeci katiller, siyasal amaçları gereği uzun süredir bu ülkedeki örgütlüğümüz hedef almışlardır. Amaçları silahlı saldırılarla genel kitlede korku ve panik yaratarak İsviçre örgütlülüğümüzü sarsmak, zarar vermek, polisiye saldırılara açık bir durum yaratarak tasfiye edilmesini sağlamaktı.
Ahmet yoldaş ağırbaşlı, çevresinde sevilen sayılan bir insandı. Devrimciliğinde düzenli, sade bir yaşam sürdürmüştür. Sabır adamıydı, Devrimci Harekete karşı sorumlu ve titizdi. St. Gallen il komitesinde görevliydi. Görevlerinin en ince ayrıntılarına kadar bilmek isterdi, yaptıklarının, yerine getirdiklerinin sonuçlarını detaylarını büyük bir titizlikle Harekete bildirirdi. O tam bir görev ve halk adamıydı, aydındı, etkileyici bir üslubu vardı.
Ahmet yoldaş ailesini ve çevresini de Devrimci Hareket’e katmış, hiçbir şeyini Hareket’ten saklamamış, değerlerimize sıkı sıkıya bağlanmıştı. İnançlı ve kararlıydı.
O devrimci kişiliğin, onurun, cesaretin de bir örneğini sergilemiş katillerin üzerin “Biz Devrimci Solcuyuz, kimseden korkmayız” diye yürümüştür. Tavrında hiçbir tereddüt göstermemiştir.
Ahmet yoldaş 13 Eylül müdahalesinden sonra tereddütsüz Hareketin ideolojik örgütsel, siyasal birikimi ve geleneklerine sahip çıkarak tasfiyeci anlayışa karşı mücadelemizde yerini aldı. O, 13 Eylül inisiyatifini Hareketimizin bir bütün olarak kendisini gözden geçirip hata ve zaaflardan arınarak yenilenme sürecine girmesi olarak değerlendirdi. Ve yapacağı işlere, görevlere bu coşkuyla, bu bilinçle sarıldı. O her zaman örgüt bilinciyle hareket etmeye çalıştı.
Tasfiyeci güruh döktüğü kanda boğulacak
Hareketimiz zor bir dönemden geçiyor. Oligarşinin saldırıları karşısında en değerli yoldaşlarımızı yitirirken, diğer taraftan tasfiyeci katiller sürüsü de büyük bedellerle yaratılan değerlerimize, ant içmiş tasfiyeci sağ oportünistler karşı devrimci eylemleriyle varolmak istiyorlar. Bunların hiçbir zaman geleceği olmayacaktır.
Yaşam ve mücadele büyük zorluk ve sıkıntılarla doludur. Çalışmak, didinmek, güzel şeyler üretmek, bozmak, yıkmak, yapmak, bugüne, tarihe ışık tutmak, değer yaratmak, bir düşünceye, yol ve yönteme sahip olmak, yapılan eylemin, işin sonuçlarına, sıkıntılarına katlanmak, çürümek, ezilmek, kendini olaylara ve yaşamın gidişatına bırakmak, ölmek ya da ölümsüzleşmek, tarihin ustası olmak, kahramanlaşmak… bütün bunlar tarihsel ve siyasal olarak geriyi ya da ileriyi temsil etmemize, korkaklığa ya da siyasal cesaretimize, mücadele kaçkınlığı ya da fedakarlık ve kendimizi yeniden yaratmamıza bağlı olarak biçimlenmektedir.
Ahmet yoldaş bunlardan ileriyi, siyasal cesaret ve fedakarlığı, bir bütün olarak kendimizi yenilemeyi seçmiştir. Katledilmesinin nedeni, tasfiyeciliğe karşı çıkarak ve Hareketi savunmaktı.
Mücadele kahramanlık, dirayet ve can bedeli gelişiyor
Gelinen aşamada güçlü olmayan, dayanma azmi ve kararlılık göstermeyen, içinde yaşadığı koşullara eleştirel yaklaşmayan, kaderci kendiliğindendi anlayışın ne Hareketimize, ne de ülkemiz devrimine acı denelerden başka verebileceği pek bir şeyi yoktur.
Gelecek haklı davamızın tüm bedeller pahasına savunulmasında, THKP–C Devrimci Sol anlayışının yaşanan tüm zorluk ve sıkıntılara rağmen her alanda örgütlenmesindedir. Bunun yolu bir kez açılmıştır. Hiçbir güç bunun önüne geçemez artık…
Bu yüce davamızda şehit düşen tüm yoldaşlarımızı Ahmet yoldaş şahsında bir kez daha selamlıyoruz.
Tüm İlerici, Yurtsever, Devrimci, Demokrat güç ve örgütlere çağrımızdır:
Yoldaşlarımızı alçakça katleden tasfiyeci katillere karşı elimiz kolumuz bağlı durmayacak, meşru müdafaa temelinde aktif bir tavır alacağız. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Tüm duyarlı ilerici, yurtsever, devrimci ve demokrat güç ve örgütleri bu katiller sürüsüne tüm alanlarda doğrudan tavır almaya çağırıyoruz. Hiç kimse bu katiller sürüsüyle ilişki sürdürmemeli, dolaylı ya da doğrudan suç ortağı durumuna düşmemelidir.
Tasfiyeci saflarda yer alan iyi niyetli unsurlara sesleniyor; bu saldırılarda yer almamaları, yaşadıkları süreci ve karşı devrimci saldırıları bir kez daha sorgulamaları gerektiğini hatırlatıyor, uyarıyoruz.
Haklıyız kazanacağız!
Kahrolsun devrimci katilleri!
Ahmet Hozer yoldaşı unutmayacağız!
Yaşasın Devrimci Sol!
DEVRİMCİ SOL

Devrimci Çözüm: “Dursun Karataş çetesi Katliamlarına bir yenisini ekledi. Erol Akgün iki kurşunla katledildi”
Bedri Yağan grubu tarafından çıkartılan Devrimci Çözüm dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapan ve İstanbul polisince de aranan Erol Akgün 8 Eylül 1994 günü Gebze’deki evinden akşam saat 9 sıralarında çıktıktan sonra 4 DK’lı tarafından iki kurşunla öldürüldü. Yağan grubunun önde gelen isimlerinden biri olan Akgün Karataş taraftarlarınca Devrimci Çözüm dergisindeki sorumluluğundan dolayı hakkında infaz kararı alınmıştı. Devrimci Çözüm dergisi yazı işleri müdürleri Erol Akgün’ün öldürülmesinden Dursun Karataş’ı sorumlu tutmuşlardı. Devrimci Çözüm dergisi tarafından yapılan açıklama aynen şöyleydi:

Dursun Karataş’ın katiller sürüsü bir arkadaşımızı daha katletti.
Dergimiz Yazı İşleri Müdürü Erol Akgün 8 Eylül akşamı, saat 21:00 sıralarında, evden çıktıktan sonra çeteci güruhtan 4 kişi tarafından taksiye takibe alındı, daha sonra da 2 kurşunla katledildi.
