Mutaassıp Çevrelerin İttihat ve Terakki Mensuplarının Bir Kısmını Dinsizlikle Suçlamaları
Mutaassıp Çevrelerin İttihat ve Terakki Mensuplarının Bir Kısmını Dinsizlikle Suçlamaları
İnsan o seneler zarfında olup biten şeyleri hazırladıkça “bu neden böyle olmuş? Öyle olmalıydı!…” diye kendi kendine köpürüyor. Nereye baksanız orada bir mücadele, bir müsaraadan başka bir şey görülmüyordu. Kimse kimseyi çekemiyor, bu da yetişmiyormuş gibi cehaletten doğan koyu ve hiç manası olmayan bir taassup her tarafa gittikçe daha ziyade kök salıyordu. Kendilerine ininiz denildiği için bu taassubu kırmağa cesaret edemeyen İttihat ve Terakki erkânı, dindar görünmek maksadıyla bilâkis kuvvetinin bir kısmını taassuba istinat ettiriyordu. O zamanki tassup zihniyetine bir misal olmak üzere Meşihat’a gönderilen bir istid’ayı aynen aşağıya dercediyoruz. Bu istidayı okuyanlar o devirdeki koyu ve kara taassup istidadından kurtulmuş olduklarına bin defa şükredeceklerdir. “Mütemadiyen İslâm ahali ile ağlayarak aşağıdaki meselenin halline, cezasına tavassut ve müracaat eden mühim bir dini cemiyet” imzasıyla “Huzur-u Ali-i Hazreti Meşihatpenahiye” gönderilen bu istidada deniliyordu ki:
“Esefli olan aşağıdaki maruzatımızı başından sonuna kadar mütalaa buyurmanızı rica ederiz.
Bir zamanlar istibdat devrinin Osmanlılar ve hele İslâmlar üzerinde yaptığı zulümleri izah ve bununla beraber dökülen kanlı yaşları, edilen feryatları tarif etmek kabil değildir.
Nihayet Meşrutiyet’ ve hürriyet devri geldi, her biçareyi sevindirdi ve maziyi mümkün olduğu kadar unutturmağa vesile oldu. Fakat devletin ve milletin fazla meşguliyeti esnasında terbiyesiz mürebbiyelerle sütü bozuk süt analarla ve terbiyeden aciz o şefkatsiz ana baba ile büyütüldüğü Hariciye’deki T.Bey’in kızı Paris’e kaçtı. İslâm dinini yerinden sarsacak olan aşağıdaki maddeler birkaç günden beri isimleri gazetelerde yazılan reziller tarafından mukaddes dinimize karşı bir taarruz olarak gösterildiği halde bunlar sükutla geçiştiriliyor. Bu sükûtu onlar bir kabul, bir tasdik manasına alarak istedikleri gibi cahil ve fâsit olan kalemlerini, ifadelerini neticeyi takdir etmeyen veya etmek istemeyen bazı gazete muharrirlerine veriyorlar. Bunların ortaya attıkları fikirler şu üç madde üzerine istinat ediyor.
1-İslâmiyet tesettürden maksat, erkeklerin kadınlarına olan emniyetsizliklerinden ibarettir. Tesettüre riayet etmeyen diğer komşularımız acaba fuhşiyat ile mi melfufturlar?
2-Birkaç kadın almak ne oluyor? Bir erkek birkaç kadın alıyor, hatta gayri meşru münasebetlerde bulunuyor da fena bir nam ile yadedilmiyor. Halbuki bir kadın böyle bir şey yapsa fahişe diye ismi çıkıyor, neden?
3-Kadınlar, İslâmiyette erkeklerin bütün ev işleriyle meşgul birisidir. Devlet hizmetinde onların da iş görmeleri muvafık bulunmuyor. Niçin?
Ey din-i mübinimizin allâmesi! Ey bütün Müslümanların hâmisi! Bu üç maddeden cesaret alarak cahilane fikirleriyle dinlerini ecnebilere karşı küçük düşüren, Türklüğü hamakat diye telakki ettiren bu gibi deni kadınlara şeran bir cevap verilmeyecek mi? Recmedilmeğe lâyık olan bu gibilerin vücutları ortadan kaldırılmayacak ve İslâmiyetin bunlara bahşeylediği pek vasi ve namuskârane hürriyeti inkâr eden o dilleri kesilmeyecek mi?
