Neden Dersim, Neden TDKP?
Neden Dersim, Neden TDKP?
Dersim’de, PKK’nın halka ve devrimcilere karşı tutumunun “uç” noktalara varmasının, başka bölgelerde rastlanmadığı halde baskıların, adam kaçırma ve öldürmeye varacak şekilde arttırılmasının nedenleri olayları uzaktan izleyenler için pek anlaşılır görünmüyor.
Ama gelişmelere yakından bakıldığında her şey daha açık görünüyor.
Dersim, 25 yıldan bu yana devrimci faaliyetin sürdüğü, halkını kendi sorunlarına sadece ulusal cepheden değil sosyalizm açısından da bakmaya yatkın olduğu, bilinç ve kültür düzeyi oldukça yüksek bir Kürdistan bölgesidir. Bu durum PKK’nın izlediği milliyetçi politikaları Dersimlilere kabul ettirmekte zorlanmasına neden oluyordu. Ve PKK yıllardır Dersim halkıyla sıcak ilişkiler kurmayı başaramamıştı. Bu yüzden de bildirilerde “Kahraman Dersin halkı”, “Yiğit Dersimliler” gibi deyimler kullanılsa da gayri resmi söylemlerde Dersim “sosyal şoven”, “Kürt kimliğini yitirmiş”, “Kimliğini yeniden kazanması gereken” bir il olarak nitelendi. Eyalet komutanlığını da bu gayri resmi saptamalar yönlendirdi ve Dersim’de yürüttüğü politikayı etkiledi. Bunun içindir ki, eyalet komutanlığı halkla arasındaki soğukluğu gidermek için politikalarını gözden geçirmek yerine, yayımlanan son bildirilerden de açıkça anlaşılacağı gibi, zorlama yöntemlerle kendisini halka kabul ettirme yolunu tercih etti. Bir süredir de adım adım bugünkü, devrimcileri kaçırma, “esir” alma ve öldürme noktasına gelindi.
TDKP de aynı nedenle, Dersim’e “boyun eğdirmek” için hedef seçildi; bunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü, TDKP’nin bölgedeki çalışması PKK’dan daha eski tarihlere dayanıyordu ve halk içinde önemli bir prestije sahipti. Bu nedenle de PKK Eyalet Komutanlığı, bölgedeki çalışmasının ve halkla kurmak istediği yakınlaşmanın önünde en büyük engel olarak TDKP’yi görüyordu.
Bu noktada 1980 öncesinde PKK tarafından uygulanan “eski” politikanın, “önderleri yok et geri kalana boyun eğdir” taktiği hatırlatıldı. Ard arda yayınlanan bildirilerde devrimciler, komünistler ve halk tehdit edildi; onlara tek seçenek olarak PKK’ya tam biatı öne sürüldü.
Çelişkiler, Çelişkiler…
TDKP’nin dört gerillasının öldürülmesine varan gelişim seyrine bakıldığında, PKK, ERNK merkezi ve Dersim Eyalet Askeri Konseyi’nin açıklamaları ve tutumlarında pek çok çelişmenin var olduğu görülür. PKK aylardan beri, Kürt mücadelesine yardımcı olacak her olanağı değerlendirmek adına, aşırı pragmatist bir tutumla, Türk egemen sınıfları, onların parti ve politikacıları arasında müttefik arayıp, en küçük bir çatlağı bile büyüterek lehine kullanmaya çalışıyor.
Öte yandan Kürt yada Türk, Kürt mücadelesine sıcak bakan bütün siyasi çevrelere cephe çağrısı yapıyor; herkesle, en küçük bir birlik noktası hile olsa birleşmek istediğini propaganda ediyor. Dahası, Türk işçi ve emekçilerine yaptığı çağrılarda Kürt ulusal mücadelesinin sadece Kürtleri değil Türkleri de ilgilendirdiğini haklı olarak öne sürerek, Türk işçi ve emekçilerinden destek bekliyor. Ama pratikte bütün bu söylentiler tersine dönmektedir. Kör terör eylemleriyle Kürt ve Türk emekçileri karşıya alınarak şovenistlerin eline yığınların kafasını bulandıracak sayısız silah verilmektedir. Üstelik bu “tutarsızlık”, Türk emekçilerinin Kürt ulusal mücadelesi içini destek sağlayacak eni önemli gücü olan gerillaları uydurma nedenlerle katletmeye kadar geliştiriliyor. Oysa, adının kimi küçük burjuva siyasi çevreler tarafından “Kürt partisi”ne çıkarılması pahasına Kürt ulusal mücadelesine destek veren en tutarlı ulusal mücadele destekleyicisi TDKP’ydi. PKK bir yandan Türk işçi ve emekçilerinden destek isterken öte yandan bu katmanlarla arasında tek köprü olacak bu politik olanağı tanımadı, tersine komplolar yapmayı ve pusular kurmayı tercih etti. Bütün bu uygulamaların ulusalcı çizgiyle nasıl uzlaştırabileceği konusunda da kimseyi ikna edemedi; edemezdi de.