Varlık koşulunu devrimcilerin katledilmesi olarak gören, bunun için devrimci ilke ve değerleri hiçe sayan her türden çirkefliği mubah sayan bu anlayışın ilk cinayeti değildir bu. Daha önce de halktan insanların evini yakan, birçok devrimci insana işkence eden, Muammer Aydın, Ercan Temelli, Ercan Şakar, Erdoğan Eliuygun ve Ahmet Hozer isimli 5 devrimciyi katledip onlarcasını yaralayan, geçtiğimiz yıl dergimizin bürosuna düzenlediği saldırıyla insanlarımızı topluca katletmek isteyen, devrimci yayımların basıldığı matbaayı kundaklayan, hiçbir insani değerle dahi uzak yakın bir ilişkisi olmayan bu çeteyi mahkum etmek, katliamlarının hesabını sormak kendisine insanım diyen herkesin görevidir.
Kendi konumu, kendi çıkarları için devrimci harekete her türlü saldırıyı ilke olarak benimseyen çete başı bu katliamlarının hesabını mutlaka ödeyecektir. Çevresine topladığı bir avuç katil de onu bu sondan kurtaramayacaktır.
Mayıs ayından bu yana dergimizin yazı işleri müdürlüğünü yapan Erol AKGÜN en zorlu günlerde devrimci değerleri, devrimci çabayı sahiplenmenin en güzel örneklerinden birini verdi. Yazı işleri müdürlüğü görevini üstlenmesinin hemen ardından, dergimizin 14. sayısında yayımlanan bazı yazılar nedeniyle tutuklanan ve kısa süre önce tahliye olan arkadaşımız tutukluluğunun sona ermesinin ardından hiç tereddütsüz yeniden aynı görevi üstlendi.
Ülkemizde sosyalist basına yönelik saldırıları hiç eksik etmeyen, onlarca yurtsever ilerici devrimci gazeteciyi katleden oligarşidir. İlk defa sosyalist bir gazeteci kendisine devrimciyim diyen insanlarca katlediliyor. Bu tavrıyla oligarşiyle aynı görevi üstleniyor.
Bugüne kadar olduğu gibi bundan böyle de gerçekleri, doğruları, inandıklarımızı yazmaya devam edeceği. Ne oligarşinin saldırıları, ne Dursun Karataş çetesinin katliamları bizi bundan alıkoyamayacak.65

Avrupa Devrimci Çözüm Taraftarları: “Dursun Karataş’ın katil sürüsü bir yoldaşımızı daha katletti”
Avrupa’da Yağan taraftarı THKP–C Devrimci Sol güçler adına yapılan bir açıklamada da Devrimci Çözüm Dergisi Yazı İşleri Müdürü Erol Akgün’ün öldürülmesi sert bir şekilde kınanmıştı. Yapılan açıklama da Akgün’ün katili “Dursun Karataş’ın katil sürüsü”dür deniliyordu. Devrimci Çözüm dergisinde yer alan Avrupa THKP–C Devrimci Sol güçler açıklamasının tam metni şöyleydi:
Devrimci Çözüm Dergisi Yazı İşleri Müdürü Erol Akgün 8 Eylül akşamı, saat 21:00 sıralarında, İstanbul Gebze’deki evinden çıktıktan sonra çeteci güruhun devrimci katili unsurlarının kurşunlarıyla şehit düştü.
Yüreği devrim inancıyla çarpan, düşünceleriyle, idealleriyle yeni insanı, sosyalizmi hedefleyen; en zorlu koşullarda devrimci ideolojiyi, devrimci anlayışı, devrimci ilke ve değerleri sahiplenmek üzere Devrimci Çözüm Dergisi Yazı İşleri Müdürlüğü görevini üstlenen EROL AKGÜN yoldaşı katledenler işledikleri suçun ağırlığı altında ezilecektir.
Kardeşler;
Erol yoldaş yüreğiyle, bilinciyle hep halkından yana saf tuttu. Kendisine ihtiyaç duyulduğu anda, genelde sosyalist basına, özelde Devrimci Çözüm’e oligarşi ve tasfiyeci çete tarafından yöneltilen saldırılar karşısında dimdik durarak bu zorlu ama onurlu görevi üstlenmekten geri durmadı. Göreve başlamasının hemen ardından tutuklandı. Tutukluğunun ilk günlerinde, bulunduğu Sağmalcılar Cezaevi’nde katiller sürüsü Erol yoldaşa saldırmak istediyse de bunda başarılı olamadı. Tahliyesinin ardından hiç tereddütsüz yeniden görevine dönen Erol yoldaş çalışkan, coşkulu, neşe saça, sevgi dolu, direngen yanlarıyla aramızda, mücadelemizde yaşayacaktır.
Dostlar,
Ocak 1993’ten beri ilericilere, yurtseverlere, devrimcilere, devrimcilere, halktan insanlara, kısacası kendisi gibi düşünmeyen herkese saldırmayı “adalet” sanan, her türden çirkefliği mubah sayan, yalan, demagoji, sahtekarlık, ahlaksızlık temelinde şekillenen bu anlayışın bugün geldiği nokta tüm ilerici devrimci yurtsever kamuoyunun nezdinde açıktır.
Kontrgerilla halktan insanlara saldırıyor, köyleri, evleri yıkıyor.
Tasfiyeci çete halktan insanların evini basıyor, kırıp döküyor, ateşe veriyor.
Kontrgerilla insanları kaçırıp işkence ediyor, ölümle tehdit ediyor, kaybediyor.
Tasfiyeci çete, daha önce defalarca işlediği bu aynı suçlara son olarak bir yenisini ekliyor, Devrimci Çözüm okurlarından MUSA UYAR’ı 6 Eylül 1994 günü tehdit ediyor, sürükleyerek kaçırıyor. Bu devrimciden halen en ufak bir haber alınabilmiş değildir. Yine kontrgerillanın yaptığı gibi, öldürülüp bir köşeye atılması şaşırtıcı olmayacaktır.
Kontrgerilla sosyalist basına saldırıyor, dergi toplatıyor, sosyalist yayınları satan matbaa ve bayileri tehdit ediyor, sosyalist basın çalışanlarını işkenceden geçiriyor, tutukluyor, kaçırıyor, öldürüyor, yaralıyor, toplu katliam girişiminde bulunuyor.
Tasfiyeci çete Devrimci Çözüm dergisi Yazı İşleri Müdürünü sokak ortasında kurşunlayarak katlediyor.
Kontrgerilla cezaevinde koğuşlara operasyon düzenliyor, tutukluları dövüyor, yaralıyor, öldürüyor.
Tasfiyeci çete Devrimci Sol tutsaklarının kaldığı koğuşu silahlarla basıp ateş açıyor, şişliyor, katlediyor.
Kontrgerilla devrimcileri ahlaksızlıkla, ırz düşmanlığıyla suçluyor.
Tasfiyeci çete magazin derilerini aratmayacak ahlaksızca hikayelerle şehitlerimize, ahlakımıza, değerlerimize saldırıyor.
