Mayıs 1908 Tarihli Trablusgarp’ta Olup Biteni Anlatan Bir Mektup
Mayıs 1908 Tarihli Trablusgarp’ta Olup Biteni Anlatan Bir Mektup
Bu mektubun Trablus’a yazıldığı zamanda, Mayıs 1908’de, bütün Trablusgarb’ın vaziyeti gittikçe vahim bir hal arzetmekte idi. İtalyanlar gün geçtikçe oraya yerleşiyorlardı. Bankalar açıyorlar, hususi şahıslar namına arazi satın alıyorlar ve arazi üzerine binalar kuruyorlardı. O aralık Bingazi’den Paris’e gönderilen bir mektupta deniliyordu ki:
“Buradaki ahalinin, İtalya tarafından yapılacak, istilaya karşı mukavemet işleri nokta-i nazarından kabiliyet-i askeriyeleri şudur: Halk birbirile kavga ederken ekseriya sopalarla yekdiğerini öldürür. Yerliler cesarette kusur etmezler. Fakat bunları bir araya toplayıp bir kumanda altına vermek cehaletlerinden ve taassuplarından dolayı zordur. Şayet burada bolca muvazzaf asker bulunursa ve yapılacak harekat kısmen bunlarla tevhit edilirse İtalyan istilasına karşı bir müddet mukavemet imkan dahiline girer.
Ahalinin elinde tek tük martin vardır ve kamilen denilecek derecede piyade ve süvari grataklitleri ile müsellahtırlar. Fakat mevcut kuvvetler içeriye doğru çekilecek olursa bunların uzun müddet mukavemet etmeleri kabil değildir. Çünkü yerlilerin tevekkülü meşhurdur. Her şeyi Allah’tan bilirler, ilerisine gitmezler. Hatta esir düşecek olsalar bile bunun da Allah’tan geldiğini kabul ederek hiç ses çıkarmayacaklarına şüphe yoktur. Zaten iaşe ve mühimmat celbi meseleleri de gayet müşküldür. Dahilde hiçbir şey yoktur. Hariçten de hiç gelemeyeceğine nazaran Mehmetçikler daha ikinci günü açız diye feryada başlayacaktır. Her ne kadar İtalyanların nüfuz dairelerini tevsi etmeleri görevi ise mukavemetten dolayı müşkül olunması da bir kere Trablus’a ayak bastıktan sonra imali nüfuz etmeleri ihtimali çoktur.
Bingazide’ki muvazzaf asker mevcudu şudur: Bir taburu Derne’de olmak üzere beş piyade taburu, biri Cebel ve diğeri Sahra bataryası olmak üzere iki bölük topçudan, kale namı verilen ve Sultan Mahmutkari ağızdan doldurulan iki tunç topla mücehhez bir harabezade topçu kuvvetini teşkil eden mülazım Miftah Ağa ile maiyeti olan beş topçu neferinden ibarettir. Beher tabur için bu defa gelen altıyüz mavzer tüfeğine bakılacak olursa beş taburun umum mevcudu üç bin neferden ibarettir.
İtalyanlar memleketi istila ettikleri takdirde Bingazi merkez olacağından buraya cenub-u şarkide ve cenupta bulunan ahalinin kaffesi yardıma koşacaklardır. Bunların mevcudu ilk hamlede on bin kişiyi bulabilir. Şayet Şeyh Sünusi kabilesi dahildeki Araplarla birlikte gelirse mevcutun yirmibine kadar çıkması muhtemeldir. Sunusilerin her halde İtalyanlara karşı bizimle beraber harp edeceklerine şüphe yoktur.
Fakat bunların hiç birisi Trablus’un müdafaası için kafi değildir. Buranın idamesi için bazı yerlerin tahkimine ve kuvvetli bir donanmaya ihtiyaç vardır. Abdülhamid’in idaresi ortadan kalkacak ve idaresizlik zail olacak olursa bunların tamamiyle temin edileceğini biliyoruz. Yalnız İtalyanların Abdülhamid’in bu idaresizliği zamanında Trablus’a el uzatmalarıdır.
Bir iki gün evvel buraya İtalyanların Varese Krovazörü geldi. Biz de derhal mevcut askere mavzer tüfekleri tevzi ederek talimler yaptırdık. Fakat akşam üzeri bu mavzer tüfekleri yine askerin elinden alındı. Güya yarım gün askerin mavzerle dolaşması kafi bir nümayişmiş gibi!
Hemen talih, hamiyetli ve namuslu vali ve kumandanımızı üzerimizden eksik etmesin. Recep Paşa sayesinde hürriyet havası teneffüs edebiliyoruz. Afrika’nın şu haşin çıplak sahilinde vatan iftirakları açılarını, bu garipnüyaz büyük zatın lütufkar icraat-i adilanesiyle tahfif ediyoruz. İstanbul gibi bir şiir ikliminde istibdatla pençeleşmekten ise burada melik-i hürriyetle hasbihal evladır. Rezilane mevcudiyetinin son devirlerini yaşayan Abdülhamid hükûmetinin mutat olan denaetkarane ef’alinden cüret alan İtalyanlar küstahlıklarını ayyuka çıkarmağa başladılar. Cebren arazi istimlakine teşebbüs ettiler, bahri nümayişlerin bini bir paraya, İstanbul’a kalsa Trablus çoktan İtalyanlara satar. Fakat Arap İzzettin entrikalarına burada metelik veren yok. Mahalli hükûmetimizin mahirane bir diplomasisi sayesinde Arapların dindarane hisleri galeyana getirilerek İtalyan bankasına arazi satılmasının önüne geçildi ve İtalyanlara da cevaben:
“Siz arazi satan olursa sakın almamazlık etmeyiniz. Trablus hükûmeti ferağ ve intikal muamelesini İstanbul’un hainane emirlerine riayetle icra edecektir” denilip dahili ve harici düşmanlarımızın teşebbüsleri hiçe indirildi! Hatta bugün Araplar İtalyan istilası tehlikesinden o kadar kuşkulanmışlardı ki, kendiliklerinden askeri hizmeti kabul edeceklerine dair hükûmete mazbatalar yağdırmağa başlamışlardır. Bütün mahrumiyetler içinde cüzi bir namus ve hamiyet bakınız ne kadar mühim işler gördü”
Trablus’tan gönderilen her mektupta daima Recep Paşa methediliyordu. Böyle bir mektupta yine deniliyordu ki:
“Vali ve kumandanımız, mel’un hükûmetimizin cebr ile gayriihtiyari yaptığı bazı işler müstesna olmak üzere, Türkiye’nin şimdiki deni ricalinin en afifi, en vicdanperveri, en hali meşrebi ve en söz anlayanıdır. Ona arz edilen istidalar istibdadın ayağı altında çiğneyerek ezilmez ve tahkir edilmez. Ciddi, müstakim bir hükûmet adamı, metin bir askeri kumandandır. Bila riya diyebilirim ki, Trablus’un saadeti Paşa’nın vücuduna vabestedir. İtalyanlar Trablus’ta Paşa’nın mevcudiyetine rağmen bir şey yapmağa muvaffak oluyorlarsa bunu hain İstanbul hükûmetinin cebhane mümaşatı sayesinde yapabiliyorlar. Hükûmet kur’a efradının en çürüğünü buraya göndermekte berdevamdır.
Zabitler alaydan yetişme, kılıksız, kıyafetsiz ayyaşın güruhundan mürekkeptir. Askeri malumat sıfır. Hepsi efkar-ı hamidane ile meşhu bir alay beyinsiz!”