MİT Faaliyetleri ve Engin Kaya Olayı
TKP/ML TİKKO’nun yayın organı Yeni Demokrasi: “MİT Faaliyetleri ve Engin Kaya Olayı Üzerine Kamuoyunda Tartışılan Konulara Devrimci Bir Bakış”
TKP/ML’nin yayın organı aylık “Yeni Demokrasi” dergisi çeşitli sayılarında Engin Kaya olayına yer ayırmıştı. Başta Tuzla’da öldürülen militanları olmak üzere, bu olayda isimleri geçen Mustafa Curnaz ve Engin Kaya ile ilgili çeşitli açıklamalar da yapılmıştı. Dergide, MİT ajanı olarak nitelendirdikleri Mustafa Curnaz ve Engin Kaya hakkında çeşitli değerlendirmelerin yanında Doğu Perinçek’in 2000’e Doğru dergisi olmak üzere, çeşitli kesimlerden örgütlerine yönelen “TKP/ML MİT kaynıyor.” “Sol örgütlerde ajan furyası” eleştirilerine cevap verilirken, kendilerinin de ölüm emrini verdikleri ama infaz edemedikleri Engin Kaya’yı sorgulayan ve öldüren Dev–Sol’un yaklaşımını da eleştiren altı sayfalık “MİT Faaliyetleri ve Engin Kaya Olayı Üzerine Kamuoyunda Tartışılan Konulara Devrimci Bir Bakış” başlıklı uzun yazıda şunlar söyleniyordu:
Devrim saflarındaki kararsız ve sallantılı unsurlar bir yandan bu tür burjuva etkilerle koparılmaya, bir yandan da polis baskısı, tehdit, şantaj ve tatlı vaatlerle MİT’e satın alınmaya çalışıldı. Cezaevlerinde yatıp çıkmış yığınla devrimci demokratın bu yönde sıkıştırıldığı bilinen bir gerçek. Birçok örneği kamuoyuna yapılan açıklamalarda okundu, yansımayan, bilinmeyen, duyulmayan olaylar, hele de örgütlerinden kopmuş, köşesine çekilmiş, eski değ3erlerini yitirmiş unsurlara yapılan teklifler daha çok ve yaygındır. Faşizmin bu yoğun sinsi çabası devrimci durumun kaçınılmaz olarak yeniden yükseldiği koşullarda yaralarını hızla sarıp yeni atılımlara yönelen ML’ler başta olmak üzere tutarlı devrimci güçler karşısında duyduğu aczin ifadesidir. MİT’in sahip olduğu eleman sayısı her örgüte de ilgi göstermeye yeter. Ama onun özellikle silahlı mücadele örgütlerine, bu temelde varlık ve etkinlik gösteren güçleri, en başta da “İhtilalci komünizmin Türkiye’ye uygulanması olan, en tehlikeli fikir” şeklinde değerlendirdiği İbrahim Kaypakkaya’nın çizgisi ile onun kurduğu TKP/ML’yi “özel ilgi”ye değer gördüğünü düşünmek yanlış olmaz. Söz konusu tespit 1973 yılına ait TKP/ML Dava dosyasındaki MİT raporları içinde geçmektedir. Bugün de üzerinde MİT’in titizlenmesi ve kırmızı kalemle işaretleyip “yakın markaj”a alması, onun çizgisinde ısrarlı olduğunu göstermesindendir.
MİT radikal devrimci örgütlere, çok bilmiş revizyonist akıl tanelerin iddia ettikleri gibi silahlı mücadeleyi kışkırtma amacıyla değil, tam tersine boğma kastıyla yaklaşmakta ve ancak bu temelde adam sokup oyunlar tezgahlamaktadır. 12 Eylül faşizminden hesap sormayı da içeren yeni bir devrimci atılım karşısında zalimlerin duyduğu korku ve kaygıdır. MİT’i hummalı bir faaliyete sek eden. Nitekim Tuzlu katliamı bunu tamamen doğruluyor. Kadıköy Emniyet Amirliği’ne yönelik eylem hazırlığında oldukları ihbar edilen 4 devrimci hunharca katletmekle MİT bunu ortaya koşmuştur.
