27 Mayıs’dan 12 Eylül’e

Köy Meydanında Ağlatan Piyes

KÖY MEYDANINDA AĞLATAN PİYES

Çermik ilçesine bağlı Karto köyünde bir kardeş abisini silahla vurarak öldürüyor. Savcı, hükümet tabibi ve ben jandarma komutanı köye gittik. Savcı tahkikatla, hükümet tabibi otopsi ile meşgul, ben de kadınları bir avluda, erkekleri bir başka avluda toplayarak nasihatte bulunuyordum. İşlerimiz bitince köy meydanında o anda yazdığım bir piyesi sahneye koyduk. Piyes birkaç bölümden ibaretti.
1. Birinci Bölüm: İki çoban çocuğu arasındaki kavga, bu kavganın git gide husumete dönüşmesi.
2. İkinci Bölüm: Bu iki çoban çocuğunun müşterek askerlik hayatları, aynı mangada görev almaları ve savaşa katılmaları.
3. Üçüncü Bölüm: Savaş esnasında aynı manganın iki askerinden birinin düşmana ateş etmek yerine arkadaşına ateş etmesi ve öldürmesi.
4. Dördüncü Bölüm: Düşmanın yakıp yıktığı ve yağmaladığı bir köy, köyün meydanında bir dibek, dibeğin başında yaşlı bir hanım ve küçük bir kız çocuğu. Yaşlı hanım oğlunun, kız çocuğu da askerden gelecek babasının yolunu beklemektedir.
5. Beşinci Bölüm: Savaşta kendi arkadaşını vurup öldüren o çocuğun kendisi de bir ayağını kaybetmiştir. Koltuk değneği ve asker elbisesi ile köyüne dönmektedir. O esnada yaşlı hanım “Oğul oğul” diye, kız çocuğu ise “Baba baba” diye bağırarak yaklaşan askere doğru koşarlar. Üçü birbirine kavuşurlar.
Kız çocuğu babasını öldüren ve kendisi de ayağını kaybeden ve şimdi köyüne dönen bu askere ağlayarak sorar:
— Babo nerde?
Asker işlediği suçu itiraf edemez, ağlamaya başlar. Ana oğlunun ayağının kesildiğine ağlamaktadır, kız da babasının ölümüne ağlamaktadır. Bu üç kişinin köy meydanında birbirine sarılarak ağlaması bütün köylüyü de ağlatmaktadır.
Temsilin sonunda sözü ben alıyorum:
— İşte aziz köylüler biz birbirimizle iyi geçinmezsek, birbirimizi sevmez ve saymazsak, düşmanlar vatanımızı işgal eder, namus ve iffetimizi payimal ederler.
Aziz okuyucularım, abisini öldüren çocuğu yakaladık. Köyde yas devam ediyordu. Mubalağasız ifade ediyorum ki, bu piyes sonunda köylüler gerçek ölümdekinden daha fazla ağlamışlardır. Ben, savcı, hükümet tabibi yemek de yememiştik. Köylünün yemek teklifine de teşekkür etmiştik. Vazifelerimiz açlığımızı unutturmuştu. Tam o sırada Alos Nahiye Müdürü ile Alos Jandarma Karakol Komutanı yanımıza geldiler. Onlar da sabahtan beri bizimle beraber idiler. Çünkü Karto köyü idari bakımdan Alos nahiyesine ve karakoluna bağlıydı. Bütün köylülerin huzurunda karakol komutanı:
— Komutanım şu aşağıda, kavaklıkta, su başında oğlağı kestirdik, kavurduk, sizleri yemeğe bekliyoruz.
O anda belimden tabancayı çıkardım. Ve ağzına mermiyi verdim. Karakol komutanı ve nahiye müdürüne birlikte bağırdım:
— Her ikinizde yüzünüzü Alos’a döndürün, size marş marş diyeceğim. Koşarak önünüzdeki üç tepeyi aşacaksınız. Daha sonra normal yürüyüşle Alos’a ulaşacaksınız. Bu üç tepeyi aşıncaya kadar geriye de bakmayacaksınız. Marş marş!…
Elimde tabanca kendilerini takip ediyordum. Üçüncü tepeyi de koşarak aşmışlardı. Arkamdan omzuma biri dokunuyordu. Geriye baktım, bu savcı Niyazi Kırdar’dı:
— Emrin yerine geldi. Haydi atlar bizi bekliyor.
Köylülerle vedalaştık ve şehre döndük.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!