Paşa Güven Paris’te İnfaz Edildi
Devrimci Sol’un kurucularından Paşa Güven, Dursun Karataş’ın emriyle Paris’te infaz edildi.
1955, Erzincan Refahiye doğumlu Kürt Alevisi Paşa Güven ailesiyle beraber geldiği İstanbul’da 70’li yılların başında Devrimci Hareketle tanışacaktı. Çevresindeki insanların sol görüşlü olması Güven’i de daha lise yıllarında hızlı bir devrimci sempatizan yapacaktı. Okuduğu lisede devrimci yol çizgisinde faaliyet gösteren Dev–Lis’de çalışmalara başladı. Üniversiteyi kazandığında katıksız bir Devrimci Yol taraftarıydı. Üniversitedeki faaliyetlerini Devrimci Yol taraftarlarının hakim olduğu İYÖD’de sürdürdü. Kısa bir sürede bu derneğin başkanlığına seçildi. 1976 yılının başlarında okuduğu okulda ve çalışmalarını sürdürdüğü İYÖD başkanlığında sivrildi. Sol gruplar içerisinde en popüler gençlik liderlerinden biri olmuştu. Hareketli bir yapıya sahip olan Paşa Güven İstanbul Dev–Genç’in her eyleminde baş rolü çekiyordu. Ajitatif konuşmalarıyla kitleleri provoke etmekte üstüne yoktu. Dev–Genç’in düzenlediği miting ve yürüyüşlerde, üniversitelerde düzenlenen forumlarda polisinde dikkatini çeken Paşa Güven 1977 yılının Ocak ayı başında Site Öğrenci Yurdu çevresinde ülkücü öğrencilere yapılan silahlı saldırıdan dolayı aranmaktaydı. Polis tarafından aranan Paşa Güven 10 Ocak günü üzerinde silah bulundurduğu için güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınmış, bir hafta süren sorgusunun sonunda cezaevine gönderilmişti.
Polis tarafından sorgulanan ve cezaevine gönderilen Paşa Güven hakkında dönemin “Politika” ve “Cumhuriyet” gibi solcu günlük gazetelerde “Paşa Güven’e İşkence Yapıldı” haberleri manşetten veriliyordu. Dev–Genç GYK üyesi, İYÖD başkanı Paşa Güven, Marksist militanlar ve örgütler tarafından da işkenceye direnen örnek bir devrimci lider olarak görülüyordu. Paşa Güven sorgusundan sonra mahkemeye götürülürken, 12 Ocak 1977 tarhli Politika gazetesinde “İYÖD başkanı eli alçılı ve gömleği kanlı adliyeye getirildi” haberleri verilerek Paşa Güven lehinde kamuoyu oluşturulmaya çalışılıyordu.
Paşa Güven silahla yakalandığında ünlü karikatürist Turhan Selçuk’un Paşa–General esprisine de konu olmuştu.
Paşa Güven cezaevinde ünlü mafya babalarıyla da tanışacaktı. Bunlardan biri de Dündar Kılıç’tı. Kılıç yıllar sonra anılarında Paşa Güven’e methiyeler düzecekti. Güven’in mafyayla ilişkileri işte bu tarihte başlıyordu.
Paşa Güven 1977 Haziran ayında Şehzadebaşı’ndaki Site Yurdunun arka bahçesinde polise ateş açtıktan sonra kaçarken tekrar yakalanmış 5 ay yattıktan sonra tahliye olmuştu.
Paşa Güven cezaevinden tahliye olduktan sonra Devrimci Yol içerisindeki çalışmalarını Şubat 1978’e kadar sürdürdü. Bu tarihten itibaren içinde yer aldığı Devrimci Yol hareketiyle örgütsel bağlarını İstanbul Dev–Genç’teki arkadaşlarıyla askıya alacaktı.
