Maocular-Moskovacılar Çatışması

(PDA) AYDINLIK – TSİP ÇATIŞMASI

 (PDA) AYDINLIK – TSİP ÇATIŞMASI

12 Mart 1971 muhtırasının ardından 2,5 yıl sonra sol hareket, gençlik üzerinde kitleselleşme ve dernekleşme çalışmalarına ağırlık verdi. Kasım 1973’te İstanbul’da İstanbul Yüksek Öğrenim Kültür Derneği (İYÖKD), Ankara’da da Ankara Demokrasi Yüksek Öğrenim Derneği (ADYÖD) kuruldu. Ankara’daki ADYÖD, TSİP yanlılarınca kurulmuştu. İYÖKD ise aralarında Aydınlıkçıların ve TSİP’lilerin de bulunduğu birçok sol grupların yer aldığı bir dernekti.

ADYÖD Aralık 1974’de, İYÖKD de Şubat 1975’te kapatıldı. Bunların yerine İstanbul’da İstanbul Yüksek Öğrenim Derneği (İYÖD), Ankara’da da Ankara Yüksek Öğrenim Derneği (AYÖD) kuruldu. Bu iki dernek aradan bir süre geçtikten sonra kısa adı Dev–Genç olan Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun (TDGDF) kuruluşuna önderlik edecekti. Devrimci Yol çizgisi doğrultusunda siyaset izleyecekti.

Aydınlıkçılar İstanbul’da İYÖD, Ankara’da ise AYÖD’den koparak gençlik hareketinde örgütlenme çalışmalarını Ankara’da Yurtsever Gençlik Derneği (YGD) adıyla yürüttü. TSİP’de tıpkı Aydınlıkçılar gibi onlar da İYÖD ve AYÖD’den ayrı bir şekilde Genç Sosyalistler Birliği (GSB), ardından Sosyalist Gençlik Birliği (SGB) adıyla gençlik içerisinde örgütlenmeye çalışacaktı.

Aylık Aydınlık, haftalık Halkın Sesi dergileriyle çalışmalarını legal alanda sürdüren Doğu Perinçek’in Aydınlık hareketi pratikteki ilk örgütlü seslerini 1974 Kıbrıs Barış Hareketi sonrasında ortaya koyacaklardır. Türk Ordusu’nun Kıbrıs’a çıkışını işgal olarak nitelendiren Aydınlıkçılar kurmuş oldukları gençlik derneği YGD aracılığıyla Türkiye’nin birçok il ve ilçelerinde Türk ordusunun Kıbrıs’a yaptığı müdahaleyi kınayan salon toplantıları, korsan gösteriler, çeşitli bildiri ve afişleme faaliyetlerinde bulundu. Maocu hareketin öncü merkezi olan Aydınlıkçılar Moskova yanlısı TSİP’in Kıbrıs ile ilgili politikasını şiddetle eleştirerek TSİP’i sınıf işbirliği yapmak, hakim sınıfların dümen suyuna girmekle, revizyonistlikle suçlamıştı. Maocu ve Moskovacı iki sol grup arasındaki başta Kıbrıs olmak üzere uluslar arası sol hareketteki birçok görüş ayrılıkları çatışmaların teoriden fiiliyata dönüşmesine sebep olacaktı. Aydınlıkçılar merkezi, güçlü ve provokatif yapılarıyla üniversitelerde, işçi kesiminde TSİP’lilere göz açtırmıyordu. Örneğin Kıbrıs meselesiyle ilgili bir salon toplantısı düzenleyen TSİP’in toplantısına müdahale edecek ve olay çıkartacak radikaldiler. 3 Ocak 1975 günü Ankara Atatürk Spor Salonu’nda TSİP tarafından düzenlenen “Faşist Baskıları Protesto” toplantısı TSİP’lilerden çok salonu işgal eden Aydınlık taraftarlarının gövde gösterisine dönüşecekti. İki Grup taraftarları önce salon içinde daha sonra salon dışında karşılıklı slogan kavgaları yapacak akabinde de yumruklar ve sopalar konuşacaktı. Aydınlık hareketinin iki numaralı ismi olan bugün Aydınlık hareketiyle siyasi hiçbir ilişkisi kalmayan önce Troçkist şimdi anarşist bir felsefeyi savunan Gün Zileli yıllar sonra anılarında TSİP’lilerle aralarında geçen bir başka olayı şöyle anlatıyor:

Kıbrıs’ın işgali günleriydi. O zamanın tek legal sol partisi TSİP, Bahçelievler’deki Arı Sineması’nda, Kıbrıs konusunda bir kapalı salon toplantısı düzenlemişti. TSİP Genel Başkanı Ahmet Kaçmaz ve diğer önde gelen TSİP’lilerin de konuşma yapacağı bu toplantıya katılmaya, daha doğrusu, toplantıda kendi sloganlarımızı hakim kılmaya karar verdik ve bütün gücümüzle bu toplantıya yüklendik. TSİP, o dönemde Kıbrıs konusunda tüm solun yaşadığı kafa karışıklığını yaşıyordu. Bir yandan, Türk ordusunun işgal eylemini desteklemekten içten içe bir rahatsızlık duyulduğu açıktı. 12 Mart’ın faşist generalleri, ne çabuk “anti–faşist” kesilmişlerdi de faşist bir darbeyi bastıran fatihler oluvermişlerdi böyle. Bunu hiç kimsenin yutacak hali yoktu. Ne var ki, solda eskiden beri var olan, 1960’lı yıllarda örnekleri bol bol görülen, Kemalist orduya güvenme hastalığı yeniden depreşmişti. Ecevit’in “sol” söylemleri de buna tuz biber ekiyordu. 1960’ların sonlarında darbeci “sol” söylemlere kanan sosyalistler, bu kez, egemenlerin, parlamentocu “sol” söylemlerine inanıyor, sonuçta, enternasyonalist tutumu bir yana bırakıp, Türk milliyetçiliğinin ve istilacılığının yedek kuvveti oluyorlardı. Aydınlık hareketi ise bunun tam zıddı bir tutum içindeydi. İşgale kararlılıkla karşı çıkmış ve cesurca, “işgale nihayet, Kıbrıs’a hürriyet” sloganını atarak, kendini diğer solun kuyrukçu tutumundan ayırmıştı. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Aydınlık hareketinin otuz yıllık tarihi içinde övünebileceği tek ve parlak devrimci politika, 1974 Kıbrıs işgaline karşı aldığı tavırdır. Tabii, bu tutumlarını çoktan değiştirmiş bulunuyorlar. Şu anda Aydınlık hareketi, Kıbrıs işgalinin en hararetli savunucularındandır.

