Kongre’nin Çalışmaları Sona Eriyor
Kongre’nin Çalışmaları Sona Eriyor
Terakki ve İttihat Cemiyeti’nin Manastır şubesi de kongre için çok çalışmış ve Makedonya’daki Ulahların kongreye murahhas göndermelerini temine muvaffak olmuştu. Cemiyetin Selanik’le birleştiği zamandan beri büyük bir faaliyet gösteren Manastır şubesinin aradan sekiz on ay geçtikten sonra nelere muvaffak olacağı tabii o zaman kestirilemezdi.
Paris’teki Terakki ve İttihat Cemiyeti, kongre bittikten sonra şubelerine mesai arkadaşlarına gönderdiği tamimlerde Ermenilerle müşterek hareket edilmesini mazur göstermek için diyordu ki:
“Biz maksadımızın husulünü silah ile, ölüm ile, kan ile tacil etmek istiyoruz. Memleketimizin tekamülünü ve dimağ-ı inkişafını beklemek yakın olan muhataralara karşı vatanı terketmek demektir. Şimdiye kadar çalışanlar inkılap tarihini ya tetkik etmemiş veya ihtilal düsturlarını tatbik için nefislerinde kuvvet bulmamış Türklerden mürekkebti. Biz, mazinin bu eski hata yarasını kapatmağa uğraşıyoruz. Neşriyattan ziyade teşkilata ehemmiyet veriyoruz. Teşkilat, işte Azizim bizi kurtaracak kuvvet! Vatanın davası silah ve baruttur. Muhtelif milletlerin içtima-i ihtilalleri tetkik edilirse netice hep budur, hep ölümdür, hep kandır. Emin olunuz bugün Cemiyetimizin teşkilatı pek vasidir. Bugün Makedonya’da kuvvetli, hem de pek kuvvetli bir Cemiyetimiz olduğu gibi Anadolu, bahusus Erzurum, Bitlis, Van ve Trabzon cihetlerinde yine o kadar kuvvetli şubelerimiz vardır. Hatta Cemiyetimiz, ileride anlaşılacaktır, takdise şayan fedailer de verdi.
Otuz bir seneden beri en denî vasıtalarla sevgili vatanımızı bir zindan haline getiren Abdülhamid hükûmetinin hainane ve hakimane kuvvetini inkılabı bir bozgunluğa sürüklemek için vatanperverane bir azimle hürriyet uğruna müsaraa meydanına atılan muhtelif fırkaların şimdiye kadar bazı ehemmiyetsiz ve nazari sebeplerden dolayı ayrı ayrı çalışmaları gayeye vusulü geciktirmekten başka bir netice vermediği uzun bir mesai devrinin tecrübeleriyle anlaşıldı. Abdülhamid hükûmeti, fırkaların bu adi ihtilaflarından istifade ederek zalim kuvvetini o kadar şiddetle tesis ve ikmal eyledi ki, bugün bu sağlam istibdat binasını yıkmak büyük, hem de pek büyük bir fedakarlık sayinin vücuduna bağlıdır.
İşte bu nokta-i nazardan hariçte vatanın selametine çalışan İslam fırkalariyle birleşerek bir ittihat kuvveti tesis ettik. Bundan başka lüzumsuz bahanelerle kan döken ve ikide bir de milletin istiklal hayatı için pek muzır olan ecnebi müdahalelerini davet eden Ermeniler de bu ittihat çenberi içine alındı. Ermenilerin en büyük ihtilal fırkası olan Droşaklar bu zalimane idareyi yıkmak için bizimle birleştiler. Ancak bu ittihat yalnız fiiliyata münhasıp olup her fırka yine eski programında müstakilen hareket edecektir. Bunun memleketimiz için iki faydası vardır. Birincisi; lüzumsuz ve kan döken ecnebi müdahalelerini celbeden fırkaların muzır hareketlerine set çekmek, ikincisi de müşterek menfaatlere malik olan Hristiyan unsurların kuvvetinden istifade etmektir. İttihadın hududu Abdülhamid idaresinin yıkılmasiyle Mebusan Meclisi’nin açılmasına kadar devam edecektir.
Ondan sonra her fırka kendi programının tatbikinde serbest kalacaktı. Biz bir kere hükûmeti yıkıp Mebusan Meclisi’ni açtıktan sonra milli hakim kuvvetimiz sayesinde ne bir avuç Ermeni’den, ne de Abdülhamid hükûmetini tehdit eden Avrupa hükûmetlerinden korkumuz kalmayacağı tabiidir.
Artık şube muamelatının tevsi-i azasının tezyidi vatanperverane hizmetlerinizden beklenir. Tecrübelerimize nazaran şunu söylemek isteriz ki Osmanlı ordusunun genç zabitleri bu gibi işlerde en kabiliyetlidirler. Onları elde etmek en faydalı bir usuldür. Bulunduğunuz mevki buna müsait olduğundan gayretimizin en büyük kısmını buna hasretmeniz temenni olunur. Hacı Niyazi Efendi “saye-i adalet vaye-i Hamid’i de yüzbaşı olmakla zannederiz ki eski namusunu kaybetmemiştir. Kendisini tanıyan arkadaşı Hüsrev Sami Efendi bu itikattadır.”