Paşa Güven, aralarında Dursun Karataş, Bülent Uluer, İrfan Yavru, Hüseyin Telci, Sinan Kukul, Bedri Yağan gibi isimlerin bulunduğu İstanbul Dev–Genç kadrosuyla birlikte 1978 Nisan Ayında Devrimci Yol hareketinden ayrıldıklarını yayınladıkları bir bildiriyle kamuoyuna duyurdular. Paşa Güven, Dursun Karataş ve Hüseyin Solgun’la birlikte 1978 yılının Temmuz ayında Devimci Sol’u kurdular. 20 Aralık 1978’de İstanbul’da yapılan örgüt toplantısında Dev–Sol’un yurtdışı sorumluluğuna getirildi. örgütün bu tarihten ayrıldığı 1985 yılına kadar Dev–Sol MK üyesi ve yurtdışı sorumlusu olarak görev yaptı.
Paşa Güven, 1978–80 döneminde Devrimci Sol adına ilk dış bağlantısını FHKC ile yaptı. Lübnan ve Suriye’de bir çok Marksist örgütle ilişki kurdu. FHKC ile Dev–Sol arasındaki silah temininden her türlü ilişkiye kadar birçok alanda yapılan işbirliğinden Paşa Güven imzası vardı. 12 Eylül’den sonra Dev–Sol MK üyeleri Dursun Karataş ve Hüseyin Solgun’un yakalanmalarından sonra örgütün dışarıda kalan ve en güvendiği yöneticilerinden biri olarak görüldü. Dev–Sol’u canlandırmak ve cezaevlerindeki örgüt militanlarının maddi finansmanının sağlamak için geçmişte ilişkisi olduğu yeraltı dünyasıyla bağlantıya geçti. 1981 yılında İtalyan polisi tarafından uyuşturucu ticareti yaptığı sırada yakalanan, ancak siyasi mülteci sıfatıyla serbest bırakılarak Fransa’ya teslim edilen Paşa Güven oradan da Almanya’ya geçerek Dev–Sol faaliyetlerini sürdürdü. Almanya ve Fransa arasında mekik dokuyan Paşa Güven Ermeni terör örgütleriyle de ilişki kurdu. Asala eylemlerine destek verdi. Paşa Güven’in mafyayla ilişkisi ve uyuşturucu ticareti yaptığı söylentileri Türkiye’deki cezaevlerinde tutuklu bulunan Dev–Sol yönetimiyle arasının açılmasına sebep olacaktı. Dev–Sol lideri Dursun Karataş, Paşa Güven’in uyuşturucu ticaretinden büyük paralar kazandığını bu paraları örgütten sakladığını örgüt parasıyla Avrupa’da krallar gibi yaşadığını iddia ederek Avrupa’daki taraftarlarına cezaevinden yolladığı haberlerle Paşa Güven’den hesap sorulmasını istiyordu. Paşa Güven kısa zamanda ulaştığı maddi güçle etrafında bir çok militanı da toplamıştı. Bunların bir kısmı Türkiye’den kaçan militanlardı. Avrupa’daki Dev–Sol taraftarları arasında Paşa Güvenle ilgili başlayan tartışmalar, örgütün ikiye ayrılmasına sebep olacaktı. Bir grup Paşacılar, Diğer grup ise (Dursun Karataş) Dayıcılardı.
Dursun Karataş’a göre Paşa Güven 1979 yılında Kapalı Çarşı soygunundan elde edilen 40 kilo altını yurtdışına kaçırıp örgütten gizlediği için büyük suç işlemişti. Örgütün maddi finansını karşılayacak olan 40 kilo altının hesabını örgüte vermemiştir.
Paşa Güven 1985 yılında İtalya’da silahla yakalandı. Türkiye’nin tüm isteğine rağmen idam cezasıyla yargılandığı için iade edilmeyen Paşa Güven bir süre cezaevinde yattıktan sonra serbest bırakıldı.