TSİP’liler pek coşkulu görünmüyorlardı. Sanki soldan gelecek eleştirileri sezmiş, bu yüzden biraz sinmiş gibi bir halleri vardı. Konuşmacılar ikircikliydi, gelecek saldırılara karşı sanki önceden savunmaya geçmişlerdi. Salonun havası da bunu körüklüyordu elbette. Daha baştan salon, Aydınlıkçıların “işgale nihayet, Kıbrıs’a hürriyet” sloganlarıyla çınlamaya başlamıştı. Bu, Aydınlıkçıların, 12 Mart öncesi de dahil, kamuoyunun önüne bir gösteriyle açıkça ilk çıkışlarıydı ve doğrusu, oldukça başarılıydı. Toplantının sonunda, sinema salonu, neredeyse Aydınlıkçı bir gösteriye dönüşmüştü. Öyle ki, bazı DGB’li gençler, bu başarıyı fırsat bilip, “kahrolsun Sovyet sosyal–emperyalistleri” gibi sloganlar bile atabilmişlerdi. Gençleri esas olarak Hasan Yalçın yönlendiriyordu. Önderlerin çoğunun illegale geçmesi kararı alındığı halde, mücadelenin cereyan ettiği alanlar, bizi ister istemez kendine çekiyordu. Partinin “illegalite” siyasetinin hayata uygun olmadığı daha o zamandan belliydi.1

 

TÖB–DER Mitingindeki Çatışmalar

Sol içerisindeki fikir ayrılıklarının çatışmalara, yol açacağının işaretlerinden biri TÖB–DER, TÜM–DER, TÜTED gibi sol kuruluşların Ankara’da düzenlemiş olduğu “ekonomik ve demokratik haklar” mitinginde görülecekti.

Mitinge Maocu gruplar olarak adlandırılan başta Aydınlık, Halkın Sesi – Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu, Halkın Birliği ile birlikte bu grupların tam karşısındaki Moskovacı olarak adlandırılan İGD, TSİP, TİP gibi gruplar da kitleleriyle katılmıştı. Mitingde kısa adı DEV–GENÇ olan Devrimci Gençlik çevresi bu gruplardan farklı kalabalık bir kitleyle mitingde yerini almıştı. Tandoğan Meydanı’nda yapılan ve Cemal Gürsel Meydanı’na kadar süren “miting ve yürüyüş”te Maocu ve Moskovacı gruplar arasında karşılıklı çatışmalar yaşanmıştı. Her iki çevre de Ankara’daki miting ve yürüyüşte çıkan olaylardan birbirlerini sorumlu tuttular. Maocular olayları “revizyonist, sosyal–faşist”lerin çıkarttıklarını öne sürerken, Moskovacılar da olayları “Maocu Bozkurtlar” diyerek suçladığı Maocu grupları sorumlu tutuyordu. Bu olaylar sadece Ankara ile sınırlı kalmadı. Diyarbakır ve Zonguldak’ta da her iki grup arasında çatışmalar çıkmıştı. Maocu çevrenin önde gelen sesi ve sözcüsü konumundaki Aydınlık hareketinin haftalık yayın organı Halkın Sesi’nin 8 Şubat 1977 tarihli 95. sayısında “revizyonistler TÖB–DER mitinglerinde halka ateş açtılar” diyerek şu haber yer alıyordu:

5 Şubat 1977 Cumartesi günü Ankara’da TÖB–DER tarafından düzenlenen “Ekonomik ve Demokratik Haklar Miting ve Yürüyüşü” yapıldı. Mitinge 40 binin üzerinde halk katıldı. Revizyonistler miting ve yürüyüş sırasında devrimcilere ve halka silah ve sopalarla saldırdılar. Kararlılıkla direnen halk revizyonistleri  püskürttü.

Revizyonistler mitingi devrimcilere ve yurtseverlere bir saldırı alanı haline getirmek için uzun zamandır hazırlanıyorlardı. Onlar, Türkiye’deki bütün güçlerini bu amaçla Ankara’ya yığdılar. İGD’li beslemeler başta olmak üzere revizyonistler kırmızı boya torbaları, taş zincir, demir çubuk ve tabancalarla donatılmıştı.

Tandoğan’daki miting alanına doru yürüyen devrimcilerin önderliğindeki kitlelerin yolunu önce polis kesti. Meydanın girişinde yapılan aramada polis devrimcilerin elindeki pankart sopalarını aldı. O sırada oradan geçmekte olan bir grup revizyonistin de üzerini aramak isteyince bir revizyonist polise şöyle dedi: “Hani hiçbir şey almayacaktınız”. Polis onun uyarısını dikkate alarak revizyonistleri bıraktı ve devrimcileri aramaya devam etti. Bu, polisin herkes tarafından bilinen eski bir taktiğidir. 1969 yılındaki Kanlı Pazar’da da polis, miting meydanı etrafında birikmiş dişinden tırnağına silahlı gerici kalabalığın önünde tamamen savunmasız bırakabilmek için Taksim girişinde aynen böyle devrimcilerin elindeki pankart sopalarını toplamıştı.