Ama çelişkiler bu kadar değildi. Örneğin, katliama ilişkin bir bildiri yayınlayan ERNK Avrupa Örgütü, olayı basitleştirmek için “Savaş koşullarını bilmek ve anlamak gerekiyor. Savaş alanında devrimi ve gerillayı zorlayan koşullara ve bu yönlü pratiğe ve gerillayı takibe karşı tavır konulmuştur” gibi pek anlaşılır olmayan bir gerekçe öne sürüp “Bizim ne TDKP, ne de başka bir sol güce karşı özel bir tavrımız yoktur. Bunu tasvip etmiyoruz” derken, aynı gün Dersim Eyaleti Askeri Konseyi, “Yüzlerine sol maskesi takan bazı güçler eskiden eşkıyaların yaptığı ‘ilericilik, devrimcilik, hatta komünistlik’ adına yapmaya başladılar. Bunlardan biri de adına TDKP yada Halkını Kurtuluşu denilen güçtür. HK, mücadelemizin Dersim’de kök salmasıyla devreye sokulan provokatif bir güçtür” ifadelerini kullanıyordu.
Dersimlilerin, Kürtler’in, PKK’lıların, işler ve emekçilerin kime inanması gerekiyor. Dersim Eyalet Komutanlığına mı, yoksa ERNK Avrupa Örgütü’ne mi? aynı iki kolu birbiriyle mi çekişmektedir yoksa kamuoyundaki tepkiyi saptırmak için bir senaryoda roller mi bölüşülmüştür? Bu, henüz aydınlığa kavuşmadı. Ve gerçek tutumun ne olduğuna, lafa bakarak değil, tutumlara bakarak karar verilmesi gereken günlerde yaşıyoruz artık.
Çıkmaz Yol ve Provokasyonlara Açık Çizgi
Dersim Eyaleti Askeri Konseyi son iki haftadır bildiri üstüne bildiri yayınlayarak, devrimcileri uydurma gerekçelerle provokatör ilan ederek sindirmeye çalışıyor. Ve “provokatörlerin” cezalandırılacağını açıkça ilan ediyor. Bu çerçevede Kamer Özkan infaz edildi. Dergimizin Dersim muhabiri Hıdır Güyıldar ve iki Dersimli devrimci Hüseyin Aygün ve Kemal Özer’in ele başı olarak cezalandırılacakları duyuruldu. Bu yazı içinde metinlerine yer verdiğimiz “emirnameler” göz önüne alındığında binlerce Dersimli’nin en ağır cezalara çarptırılması için gerekli suçu işledikleri görülüyor. Yarın bu adı verilen ve verilmeyen suçlular güvenlik güçleri ve kontrgerilla tarafından infaz edilirse, evinde televizyon antetli bulunanı köylü ve kentlilerin evleri yakılmaya başlanırsa, öğretmenler öldürülmeye devam edilirse Dersim Eyalet Komutanılığı, “bunları biz yapmıyoruz” dese kimi ikna edebilir?
Çünkü ortam, izlenen çizgi nedeniyle bütün provokasyonlara açık hale getirildi ve PKK Dersim Eyalet Komutanlığı ile devletin politikasını ayıran çizgi belirsizleşti.
Bu yüzden de halk adına, halka tepeden bakarak onun kurtarıcılığa soyunan çizgi, varıp dayanacağı yere dayandı. Bu doğrultuda atılacak her adım ancak Kürt ulusal mücadelesini bastırmak isteyenlerin işitme yarayabilir.