1985 yılında Paşa Güven Dev–Sol’dan ayrıldığını bir bildiriyle duyurur. Bu açıklama Karataş taraftarlarını da rahatlatır. Paşa Güven’in yerine örgüt sorumluluğuna Çetin Malkoç getirildi. Yeni yurtdışı sorumlusu göreve başlar başlamaz Paşa Güven’in örgütle hiç bir ilişkisinin kalmadığını en kısa zamanda eline geçirdiği örgüt parasını iade etmesini ve Devrimci Sol’a hesap vermesini istedi. Paşa Güven ise Dev–Sol’un iddialarını ciddiye almadı. Dün emri altında çalışan militanların kendisine her hangi bir saldırıda bulunamayacaklarını düşünüyordu. Ama işler Paşa Güven’in düşündüğü gibi gitmeyecekti. Dev–Sol Paşa Güven hakkında infaz kararını çoktan vermişti. İş zamana kalmıştı.
Dev–Sol Paşa Güven’i mafyacılıkla suçlarken aynı şeyi Paris’te ve Amsterdam’da kendileri de yapacaktı. 1988 yılının 6 Temmuz’unda Dev–Sol militanı Ahmet Köksal’ın liderliğindeki bir grup Dev–Sol militanı mafya mensuplarımın gittiği Amsterdam’daki Karadeniz kıraathanesinden her zamanki haraçlarını almak için gitmişler. Haraca bağladıkları mafya mensuplarından kendilerine verilen miktarın arttırılmasını istemişlerdi. Bağış adı altında haraç toplayan Dev–Solcuların bu seferki talebine kahveye takılan mafya mensupları karşı çıkmışlardı. Haraç tartışması silahlı çatışmaya dönüşmüş, çıkan çatışmada mafya çevresinin mensuplarından Urfalılar olarak bilinen grubun önde gelen isimlerinden Mehmet Horoz olay anında ölmüştü. Olay yerinde bir kişi de ağır yaralanmıştı. Ağır yaralanan Ahmet Köksal bir gün sonra kaldırıldığı hastanede can vermişti.
Ölenlerden biri olan Ahmet Köksal, Fransa’ya siyasi iltica talebinde bulunan 26 yaşındaki Dev–Sol militanıydı. Köksal’ın ölümü üzerine bir açıklama yapan Avrupa’daki Devrimci Sol’un basın sözcüsü Köksal’a sahip çıkıyordu.
Ahmet Köksal’ın öldürüldüğü yıl Dev–Sol’un hedeflerinden biri de eski liderleri ve yoldaşları Paşa Güven’di. Ne bahasına olursa olsun Paşa Güven öldürülmeliydi. Dursun Karataş, Paşa Güven’in infazına yol açan süreci şu sözlerle başlatıyordu:
Avrupa örgütlülüğünün başına oturmuş bu hain, buradaki taraftarlarımızı da bir türlü gelmeyen savaşma günleri hikayeleriyle aldatarak, hareketin maddi olanaklarını kendi yaşamını idame ettirmek için kullanıyordu. Her türlü ahlaksızlık, mafyacılık işlerine boğazına kadar batmıştı. Tüm bunları yaparken hareketimizin adını kullanıyordu. Paşa Güven haini ile kaçınılmaz olarak hesaplaşacaktık ve ihanetinin cezasını mutlaka ödeyecekti.
Karataş’ın cezasını mutlaka ödeyecek dediği Paşa Güven’e ilk infaz girişimi misafir olarak evine gelen yakından tanıdığı Dev–Sol’un tetikçileri tarafından yapılacaktı. Paşa Güven’in evine çay içmek ve Devrimci Sol ile ilgili konuları tartışmak üzere gelen iki militan Paşa Güven’in kendilerine çay servisi yaptığı sırada silahlarını çıkararak Güven’i kurşun yağmuruna tuttular. Olayda Paşa Güvenle birlikte nikahsız eşi Ayşen Yılmaz’da Dev–Sol kurşunlarına hedef olmuştu. Kurşunlar peş peşe sıkılırken annesinin ve babasının vurulmasına tanık olan Paşa Güven’in oğlu küçük Mahir’de şoka girmişti. Paşa Güven oğluna Mahir Çayan’a olan hayranlığından dolayı Mahir ismini vermişti. Paşa Güven ve eşi saldırıyı yaralı atlatırken şimdilik ölüme teslim olmamışlardı. İlk saldırıdan kurtulan Paşa Güven ikinci saldırıdan kurtulamayacaktı. Bu sefer yanında eşi yoktu. 12 Temmuz günü Paris Republique Meydanında kendisini takip eden Dev–Sol militanının 7,65 kalibrelik bir silahla arkadan ensesine sıktığı tek kurşunla öldürüldü. Silah sahibini vurmuştu. Yıllarca sağa sola kurşun sıkan, örgüt militanlarını eyleme sürükleyen, Devrimcilikten mafyacılığa, savrulan bir hayat Paris’te son bulacaktı. Katiller dışarıdan değil içeriden di. Hem de örgütün merkezinden. Kurucusu olduğu, liderliğini yaptığı, ömrünü verdiği Devrimci Sol kendisinin katili olacaktı.