Kontrgerilla şehirlerde, kırlarda, evlerde, sokaklarda, işyerlerinde, okullarda, fabrikada yargısız infazlarla, toplu katliamlarla halktan insanları, devrimcileri katlediyor. Ardında zafer çığlıklarıyla, “adalet” çağlıklarıyla çevresine topladığı bir avuç faşist, işkenceciye, karşı devrimciye “Yaşasın Polis, Kahrolsun Devrimciler” sloganları attırıyor.
Tasfiyeci çete “adalet” adına Muammer AYDIN, Ercan TEMELLİ, Ercan ŞAKAR, Erdoğan ELİUYGUN, Ahmet HOZER, Erol AKGÜN isimli 6 devrimciyi evlerinde, sokaklarda, cezaevlerinde, çocukların ve kadınların yanı başında katlediyor. Ardından “Yaşasın Önderimiz!” sloganlarıyla devrimcileri lanetliyor.
Kontrgerilla insanları devrimciliği bırakmaya, muhbirliğe zorluyor, bunun için her türlü tehdidi, zor ve baskıyı kullanmakta geri durmuyor.
Tasfiyeci çete ev basıp “devrimcilik yaparsanız öldürürüz” tehditleri savuruyor, dergi sayfalarında devrimcileri gerçek isimleriyle deşifre ediyor, açıktan ihbarcılık yapıyor.
İlerici yurtsever sosyalist tüm örgüt ve gruplardan dostlarımız;
Bugün kontrgerilla eylemleriyle tasfiyeci çetenin yaptıkları arasındaki benzerlik tesadüf değildir.
Kendi konumunu, kendi çıkarlarını her şeyin üzerinde tutan, varlık koşulunu devrimcilerin katledilmelerine bağlayan, devrimci ilke ve değerleri ayaklar altına alan, yayın organlarını tüm ilerici devrimci yurtsever güçlerin küfür etme platformuna dönüştüren çete başı ömrünü biraz olsun uzatabilmek için, tıpkı biraz daha yaşayabilmek için son bir çırpınışla saldırganlaşan oligarşi gibi, daha fazla terörden medet umuyor, daha fazla tahribat yaratmak istiyor.
Tasfiyeci çetenin bugüne kadar gerçekleştirdiği saldırı ve katliamlar karşısında alınması gereken tavır tartışmaya gerek bırakmayacak kadar açık ve nettir. Halk saflarında yer alan, ilerci yurtsever devrimci olduğunu söyleyen herkes bu saldırı ve katliamlara göz yummanın çok ciddi sonuçlara yol açan bir hata olduğunu artık görmelidir.
Sessiz kalmak, tavır almamak bu suçlara, devrimci düşmanlığına, devrimci katilliğine ortak olmak demektir. Tasfiyeci çetenin katliamlarının bugün sadece Devrimci Sol’a yönelik olması kimseyi yanıltmasın. Bugün küfür, spekülasyon, hakaret, yalan ve demagojilerle giderek en geniş ilerici devrimci çevrelere yönelmiş durumdadır. Yarın katliamların da bu çevrelere kadar uzanması şaşırtıcı olmamalıdır.
Devrimci katillerini teşhir ve tecrit etmek, onlara tavır alıp devrimci ilke ve değerleri, devrimci anlayışı sahiplenmekte daha fazla geç kalınamamalıdır.
Akan devrimci kanında pay sahibi olmak istemiyorsak, emekçi sınıfların çıkarlarını savunduğumuzu iddia ediyorsak, devrime ve sosyalizme inanıyorsak, bunun gereklerini yerine getirmek zorundayız.
Bugüne dek hep devrimci sabır ve olgunlukla davrandık. Çetecilerin yaptığı gibi kör bir teröre saplanmaktan özenle kaçındık. Görülüyor ki, devrimci katilleri bu sabrı ve olgunluğu, bu devrimci sorumluluk anlayışını yanlış kavramışlar.
Devrimci Sol adaletini tanıyanlar devrimcilere çevrilen hiçbir namlunun, devrimcileri hedefleyen hiçbir elin, devrimcileri katleden hiç kimsenin cezasız kalmayacağını iyi biliyorlar.
Bugün adi bir cinayet şebekesine dönüşen, devrimcilere kurşun sıkan, yoldaşlarımızı katleden tasfiyeci çetenin eli kanlı cellatlarından mutlaka ama mutlaka hesap soracağız.
Yoldaşlar, Dostlar, Halkımız;
Niyazi’lerden, Bedri’lerden, Sinan’lardan devraldığımız, yüzlerce şehidimizin kanıyla kızıllaşan kavgamızı zafere ulaştırmamızı ne egemen sınıflar, ne de tasfiyeci çete engelleyemeyecektir.
Örgütsel inşa sürecimizdeki görevlerimize, iç devrim şiarımıza inanç, cesaret, kararlılık ve fedakarlıkla sarılıp önümüze çıkan tüm engelleri aşıp geçme görevini onurla sahipleniyoruz. Bu görevin hakkını verecek, başaracağız.
Erol Akgün’ler ölümsüzdür!
Devrimci katillerinden hesap soracağız!
Tasfiyeci çetenin katliamları cezasız kalmayacak!
Niyazi, Bedri, Sinan’ların bayraklarını dalgalandıracağız!
Yaşasın THKP/C Devrimci Sol!
Yaşasın Marksizm–Leninizm!
THKP/C DEVRİMCİ SOL
AVRUPA TEMSİLCİLİĞİ66

Karataşçılar: “Darbeci–Kotra Çetesinin Elemanı Erol Akgün Halkın Devrimci Adaleti Tarafından Cezalandırılmıştır”
Yağancılar gibi Dev–Sol ismini kullanan DK taraftarları Devrimci Çözüm dergisi yazı işleri müdürü Erol Akgün’ün öldürülme olayını yayınlamış olduğu bildiriyle eyleme sahip çıkmıştı. Erol Akgün’ü darbeci Kontra çetesinin bir mensubu olduğu için öldürdüklerini yayınlamış oldukları bir bildiriyle de duyurmuşlardır. Karataşçılar tarafından yayınlanan açıklama aynen şöyleydi:
Halka ve Devrimci Harekete karşı işlenmiş hiçbir suç cezasız kalmaz” ilkesi ile hareket eden Devrimci Sol, bir yandan enerjisinin ve gücünün büyük bir bölümünü Önderlikle ilgili kampanyaya yoğunlaştırmışken, bir yandan da darbeci çete artıklarından hesap sorar.
1993 yılının 7 Haziran’ı üzerinden, yani o tarihte alınmış 2 No’lu Karar’ın üzerinden epeyce bir zaman geçmiştir ama bu karar hala geçerliliğini ve değiştirilmezliğini devam ettirmektedir. Devrimci Sol açısından darbe sorunu, devrimcilerin adaleti sorunudur… Ve Devrimci Sol ardı ardına darbeci kontra çetesi artıklarına yönelik şiddet eylemlerini yaşama geçirir.
