KURTULUŞ (KSD) – İGD (TKP) ÇATIŞMASI
KURTULUŞ (KSD) – İGD (TKP) ÇATIŞMASI
İGD: “Zeki Şahin’i katledenler küçük burjuva devrimcisi sözde proletarya sosyalistleri Kurtuluşçulardır.”
İGD ve Kurtuluş grupları genelde birçok ortak eylem yapmalarına rağmen bu iki grup arasında da sol içi şiddet yaşanmıştı. Kurtuluşçular, 25 Aralık 197’9’da İstanbul’da İGD genel merkezine düzenlemiş oldukları silahlı saldırıda Zeki Şahin’i, Nisan 1980’de de Adem Tok isimli genci Samsun’un Rasathane Mahallesinde öldürdüler. 15 Haziran 1980 tarihli “Gençlik Dünyası”nın 4. sayısında İGD genel merkezini de basan Kurtuluşçular’ın tavırlarıyla ilgili şunlar anlatılmaktadır:
Geçtiğimiz günlerde Ankara’da küçük burjuva devrimci iki grup arasında çıkan çatışma bir gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. İdeolojik olarak tükenen, gelişme perspektifleri giderek daralan küçük burjuva devrimcisi akımların bunalımının derinleştiğini ortaya koydu. Küçük burjuva devrimcisi akımların kimi şeflerinin Maoizm, Troçkizm gibi karşı–devrimci ideolojilere daha sıkı sarılması, bu grupların bataklığa sürüklenmesine yol açıyor.
Çatışan taraflardan bir diğeri olan “Kurtuluş” yayın organında “Sol içi şiddet kullanılmasına son verilmesi, anti faşist güçlerin birliğinin sağlanması” üzerine söylenen sözler inandırıcı olmaktan uzaktır. “Sol içi şiddet kullanılmasın” diyenlerin, İGD Genel Merkezi’ne yaptıkları silahlı saldırı ve daha birkaç ay önce (Ocak1980) Feriköy’de İGD üyesi Zeki Şahin’in katlettiği belleklerden silinmemiştir. “Kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmaz” derler. “Kurtuluş”un kılavuzu da küçük burjuva ideolojisidir.
İlerici gençliğin küçük burjuva devrimcisi akımlara karşı tutumu açıktır. İlerici gençlik, Maocu ve yozlaşmış terör gruplarının dışında kalan ve bunlara karşı çıkan küçük burjuva devrimcisi gruplarla eylem birliği yapmaya hazırdır. Türkiye işçi sınıfının öncü politik gücünün son tarihsel kararlarında küçük burjuva devrimcisi akımlara kapılmış gençlik yığınlarının da birleşik, yığınsal, legal tek bir gençlik örgütü sıralarına kazanılması vurgulanıyor. Bu akımlara kapılan gençlerin eylemlerini ikili karakterinin bilincine varmalarını sağlamak gerekir. Bu eylemlerin, sübjektif olarak devrimci görünmesine rağmen, objektif olarak devrimci harekete zararlı olduğunu kanıtlamak, kavratmak ilerici gençliğin devrimci sorumluluğudur.
Kurtuluş grubuna yönelik bir başka suçlama da İGD taraftarı “Güneşli Dünya” gazetesinin 12 Haziran 1980 tarihli 5. sayısında “Küçük Burjuva Devrimciliği Çıkmaz Yoldur” adlı yazıda şöyle yapılıyordu:
Ülkemizde sınıf savaşımı sertleşiyor; zor, çetin bir dönemeçten geçiyor. Bu dönemeçte kendilerini “sol”, “sosyalist”, “proleter sosyalistleri” olarak tanıtan küçük burjuva devrimci gruplar tökezliyorlar. Grupsa, bireysel çaresizlik içinde debelenip duruyorlar, ölüm sancıları çekiyorlar. Bu çaresizlik onları ya pasifizme, da bireysel terörizme götürüyor. Sonuçta kendilerini silahsızlandırıp burjuvaziyi, karşı–devrimi silahlandırıyorlar.