Her ne kadar Kanun-u Esasi’miz hakkiyle şer’ i bir hürriyet değilse de milliyetimizin esasını payidar eden ve her bir umurumuzu hakkiyle sevk ve idare eden o mukaddes dinimize karşı böyle taarruz eden birkaç mütalaasız, malûmatsız, şarlatan, açık meşrep kadınların taarruzuna imkân olduğu kadar taraf-ı meşihatpenahilerinden şer’an bir ceza, velev ibret-i engiz bir mücazat tertip olunsa, sizleri ey muhterem dini mübin üstadı, sizleri hangi kanun, hangi millet protesto edecektir?
Sairlerine ibret olmak üzere husulünü istediğimiz bu ceza, emin olunuz ki o alafranga şapka tarzındaki hotozları, korseli çarşafları, çıplak kolları, evlerdeki terbiyesiz mürebbiyeleri, hasılı şeriate mugayir olan ve şehveti calip bulunan herşeyi kendiliğinden meneyliyecektir.
Bu mütearrız alçak kadınların ifadelerini gazetelerden bazıları iftihar ederek yazıyorlar. Bunlar ecnebileri tebaayi ve hatta mekteplerde bulunan ve dünyayı konyayı anlayamamış o genç şehvetperest, aşıkperver kızlarımızı kuşkulandırmaz mı? Bu itirazlar ecnebileri ve ruhani reislerini birtakım fena fikirlere düşürmez mi? Demezler mi ki:
;”İslâm kadınları dinlerinden hoşnut değil, Hristiyan olmak istiyorlar.”
Eyvahlar olsun, olsun ki 1300 yıldan beri bir bani-i İslâmiyet ve bir şerefi refahiyet olan mukaddes mezhebimize karşı milliyetini bilmeyen bizlerden birtakım nâehil rezileler –şüphesiz ki kocaları ve ailesi de müşterek- envai hakaretlerde bulunsunlar da İslâmiyet’in ülema-i benamı âdi nasihatlerle vakit geçirsinler, öyle mi? Bu şer-i şerife muvafık mıdır? Allah aşkına lütfen söyleyiniz efendim. Fatih dersiamlarından talebelerinden vesair bazıları bu gibi itirazların gazetelerde yazılmamasını iltizam eyledikleri halde hala bazı gazetelerin böyle makaleleri yazmaları hangi kanun, hangi şer-i şerifte yazılı bulunuyor? Milletin ve memleketin menafiine hadim olacak gazetelerin sütunları bu gibi itirazlar la mı dolacak?
Evet kadınlardan bahsedilsin, dinlerin müsait olduğu terakkiyi elde etmeleri için lazım olan vasıtalara dair makaleler yazılsın. Buna itiraz etmek kabil değildir. Fakat garibi şurası ki kulağımıza hiç inanamayacağımız bir haber fısıldandı. Bu haberi bize getirmek iddiasını şiddetle reddettik. Fakat o zat inat ve ısrarla diyordu ki:
-“Şeyhülislâm Efendi Hazretleri’nin devlethanelerinde Fransız ve emsali mürebbiyeler vardır. Acaba buların Şeyhülislâm Efendi Hazretleri’nin devlethanelerinde mevcudiyeti, İslâmiyet ahlâkının Fransa’dan alındığına mı delalet eder?
Her ne kadar bu sözleri red ve cerhe kalkıştıksa da aff-ı âli-i ruhimanenize binaen diyebiliriz ki bu haber birkaç mevsuk yerden daha teyit edildi. Bizim buna inancımız pek te muhtemel değilse de bu mühim keyfiyet sizlere aittir.
Velhasıl sizlerden istirham ve istirca eyleriz ki bütün mütedeyyin İslâmları teessüfe düşüren ve zahiren birtakımlarınca pek adi görünen bu mesele şer-i şerif üzere iyi bir suretle bitirilsin. Bitirilsin de birkaç günden beri gözyaşları döken ve anlar anlamaz Hristiyanların dillerine düşen o sözlerin sahibeleri ortadan kaldırılsın. Masum ve mahzun İslâm ahali de mesrur olsun!”
İşte İttihat ve Terakki bu kadar koyu taassup cerayanlarıyla karşılaşmağa mecbur oluyor, maattessüf cereyanlara karşı gelmek için ciddi bir tedbir almağa cesaret edemiyor ve az çok o cereyana istinat etmekle kuvvet alacağı zannında bulunuyordu.