8 Eylül günü darbecilere ait kontra merkezi olan ‘Devrimci” Çözüm dergisi Yazı İşleri Müdürü Erol Akgün cezalandırılır önce. Bu kontra yayın organının yazı işleri müdürlüğünü üstlendiği ilk gün bu cezayı hak eden Erol Akgün nezdinde devrimci adalet tecelli etmiş, hesap sorulmuştur.
Aynı günlerde, 13 Eylül günü, ortaya çıktıkları günden itibaren darbeci kontra çetesine kucak açan, koruyan, kollayan, basın ve kamuoyu önünde bu kontra çetesinin sözcülüğüne soyunan, Devrimci Harekete karşı küfür ve hakarette pervasız davranan Mahmut ve Bakiye Eliuygun, evleri basılmak suretiyle uyarılır. Yapılan bu uyarı eyleminde, işledikleri suçlar hatırlatılır ve devrimci adalete sığınmaları ifade edilir.
Devrimci Sol, 15 Eylül akşamı tüm televizyonlardadır. İstanbul Bakırköy’de bir modaevi basılmış, yakılarak tahrip edilmiştir. Eylemi yapan Devrimci Sol, yayınladığı 75 No’lu Haber Bülteni’nde, bu modaevinin bir dönem darbeci kontra çetesi tarafından bir üs olarak kullanıldığını, sahiplerinin ise aynı zamanda polisle işbirliği yaptığını, bu suçları nedeniyle basılıp yakılarak tahrip edilmek suretiyle sahiplerinin uyarıldığını ifade eder.
1994 Eylül ayının başlarından itibaren bir kampanya programıyla darbecilere yönelen Devrimci Sol ve DSG, bu süreçte Darbeci Çözüm dergisi satan gazete bayilerini sözlü olarak uyarırlar ve pek çok gazete bayisi bu uyarıları dikkate alarak, bu kontra yayınını satmamaya başlar.
Ama uyarılara rağmen aynı tavrı gösterenler de yok değildir. Darbeci Çözüm dergisini uyarıldığı halde satmaya, dağıtmaya devam eden YAYSAT’a (Yayın Satış Dağıtım Şti.) ait Çağlayan semtindeki satış bayisi 18 Eylül günü yakılarak tahrip edilir. Aynı biçimde uyarıları dikkate almayan Yenibosna Yıldırım Beyazıt Caddesi’ndeki bir kırtasiye dükkanı da 19 Eylül günü basılır, yakılarak tahrip edilir.67

Devrimci Çözüm: “Hakan Acar, Musa Uyar ve Ekrem Akkılıç tasfiyeci çete tarafından katledilmiştir”
Yağan ve Karataş taraftarları arasındaki karşılıklı cinayetler seri bir şekilde İstanbul’da devam edecektir. 27 Eylül 1994 günü Karataş taraftarlarınca kaçırılan Hakan Acar Kartal Topselvi’de öldürülmüş olarak bulundu. Acar’a ölmeden önce işkence yapıldığı da otopsi raporunda ortaya çıktı. Devrimci Sol için çalışan Acar’ın sonu aynı saflarda omuz omuza mücadele ettiği yol arkadaşlarınca işkenceyle biten trajik bir ölümle noktalanacaktı. Karataş yanlıları İstanbul sokaklarında “darbeci avına” çıkmıştı. 6 Eylül’de kaçırılan Devrimci Çözüm okuru Musa Okur’un cesedi 14 Ekim’de Samandıra’da, önce Karataş’ın yanında yer alan daha sonra onlarla yolunu ayıran Ekrem Akkılıç’ın cesedi ise 9 Ekim’de Halkalı’da bulundu her iki kişinin de işkence gördüğü otopsi raporuyla belirlenmişti.
Hakan Acar, Musa Uyar ve Ekrem Akkılıç’ın Dursun Karataş yanlılarınca öldürülmesi üzerine Yağan taraftarı Devrimci Çözüm dergisinin 25 Kasım 1994 tarihli 20. sayısında yayınlanan açıklamada “Erol Akgün, Hakan Acar, Musa Uyar ve Ekrem Akkılıç’ı katledenler Devrimci Sol’a hesap verecekler” deniliyordu. Açıklamadan bir bölüm şöyle:
Dursun Karataş tasfiyecileri eliyle Devrimci Harekete karşı top yekun bir saldırıya geçmiştir. Saldırılar çoktandır insan kaçırma, işkence ve infaz boyutlarında bir fiziki imhaya yönelmiş olup genelde solcu ve aydınları da tehdit etmektedir. Tasfiyeci saldırganlar son süreçte de Erol Akgün, Hakan Acar, Musa Uyar ve Ekrem Akkılıç’ı katletmişlerdir. Oysa bir davanın, bir düşüncenin varlığını tek tek kişilerle sınırlı düşünmek büyük bir yanılgıdır. Bir düşünce bu kadar zayıf ve zavallı olamaz. Bu, olsa olsa birkaç katliam daha gerçekleştirerek bunu sağlayabileceğini sananların düşünsel zayıflığıdır. Son süreçte, devrimcileri seven, sayan, onlara güvenen halk nezdindeki korku ve gözdağı amaçlı politikalara özellikle ağırlık vermiştir. Amaç Devrimci Hareket içinde sağ oportünist Dursun Karataş tasfiyeciliğine tavır alan kadro, sempatizanları ve kitle ilişkileriyle bütün THKP–C Devrimci Sol’u teslim almaya çalışmaktadır.THKP–C’nin ideolojik, örgütsel çizgi ve politikalarını tasfiye etme çabasını sürdürmektedir.
Tabi ki bu noktaya sadece dünyadaki ya da bölgemizdeki dış etkenlerle, gerici dalga ile gelmedik. Dursun Karataş tasfiyeciliğinin ülkemizde de reformizm ve sivil topluluğun giderek güç kazandığı bir dönemde ortaya çıkması bir rastlantı olmamakla birlikte, sağ oportünist tasfiyeciliğin Devrimci Hareket içinde mayalanması ve gelişimini doğru çözümlemek durumundayız. Bunun kaynağı hareketimizin yaşadığı zaaf ve eksiklikler olup bunlar esas olarak partileşme sürecinin ilke ve kurallarının ihlalinde yansımasını bulmuştur. İdeolojik üretim, kadro toplantısı, tüzük, palan–program vb. konulardaki hatalı yaklaşım ve belirsizlikler sonucu egemen olan sağ kendiliğindenciliğin etkileri neredeyse bütün harekete nüfuz etmiştir.
Bütün bu süreçte, 12 Temmuz, 16–17 Nisan, 6 Mart gibi oligarşi tarafından geliştirilen merkezi operasyon ve katliamların yanı sıra ideolojik tasfiye ile birlikte sürdürülen benzer bir örgütsel imha çabasının Dursun Karataş oportünistleri tarafından yürütülmesi ve bu saldırılara bugüne değin birçok yoldaşımızın yaralanması ve katledilmesi ise halk saflarında açılmış çok derin bir yaradır.
Hareketimiz sonuçlarını en ağır bedellerle yaşadığı tüm bu zaaf ve eksikliklerini de mutlaka aşacaktır.