Ermenilerle aktedilen itilafa dair Türkiye dahilinde bulunan şubelere hep bu mealde mektuplar yazılarak keyfiyet bildiriliyordu. Yalnız Kafkasya şubesine yazılan mektubun şekli, oradaki İslamlarla Ermenilerin arası çok açık olduğundan dolayı başka idi. O mektupta deniliyordu ki:
“Ermeniler hakkında yazdığımız malumat bizi müstefit etti. Ermenilerin şu son zamanlarda vaziyetleri fenadır. Ne İran’da ne Türkiye’de, ne de Rusya’da ümitleri kaldı. Bizimle müştereken çalışmaktan başka onlar için necat çaresi yoktur. Zannederiz ki memleketi kana boyamaktan kendilerinin zarar gördüklerini anladılar. Bizi bu defa Ermenilerle bir ittifak akdettik. Bu itifak yalnız şimdiki idareyi yıkmak içindir. Bu idareyi yıkıp Meclisi Mebusan’ı açtıktan sonra bizim ne Ermeni’den, ne Bulgar’dan, hatta Rus’tan korkumuz olabilir.
Ermenilerle ittifak ettiğimizi görerek bizim dûrendişliğimizden vatanperverliğimizden elbette şüphe etmezsiniz. Memleketimizin menafii bunu icap ettiriyor. Memleketimizdeki muhtelif milletler arasındaki kavga sevgili vatanımızı düşman ayakları altında bırakmaktan başka bir şeye yaramıyor, biz kardeşlerimizden ibret alınız, intikamı bir tarafa bırakınız asıl hakiki düşmanın müstebit hükûmet olduğunu unutmayınız.
Biz Droşak Komitesi ile ittifak ettiğimizden Ermenilerin size fenalık etmesine “ittifak mani olabilir. Onlar size bir fenalıkta bulunurlarsa bize bildiriniz. Biz o fenalıkların önünü alarak kan dökülmeksizin sizi muhafaza etmek isteriz. İyi biliniz ki lüzumsuz kan dökmek asla caiz değildir. Ermenilerin silahlanması cidden doğru ise nerelerde ve ne maksatla olduğunu süratle bize bildiriniz ki biran evvel önünü almağa gayret edelim. Bu ittifaka dair vesair hususa ait meselelerde ne biliyorsanız bize zamanda bildirmenizi rica ederiz.”
Kafkasya’daki şubelere gönderilen bu tarzdaki mektuplardan birisine gelen cevapta deniliyordu ki:
“Ermenilerle yaptığınız ittihattan dolayı son derece mesrur olduk. Ümit ederiz ki, bu ittihat sayesinde Türkiye’de bir çok işler görülür. Buradaki Ermenilerin ittihada mugayir hareketlerini yazmak bizce vazifedir.”
Terakki ve İttihat Cemiyeti tarafından vaki olan bir teklif üzerine Kongre, İran Parlamentosu Riyasetine de bir beyanname göndererek demişti ki:
“Muhalif fırkalardan mürekkep olmak üzere Avrupa’da toplanan Kongre, İran milletinin parlamentosuna samimi selamlarını gönderir. Kongre, Türkiye’de bir Meşrutiyet idaresi teessüs ettikten sonra iki komşu milleti birbirine bağlayan rabıtaların kuvvet kesbedeceğine ve şarkın inkişaf ve tekamülü için her iki milletin elele vererek çalışacaklarına emindir. Yaşasın İran Parlamentosu!”
Kongre tarafından bu beyanname gönderildiği esnada İran ahvali çok karışıktı. Bir taraftan Türkiye, İran hududunda mühim hadiseler çıkmakta olduğu gibi diğer taraftan İran Şahı da parlamentoyu dağıtmak için bir çok intrikalar çeviriyordu. Selmastan Paris’e gönderilen bir mektupta bu hadiseler hakkında deniliyordu ki:
“İran’da bu son inkılaba sebep olan şey, Şahın ve etrafının melanet hayalleriydi. Kaç aydan beri yaptıkları hazırlıklarla meclisi dağıtmak istiyorlardı. İran’da bunun üzerine umumi bir tatil-i işgal oldu. Tahran’da da beş bine yakın bir köhneperest fırkası Tophane meydanında toplanarak Meclise hücum etmek istedi. Fakat Tahran’da bir iki bin müsellah ahrar Meclisin etrafını kuşattı. Kazvin ve Reşt şehirlerinden de on bin kadar müsellah ahrar Tahran’a geldi.
İran’ın umum şehirlerinden meclise telgraflar yağdırıldı. Şah’ın azlı istenildi. Gönüllülerden beş nefer Şah’ın huzuruna girip ihtilalin iskatını talep ettiler. Şah, bunun üzerine anlaşmağa mecbur oldu. Bundan sonra Kanun-u Esasi’ye sadık kalacağına Kur’an’a el basarak yemin etti. Şimdi İran ahvali iyileşti.
Ömer Naci Bey, Selmasta’dır. Mektubunuzu yarın kendisine vereceğim. Naci Bey, şimdi orada tesis olunan medresenin müdürüdür.”