Tam metnini çerçeve içinde verdiğimiz TDKP ve Kürdistan örgütü açıklamaları, PKK’nın açmazını ve bu açmazdan çıkışın yolunu tarif ediyor:
“Partimiz ve Kürdistan örgütümüz, PKK’nın bu politika ve eylemlerini ve Kürt halkının mücadelesine büyük bir darbe olan bir katliamı şiddetle kınamakta, katledilmiş Kürt komünistlerinin mücadelesini sürdürmekte kararlı olduğunu ilan etmektedir. Partimiz ve Kürdistan örgütümüz halka ve özgürlük ve demokrasiden yana olan herkese karşı sorumlu davranacak, PKK’nın sürüklemek istediği çatışmalara Kürt ve Türk emekçilerinin mücadelesine tamiri olanaksız zararlar verecek olan karşılıklı misillemelere girmeyecektir. Partimiz ve Kürdistan örgütümüz, Kürt halkının özgürlük mücadelesine zarar verecek herhangi bir eylemi asla benimsemeyecektir. Buna karşılık, vurgulayalım ki; Dersimde ve Kürdistan’ın her bölgesinde, PKK’nın yanılışlarının eleştirisi dahil, bağımsız çalışmasını, burjuvazi ve gericiliğe karşı mücadelesini sürdürmekten, ilerletmekten, geliştirmekten ve çalışmasını savunmaktan asla geri durmayacaktır. PKK, zor ve baskı yoluyla, komünistlerin mücadelesini önleyebileceğini düşünüyorsa büyük bir yanılgı içindedir ve bu düşünceden vazgeçmelidir. Eğer bu yanlış yoldan yürümeye devam edecek olursa, her şeyden önce PKK saflarında mücadele eden Kürt emekçilerini baltaladığını, onları burjuvazinin ‘askerleri’ haline getirildiğini kabul etmek zorundadır.”
Türkiye devrimci hareketi, ‘80 öncesinde de benzer durumlar yaşadı ve bu yolun çıkmaz olduğu görüldü, bugün tüm devrimcilerin, işçi ve emekçilerin beklediği; PKK’nın girdiği yoldan dönmesi, komünistlere, devrimcilere, demokratlara dostça yaklaşmasıdır.
4 TDKP’linin öldürülmesi üzerine TDKP’nin yurtdışı bürosu da 13 Ekim 1993 günü “Kürt ve Türk halkına ve ilerici kamuoyuna açıklama” adlı bir açıklama yaparak PKK’nın yapmış olduğu saldırıyı kınıyordu. TDKP MK imzalı açıklamada “PKK gerici egemen güçlerin işbirlikçisi” olmakla suçlanıyordu. TDKP MK açıklaması aynen şöyleydi:
9 Ekim 1993 Cumartesi günü, Tunceli, Hozat bölgesinde Kürt halkının dolayısıyla Türk halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesine darbe vuran ve Kürdistan’da ve Türkiye’de daha önce, bu boyutta hiç yaşanmamış kanlı bir olay gerçekleşti: Partimizin, Türkiye Devrimci Komünist Partisi’nin Kürdistan örgütünün on militanı pusuya düşürüldü. Açılan yaylım ateşiyle, Kürt halkının en değerlilerinden on evladının altısı katledildi, dördü yaralandı. Kürdistan’da ve Dersim’de, giderek artan oranda cinayetler işlendiği ve katliamlar yapıldığı kamuoyunca bilinmektedir. Kürdistan’daki cinayet ve katliam çeteleri bilinmektedir. Ne var ki, bu katliamı yapan ne kontrgerilla, ne Hizbullah, ne devletin öteki cinayet örgütleri oldu. Kendilerini, Kürt halkının özgürlük ve Türk ve Kürt halkının kardeşliğine adamış bu on devrimciyi, pusuya düşürerek yaylım ateşine tutan, altısını katleden ve dördünü yaralayan örgüt Kürt ulusunun özgürlüğü için mücadele ettiğini öne süren PKK Dersim örgütü oldu. PKK Dersim örgütünün silahlı bir timi, kendilerinin görüşme talebini kabul eden, ağırlayan ve içtenlikle konuşan bu on devrimci halk adamını, bu kabul ve ağırlama sırasında aniden bastırarak, pusuyla katletti ve yaraladı.