Ekrem Akkılıç bir süre tasfiyecilerin saflarında yer almış, daha sonra kopmuş olmasına karşın yine de böyle bir katliama hedef olmuştur.
Yine Devrimci Çözüm dergisinin aynı tarihli sayısında tasfiyeci çetenin katliamları cezasız kalmayacak başlıklı bir haberde işkenceyle öldürülen 3 kişi hakkında şu yorum yapılıyordu:
Bir Devrimci Çözüm okuru olan Musa Uyar 6 Eylül tarihinde tasfiyeci çete tarafından evinden kaçırılmış, kendisinden uzun bir süre hiç bir haber alınamamıştı. 13 Ekim’de, yani kaçırılışının üzerinden bir ayı aşkın bir süre geçtikten sonra katledildi. Musa Uyar Devrimci Demokrat bir insanı işkence ederek sorgulayan ve işkence izlerinin iraz olsun geçmesi için bir süre beklettikten sonra katleden katiller sürüsü ellerini bir kez daha devrimci kanına bulamış olmanın cezasını ödemekten kaçamayacaklardır.
Musa Uyar uzun süreden beri tasfiyeci çetenin hedefleri arasındaydı. Yalan gazetesinin sayfalarında bin bir zorlamayla yazılar yayınladılar onu karalamak için. Alçakça yalanlarla teşhir ve ihbar ettiler. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar dürüst bir Devrimci Çözüm okuru olan Musa Uyar’ı katliamının hesabını vermek zorunda kalacaklardır.
Tasfiyeci çete 9 Ekim’de de bir süre kendilerinin saflarında yer aldıktan sonra ilişkilerini kesen Ekrem Akkılıç’ı katletti.
Kendisi gibi düşünmeyen tasfiyeci anlayışa eleştirel yaklaşan tüm kesimleri düşman ilan eden, devrimci ilke, değer ve normları oportünist, mülteci, ben merkezci, bakış açısıyla çarpıtmaya, dejenere etmeye, yozlaştırmaya çalışan bu cinayet şebekesi halk saflarında yer alan insanları katlettikçe çıkmazının daha da derinleştiğini göremeyecek kadar siyasal körlük içindedir.
Saflarına hüküm süren dağınıklığı, çalkantıları, yıkımı şaşalı parti–cephe ilanlarıyla bir süre daha erteleyebileceğini sanan tasfiyeci çete bunun da çare olmasının hırçınlığıyla daha da bir saldırganlaştı.
Polise onlarca sayfa ifade veren “anlı şanlı önderlik”se (!), yada “Yaşasın Önderimiz!” dalkavukluğunu en yüksek sesle en sık tekrarlayanlardan biriyse ortada sorun kalmamakta, “reformist bir tutum”, “inanç zayıflığı” gibi sıradan bir söylemle suçlar erimekte, “ak bir kağıt gibi tertemiz” geçmişteki koskoca kara leke yok olmaktadır.
Tasfiyeci çetenin katliamları karşısında söylenecek fazlaca söz yoktur. Hiçbir devrimci katilin cezasız kalmayacağı gerçekliği pratikte yaşam bulacak ve söylenmesi gereken orada söylenecektir.
Öldürülen Ekrem Akkılıç’ın arkadaşları tarafından “Basına ve Kamuoyuna Mektup” adlı bir açıklama da Devrimci Çözüm dergisinin aynı tarihli sayısında geniş bir şekilde yer almıştı. Devrimci Demokratlar adıyla yapılan açıklamada “5 yıldır Devrimci Sol içerisinde yer alan Ekrem Akkılıç’ın birlikte mücadele ettiği arkadaşları tarafından yargısız infaz edilmiştir” deniliyordu. Akkılıç’ın arkadaşları tarafından yapılan açıklamanın tam metni:
9 Ekim günü saat 11.00 sularında Altınşehir semtinde oturduğu evden tanıdığı arkadaşları tarafından alınan Ekrem Alkılıç aynı gece Şamlar köyü mevkiinde yıllardır birlikte mücadele verdiği arkadaşları tarafından yargısız infaz edilmiştir.
Ekrem Akkılıç 15 yıldır uğruna mücadele verdiği Devrimci Sol’un içindeki son bölünme olayında hiçbir tarafta yer almamış, yıllarca cezaevinde yatmış, işkence görmüş, bütün bunlara devrimci kişiliğinden taviz vermeden göğüs germemiştir. Ekrem, gördüğü işkenceler sonucu sağlık durumu bozulmuş, aylarca hastanede tedavi görmüş devrimci bir önderdi.
Örgütün bölünmesinden sonra “ben ellerime devrimci kanı sürmem” diyen Ekrem’i katledenler devrimci miydi?
Devrimciler insanlığın bu adaletsiz düzenine son vermek için insanlığın eşitlik, özgürlük ve kardeşlik içinde yaşayacağı yeni bir dünyayı yaratmak için mücadele ederler. Devrimciler tercihlerini yaparken gönüllülük temelinde, çok zor süreçlerden geçmiş, 12 Eylül’lerde ve 12 Eylül hukukunun sürdüğü süreçlerde faşizmin teslim alma politikalarına karşı direnmeyi tercih etmiş, halkına olan güven, tarihsel haklılık ve zafere olan inançlarıyla bugünkü değerleri yaratanlar ve bu değerleri geliştirip güçlendirerek devrim yürüyüşünü devam ettirenlerdir.
‘Daha yüzünü bile görmediğimiz insanlar için ölüyoruz’ diyen, fakat diğer yanda yıllarca devrimin hamallığını yapan, yıllarca tutsak kalıp işkencelere maruz kalan ve işin zor sürecinde hareketin sorunlarını sırtlayan, yılmadan usanmadan koşturan, fakat sağlığından dolayı bir süre mücadeleye ara vermek zorunda kalan bir devrimciyi katletmek halkın adaleti değildir. İki yüzlülüktür.
Bir devrimcinin evine gidip önce elini sıkan, suyunu içen, sonra ev halkından 15 dakika konuşmak için izin isteyip dışarı çıktıktan sonra kontr–gerillayı aratmayacak bir şekilde kaçırıp aynı günde öldüren, üzerine de yıldız üzerinde orak çekiçli bir bayrak bırakmak devrimci adalet, halkın adaleti değil, kızıl bayrağa, halka, devrime ihanettir. Alçaklıktır, kahpeliktir.
Devrimci saflarda halkların kurtuluşu mücadelesinde şehit düşen, devrimci özellikleriyle kanı canı pahasına yaratılan devrimci değerlerin üzerinde durmaya çalışarak, bugün şuursuz bir panik içinde sağa sola saldırarak devrimcileri katletmek devrimcilere, halka, davaya ihanettir.