Baskı, işkence, tehdit yoluyla boyun eğdirdiği veya parayla satın aldığı zayıf karakterli unsurları daha önce faaliyet gösterdikleri örgütlerin içine salarak veya Curnaz örneğinde olduğu gibi varlığı yokluğu belirsiz bir örgütün ilişkisi iken ciddiye alınır bir örgütün saflarına sokarak, yada zaten saflarda görülen birini kendi hesabına yükselmesi için “aktif”leştirerek irili, ufaklı, kısa ve uzun vadeli tırpanlamaları planlayan, ama özellikle de üst organlara ulaşmayı ve fırsat yakaladıkça silahlı eylem birimlerine vurmayı tasarlayan MİT, bu yönde en pervasız girişimi olan Tuzla katliamıyla TKP/ML’ye bir darbe indirmeyi başardı ama, aynı zamanda devletin silahlı devrimci güçleri kesin imha politikası kırsalar da sürekli uygulanmakta olup dağ başının dumanı ve sisiyle iyi kötü perdelenebilirken, İstanbul’un elverişsi koşullarında ayan beyan gözler önüne serildi. İlk etapta operasyonu gerçekleştiren perde önündeki İstanbul siyasi polisi teşhir oldu. (Başta büyük şefleri Mete Altan ve Metin Günay olmak üzere. Bunlar 12 Eylül öncesi ve sonrası işkence ve cinayetleriyle bilinen, devrimci örgütlere ait birçok dava dosyasında, sorgu ve dilekçelerde geçen isimlerdi. Mete Altan adı, ilk kez 1976’da TKP/ML TİKKO MİLİTANI Atilla Özkan’ın katledildiği Zeytinburnu olayıyla duyulmuş ve ünlenmişti. Şimdi “Terörle mücadele İstihbarat Teşkilatı”nın merkezi şefi. Metin Günay da 12 Eylül’ün hemen ardında işkence olayının muazzam boyutlandığı, Gayrettepe’nin dolup taştığı, birçok devrimcinin katledildiği bir dönemde I. Şube TKP/ML sorgu timi ve operasyonlarının başındaydı. Oradan şube müdürlüğü ve İstanbul Emn. Md. yardımcılığına kadar yükseldi. Tuzla katliamıyla İstanbul’un yeni Emniyet Müdürü Hamdi Ardalı da “Vur emrini ben verdim”, “Dört dörtlük bir operasyon” diyerek ününe ün katmak ve kariyerini pekiştirmek istedi). Ardından iki piyonun deşifre olması ve birinin açık itiraflarda bulunmasıyla Tuzla katliamının perde arkasında MİT’in oynadığı rol tüm boyutlarıyla açıklık kazandı. Bu olayda işin sırrını hemen çözebilecek durumda olan 4 devrimciden hiçbirini sağ bırakmamakla Engin Kaya, köpeğini ve dolayısıyla kendi faaliyetini gizleyebileceği ümidinde olan MİT, Mustafa Curnaz’ın itiraflarıyla açığa çıktı.
Ajanın cesedi bir kutu içinde bulununca burjuva basın hem avucunda Dev–Sol bildirisi çıktığını, hem de TKP/ML tarafından üstlenildiğini yazdı. Bu haberden önce TKP/ML’nin merkez komitesi bildirisiyle Engin Kaya’yı gıyabında ölüme mahkum ettiğini açıklamış olması ve cezanın infazı yönünde doğal bir beklentinin bulunması kamuoyunda eylemin TKP/ML’ye ait olduğu kanısını güçlendirdi. Ancak TKP/ML eylemin kendisine ait olmadığını ve gazetelerde çıkan “üstlenme” hareketlerinin kendisini bağlamadığını açıkladı. Milliyet gazetesinde “TKP/ML hesap sordu diye yazabilirsiniz” şeklinde lanse edilen haberin ise muhabirin işgüzarlığı olduğunu, kendisiyle telefon görüşmesi yapılan Ercan Toprak’ın ne genel sekreterlik yaptığını ne de öyle bir beyanda bulunduğunu, yalnız “cesedin Tuzla köprüsü altında TKP/ML bildirisiyle bulunduğu”nda bahisle soru yönelten gazeteciye “şu an yapabileceğimiz bir açıklama yok. Cesedin üstünde partimizin bildirisi çıkmışsa dikkate alabilirsiniz” dediğini duyurmuştu. Ardından Devrimci Sol’un eylemi üstlenen bildirisi yayınlandı.
Son yıllarda herhangi önemli bir eylemin akabinde birkaç örgüt adına “üstlenme” haberlerinin gazete sayfalarını kaplaması dikkat çekicidir. Gerçek dışı telefonlu açıklamaların bir bölümünü bu örgütlere sempati duyan, fakat doğru dürüst ve yararlı bir davranış içinde oldukları söylenemeyecek olan sorumsuz kişiler yapıyor olabilir. Varsa böyleleri kamuoyunu yanıltmaktan vazgeçmeli. Ancak çoğunu da MİT’in yapığını düşünmek yanlış olmaz.