Bu katliam, PKK merkezinin kararıyla mı, yoksa bölgedeki örgütün özel politikalarına göre mi yapıldı, bunu bilmiyoruz. Ancak, işlenen bu cinayetin PKK’nın bir süreden beri gösterdiği yönelim ve geliştirdiği politikalarla doğrudan bağlı olduğunu da gözlemlemekteyiz: PKK’nın kendi içinde yada dışında olsun, kendine “biat” etmeyen her insanı ajanlık ve provokatörlükle suçlayıp mahkum etme ve ortadan kaldırma çizgisi izlediği bilinmektedir. Öte yandan, Kürdistan halkını “halk adına zaptu rapt altına almayı, ezilen Kürt emekçilerine zor uygulayarak egemen olmayı, politika haline getirmekte olduğu, açıkça görülmektedir. Bu yönelim ve gelişmelerin sonucu olarak da, Kürdistan’da, özel olarak Dersim’de; kendinden bağımsız çalışma yürüten, Kürt emekçi sınıfların sınıfsal uyanışı, ulusal özgürlüğü, halkın özgürlüğüne dönüşmesi ve halkların kardeşliği ve özgür birliği için mücadele eden örgüt ve partilere karşı tehdit ve zor uygulama yönünde, hızlanan adımlar attığı, açık bir gerçektir. Nitekim başka bölgelerde olduğu gibi Dersim’de yaptığı eylemler, onun bu yöndeki adım ve girişimlerinin kanıtıdır. Dersim halkına zor tehdidi ile dayatılan ekonomik ve politik yasalar; Eğit–Sen’li öğretmenlerin katledilmeleri, Dersim halkına bağlı bir insan olan belediye başkanını ve başka ilerici kişileri tehdit etme ve uydurma kanıtlarla ajan ilan ederek ve öldürme kararları, PKK’nın girdiği yolu ve varmak istediği yeri açıkça ortaya koymaktadır. Görülen, odur ki; Partimizin ve Kürdistan örgütünün on yiğit militanı, emperyalizme ve Türk ve Kürt burjuvazisi ve gericiliğine karşı, Kürt işçi ve emekçilerini savundukları ve baskı ve tehditler karşısında boyun eğmedikleri için katledilmişlerdir.
Partimiz ve Kürdistan örgütümüz, PKK’nın bu politika ve eylemlerini ve halkın mücadelesine büyük bir darbe olan bu katliamı şiddetle kınamakta, katledilmiş Kürt komünistlerinin mücadelesini sürdürmekte kararlı olduğunu ilan etmektedir. Partimiz ve Kürdistan örgütümüz, halka ve özgürlük ve demokrasinden yana olan herkese karşı sorumlu davranacak, PKK’nın sürüklemek istediği çatışmalara, Kürt ve Türk emekçilerinin mücadelesine tamiri olanaksız zararlar verecek olan karşılıklı misillemelere girmeyecektir. Partimiz ve Kürdistan örgütümüz, Kürt halkının özgürlük mücadelesine zarar verecek herhangi bir eylemi asla benimsemeyecektir. Buna karşılık vurgulayalım ki; Dersim’de ve Kürdistan’ın her bölgesinde, PKK’nın yanlışlarının eleştirisi dahil , bağımsız çalışmalarını, burjuvazi ve gericiliğe karşı mücadelesini sürdürmekten, ilerletmekten, geliştirmekten ve çalışmasını savunmaktan asla geri durmayacaktır. PKK, zor ve baskı yoluyla, komünistlerin mücadelesini önleyebileceğini düşünüyorsa büyük bir yanılgı içindedir ve bu düşünceden vazgeçmelidir. Eğer bu yanlış yoldan yürümeye devam edecek olursa, her şeyden önce PKK saflarında mücadele eden Kürt emekçilerini baltaladığın, onları burjuvazinin askerleri haline getirdiğini kabul etmek zorundadır.