Revizyonistler polisin aramasından sonra meydana giren yurtseverlere karşı derhal saldırıya geçtiler. Demir çubuk, sopa ve taş kullanan revizyonistler kitlelerin kararlı direnişiyle karşılaştı. Aynı anda polis coplarla yurtsever saflara saldırdı. Bu sırada bir revizyonist kürsüden “İşte böyle birlik olursak bütün engelleri aşabiliriz” diyerek revizyonist–polis işbirliğini teşvik ediyor ve saldırıyı kışkırtıyordu. Polisin saldırısıyla alanın dışına doğru çekilen yurtseverler kısa sürede saflarını pekiştirerek yeniden ileri atıldılar ve alana girdiler. Revizyonist beslemeler geri çekilerek kitlenin önüne barikat kurmaktan başka çare bulamadılar.

Meydanda toplanan kitle pankartlarını açarak sloganlarını haykırdı. Meydan “Ne Amerika Ne Rusya Bağımsız Demokratik Türkiye”, “Kahrolsun Revizyonistler”, “Yeni Çarlarla İşbirliğine Hayır”, “Doğuda Milli Zulme Son” ve diğer devrimci sloganlarla çınladı. Revizyonistler tekrar saldırıya geçtiler. Bu sefer revizyonistlerin tabancalarla ateş ettikleri görüldü. Yaralananlar oldu. Fakat üstün bir moral ve yüksek bir cesarete direnen yurtsever saflar revizyonist saldırıyı bir kere daha boşa çıkardı.

Daha sonra yürüyüşe geçildi. Yürüyüş sırasında 100’e yakın TÖB–DER şubesinin flamaları yurtsever kitlelerin üzerinde dalgalanıyordu. Bunların yanında TBP Genel Merkez ve çeşitli ilçe ve gençlik örgütlerinin, MEM–DER, TUMAD–DER, Analar Babalar Derneği, TÜM PTT–DER, bütün TÖB–DER örgütünde bulunan muhalefet hareketlerinden Yurtsever Öğretmen, Yurtsever Anti–faşist Öğretmen ve Yurtsever Devrimci Öğretmen gruplarının, Halkın Sesi, Halkın Yolu, Halkın Birliği, Halkın Kurtuluşu dergilerinin ve “Doğulu Devrimciler”in pankartları yer alıyordu. Tandoğan’dan Kurtuluş’taki Cemal Gürsel alanına kadar süren yürüyüş boyunca devrimci sloganlar coşkun bir şekilde bağırıldı.

Cemal Gürsel alanına daha önce gelerek mevzilenen ve alanın girişini utan bir avuç revizyonist saldırgan binlerce yurtseverin kararlılığı karşısında paniğe kapılarak alanın gerilerine doğru kaçıştı. Yurtseverler meydana girince revizyonistler silahlarla saldırıya geçtiler. 80’in üzerinde silah sesi duyuldu.

Yurtseverler burada revizyonistlerle göğüs göğse bir mücadele verdiler. Tek bir vücut gibi kenetlenen kitlelerin karşı durulmaz gücü bir kere daha kanıtlandı. Revizyonistler Cemal Gürsel alanından sürülüp çıkarıldı. Bütün alan “Ne Amerika ne Rusya bağımsız demokratik Türkiye”, “Kahrolsun Revizyonistler” sloganlarıyla inliyordu. Devrimciler revizyonizm ve sosyal–emperyalizmi protesto ederek yürüyüşü sona erdirdiler.

Diyarbakır

29 Ocak günü Diyarbakır’da yapılan TÖB–DER mitingine binlerce yurtsever katıldı. Mitingde revizyonistler otomatik silahlarla kitleye ateş açtılar. Birisi ağır olmak üzere 4 kişi yaralandı.

Yürüyüşün yapıldığı İstasyon Mevkiine Varto, Pertek, Viranşehir, Eruh TÖB–DER şubeleri binlerce yurtsever ve devrimci toplandı. Miting tertip komitesi kendilerinin tespit ettiklerinin dışında pankart taşınmayacağını ve slogan atılmayacağını söyledi. Ancak binlerce öğretmen devrimci sloganların yazıldığı pankartlarını indirmedi. Revizyonistler devrimcilerle yürüyüş kolu arasına silahlı, sopalı fedailerini yerleştirdiler. Amaçları devrimcileri yürüyüş kolundan kopartarak polisin kucağına atmaktı. Yürüyüşün başlamasıyla birlikte yurtsever ve devrimci öğretmen kitlesi de revizyonistlerin kurduğu barikatlara doğru ilerledi. Bunun üzerine revizyonistler otomatik silahlarla kitleye ateş açtılar. Ancak kitle bu ateş sonunda dağılmadı, sımsıkı birleşerek revizyonistlerin üstüne yürüdü. Yurtseverlerin kararlı davranışları revizyonistleri geriletti.

Zonguldak

29 Ocak’ta Zonguldak’ta yapılan TÖB–DER mitingine 3 bin kişi katıldı. Mitinge katılan kitlenin yarısından fazlasını yurtsever ve devrimciler meydana getiriyordu.