Bir taraftan 1 Ağustos genelgesini uygulamaya soktuğu ve iki devrimci tutsağın ölümüne neden olduğu suçtan dolayı dönemin Adalet Bakanı Mehmet Topaç’ı halkın adaleti altına öldürürken, diğer tarafta aynı dönemde tutsak olan, 1 Ağustos genelgesinden dolayı bütün tutsaklarla birlikte bu genelgeye karşı bedenini açlığa yatırarak direnen bir devrimciyi ne adına, kimin için, hangi ideoloji için cezalandırıyor, katlediyor? Hain mi? Düşmanla işbirliği mi? Hizip faaliyeti mi, yoksa mücadeleye ara vermek zorunda kaldığı için mi? Hangisi?
Bu gün siyasi arenada güç olmak adına halka zarar veren ve durmadan halkın güvenini kaybeden bu anlayış dökülen kan ve göz yaşlarının despotluk anlayışından dolayı katlettirilen devrimcilerin, sızlatılan yürekleri, ağlatılan anaların hesabını vermeye hazır olmalıdır.
Evet, kanla yazılan tarih silinmez. Fakat unutmayalım ki, kanla yazılan tarih kişiler için değil, despotlar, komplocular, tasfiyeciler için değil, halkların kurtuluşunun yolunu aydınlatmak için, sınıfsız, sömürüsüz, özgür bir dünya yaratmak içindir.
Zorbalık devrimci davanın özüne terstir. Doğru çizgide olduğuna inanmak, haklı bir savaş yürüttüğüne inanmak, devrimci ve demokratik güçlere küfretmek, hakaret etmek, şehit analarını tehdit etmek, aşağılanmak, devrimci katletmek, adam kaçırıp aylarca gözaltında tutmak, sindirmeye çalışmak, halka karşı, devrimci değer ve geleneklere karşı sorumsuz davranmak demek değildir.
Devrimci adalet adına zorbalık yapanlar, devrimci katledenler halka hesap vermekten kurtulamayacak, tarihin çöplüğünde çürüyecekler. Halkın adaleti adına katledilen devrimcilerin cenazesine yüzlerce devrimci demokratın ve halktan binlerce insanın başsağlığına gelmesi ve mezarı başında ağıtlar yakılması hangi halk adına uygulanan adalettir?
Devrimci demokrat ve emekçi halkın göz yaşları arasında onu katledenlere karşı kin ve nefretle toprağa verilirken halkın yüreğinde yaşamayı başarmış devrimciyi katledenler hangi ‘engin bir halk sevgisi, halka sonsuz güvenden” söz ediyorlar acaba?
Gerçek halk kurtuluş savaşçıları halkın bağımsızlığı, özgürlüğü, eşitliği, kardeşçe yaşayabilmeleri için savaşanlardır. Halka uygulanan kan ve gözyaşı burjuvazinin iktidarını koruyabilmesi için uyguladığı faşist politikalardır. Kendisi gibi düşünmeyen, kendisine destek olmayan kişi ve kurumlara karşı tehdit ve küfür eden, halka karşı şiddet uygulayan, devrimci katleden mantık karşı–devrimin hizmetinde bir mantıktır.
Devrimci katleden ve halka karşı şiddet uygulayanlar devrimci halkın adaletinden kurtulamayacak, mutlaka hesap vereceklerdir.
Zeytinburnu, Merter, Güngören, Bağcılar, Halkalı, Altınşehir, Sefaköy’den Devrimci Demokratlar

DHKP–C: “Darbeci Kontra Çetesinin Elemanları Ekrem Akkılıç ve Musa Uyar Yapılan Sorgulamalar Sonucu Ölümle Cezalandırılmıştır”
Dursun Karataş kanadı 30 Mart 1994’de Almanya’da yapmış oldukları bir toplantıyla DHKP–C Kuruluş Kongresi’ni toplar. Bu toplantıdan sonra aldıkları kararlar sonucu örgütün adını “DHKP” “Devrimci Halk Kurtuluş Partisi” olarak ilan ettiler. Yapmış oldukları açıklamalarda ise “DHKP–C” “Devrimci Halk Kurtuluş Partisi–Cephesi” ismini kullandılar. DHKP–C eski mensuplarından Hakan Acar’ın DHKP–C tarafından cezalandırıldığını Ekrem Akkılıç’ın ve Musa Uyar’ında er veya geç cezalandırılacaklarını bir açıklamayla duyuruyordu. İşte ilk açıklamadan bir bölüm:
Devrimci Hareket tarafından gözaltına alınan ve yapılan sorgulamaları sonucu suçları kesinleşen Hakan Acar da 26 Eylül 1994 günü Devrimci Sol tarafından ölümle cezalandırıldı. Üzerinde Devrimci Sol bayrağı ile Kartal Topselvi Caddesi Çavuşoğlu Sokak’a atılan Hakan Acar’ın cesedi üzerine bırakılan açıklamasında Devrimci Sol, “Halkımıza ve hareketimize karşı suç işlemiş hiç kimse adaletimizden kurtulamayacaktır. Darbeci kontra artıkları eylemlerimizin devam edeceğini, adaletimizden kurtulamayacaklarını bilmelidir. Devrim yürüyüşümüzü hiçbir güç durduramaz. Yaşasın Devrimci Sol” der.
Halkın adaleti hesap sormaya devam edecek, 1994 Ekim ayı içerisinde Devrimci Sol, bu kez de DHKP–C olarak darbeci kontra çetesi artıklarından Ekrem Akkılıç ve Musa Uyar’ı yapılan sorgulamaları sonucu ölümle cezalandıracaktır.

DHK–C ilk açıklamasında haklarında ölümle cezalandırıldığını açıkladığı Musa Uyar ve Ekrem Akkılıç’ı da infaz ettiklerini DHK–C’nin 3 sayılı ve 14 Ekim 1994 tarihli Haber Bülteniyle duyurdu. İşte 2 Dev–Solcu’nun eski yoldaşları tarafından nasıl ve neden öldürüldüklerini açıklayan duyuru:
İşbirlikçi hain Ekrem AKKILIÇ, 9 Ekim 1994 günü Devrimci Halk Kurtuluş Savaşçılarımız tarafından ölümle cezalandırıldı.
Ekrem AKKILIÇ, İstanbul Mahalli Birimler Topkapı Bölgesi sorumluluğunu hainler çetesi tarafından kaçırılmıştı. Bu ırz düşmanı çeteye karşı direme tavrı göstermesi gerekirken, bu görevini yapmayıp, kontra çocukları ile hemen işbirliğine girdi. Bildiklerini anlattı. Ondan aldıkları bilgilerin üzerine kontranın çocukları, Talat ÜNLÜ yoldaşımızı 9 Temmuz 1993 tarihinde kıstırıp kaçırmak istediler. Başaramayınca, kendilerine müdahale etmeyen polisin gözleri önünde yaraladılar ve silahını alıp bölgeden uzaklaştılar. Yine Ekrem AKKILIÇ şerefsizinden aldıkları bilgilerle, kontrgerillanın çocukları bu kez 14 Temmuz 1993 tarihinde Rıza GÜNEŞER yoldaşımızın gittiği kahvehaneye pusu kurdular. Ve yoldaşımızı 21 kurşunla katlettiler. Bütün bu olaylar, kontrgerillanın çocuklarını bu katliamları, Ekrem AKKILIÇ haininin verdiği bilgilerle oldu. Irz düşmanı, darbeci ihanet çetesinin kendisini bırakmasından sonra yapılan sorgusunda harekete açık olmamış, bu suçlarını gizlemeye çalışmıştır. O, darbecilerle işbirliği yaptığını gizlemiş, hareketi yanıltıcı bilgiler vermiştir. Hareketin önlem almasını engellemiştir.