Sınıf savaşımının bu zor, çetin dönemecinde yığınları politik gerçekleri kendi deneyimleriyle öğrenmeli süreci de hızlanıyor. Bu dönemeçte yığınlar, sınıf savaşımının çetin sınavında tökezleyen, kendilerini yalnız bırakan bu küçük burjuva grupları da daha yakından tanıyor, değerlendiriyor.
Kendilerini “Proletarya Sosyalistleri” ilan edenlerin başını çektiği “Kurtuluş” hareketi, Samsun’da özellikle kimi mahalle ve okullarda “kale”ler kurmayı başarabilmiş, geniş bir gençlik kesimini çevresinde toplayabilmişti. Son seçimlerde, “bağımsız sosyalist adayları”yla geniş ve şaşalı bir seçim kampanyası yürüttüler. Mitingler, kahve otobüs konuşmaları, afişleme, yazılama pullama gibi savaşım biçimlerini tüm yasal olanakları kullanarak bir propaganda ve ajitasyon kampanyası yürüttüler. Seçim sonuçları üzerinde durmayacağız. Bu kampanya “Kurtuluş hareketinin güçlenmesi için büyük bir araç oldu.
Seçim sonrası, ulusal planda olduğu gibi, yerel planda da gerici faşist bir çete yönetimi ele geçirdi. Yığınlar bir yandan yaşamsal gereksinmeleri karşılayamazken ve ardı ardına gelen zamlar, hayat pahalılığı altında ezilir, açlığı, ölüme mahkum edilirken; öte yandan eli kanlı gerici faşist çetenin terörüyle karılaştılar. Üretim, eğitim, yerleşim birimlerinde ilerici devrimci gençler kurşunlandı.
İşte böylesi koşullarda yığınların savaşımını, direncini örgütlemek, yönlendirmek, savaşım alanlarına çıkmak, gerici faşist çetenin terörünü geriletmek, ilerici güçlerin konumlarını koruyup güçlendirmek yaşamsal bir önem kazandı. Gel gör ki, “proletarya sosyalistleri” savaş alanlarından çekilmeye başladılar. Bu nesnel süreç, onların yapıları gereği, giderek hızlandı. “Kale”ler tek tek düştü. Savaşım alanlarında kararlılıkla direnen işçi sınıfının savaşım yolundan yürüyenlerin çağrılarına karşın “Kurtuluş”çular, “siz yığınlara güven veremiyorsunuz” diyerek savaşımdan, eylem birliğinden yan çizdiler. “Kurtuluş” hareketi, bu zor dönemeçte çaresizlikler içinde debelenmeye başladı. Bunu tabanda ayrışmalar, kopmalar izledi. Kopanlardan sağlıklı unsurlar işçi sınıfının savaş yoluna gelirken, bir bölümü politika dışına düştü.
Rasathane mahallesinde İGD’li genç Adem Tok’u katledenler de onlardandır. İşçi sınıfının yolundan yürüyenleri “yığınlara güven verememekle” suçlayan “proletarya sosyalistleri” İlyasköy, Cedid, Yeni Doğan Mahalleleri gibi “kale”lerin sakinlerini, halkı faşist terörcülerin ezgisine terk ederek mahallelerden kayboldular.
Rasathane Mahallesinde kendi evlerinin de bulunduğunu “itiraf eden” Kurtuluşçu şefler, bu mahalledeki faşist terörü tüm savaşım biçimleriyle göğüsleyen mahalle halkının, İGD’lİ, İKD’li ilericilerin eylem birliği önerilerine sırt çevirdiler. 1 Mayıs 1980, bu konuda dönüm noktası oldu.
1 Mayıs 1980’in Samsun’da kutlanması için “Kurtuluş” izin aldı. Bu kutlamanın Samsun’da yığınsal olarak, eylem birliği içinde yapılması için “Birlik Dayanışma” örgütlenmelerince ve sendikalarca kendilerine götürülen önerilere yan çizerek aldıkları izni 1 Mayıs öncesinde Vali’ye geri verdiler. Daha sonra da alanlara çıkmayışlarını, “Biz 1 Mayıs’ı burjuvazinin izniyle mi kutlayacağız?” diyerek gizlemeye çalıştılar. İşte böyle. Düne kadar “burjuvazinin yasal izinlerini” değerlendirenler, şimdi değerlendiremez oldular.