Revizyonistler miting öncesinden itibaren “Maocular’ın mitingde bozgunculuk yapacakları” şeklinde anti–komünist propaganda yürüttüler. Miting sırasında ise yurtsever ve devrimcilerin diğer öğretmenlerle birleşmesini önlemek için barikatlar kurdular. Devrimciler ise İnebolu TÖB–DER şubesinin pankartı altında toplanarak devrimci sloganları haykırdılar. Zonguldak TÖB–DER bölge temsilcisi elindeki megafonla “Maocu bozguncular” gibi küfürler savurarak sloganları bastırmak istedi. Bu şekilde devrimci sloganların bastırılması mümkün olmayınca revizyonistler devrimcilerin dağıtılması için polis çağırdılar. Bu sırada İstanbul’dan getirtilmiş olan İGD’li fedailer de sopalarla yurtsever öğretmen kitlesine karşı saldırıya geçtiler. Devrimci sloganların yazılı olduğu pankartları yırttılar. Ancak yurtsever öğretmen kitlesi bu saldırı karşısında boyun eğmedi. Revizyonistlere karşı direndi ve saldırganları geriletti. Bir devrimci Rus sosyal–emperyalizmini ve onların beşinci kolunu teşhir eden bir konuşma yaptı.

 

Halkın Yolu: “TKP’li Sosyal faşistler Ankara’da devrimcilere saldırdı”

Maocu Halkın Yolu gazetesi de Ankara’daki TÖB–DER mitinginde çıkan olaylara 14 Şubat 1977 tarihli 5’inci sayısında geniş bir şekilde yer veriyordu. Halkın Yolu’nda yayınlanın “Faşizmin Yedeğinde Yurt Çapında Sosyal Faşist Saldırı” başlıklı baş yazıda Sovyetler Birliği yanlısı, Sosyal–Faşist olarak nitelendirilen başını TKP’nin çektiği TSİP, TİP vb. gruplar suçlanmaktadır. Yazılan başyazıdan bazı satırlar şu şekildeydi:

Derinleşen buhranla birlikte artan hayat pahalılığı, faşist diktatörlüğün işçi sınıfı ve çalışan halk üzerindeki baskı ve terörü git tikçe azgınlaşmaktadır. Bütün halk gibi yurtsever devrimci öğretmenler, memurlar, teknik elemanlar işve can güvenliğinden yoksundur. Öğretmen, memur kıyımı,sürgünler, faşist saldırılar sıradan günlük olaylar haline gelmiştir.

Bu şartlarda, TÖB–DER, TÜM–DER, TÜTED’in revizyonist yöneticileri yükselen öğretmen – memur mücadelesini kendi karşı–devrimci amaçları yolunda kullanmak, bastıramadıkları mücadele isteğini kendi denetimi altına almak için “Ekonomik ve Demokratik Haklar” mitingleri düzenleme kararı aldılar. Onlar aynı zamanda, gasp ettikleri kitle örgütlerinin yönetiminden yararlanarak revizyonist hakimiyetlerini sağlamlaştırmak ve böylece tabanda gelişen yurtsever devrimci muhalefeti de tasfiye etmeyi amaçlıyorlardı. Bu nedenle Denizli, Bursa, Mersin, Zonguldak, Diyarbakır ve son olarak Ankara’da düzenlenen miting ve yürüyüşlerde bir avuç sosyal–faşist, polisle işbirliği yaparak yurtsever, devrimci öğretmen, memur ve halka saldırdılar.

Revizyonistler miting öncesinde birçok yerde “Maocu”ların mitinglere saldıracağı yalanını yaymışlar böylece daha önceden hazırladıkları saldırı ve tertipleri haklı çıkarmaya çalışmışlardır. TKP, İGD,TSİP’li sosyal faşist saldırganlar polisin yedeğinde devrimci ve yurtseverlere saldırılara girişip sonra da “dışarıdan gelen” bir grup bozguncunun mitinge saldırdığı demagojisi ne başvurmakta, kitleleri yanıltmaya, gerçek bozguncu ve halk düşmanı yüzlerini gizlemeye çalışmaktadırlar. Ankara mitingi ve sonrasındaki revizyonist yaygaranın altında yatan budur.

Sosyal faşistlerin bu saldırıları yeni değildir. Faşist katillere karşı direnen, sürgünlere ve kıyıma uğrayan yurtsever öğretmen ve memurları, sosyal faşistler de kitle örgütlerinden atmaya çalışarak yurtsever öğretmen ve memurların mücadelesini ezmeye çalışıyorlar.

Ve sosyal faşistler sadece öğretmen ve memurların mücadelesine saldırarak bastırmakla kalmıyorlar, gasp ettikleri DİSK yoluyla işçi sınıfının mücadelesini bastırmaya, besleme İGD yoluyla da gençliğin mücadelesini arkadan hançerlemeye çalışıyorlar.

Sosyal faşistlerin amacı, öğretmen ve memurların ekonomik demokratik haklarını savunmak değil, onların artan mücadele isteğini devrimci hedeflere yönelmesini engellemek, bu mücadeleyi kontrolleri altına alarak kendi sosyal faşist diktatörlüklerini kurma yönünde seferber etmek ve bu yolla efendileri Rus sosyal emperyalizminin ülkemizde hegemonya kurmasını sağlamaktır.

Revizyonistler, gerçek devrimci ve yurtseverleri tıpkı faşistler gibi düşman ilan etmekte, devrimcilere yönelttikleri saldırılarda faşistlerle sıkı işbirliğine girmektedirler. Sosyal faşistler, giriştikleri tertip ve demagojiyle ilerici demokrat yurtsever çevrelerin gözünü boyamak istiyorlar. Özellikle CHP’nin desteğini sağlamaya, CHP’nin Sırtına basarak güçlenmeye çalışmaktadırlar. Revizyonistler, CHP yöneticilerinin “kışkırtıcı ajan” edebiyatından yararlanarak devrimcilere “Maocu faşistler” diyerek saldırmakta ve CHP’nin etkisindeki kesimlerle proleter devrimciler arasında düşmanlık duvarları örmeye çalışmaktadırlar.