PKK’nın Kürdistan örgütümüze karşı gerçekleştirdiği kanlı saldırıların ve Kürt ve Türk ulusundan emekçi halka karşı terör eylemlerinin gerisinde, halka yabancı olan bir devrim ve örgüt anlayışı yatmaktadır. Mensupları halk arasından bile gelse, halkın üstünde tıpkı burjuva partisi ve burjuva ordusu gibi, halk adına hareket eden ve halk adına halka baskı ve zor uygulayan örgütün varabileceği bir yer yoktur. PKK, şu düşüncelerini bir çağrı olarak kabul etmelidir: Yürünülen yol, izlenilen çizgi ve halka ve onun en kararlı savunucusu Kürdistan örgütümüze karşı yapılan saldırı despotik Kürt burjuvazisinin politikasının bir ifadesidir. Ve bu politikadan devrime, halk devrimine ulaşmak olanaksızdır. Kemalizmin Kürtçe’ye kopya edilmesinin emekçi halk için hüsran ve yenilgi olacağı, emperyalizme boyun eğmeye varacağı anlaşılmak zorundadır. Eğir, Kürt halkının özgürlüğünü gerçekten savunacaksa, PKK bu gerçeği anlamak zorundadır.
Kürdistan ve Dersim halkı bilmek zorundadır ki; kendi kaderini ve geleceğini eline almadan, kurtulma, ulusal ve sınıfsal köleliği yıkma olanağı yoktur.
Dersimli on Kürt komünist, Kürt halkının asırlar boyu süren köleliğin son bulması, ulusal özgürlük mücadelesinin emekçi halkın kurtuluşu mücadelesine dönüşmesi için çalışırken saldırıya uğradılar. Onlar, yüzyıldır sömürülen, uyuşturulan ve aldatılan Kürt işçi ve köylülerinin uyanışı, örgütlenmesi, kendi kader ve geleceklerini kendi ellerine almaları için mücadele ediyorlardı. Çünkü, kader ve geleceğini kendi eline almadan, Kürdistan halkı için ulusal ve sınıfsal kurtuluşun olanaksız olduğunu öğrenmişlerdi. Kürt ve Türk halklarının düşmanlığı değil, kardeşliğini savunuyor; bu iki halkın emperyalizme ve her türden gericiliğe karşı dayanışması için çalışıyorlardı. Onların saldırıya uğramaları, kuşkusuz, Kürt halkının kurtuluşu ve halkların kardeşliğine karşı bir saldırı olmuştur. Ve Kürt ve Türk uluslarından Türkiye halkı bu saldırının, gerçekte kendi özgürlük ve demokrasi mücadelesine vurulmuş bir darbe olduğunu anlamaktadır. Kürt ve Türk işçi ve emekçileri, bu katliamı ve benzeri girişimleri kuşkusuz protesto etmekte ve özgürlük ve demokrasi mücadelesinin neferleri olan bu genç emekçileri bağrına basmaktadır. Kuşkusuz bu kardeş halklar, tutumlarını, kendi kaderleri ve geleceklerini, kendi ellerine alma mücadelelerini her iki halkın özgür birliği ve kardeşliğine taşıyan gerçek demokrasi ve özgürlük mücadelesine genişleterek kanıtlayacaktır.
Son olarak vurgulayalım: Tehditler, asılsız suçlamalar, saldırılar ve cinayetler, partimizin ve Kürdistan örgütümüzün, Kürt halkının aydınlanması, örgütlenmesi çalışmasını ve faşizme ve ulusal zulme karşı mücadelesinin gelişmesini asla durduramayacaktır. Ve partimiz, PKK’yı, gerici egemen sınıfların ekmeğine yağ süren eylemlerden geri dönmeye, halka yardım eden bir tutuma ve mantıklı bir politikaya çağırmaktadır.
Kürt, Türk ve çeşitli milliyetlerden işçiler, köylüler, aydınlar ve tüm emekçiler; emperyalizmin, egemen sınıfların ve onların faşist diktatörlüğünün ekonomik, politik çok yönlü saldırılarının yoğunlaştığı, ortak düşmana karşı birleşik devrimci mücadeleyi geliştirmenin giderek artan bir önem kazandığı günümüz koşullarında, bu mücadelenin gelişmesini engelleyen, diktatörlüğün provokasyonlarına zemin hazırlayan, bu ve benzeri saldırılara karşı açık ve net bir tavır almak zorundadırlar. Çünkü bu tutum, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin gelişmesinin ve halkın güçlerinin biriktirilmesinin ve korunmasının zorunlu koşuludur.
13 Ekim 1993
TDKP–Merkez Komitesi