Meşrutiyet’ten Sonra İngiltere’nin Politikası
Meşrutiyet’ten Sonra İngiltere’nin Politikasında Meydana Gelen Değişikliklerin Sebebi Ne İdi?
Bu aralık Abdülhamid’i kaybettikleri için Genç Türkleri kazanmak isteyen Avrupa devletleri ve bilhassa İngiltere, birçok işlerde Genç Türklere yardım eder gibi görünüyorlardı.
Halbuki cemiyet erkânından bazılarının gazetecilere vukubulan beyanatı bu müzahereti bozacak mahiyette görünüyordu. Mesela Enver Bey, Türklerin, Mısır’ı ve Mısırlıları unutmadıklarını gazetecilerden birine söylemesi üzerine o zaman “Times, gazetesinin İstanbul muhabiri olan Graves, Selânik Merkez-i Umumisi’ne aşağıdaki telgrafı çekmeğe mecbur olmuştu.
“Enver Bey Mısır milliyetperverleri hakkında verdiği beyanatında onlara karşı cemiyetin temayül gösterdiğini söylüyor. Bir Mısır meselesi çıkarmamanızı halisane temenni ederim. Mısır milliyetperverleri Jön Türklere hiçbir zaman yardım etmediler. Onlar Arap İzzet ile Ebulhüda’nın para ile tutulmuş ajanları idi. Sizin onlara karşı temayül göstermeniz Londra’da endişe uyandırıyor ve bilhassa Times gazetesinde hoşnutsuzluk husule getiriyor. Halbuki Times gazetesi Türk liberalizmini beynelmilel irticaa karşı müdafaadan geri durmuyor. Meseleyi yakında tenvir edeceğinizi ümit ederim.”
Filhakika İngiltere’nin Türkiye politikasında Meşrutiyet’in İlânı’nı müteakip pek esaslı bir tahavvül husule gelmişti. Abdülhamid devrinde vukua gelen Ermeni meseleleri, Makedonya hadiseleri ve Makedonya planları tamamıyla unutulmuştu. İngiliz gazeteleri, İngiltere politikasının hiçbir zaman Türkiye’ye aleyhtar olmadığını, yalnız Abdülhamid’e aleyhtar olduğunu yazmağa başlamışlardı. İngiliz Hariciye Nazırı Sir Edward Grey, Avam Kamarası’ndaki beyanatında “Genç Türklerin memleketlerinde daha hür, daha sabit, daha bitarafane bir idare tesis etmeğe çalıştıklarını, ileri sürerek İngiltere’nin çok mütemayil olduğunu açıktan açığa söylemişti.
İngiliz politikasındaki bu tahavvülün sebebini Alman rekabetinde aramak lazım geliyordu. Çünkü İlan-ı Meşrutiyet’ten evvelki son seneler zarfında Almanlar, İngilizleri Osmanlı piyasasından hemen tamamıyla denilecek kadar çıkarmışlardı. İnkılâp olup ta Genç Türkler iş başına geçince İngilizler Genç Türkleri kazanmak suretiyle Türkiye’deki İngiliz menafiini artıracaklarını ümit ediyorlardı. Bu aralık Genç Türk hareketinin Mısır’da ve Hindistan’da aksi tesirler husule getirmesi ihtimali İngilizler tarafından nazar-ı dikkate alınmıyor gibi görünüyordu. Çünkü Genç Türklerin tamamıyla İngiltere’ye temayül edeceklerine muhakkak nazarıyla bakılıyordu. İngilizler tarafından neşrolunan siyasi evrak arasında Sir Grey’in İstanbul’daki İngiliz Sefiri’ne yazdığı bir mektup vardır ki, İngiliz Hariciye Nazırı bu mektubunda böyle bir kanaat hâsıl ettiğini gizlememektedir. İngilizler, Genç Türklerin himaye olunmasını tasvip etmekle beraber, Meşrutiyet’ten biraz evvel Reval’de Türkiye’nin taksimi hususunda İngiltere ile Rusya arasında husule gelen anlaşmadan dolayı Türkiye’ye karşı gösterilen dostluğun mümkün olduğu kadar gizli tutulmasını istiyor ve İngiltere’nin eski politikasına geri dönerek gene Türkiye’yi Rusya’ya karşı bir set gibi kullanmak isteyeceği hakkında Petersburg’da bir kanaat hasıl olmasını arzu etmiyordu.
İngilizler, Türkiye’ye İngiliz sermayesinin girmesine ve meşhur Willcooks’un Irak’taki sulama projeleri için Genç Türkleri kazanmağa da çalışıyorlardı. 25 Ağustos 1908 tarihli bir mektubunda İngiltere Sefareti’nin meşhur tercümanı olan Fitzmaurice tarafından yazılan bir mektupta deniliyordu ki:
“Top ayağımızın önünde duruyor, Alman dostlarımız buna çok kızıyorlar. Demir kızdı, onu hemen dövmek lâzım. Yoksa soğursa hiçbir şey yapamayız.
Genç Türklerin, İngiltere’ye karşı gösterdikleri temayyül işte bu suretle İngilizleri sevindiriyordu. Onlar Alman nüfuzunu ortadan kaldırmağa muvaffak olduklarından dolayı çok memnun görünüyorlardı. İngiliz Sefiri Dowler, Hariciye Nazırı’na yazdığı bir mektubunda diyordu ki: “Mezun memleketinde bulunan Alman Sefiri’nin buraya döndükten sonra nasıl bir muameleye tabi tutulacağını görmek enteresan olacaktır. Çünkü Sefir’in bütün dostları hapiste. Her halde Alman Sefiri, çok müşkül mevkide kalacaktır.
Alman Sefiri, 25 Ağustos 1908’de İstanbul’a dönmüştü. Sefir’in ilk defa Yıldız’a giderek Abdülhamid’in huzuruna kabul olunması herhalde çok hazin bir manzara arzediyordu. İstanbul’dan ayrılmadan evvel mutlak bir hâkim vaziyetinde bıraktığı Abdülhamid’i Baron Marşal birdenbire Karadeniz’de gemileri batan bir bezirgân halinde görmüştü.
Alman Sefiri Baron Marşal’ın o günlerde Almanya Hariciye Nezaretine gönderdiği raporlar dahi neşredilmiştir. İmparator Wilhelm’in takdirine mazhar olan bu raporlarında Sefir, Abdülhamid idaresinin sukutunu o idarenin casus teşkilatına istinat etmesinde ve bir de Makedonya’da yapılmak istenilen ıslahat emellerinde bulunuyordu. Baron Marşal, ilk aylar zarfında görülen heyecanın ve gösterilen taşkınlıkların çabuk zail olacağını ve muhtelif ırklar arasında yeniden kanlı hesap vermeler baş göstereceğini de o raporlarında zikrediyordu. Sefir’in fikrine göre, eski imtiyazların muhafazasını isteyecek olan Hristiyan unsurlarla hakim millet olan Türk unsuru arasında yeni mücadeleler çıkmamasına imkân yoktu. Bundan başka Baron Marşal Osmanlı Devleti işlerine büyük devletlerin müdahalesi cihetine gidilmemesini, yoksa böyle bir müdahalenin bütün İslâm aleminde büyük bir galeyan uyandıracağını yazıyordu.