Birçok ilerici ve yurtsever, revizyonist demagojinin etkisinde kalmakta, revizyonistlerin Sovyet sosyal emperyalistlerinin sadık uşakları ve halk düşmanı olduklarını görememekte, hala onlara “sosyalist” diye bakmaktadırlar. Ancak bütün bu hayaller faşistlerle revizyonistlere karşı yurtsever safları bölmekte halkımızın mücadelesine zarar vermektedir.

Gerek diğer illerdeki, gerekse Ankara mitinginde devrimci ve yurtseverler sosyal faşistlerin ve polisin saldırılarına kararlılıkla direndiler. Sosyal faşistlerin tertiplerini boşa çıkardılar. Sosyal faşistlerin sopalı ve silahlı saldırıları devrimci ve yurtseverleri geriletemedi. Tam tersine, kitlelerle birleşen devrimciler, sosyal faşistlerin saldırılarına sarsılmaz bir mücadele azmiyle karşı koyarak saldırıları püskürttüler. Sosyal faşistlerin giriştikleri saldırılar devrimci safları daha da sıklaştırdı. Yurtsever ve devrimci saflar gün geçtikçe genişlemektedir. Giriş tikleri her saldırı, sosyal faşistlerin ihanetinin daha da açığa çıkmasına yol açmakta, mücadele içinde kitleler revizyonistlerin ihanetini her geçen gün daha yakından görmektedirler. İşte revizyonistleri asıl korkutan ve azgınlaştıran da budur.

Ülkemizde, Amerikan emperyalizmi ile hegemonya mücadelesi sürdüren sosyal emperyalizmin yayılmasına bağlı olarak devlet kademelerinde de mevzileşmeye çalışan sosyal–faşistlerin kitleler üzerindeki hakimiyeti koftur. Onlar birçok yerde yurtsever ve devrimci safların bölünmüşlüğünden yararlanarak hakimiyetlerini sürdürebilmektedirler. Örneğin son günlerdeki hemen her mitingde bir kısım arkadaşların “orta yolcu” tutumu, sosyal faşistlerin polisin yedeğinde devrimcilere yönelttikleri saldırılar karşısında seyirci kalmaları, revizyonistleri güçlendirmekte, yurtsever safları bölmektedir. Bu arkadaşlar çoğu kez revizyonistlerle uzlaşmakta, “sol” lafazanlık altında gerçek revizyonistler yedeğine düşmektedirler. Revizyonistlere karşı güttükleri bu siyaset, halkımızın mücadelesine zarar vermektedir. Bu arkadaşlar şimdiye kadarki tutumlarına son vermeli, revizyonistlerden ellerini çekmeli, gerçek yurtsever saflarında yerlerini almalıdırlar. Revizyonistlerin saldırıları sadece şu veya bu gruba değil, bağımsızlık ve özgürlük için mücadele eden tüm yurtseverlere yöneliktir. Devrimcilere yönelttikleri saldırı, onların halk düşmanı sosyal emperyalizmin uşağı olmalarından, karşı–devrimci tabiatlarından gelmektedir.

Revizyonistlerin başvurdukları yalan ve demagoji iflas etmeye mahkumdur. Faşistlerin başvurdukları yöntemler şimdiye kadar nasıl iflas etmişse sosyal faşistlerin de aynı duruma düşmeleri kaçınılmazdır. Geniş kitleleri uzun zaman aldatamayacaklar ve maskeleri er geç düşecektir. Güneş balçıkla sıvanmaz, işçi sınıfı ve çalışan halkın günden güne güçlenen mücadelesi iki süper devlet ve işbirlikçileri faşistlere, sosyal faşistlere gereken cevabı verecektir, vermektedir.

 

TSİP’in yayın organı Kitle Gazetesi:

“Maocu “Eylemleri” Sol Saymak Yanılgıdır”

Ankara’da düzenlenen “ekonomik ve demokratik haklar” mitinginde yaşanan çatışmalarla ilgili Türk solunun Moskovacı kanadına mensup TSİP ise olaylardan karşı–devrimci diye nitelendirdiği başta Aydınlıkçılar olmak üzere diğer Maocu grupları sorumlu tutmuştu. 14 Şubat 1977 tarihli haftalık “Kitle” adlı gazetenin 147. sayısında “Maoculuğa karşı mücadele sosyalist değil aynı zamanda demokratik bir görevdir de…” adlı haberde özetle şu satırlar yer alıyordu:

Ankara’da demokratik kitle örgütlerinin düzenlediği büyük Ekonomik–Demokratik Haklar Mitingi’nde “olaylar” çıktı. Bu “olaylar”ın sorumlusu kimdi? Neden çıktı bu “olaylar”

“Olaylar” mitinge katılan on binlerce insanın gözleri önünde cereyan etti. Tam bir demokratik disiplin içerisinde tertiplenip yürütülen toplantıda ve yürüyüşte ardı ardına “olay” çıkartanlar sadece Maocu bozgunculardı.

Maocuların sosyalistlikle uzaktan yakından hiçbir ilişkileri olmadığı artık cümle alemin malumudur. Nitekim gerçek yüzleri, sınıf mücadelesinin yükselmekte olduğu böylesi kritik bir dönemde yapılan Ankara Mitingi’ndeki davranışlarıyla bir kere daha ortaya çıkmıştır. Kendilerine “proleter devrimcisi” diyen bu işçi sınıfı düşmanları düpedüz faşistlerin işini görmüşlerdir. İşçi sınıfına yandaş kitlelerin işçi sınıfının temel mücadelesi yörüngesinde katıldıkları büyük bir mitingi sabote edip dağıtmaya yeltenmişlerdir.

