Meşrutiyet’in İlanı’ndan Sonra Van Ermenileri’nin Şikayetleri Üzerine Cemiyet Ne Düşünüyordu?
Meşrutiyet’in İlanı’ndan Sonra Van Ermenileri’nin Şikayetleri Üzerine Cemiyet Ne Düşünüyordu?
İttihat ve Terakki, Meşrutiyet’in İlanı’ndan daha iki üç ay geçmeden bir taraftan böyle pek mühim harici gailelerle karşılaşırken diğer taraftan da dahili zorlukların arttığını görerek gittikçe daha şaşkın bir hale geliyordu. Bir kere Ermeniler bazı isteklerle ortaya atılmışlardı. Van ve Bitlis vilayetlerinde bulunan Kürt beylerinin, Abdülhamid adamlarının ve daha birçok kimselerin uzun senelerden beri oralardaki Ermenileri zulümleri altında inlettikten sonra hâlâ yerlerinde kaldıklarını ve hiçbir cezaya çarptırılmadıklarını gören Daşnakzutiyun Komitesi, Van ve Bitlis Vilayetlerinden gelen telgrafları hülasa ederek tecziyelerine talep ettiği Türk ve Kürt kimseler hakkında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin İstanbul Merkezi’ne bir liste dayamıştı.
Bu listede kırk elli kişinin isimleri yazılıydı. Mesela Van Vilayeti’nden Musa Bey, umumi katli tertip ve icra eylediğinden, sonradan da bir çok zulümler yaptığından birçok araziyi gasp ve zaptettiğinden ve Meşrutiyet idaresine de muhalif bulunduğundan dolayı azli, muhakeme altına alınması ve getirtilerek muhakeme edilmesi isteniyordu.
Sonra diğer on, onbeş kişi hakkında şöyle söyleniyordu. Bunlar istibdat zamanında irtikâpları, cürümleri ile şöhret kazanmışlardır. Kendilerini mes’ul tutacak deliller ve vesikalar vardır. Meşrutiyet idaresine de düşman oldukları halde hâla vazifelerine devam ediyorlar.
Aynı zamanda eski hareketlerine devamdan çekinmiyorlar. Bunlar memuriyetlerinde kaldıkça ve ellerinde eski kuvvet bulundukça Van havalisindeki hiçbir ıslahı hal ve kanuni teşebbüs yapılmasına imkân yoktu. Meşrutiyet idaresi de daimi bir tehlike altındadır. Hüsn-ü hareketi malûm olan Kâvaş Kazası Kaymakamı’nı tardettirmeleri bu iddiamıza bir delildir. Bu adamlarda derhal İstanbul’a getirilerek muhakeme altına alınmalıdırlar.”
Ondan sonra yedi Kürt reisinin ismi zikrediliyor ve bunlar hakkında da şöyle yazılıyordu:
“Bunlar da bir çok cürümler işledikleri, insanları katlettikleri halde şimdiye kadar yakalanıp muhakeme altına alınmamışlardır. Onun için müstebitliklerine devam eylemektedirler. Yerli ahali, şimdiki Meşrutiyet idaresinden ve adaletten istifade ümitlerini keserek yeniden muhacerete hazırlanmaktadırlar. Yerliler tarafından intihap edilen zevat hükümet kapıları önünde sürünerek hiçbir şey yapamamakta iken, bu adamların zulümlerine devam etmeleri caiz değildir. Hükümet bu hale bir nihayet vermek için hiçbir teşebbüste bulunmamaktadır.”
Ondan sonra Hüseyin Paşa namında bir Kürt reisinden bahsediliyor ve deniliyordu ki: “Mütevalî cürümleri, zulümleri, gazapları ile meşhur olan bu adam liva merkezine celbedildikten sonra tevkif ve muhakeme edilmeksizin avenesiyle birlikte serbest bırakılmış ve evine geri dönmesine müsaade edilmiştir. Bu adam yakalanarak tahtelhıfz İstanbul’a getirilmeli ve muhakeme olunmalıdır.”
Sonra Bitlis vilâyetinde meşhur Musa Bey biraderi, Kasım Bey’den bahsolunuyor ve deniliyordu ki:
“Geçen sene Şubat ayında üç kişiyi öldürmüş, Karslı bir ihtiyarı ve diğer bir adamı daha kuyuya atmış, ikincisinin zevcesini şimdiye kadar yanında saklamış, bir çok kadınların ırzına geçmiş ve daha birçok cürümler işlemiştir.”
Memleketin her tarafı otuz üç seneden beri Abdülhamid’in adamlarıyla doldurulmuş olduğundan ve bunlar yavaş yavaş kaldırılıp yerlerine Meşrutiyet taraftarları ikame edilmedikçe âdilâne iş görülmesi imkansız bulunduğundan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin, Meşrutiyet’in de ilk aylarında, Şark Vilayetlerindeki Kürt aşiretlerine karşı bir kuvvet ve nüfuz eseri göstermeyeceğine ve Ermenilerin isteklerini yerine getiremeyeceğini şüphe yoktu.