Ekrem AKKILIÇ’ın yoldaşlarımızın yaralanması ve katledilmesinde birinci dereceden suçlu olduğu hareket tarafından açıktı. Yine de, bunların herkes nezdinde kanıtlanması için bir süreç yaşanması gerekiyordu.
Bu süre içinde kontrgerilla, “kendinizi kanıtlamak için mutlaka bize yönelmeniz gerekmez” mantığıyla çocuklarını gözaltına aldığında, Rıza Güneşer yoldaşımıza 21 kurşun sıkarak öldüren katiller, bu cinayeti nasıl işlediklerini, Rıza Güneşer yoldaşımızın gittiği kahvehaneyi, geliş saatinin istihbaratını kimden aldıklarını tek tek polise söylediler. Bu durum hareket tarafından bilinmesine rağmen, bir kez de Ekrem AKKILIÇ’ın işbirliği yaptığı darbeci hainler tarafından doğrulandı.
Düşmandan, işbirlikçilerden, hainlerden, ırz düşmanlarından hesap sormaya başlamamızla birlikte, işlediği suçu ve halkın adaletinin kendine biçtiği cezayı çok iyi bilen Ekrem AKKILIÇ, bir müddet gizlenmeye, saklanmaya çalışmıştır. Ama, tüm hain, işbirlikçi, darbeci ırz düşmanı ve yardımcıları gibi halkın adaletinden kaçamamıştır.
Bu defa da öyle olmuş, savaşçılarımız 9 Ekim 1994 tarihinde Ekrem AKKILIÇ’ı bulmuş ve hak ettiği cezayı vermişlerdir.
Yine darbeci ihanet çetesi mensubu Musa Uyar, harekemize karış işlediği suçların hesabını vermekten kurtulamamış, gözaltına alınıp uzun süre sorgulandıktan sonra, savaşçılarımız tarafından 13 Ekim 1994 günü cezalandırılmıştır.
Darbeden önce devrimci bile olmayan, para için her şeyini satacak kadar kişiliksiz bu kontra çocuğu, darbe ihanetiyle birlikte hızlı “devrimci” kesilmiş, yoldaşımız Rıza Güneşer’i katleden, Mücadele gazetesinde çalışan iki devrimci Zeynep Arıkan ve Savaş Karakurum’a pusu kurarak yaralayan katil çetesiyle beraber dolaşmış bu çetenin devrimcilere yönelik yaptığı bütün mahalle baskınlarına katılmış, kontra merkezi Devrimci Çözüm dergisinde aktif olarak faaliyet göstermiş, evini eğitim için darbecilere açmış, bütün uyarılara rağmen hareketimize ve devrime karış suç işlemeye devam etmiş, savaşçılarımız tarafından gözaltına alınana kadar da kontracılarla ilişkisini sürdürmüştür.
Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi

Dursun Karataş Taraftarı Çetin Gündoğan ’ın öldürülmesi olayı
Dursun Karataş ve Bedri Yağan taraftarları arasındaki çatışmalar sadece Türkiye’yle sınırlı değildi. Devrimci Sol’daki bölünmeden sonra her iki grubun taraftarları Avrupa’nın birçok şehrinde de birbirleriyle silahlı çatışmalara girdiler. Her iki taraftan da bir çok ölü ve yaralı vardı. Cinayetle biten çatışmalardan biri de 6 Kasım 1996 yılında Almanya’nın Köln kentinde gerçekleşti. Bedri Yağan grubuna bağlı militanlar Dursun Karataş Yanlısı Çetin Gençdoğan’ı öldürdüler. Çetin Gençdoğan’ın cenazesi Türkiye’ye getirilerek Elazığ’da toprağa verildi.
DHKP–C’nin yayın organı haftalık “Kurtuluş” gazetesinin 30 Mart 1996 tarihli 38. sayısında Çetin Gençdoğan’la ilgili şunlar yazmaktadır:
6 Kasım 1996’da darbeci kontralar tarafından Köln’de silahlı saldırıya uğradı, yaralı yerde yatarken darbeci hainler tarafından üzerine kurşun boşaltılarak katledildi. 1965 Dersim Hozat İlçesi Tavuk Köyü doğumlu ve Kürt milletindendi. Devrimci hareketle tanışması 1992 yılında geldiği Almanya’da olmuştur.
Bedri Yağan taraftarları öldürülen Çetin Gençdoğan’ın eroinman ve uyuşturucu satıcısı gayri ahlaki yaşam tarzına sahip kirli bir geçmişi olduğunu belirterek, Karataş kanadına mensup Gençdoğan’la ilgili şu suçlamaları yapmaktadırlar:
6 Kasım 1996 tarihinde Bergisch Gladbach’ta derneğimize gerçekleştirdikleri silahlı saldırı sırasında yaşanan çatışmada ölen ve sicili hayli kabarık olan eroinman Çetin Gençdoğan bu kirli geçmişin küçük bir aynasıdır. Çetin Gündoğan isimli eroinman ve uyuşturucu satıcısı şahsı devrimci hareketin insanlarına saldırtan, dernek basmaya gönderen DHKP–C, adli tıp raporunda kanında eroin çıkan bu şahsı büyük şehit olarak sahiplenirken, devrimci hareketi zan altında bırakacak açıklamalar yapmaktan da geri durmuyordu. Onlar hep bu tür insanları kullanarak devrimci harekete saldırıyorlardı. Her yol ve yöntem mubahtı. Hain, psikopat, eroinman olsa da, devrimci hareketimize saldırması onların gözünde bu tür insanları devrimci kılıyordu. DHKP–C’nin şartlandırıp kullandığı insan tiplerinin gerçeği budur.
Devrimci Sol Avrupa Komitesi70

Devrimci Çözüm: “Devrimci Çözüm kortejine saldıran Tasfiyeci çete 1 Mayıs kutlamalarına gölge düşürdü.”