Maocular bu çabalarında bir bakıma gerçekten de başarılı(!) olmuşlardır. MC partilerinin kısıtlı demokrasiye bile kastedici kumpaslarına yeni bir bahane sağlamışlardır. Miting’de çıkan “olaylar” nedeniyle olduğu ileri sürülerek, TÖB–DER, TÜMDER ve TÜTED hiçbir hukuki ve kanuni gerekçeye dayanılmaksızın süresiz kapatılmıştır.

Böylece Maocu karşı–devrimciler emellerine nail olmuşlardır. Şimdi bu yaptıklarıyla ne kadar övünseler yeridir! “Revizyonizm”e ve “sosyal faşizm”e MC eliyle yaman bir “darbe” indirerek “devrimci” görevlerini yerine getirmişlerdir!

Hal böyleyken, Maocular’ın sadece anti–sosyalist değil, aynı zamanda ve dolayısıyla antidemokratik misyonları böylesine apaçık ortadayken ve Maocu/MC işbirliğinin sonuçları böylesine açık seçik gözler önüne serilmişken, kimi ilerici ve demokrat yazarlar şimdi bir “sosyalist sorumluluk” teranesidir tutturmuş gidiyorlar. Yaptıkları, aslında, “iki karşıt grup” yada “öğrenci çatışmaları” gibi burjuva saptırmaca ve aldatmacalarına bir yenisini eklemekten başka ir şey değildir.

Maoculara “sosyalist” diyerek yaptıklarını salt “sorumsuzluk” düzeyine indirgemek” bu ne demektir? Maocuların ne olduklarını, ne yaptıklarını ve kime hizmet ettiklerini bilmezlikten gelip, belki günün birinde “sorumluluk”larını idrak edeceklerine ve öyle davranacaklarına umut bağlamaktır. Maoculara karşı verilen mücadeleyi Moskova–Pekin çatışması diye yorumlamak bugün ancak MHP, AP gibi gerici–faşist güçlerin tahrifat ve demagojilerine düşmek demektir. Ankara’da yüz bin kişilik mitingi sabote etmeğe çalışanlar geçtiğimiz haftalarda Anadolu mitinglerinde de aynı şeyi yapmışlardır. Yada Ecevit’in Tandoğan, Tunceli, Diyarbakır vb. mitinglerini basmak istemişlerdir. Bunu ilerici yazarlar bilmezler mi? Maocular CHP mitingine saldırdığında bunun provokasyon niteliğini sergileyenler, TÖB–DER mitingine yapılan saldırıyı niçin sol’un kendi iç meselesi gibi gösterirler? Anti–Maocu mücadeleyi sol içinde bir sorun sayan ilerici yazara, şayet Maocu dergileri okusalardı, onların mühendis odaları kongrelerinde faşistlerle nasıl paslaştıklarını yada Maocu bir kapalı salon toplantısına Demokratik Parti’den çiçek gönderildiğini, gene DP yöneticilerinden beyanatlar alındığını veya “Ben bir Faşist idim, şimdi devrimci saflar altında, Ruslara, yeni çarlara karşı mücadele ediyorum” diyen “özeleştirilerin”(!) yayınlandığını görürlerdi.

Moskova yanlısı sol grupların içerisinde Moskova’ya en bağlı olan TKP’nin gençlik örgütü İGD’nin 15 günlük yayın organı “İlerici Yurtsever Gençlik” gazetesinin 14 Şubat 1977 tarihli 31. sayısında Ankara’daki mitingde çıkan olaylarla ilgili Maocu gruplar suçlanmakta, miting sonrası kapatılan TÖB–DER, TÜMDER ve TÜTED’in bu olaylarla ilgisi ve ilişkisi olmaktan dolayı kapatılmasıyla ilgili tek sorumlunun Maocular olduğu iddia edilmekteydi.  Dergide yapılan haber–yorum özetle şöyleydi:

5 Şubat Cumartesi günü Ankara’da TÖB–DER, TÜTED ve TÜM–DER’in ortaklaşa düzenlediği “ekonomik–demokratik halklar” miting ve yürüyüşü Maocu provokasyon ile kanlı boyutlar aldı.

Tertip komitesinin aldığı kararlara uymamakta ayak direyen gerici slogan ve pankartlarını indirmemek için miting görevlilerine saldıran Maocu Bozkurtların provokasyonlarını bahane eden gerici güçler, üç demokratik örgütün de genel merkezlerini süresiz olarak kapattılar.

İlerici hareketin karşısında faşistlerle birlikte yer alan Maocu Bozkurtların son eylemleri, ilerici güçlerin konu üzerinde önemle düşünmesini gerektiriyor. Maoculuğun, uluslar arası gericiliğin hizmetinde, dünya ilerici hareketinin düşmanı bir akım olduğunu gazetemiz ta baştan beri vurgulaya gelmiştir. Ve bu konuda ne kadar haklı olduğumuzu olaylar ve hayat doğrulamıştır. Çünkü küçük burjuva milliyetçiliğinin sınırı yoktur. Bunun somut örnekleri Türkiye’de gözlenebiliyor. Faşistlerin çalışma biçimlerine yönelen Maoculuğun yalan ve demagoji ile kitleleri uyutmak konusunda da faşistlerden hiç geri kalmadıkları görülüyor.

İlerici demokratik hareketten dışlanmaları Maocu Bozkurtları daha da çılgınlaştırıyor. Miting alanına, demokratik gösterilere alınmamaları saldırganlıklarını arttırıyor ve arkasından yayın organlarında olayları 180 derece ters çevirip yayınladıkları görülüyor. Son olaylarla ilgili olarak bir Maocu dergide şöyle diyorlar: “Revizyonistler, miting ve yürüyüş sırasında devrimcilere ve halka silah ve sopalarla saldırdılar…”

Bu yalan ve demagoji ile kitleleri ayakta tutmak, mümkün değildir. Öyle olsaydı, faşistlerin bir sürü taraftarı olurdu.