Karataş’ın emri yerine getirildi. Paşa Güven infaz edildi. Ama Avrupa’daki Dev–Solcular arasındaki çekişme bitmedi.Çetin Malkoç’tan sonra Dev–Sol sorumluluğuna Şaban Kılıç getirildi. Onun da Aralık 1991’de trafik kazasında ölümünden sonra yerine Aslan Şener Yıldırım getirildi. 13 Eylül 1992’de örgüt lideri Dursun Karataş’ın Berlin’deki örgüt evinde Bedri Yağan ve arkadaşları tarafından enterne edilerek evin bodrumuna hapsedilmesiyle başlayan olaylar örgütün ikiye ayrılmasına sebep olacaktı. Bedri Yağan ve arkadaşları tarafından Karataş’a yönelik suçlamaların yapıldığı Avrupa’da yayınlanan Devrimci Sol dergisinin özel 9. sayısında üstü kapalı olarak da Paşa Güven hakkında da açıklamalar yapılıyordu. Dergide “Yoldaşlar” başlığı ile sunulan yazıda şöyle deniliyordu:
Dursun Karataş’ın ülkede veya başka bir yerde kadroların önünde yapılacak bir araştırma sorgulama sürecinden kurtulması mümkün değildir. Çünkü hareketimiz tarihinde bunu hiç kimse başaramadı, tarihimize bakanlar nice şöhretin bu süreçten geçmekten kurtulmadığını göreceklerdir.
Burada kastedilen şöhret Paşa Güven’den başkası değildi. Bu itirafın yanı sıra Paşa Güven’in uyuşturucuya ilişkin gelir miktarında örgütü aldatması nedeniyle Dursun Karataş’ın emriyle öldürüldüğünü, bir grup Devrimci Sol üyesinin iddiaları arasında.
Türkiye’de yayınlanan haftalık Artı Dergisinin 18 Temmuz 1991 tarihli 2. sayısında “Silah sahibini vurdu” başlıklı haberde “Dev–Sol’un önemli isimlerinden Paşa Güven’in öldürülmesi” olayına yer verilerek Paşa Güven’in kurucusu olduğu Dev–Sol tarafından Paris’te nasıl öldürüldüğü anlatılıyordu. Haberde Paşa Güven’in devrimcilik serüveninden, mafyayla olan ilişkilerine kadar birçok detaylara da yer veriliyordu. İşte Artı dergisinde yayınlanan haber:
Şarjör şıkırtıları, pansumanlar, teksir makinesi gürültüleri, sigara dumanından gözün gözü görmediği izbe odalar, tevkif müzekkereleri, afiş tutkalları ve kırmızı boyalarla lekelenmiş parkalar, slogan atmaktan kısılmış sesler… Bu motiflerle örülü 36 yıllık bir yaşam, 12 Temmuz günü bir namlunun ucunda noktalandı. Dev–Sol’un eski liderlerinden Paşa Güven, Paris’in Kuzey, garı yakınlarında arkasına yaklaşan bir kişi tarafından ensesine bir kurşun sıkılarak öldürüldü. Testi, kırıldı.
