Masonluk
1826 yılında II.Mahmut tarafından gerçekleştirilen Vaka’i Hayriye’den sonra bütün Bektâşî tekkeleri kapatılmış ve bir kısım Bektâşî babaları mason localarıyla iş birliğine gitmişler, hatta bir kısmı da mason locasına girmişlerdir. Bunda, onların gizliliğini öğrenme ve onlar vasıtasıyla legal hale gelme ve resmi işlerini daha kolay halletme düşüncesinin önemli bir rolü vardı. Masonluk o zamanlar Osmanlı da yeni yeni parlamaya başlayan ve önemli mevkilerde bulunan bir çok bürokratı bünyesine üye olarak almış, gelecek vaadeden bir örgüttü.
Bu düşünceyle Masonluğa giren Bektâşîlerin sayısı oldukca fazlaydı. Önemli Bektâşîler mason olarak görününce Masonluk’la Bektaşilik bir zannedilmeye başladı. Ancak tersine durumlar da oluyordu. Meselâ masonlar Bektâşîlik teşkilatına giriyorlardı. “Evvelce mason iken Bektâşiliğe giren bir masonu görenler, ikisini de aynı teşkilat sanmışlardır”
Tarih boyunca Bektâşîlik söz konusu ettiğimiz bu akımlarla; kurulmadan önce, kuruluş esnasında ve kuruluş sonrasında olmak üzere çeşitli etkilenmelere maruz kalmıştır. Onlardan etkilenirken şüphesiz ki onları da etkilemiştir. Bektaşilik, bu yönüyle geniş bir kaynaktan beslenmiş zengin bir mozaiği andırmaktadır.