İşbirlikçi tekelci burjuvazinin saldırıları tek yanlıdır. İlerici demokratik güçlere karşı saldırılarında eli altındaki ajanlarını, faşistleri ve Maocuları kullanıyor. Saldırı ve provokasyonu, “solcular birbirlerini yiyor” biçiminde yansıtmaya çalışması boşuna değildir. Maoculuk emperyalist gericiliğin ve işbirlikçi tekelci burjuvazinin hizmetindedir.

Maoculuğu hala “iyi niyetle” değerlendiren, “devrimci hareketin bir kolu” olarak gören çeşitli demokratik çevreler ve Maoculuğun yalanlarına kapılmış namuslu dürüst insanlar, artık Maoculuğun devrimci hareketin bir kolu olarak değil, emperyalist güçlerin hizmetinde karşı–devrimci bir akım olduğunu anlamalıdırlar. Maocular işçi sınıfına değil, emekçi halkın tüm kesimlerine, sadece sosyalistlere değil, tüm ilerici, yurtsever, demokrat, devrimci herkese düşmandırlar.

Dergide haber–yorumun dışında Maocu grupları provokatörlükle suçlayan Moskova yanlısı çeşitli gazetecilere ve bazı sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerinin açıklamalarına yer verilerek olaylardan Maocular sorumlu tutulmaktaydı. “Maocular demokratik kamuoyundan gittikçe tecrit oluyorlar” başlıklı haberin altında şu görüşler yer alıyordu.

Mümtaz Soysal: “Eğri oturup doğru konuşalım”: “Maocu” diye bilinen grupçuklardan bir kısmı, ısrarla öbür sol gruplardan ve kuruluşlardan farklı bir strateji izlemektedir. Gerginliğin sürdürülmesi ve asker müdahalesine elverişli bir ortamın yaratılması diye özetlenebilecek olan bu strateji, öbür grupları sık sık suçlamaya, onlarla kavga çıkarmaya ve sağla kavga eksikse onun yerine sol içinde kavga yaratmaya kadar varmaktadır. Duvarların, biraz da görevlilerce göz yumularak en aşırı ve ters sloganlarla boyanması bu stratejinin bir parçası olarak sürdürülmektedir.

Refik Erduran: “Ankara’daki Ekonomik ve Demokratik Haklar mitingini sokak savaşına dönüştüren “Maocu” yiğitlere kocaman bir aferin!”

İKD: “5 Şubat 1977 Cumartesi günü, Ankara’da TÖB–DER, TÜTED ve TÜM–DER’in düzenlediği ve on binlerin katıldığı demokratik hak ve özgürlükler miting ve yürüyüşünde halkımıza dışarıdan saldıranlar, kurşun sıkanlar, sermayenin işte bu Maocu sol elidir. Para babaları sol eliyle kan döküp sağ eliyle miting düzenleyicisi üç örgütü kapattı.

DİSK: “Her türden sapık akımlar, özellikle Maocu, Troçkist, Goşist, maceracı akımlar ilericilik cephesi içinde değillerdir. İşçi sınıfının bilimsel, sorumlu ve sorumlu ve sabırlı savaşımıyla hiçbir ilgisi olmayan bu ters akımlar doğrudan doğruya karşı devrimci saflarda yer tutmuşlardır.

Gültekin Gazioğlu: “Miting öncesi engelleme girişimlerinin sonuç vermemesi üzerine, miting yapılırken dağıtma görevini, yayın organlarında “Halklı” sözleri başlık olarak kullandıkları halde, halka saldırıyı “meslek edinenler” üstlendiler. Maocu olarak tanınan bu faşistler tertip komitesince ilan edilen slogan ve pankartlara tamamen aykırı, uluslararası emperyalizmin ajanlarının slogan ve pankartlarıyla miting meydanına girmek istediler. Miting görevlileri bu gruptan disipline uymalarını isteyince de saldırıya geçtiler. Taş, sopa, demir çubuk ve ateşli silah kullanan bu Maocu Bozkurtlar, görevli arkadaşlarımız tarafından püskürtüldüler. Miting bu olaydan sonra sağlıklı ve disiplinli bir biçimde başladı ve sonuçlandı.

 

TSİP: “Maocu Halk Düşmanları Afiş Asan TSİP’lilere Silahla Saldırdılar”

12 Mart sonrası ilk kurulan yasal sosyalist parti, 16 Haziran 1974’de kısa adı TSİP olan “Türkiye Sosyalist İşçi Partisi”dir. TSİP’in kökleri, 1970’de Ahmet Kaçmaz, Çağatay Anadol, Oya Baydar, Orhan Silier ve Yalçın Yusufoğlu’nun kurdukları 4 sayı yayınlanabilen “Sosyalist Parti için Teori ve Pratik Birliği” dergisine kadar indirilebilir. MDD ve TİP’in hatalarına düşmeme iddiasıyla yola çıkan bu çevre Dr. Hikmet Kıvılcımlı yanlısı bir başka grupla birleşerek TSİP’i oluşturduğunda 12 Mart’ta kapatılan TİP’le bir ideolojik hesaplaşmaya girmişti. TSİP de sosyalist hareket içerisinde Moskova yanlısı gruplardan biriydi. Kurulduğu tarihten kapatıldığı 12 Eylül 1980 tarihine kadar Moskovacı gruplar içerisinde Maocu ve Hocacı gruplarla çatışan kesimlerden biriydi. TSİP’lilerle Aydınlıkçılar 1974’ün sonlarından başlayarak 1975, 1976 ve 1977 yıllarında bir çok miting ve gösterilerde ideolojik kavgaya girişmişlerdir. Bunlardan biri de 1977 Sonbaharı’nda yapılan mahalli seçimler öncesiydi. TSİP’in seçim afişleri  Ankara’da  Aydınlıkçılar tarafından tahrip edilmişti. Seçim afişlemesine çıkan TSİP’liler PDA’cı olarak bilinen Aydınlıkçılar’ın silahlı saldırısına uğramışlardı. Bu olayla ilgili olarak TSİP’in yayın organı Kitle gazetesinin 24 Ekim 1977 tarihli 282. sayısında şu haber yer almaktadır:

Başarılı bir afişleme çalışmasıyla Ankara’nın her yanının TSİP afişleriyle donatıldığını gören Maocular çılgına dönerek, kendilerinin önceden yapmış oldukları bir mitingin duyurusunu taşıyan karşı–devrimci afişlerini TSİP afişleri üzerine büyük boy afişlerle donatılmış olan yerleri, kendi süfli afişleriyle örtemeyeceklerini anlayan Maocular, bu kez TSİP afişlerini yırtmağa çalıştılar. TSİP’liler, kendilerine engel olunca, bu kez silaha sarıldılar ve bir Parti üyesini kalçasından tabancayla karaladılar.

Maocuların yırtmaya ve veya örtmeye çalıştıkları Parti afişlerinin üzerinde şu sloganlar vardı:

“Zulme Hayır–Pahalılığa Son”, “Faşizme Karşı Birleşelim”, “İş–Ekmek–Hürriyet”, “Milliyetçi Cephe”ye Son”, “İşçilerin Birliği–Halkların Kardeşliği”, “Yaşasın Sosyalizm” vb.

Bu afişleri yırtmaya çalışan ve TSİP’lilere silahla saldıran Maocular, böylelikle hangi görüşlere düşman olduklarını, bir kez daha kanıtlamışlardır. Sosyalizm ve demokrasi düşmanı, karşı–devrimci Maocu provokatörler, TSİP’e karşı giriştikleri bu anti–komünist çaba ve saldırılarıyla, faşistleri zahmete sokmadan, faşistlerin yaptıkları işleri üstlenerek, canla başla uğraştılar. Türkiye’de Maoculuğa karşı mücadeleyi başlatmış ve en etkin bir şekilde sürdürmüş olan TSİP Maoculuğa karşı mücadeleyi SINIF MÜCADELESİ’nin bir parçası olarak görmektedir. Bu yolda azimle yürüyecektir.

 

SGB: “Maocular hak ettikleri cevabı alacaktır”

TSİP’in gençlik örgütü “Sosyalist Gençler Birliği” ile TİKP’in gençlik örgütü DGB taraftarları arasında Mart 1979 tarihinde Ankara Hacettepe Üniversitesi’nde ideolojik münakaşalar yine çatışmaya dönüşmüş, olayda Moskova yanlısı SGB’lilerin de aralarında bulunduğu bazı öğrenciler yaralanmıştı. Hacettepe Üniversitesi’ndeki olaylarla ilgili SGB’liler, çıkarttıkları “Gençlik Gerçeği” adlı derginin 1 Nisan 1979 tarihli 3. sayısında Maocular olarak nitelendirdiği DGB’lileri sorumlu tutan bir haber yayınladılar. İşte SGB’lilerin kendi bakış açılarıyla olayı değerlendirmeleri:

Karşı–devrimci Maocular Hacettepe’de Genç Sosyalistlere saldırdılar. Genç Sosyalistler, hem emperyalizmin yedek gücü hegemonyacı ve yayılmacı Çin yönetiminin sosyalist Vietnam’a saldırısını kınamak, hem de “Demokratik Hak ve Özgürlükler Kampanyası”nı desteklemek için okulumuzda siyasi çalışma yapıyorlardı. Ve her zaman olduğu gibi, karşılarında yine karşı–devrimci Maocular’ı buldular.

Maocular öteden beri çalışmalarımızı engellemeye çalışıyorlardı ve her seferinde gereken cevabı almışlardı. Nitekim yine öyle oldu. Maocular orada iyi bir ders aldılar. Fakat, aldıkları dersi hazmedemeyen Maocular, Ankara’nın diğer yerlerinden topladıkları 100 kadar çapulcuyla, öğlen yemeğine gitmekte olan 5 arkadaşımızı pusuya düşürdüler. Bu taşlı sopalı saldırı sonucu 2 arkadaşımız ağır olmak üzere diğer arkadaşlarımız da muhtelif yerlerinden yaralandılar.

Aslında Hacettepe’de geniş bir anti–Maocu potansiyel vardır. Fakat örgütlü bir biçimde Maocu provokasyonların karşısına dikmek pek mümkün olmamaktadır. Bunun gerçekleştirildiği nadir olaylarda Maocular’ın nasıl geriledikleri açık bir biçimde görülmüştür. Genç Sosyalistler, öteden beri Genç Öncü’lü ve İGD’lilere birlikte davranmanın gerekliliğini anlatmışlar, ilkeli ve kalıcı bir güç birliğinin kurulması için çaba harcamışlardır. Fakat, bu özellikle İGD’lilerin tutarsızlıkları – her olaydan sonra güç birliğine “evet” demeleri, daha sonra ise savsaklamaları – nedeniyle hayata geçirilememiştir. Oysa ki, böyle bir güç birliği, hem Maocu provokasyonları önleme açısından, hem Goşist etkinliğin kırılması açısından ve hem de sosyalizmin Hacettepe öğrencileri arasında yaygınlaşması açısından önem taşımaktadır.

Maocular’ın saldırısı, Genç Sosyalistler’e yapılan ilk saldırı değildir. Genç Sosyalistler bu saldırıları yadırgamadıkları gibi, bu tür komploların cevabını vermesini de çok iyi bilmektedirler. Ve Maocu saldırganlık hakkettiği cevabı er yada geç, ama mutlaka alacaktır.

Hacettepe Genç Sosyalistleri”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!