Paşa Güven, 70’li yılların ortalarında İstanbul’un en popüler devrimci gençlik liderlerinden biriydi. Refahiye’den ailesiyle beraber 3 yaşında İstanbul’a gelen ve Aleviliği Kürtlüğünden önde gelen yoksul işçi babanın çocuğu, gecekonduda geçen lise yıllarında hızlı bir devrim sempatizanı oldu. Devrimci Liseliler Derneği (Dev–Lis) içinde çalıştı ve ardından Devrimci Yol çizgisinde İstanbul Yüksek Öğrenim Derneği (İYÖD) başkanlığına seçildi. İsmi etrafındaki efsane de bu yıllarda oluştu. Aynı siyasi grupta yer alan bir arkadaşı, o günlerini şöyle anlatıyor: “Boykotlarda, işgallerde, mitinglerde, cenaze törenlerinde kimi zaman elinde megafonla slogan atar, kimi zaman kolunda görevli pazıbendi safları sıklaştırır, kimi zaman kürsüde Ajitatif konuşmalar yapardı. Devrimci gençliğin sembol isimlerindendi. Şakacı ve esnek görünür, kızdı mı da, tam kızar izlenimi verirdi. Yasal kitle eylemlerinde ünlü polis şefleri kendisiyle muhabbet ederlerdi. O da onlarla atışmaktan kaçınmazdı. Bir de, poliste tek kelime konuşmamasıyla ünlüydü…
Güven bu hapisliğinde yer altı dünyasının ünlülerinden en alt düzeydeki lümpenlere kadar pek çok kişiyle aynı dönemde yattı. Ünlü kabadayı Dündar Kılıç’ın yıllar sonra bile Güven’in adı geçtiğinde “Delikanlı çocuk” diye “takdirlerini” belirttiği söylenir. Yine yakın arkadaşlarının anlattıklarına göre, iyi bir konuşmacıdan çok, iyi bir örgütçüydü ve yoğun pratik faaliyetler nedeniyle teorik çalışmalara, okumaya pek zaman bulamamıştı. “İstanbul polisinde o dönemde çalışıp da, Güven’i tanımayan yoktur” dense yeridir. Kadırga Yurdu’ndan arkadaşı Dursun Karataş ile birlikte Devrimci Yol’dan ayrılıp Dev–Sol’u kurdukları yıldır. Güven, bu dönemeçte yeterince deşifre olduğu üniversiteleri bırakıp gecekondu semtlerinde çalışır. Merkez komitesinde yer aldı. Dev–Sol, solun büyük bölümünden farlı olarak “Faşist yuvaları devrimci şiddetle dağıtacağız” sloganıyla “faşist teröre karşı silahlı mücadele ekipleri” ve ülke genelinde “silahlı devrim birlikleri” kurar ve hızla radikalleşir. Dev–Sol’un bu dönemde MHP’li Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak ile eski başbakanlardan Nihat Erim’in öldürülmesi gibi Türkiye’yi sarsan siyasi suikastlara girişmesi, kitle eylemlerinden uzaklaşıp tanınmış militanlarını yeraltına çekmesine yol açar. Paşa Güven de, bunların başındadır. 1980 Temmuzunda Lübnan’a geçer, artık Dev–Sol’un yurtdışı sorumlusudur. Lübnan yıllarında George Habbaş’ın lideri olduğu Filistin Kurtuluş Cephesi’yle Dev–Sol arasında sıkı ilişkiler kurar.