Engin Kaya olayına revizyonist burjuva “sosyalist”lerin takındığı tavra dikkat çekici:
“Engin Kaya’yı kim öldürdü? Buna henüz kesin bir cevap veremiyoruz. Ama eğer TKP/ML yada herhangi bir solcu örgüt bunu yaptıysa, ortada demokratik amaçlar açısından vahim bir yanlış var. engin, sekiz dokuz yıllık çok önemli sırlarla birlikte gömülecektir. Birçok provokasyon, birçok tertip, böylece gün ışığına kavuşamadan yeniden karanlıklara karışmış olacaktır. TKP/ML içindeki başka ajan provokatörlerin isimleri de Engin’in götürdüğü sırlar arasındadır.”
“İkincisi, toplum MİT’e bağlı örgütlerin tertiplerini kınarken, dikkatler şimdi başka tarafa yöneltilmiştir. Engin’in kendi provokasyonlarına alet edenler, suç kanıtlarından biri ortadan kalktığı için şu anda kuşkusuz biraz ferahlamışlardır.” (Doğu Perinçek, 2000’e Doğru 19 Şubat 1989). Çok açık anlaşılabileceği gibi, Perinçek, hainleri ve suçluları devrimcilerin yargılayamayacağı, cezalandıramayacağı, aynı zamanda faşist katliam tezgahlarının açık kanıtlarını ve tüm ayrıntılarını da devrimcilerin ortaya koyamayacağı ve koysalar bile toplum katında bunun bir değer taşımayacağı görüşündedir. Zira onun toplumdan anladığı yalnız burjuva çevreler ve yargıdan anladığı da düzenin mahkemeleridir.
Yine ona göre hainlerin ajanların cezalandırılması MİT tertipleri gibi kötü veya MİT’in teşhirini zorlaştıran bir şey olsa gerek ki, dikkatlerin başka tarafa çekileceğinde ve MİT’in ferahlayacağından yakınıyor. Perinçek’in “demokratik amaçları” bu düzen içinde kısmi iyileşmeler sağlamak ve faşizmin ehveni şer biçimlerine eyvallah demek değilse, Engin Kaya’yı devrimci bir örgütün cezalandırmasında bu açıdan vahim bir yanlış neden görüyor? Engin çok önemli sırlarıyla gömülecekmiş, bir çok tertip karanlıklara karışacakmış. TKP/ML içindeki başka ajanlar (sanki olduğu muhakkak) açığa çıkmayacakmış… gibi hayıflanmalar… (bu işin kılıfı tabii) Perinçek de biliyor ki böyle birini cezalandıracak örgüt önce onu ele geçirmeye ve saklı gizli kalmış tüm sırlarını almaya çalışır. Bunu yazılı sözlü kanıta dönüştürme çabasını da gösterir. Nitekim eylemi resmi bildirisiyle üstlenen Dev–Sol Engin’i öldürmeden önce sorguladığını ve ses bantlarının bilahare yayınlanacağını açıklamıştır. Yukarıdaki gerekçeleri elden giden Perinçek şimdi neye sığınacak? Veya savlarından geriye ne kalacak? Yalnızca düzene itaat. Ve demokrasinin devrimle değil icazetle kazanılacağı!.. 2000’e Doğru ve Perinçek’in yaklaşımına daha sonra geniş olarak değineceğiz.
Ajan–Provokatör Engin Kaya Olayı
Engin Kaya denilen hain ML örgütlerden TKP/ML içinden çıkmış bir ajandır. Cezasını ise yine devrimci örgütlerden Dev–Sol tarafından idam edilerek buldu. Bu olay kamuoyunda önemli bir yer tuttuğu ve özellikle de TKP/ML örgütü üzerinde ‘muamma’ yaratılmak istendiği için, halka ve devrime karşı sorumluluğumuzun bir gereği olarak, olayı örgütün direkt kaynağından aktarmayı uygun bulduk. Çünkü, başta egemen sınıflar olmak üzere, burjuva boyalı basının yanında “2000’e Doğu” dergisi gibi reformist ve revizyonistler tarafından bu olay, devrimci demokrat ve proletaryanın öz örgütü üzerinde ‘muammalar’ yaratma aracı olarak kullanıldı (işlendi). Devrimci örgütlerin MİT tarafından yönlendirildiği mesaj yayılmak istendi. Özellikle “İkibin’e Doğru” dergisi bunu kendi tasfiyeci anlayışını güçlendirmek için. İllegal örgütleri yıpratmanın bir aracı olarak kullanmak istedi. Oysa olay yaratılmak istendiği kadar ne karanlık ne de ilk olan bir olaydır.