1993 yılında itibaren sol grupların düzenlediği her miting ve gösteride Dursun Karataş yanlıları kendilerinden daha zayıf ve güçsüz bir grup olan Devrimci Çözüm taraftarlarına saldırmışlardır. Bu saldırılarından biri 14 Nisan 2001 tarihinde İstanbul’da “yoksulluğa ve yolsuzluğa” karşı mitingin bitiminin ardından gerçekleşmiştir. Sol örgütlerin düzenlemiş olduğu bu mitingde DHKP–C’nin legal yayın organı “Yaşadığımız Vatan” dergisinin etrafında toplanan Karataş yanlıları Devrimci Çözüm taraftarlarına demir çubuk ve sopalarla saldırmışlardır. Bu saldırıda Devrimci Çözüm taraftarlarını korumak isteyen Proleter Halkın Birliği ve Yeni Dünya İçin Çağrı dergisi taraftarları da çıkan arbede sonucunda Karataş taraftarlarınca dövüldüler. Dursun Karataş yanlılarını aralarında kan davası olduğu Bedri Yağan yanlısı Devrimci Çözüm taraftarlarına 1993–2000 yıllarında düzenlenen 1 Mayıs mitinglerinde saldırdığı gibi 2001 yılında düzenlenen 1 Mayıs mitinginde de saldırdılar. Devrimci Çözüm pankartıyla yürüyen Yağan yanlılarına İstanbul’da düzenlenen 1 Mayıs mitinginde pankart açtırtmamaya ve slogan attırmamaya çalıştılar. Devrimci Çözüm taraftarları Karataş yanlılarının kortejlerine yönelik fiziki baskılarına aynı sertlikle tepki verdiler. Her iki grup arasında çıkan çatışmada bir çok militan yaralandı. Devrimci Çözüm dergisinin Mayıs 2001 tarihli 5’inci sayısında DHKP–C’lilerin 14 Nisan–1 Mayıs mitinglerinde kendilerine yönelik saldırılarını açıklayan iki ayrı haberde şunlar söyleniyordu:
14 Nisan Cumartesi günü yapılan ve emekçi halklarımızın IMF patentli yeni ekonomik pakete yönelik muhalefetini, tepkilerini dile getirdiği mitinge katılan Devrimci Çözüm okurları, mitingin sona ermesinin ardından, kendilerine DHKP–C adına veren Dursun Karataş çetesinin saldırısına uğradılar.
Tasfiyeci çetenin örgüt içi sorunlara ve sol örgütler arasındaki ideolojik–politik çelişkilere yaklaşımındaki çarpıklığın doğal sonucu olarak, kendilerinin her konuda şaşmaz doğruları savunduklarını sanan grup, Devrimci Çözüm okurlarına jiletler ve bıçakla saldırdılar. 14 Nisan mitingi sırasında “Haklıyız Kazanacağız!”, “Kahrolsun Faşizm Yaşasın Mücadelemiz!” sloganları attığı sırada, 1970’li yıllardan bu yana atılan sloganları kendi tekellerinde görme şeklinde bir kez daha dışa vuran ruhsal bozukluklarını sergileyip “Bizim sloganlarımızı nasıl atarsınız!” diyerek saldırıya geçmenin zeminini hazırlamaya yöneldiler.”
Devrimci Çözüm dergisinin “Uzun Söze Gerek Yok, Yetti Artık!” başlıklı özel sayısının dağıtılması sırasında sataşmada bulunan tasfiyeci çete, bu özel sayının dağıtılmasını engellemeye çalıştı. miting sırasında Devrimci Çözüm okurlarına saldırma fırsatı bulamadıklarından, siyasal kimlikten tamamen uzak, sokak serserilerinin ruhsal bozukluklarını taşıyan apolitik, feodal ”delikanlılık”larını miting sonrasına sakladılar.
Mitingin dağılması sırasında etrafına topladığı taraftarlarına jilet ve bıçak dağıtan elebaşılarının emri ile, Şişli’deki minibüs son durağında, Devrimci Çözüm okurlarına jiletler ve bıçakla saldırdılar.
İşçi sınıfı ve emekçilerin sistem karşıtı mitingini Devrimci Çözüm okurlarına saldırı zemini haline getirenler teşhir edilip tavır alınmadığı sürece, bu saldırganlık yarın 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda da tekrarlanacak, dünya işçilerinin “Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü”, tıpkı 1977 1 Mayıs’ındaki gibi başta kontrgerilla olmak üzere, sistem yanlılarının sol aleyhine kullanacağı bir anti–propaganda ve saldırı malzemesi haline getirilecektir.
Sosyalist basını ve tüm sol yapılanmaları, sekiz yıldan bu yana yaptığımız gibi bir kez daha uyarıyor, bu saldırganlığın önüne geçebilmesi için tavır almaya çağırıyoruz. Devrimciliğine mahalle kabadayılığı olarak algılayanların önüne geçmek hepimizin ortak görevidir. Sol içi çelişkileri ideolojik mücadele platformunda çözmek yerine, şiddet yoluyla çözmeye kalkanları hep birlikte teşhir edip tavır almadığımız sürece, bu tip çeteciler aramızda hep olacak, faşizmin ekmeğine yağ sürmeye devam edeceklerdir.
Sol İçi Şiddet Yanlışından Vazgeçilmelidir.
Yaşadığımız Vatan çevresi 1 Mayıs gösterisi sırasında Devrimci Çözüm okurlarına iki kez saldırıda bulundular. İlk saldırıda Devrimci Çözüm okurlarını tartaklayıp, ellerindeki dövizleri yırtmaları da onları tatmin etmemiş olacak ki, ikinci kez saldırdılar.
Devrimci Çözüm okurlarının ellerinde taşıdıkları pankartları almak üzere ikinci kez saldırıya geçen “Yaşadığımız Vatan” dergisi okurları, Devrimci Çözüm okurlarından iki bayanın kafasını kalaslarla parçalamayı” devrimcilik yapmak olarak algılıyor olmalılar. Devrimci Çözüm dergisinin okuru iki bayanının yanı sıra, üç okur da çeşitli yerlerinden yaralandılar. Sadece Devrimci Çözüm okurlarına değil, aynı zamanda Proleter Halkın Birliği muhabirine de arkadan saldırarak boynuna kalasla vuran “Yaşadığımız Vatan” çevresi, kendilerinden olmayan herkesi düşman görme yanlışını yinelediler.
Yaşadığımız Vatan yanlılarının saldırısına bire bir tanık olan HADEP, ÖDP ve diğer sol kesimler, yaşadıklarını suskunlukla geçiştirmek yerine, gerçekleri olduğu gibi aktararak, bundan sonra aynı şeylerin yaşanmasına engel olmalıdır. Yaşanan bir gerçeği suskunlukla geçiştirmek, yapılan yanlışa ortak olmak, yeni saldırılarla “yeşil ışık” yakmak anlamına gelir. Ayrıca bütün sosyalist basın organlarının doğru temeller üzerinde bilinçlenmesi yönünde, “sol içi şiddeti” kınayarak eleştiren düşüncelerin sayfalarına taşıması, bu sürecin sona ermesinde olumlu rol oynayacaktır. Eğer sol yapılar, “Yaşadığımız Vatan”ın sekiz yıldan bu yana sürdürdüğü “sol içi şiddet”i meşru gören anlayışını engellemeye yönelik tavır almaktan kaçınmak yanlışını sürdürürlerse, bundan sonraki 1 Mayıs’lar, mitingler, gösteriler, tıpkı 1 Mayıs 77 katliamında olduğu gibi kontrgerillayı harekete geçirmeye dönük bir olumsuzluğa zemin hazırlamak anlamına gelecektir.
Sol içi şiddete hayır!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!