Güven, 1993’te Lübnan’ı terk edip siyasi mülteci olarak Fransa’ya yerleşir. Kendisi bu konuda pek konuşmaz ama, yakın arkadaşlarının değerlendirmesi şöyledir: “Fikri farklılıktan çok, Dev–Sol’un bazı liderleriyle kişisel ilişkilerdeki gerginlik ve büyüyen örgütsel sorunlarla ilgili bir ayrılık oldu.” 1985’te ise Güven Dev–Sol’la tüm ilişkilerini koparır. Birbiri ardı sıra söylentiler de bu günlerde çıkar. “Devrimciliği bırakıp mafyacı olduğu”, “Türkiye’ye örgütü toparlamak için çağrıldığı halde gelmediği”, “Eşini örgütten habersiz örgüt imkanlarıyla yurtdışına çıkardığı”, “Örgütün 40 kiloluk altının satıp paraya el koyduğu” bu söylenti ve iddialardandır. Paris’teki bazı sol hareketlerin liderlerinin kanıları ise, Güven’in mafya ile kişisel ilişkisi olmadığı yolundadır:
Paşa geçmişte kaçakçılık olaylarına karıştı ama, bu bireysel bir faaliyet değildi; örgütle bağlantılıydı. Dev–Sol’dan ayrıldıktan sonra bu tür karanlık işlere karıştığına dair bir belirti görmedik. Paşa, negatif yönleri bulunan devrimci bir insandı.” Böyle düşünen arkadaşları, bunun kanıtlarından biri olarak yedi ay kadar önce kurduğu badana boya şirketini gösteriyorlar ve şöyle diyorlar: “Öne sürüldüğü gibi öyle çok parası falan yoktu. O da herkes gibi çalışma zorundaydı.
1988’de ise Dev–Solcu iki genç Paşa Güven’in evine gelir. Güven tedirgindir ama, gelenlere yemek, çay ikram eder, otururlar. Sonra iki militan silahlarını çekip peş peşe sıkarlar kurşunlarını. Güven ve eşi yaralanır. Oğulları Mahir şok geçirir. Adını taşıdığı ölmüş bir devrimci önderin geleneğini sürdürmeye çalışan babasının, aynı iddiayı taşıyan insanlarca kurşunlandığını bilemeyecek ve bunun ne kadar tuhaf olduğunu düşünemeyecek kadar küçüktür. Paşa Güven, olaylarla ilgisi olmayan eşinin yaralanmasına, oğlunun ölüm tehlikesi atlatmasına rağmen yine de Fransız polisine verdiği ifadede iki genci tanımadığını söyler. 12 Temmuz günü katili usulca arkadan yaklaştığında ise, 3 yıl önceki kadar şanslı değildir.
Aktüel muhabirinin yurt dışındaki sol çevrelerden edildiği bilgilere göre olay gecesi eskiden tanıdığı bir Türk solcusundan yine akşam yemeğine beklendiği bir solcu Türk ailesine gitmek üzere ayrılır. Güven’i evlerine davet eden aile “Paşa gelecek” diye yemekler hazırlar. Ancak kendisi yerine ölüm haberi ulaşır eve. Olay ajanslar ve Fransız Radyosu tarafından da duyurulur. Poliste ifadelerine başvurulan eşi Ayşen ve Aziz adlı ortağı da, üç yıl önceki saldırıyı hatırlattılar. Avrupa’da yaşayan Türk sol çevreleri de cinayetin nedeni konusunda, “Yarım kalan hesap tamamlandı” diyerek 1988’deki olayı hatırlatıyor ve kuşkularını Dev–Sol’a yöneltiyorlar.
Paşa Güven, sol içinde teorik çalışmalarıyla değil, hareketli, aktif mücadele pratiğiyle tanınan bir isim. Bu nedenle 12 Eylül’den sonra en az konuşan sol liderlerden. Ender konuşmalarından birini Gazeteci Rafet Ballı’yla yapıyor. Büyük bir buruklukla “12 Eylül sonrası Avrupa’ya yerleşen siyasi mültecilerin büyük kısmının hayal kırıklığı içinde evlerinde oturduğunu” söylüyor. Yaralanma olayından kısa bir süre sonra yaptığı söyleşide, konu sosyalist demokrasi tartışmalarına da geliyor. Ona göre, “Türkiye solunun demokrasiyi tartışmaya ihtiyacı var. çünkü bırakalım sol gruplar arasında, her grubun kendi içinde demokrasiye ihtiyacı büyük…
Paşa Güven, 10 yıl içinde epey değişmiş olmalıydı. Ama “Direnmek, aynı zamanda değişmemektir” diyen bir grubun mimarlarından biriydi. Muhtemelen, oluşmasına fazlasıyla katkıda bulunduğu bazı “ilke” ve kurallar gereğince “cezalandırıldı”…