DEV-GENÇ

PDA’cılar da Dev–Genç’ten Tasfiye Olurken

PDA’cılar da Dev–Genç’ten Tasfiye Olurken

Dev–genç yönetimi tarafından oportünistlikle suçlanan PDA çevresi Dev–Genç’in 17 Ekim 1970 günü Ankara’da yapılan 5. Kongresinde geçmişte SD’lilerin tasfiye edildiği gibi tasfiye edileceklerdi. Dev–Genç’in perde arkasındaki lideri Mahir Çayan’ın çok sevip kullandığı bir söz bu kongreye damgasını vuracaktı. “Aynılar aynı yere, ayrılar ayrı yere” yani Dev–Genç’in son kurultayı da uzlaşmalarla oluşan Dev–Genç yönetimlerine son veriyor, Çayan’ın sevdiği söz bu kongrede hayat buluyordu. Kıran kırana bir tartışmayla geçen kongrede Çayan taraftarları Dev–Genç’in tek hakimiydiler artık.

Dev–Genç kongresinde Mihri Belli ve Çayan liderliğindeki çevreyi “ilkesiz birlik cephesi” olarak nitelendiren PDA’cılara tepki büyüktü. Kongre salonu tamamen Çayan taraftarlarıyla doluydu. Kongrede konuşmak isteyen PDA’cılar söz hakkı verilmek istenmezken, söz hakkını alan, kürsüde konuşan PDA’cılar Çayan taraftarları tarafından sloganlarla ve laf atmalarla susturulmaya çalışılmıştı.

Mahir Çayan Kongrede yaptığı uzun ve tarihi konuşmayla Doğu Perinçek’i baş hedef seçerken taraftarlarını coşturmuş, müthiş hitabetiyle karizmatik bir lider gibi salona ve kürsüye hakim olurken, sayıca ve güç olarak daha az olan PDA çevresinin de tepkisini çekmişti.

Kongrenin ilk günü Oral Çalışların konuşması yarıda kesilirken Erdoğan Güçbilmez ancak bir cümle söyleyebilmişti. Yine Kongrenin ikinci günü arka arkaya söz alan 6 PDA taraftarı delege ve bu çevrenin sözcüsü Doğu Perinçek’in konuşması yarıda kesilmişti. Perinçek, konuşurken saldırıya uğramıştı. Kongreyi yöneten Yusuf Küpeli, Doğu Perinçek’in elinden mikrofonu alarak konuşmasına engel olmuştu. Küpeli’nin amacı provokatif bir konuşma yapan Perinçek’in daha fazla konuşarak salondaki gerginliği arttırmasına engel olmaktı. Perinçek, Çayan taraftarlarının “hain ve oportünist” suçlamasıyla yerine oturmak zorunda kalmıştı.

Dev–Genç’in bu son kurultayı 1 Kasım 1970 tarihli PDA dergisinin 25. sayısında ağır bir şekilde eleştirilmişti. PDA çevresi kongreyi “Işıksız kongre” olarak nitelendirirken “ilkesiz birlik cephesi” diye nitelendirdikleri grubun kendilerine şiddet uyguladığını iddia ederek Dev–Genç yönetimini oportünistlikle suçlayarak şunları söylüyorlardı:

Kurultay, devrimci hareketimizin meselelerini birçok arkadaşın kafasında bulanık bırakarak kapandı. Proleter devrimcileri kulislerde pazarlıkla hazırlanan kurultayın bu niteliğini değiştiremediler. Bu önemli görevi başaramadılar. İkinci gün arka arkaya söz sırasına giren altı arkadaşımıza söz verilmeksizin geçilen seçimler, kulisçiliği ve İlkesiz Birlik Cephesi’nin parçalanışını bir kere daha gözler önüne serdi. Proleter devrimci fikirler karşısında uzlaşan yönetici klikler, sandalye pazarlığında kulislerde birbirine girdi. Burjuva mevki düşkünlüğü ve burjuva örgütlerine has genci ve çürüyen tutumlar açığa çıktı.155

PDA’cı çevrenin önde gelen isimlerinden Gün Zileli Dev–Genç’in son kongresinde Çayan çevresiyle aralarında geçen ideolojik ayrılıkları ve tartışmaları şöyle anlatıyor:

1970 yılının sonbaharında MDD hareketinin adeta bir amip gibi bölünme süreci iyice hızlandı. Kırmızı Aydınlık hareketi içindeki Mahir–Yusuf kesimi ile Mihri Belli kesimi arasındaki çatlak derinleşti. Bunun yanı sıra, MDD’ci kesim içinde, başını Dr. Hikmet Kıvımcımlı’nın çektiği bir “Doktorcu” hareket hızla gelişmeye başladı. Öte yandan, PDA hareketi içinde de bazı çatlaklar su yüzüne çıktı. İstanbul’daki Robert kolejde üslenen ve başını Garbis Altınoğlu’nun çektiği bir kesim, Hindistan’daki Maocuları taklit eden “aşırı Maocu” bir eğilim oluşturmaya girişmişlerdi.

Ayrılıkların iyiden iyiye bölünmeye çevrildiği bu ortamda Dev–Genç kongresi toplandı. Bir yıl önceki kongrede, Kırmızı ve Beyaz Aydınlıkçılar, aralarındaki ayrılığı delegeler önünde nasıl açığa vurmadılarsa, bu kongrede de, Dev–Genç yönetimine hakim olan Mahir kesimi ile Mihri Belli kesimi, kongreyi “birlik” görünümü içinde geçiştirmenin yollarını aradılar. Çünkü, karşılarında, Dev–Genç içindeki gücü azalsa da önemli bir rakip vardı: PDA. PDA’yı Dev–Genç içinden bütünüyle defetmemişken açıkça kapışmak her iki kesimin de işine gelmiyordu.

Dev–Genç kongresi, Kırmızı Aydınlıkla PDA arasında bir ideolojik düello biçiminde geçti. Biz PDA’cılar, artık mücadeleyi kesin olarak.kaybettiğimizi bildiğimiz Dev–Genç içinde, tabana son mesajlarımızı vermeye çaba gösterdik. Sözcülerimizden Ömer Özerturgut ve Erdoğan Güçbilmez, söz alarak, Kırmızı Aydınlıkçıların bize yönelttiği “kampus Maocuları” suçlamalarına yanıt verdiler ve Maoculuğun anlamını açıklamaya çalıştılar. Ömer Özerturgut’un konuşması oldukça etkileyiciydi, ama ne fayda. O sırada kimsenin “güzel konuşmalara” kanıp saf değiştirmeye niyeti yoktu. Yine sözcülerimizden Oral Çalışlar kürsüden görüşlerimizi savunmaya çalışırken, kürsünün arkasında duran Dev–Genç’lilerden biri, herkesin gözü önünde gelip Oral’a bir tekme attı. Biz bu davranışı protesto ettik, ama salonda çoğunluğu oluşturan Kırmızı Aydınlıkçıların, bu hoş olmayan tutumu kınamaya hiç mi hiç niyetleri yoktu.

Bizim konuşmacılardan sonra kürsüye, Kırmızı Aydınlık’ın görüşlerini açıklamak üzere Mahir Çayan çıktı. İnanmak zordur ama, Mahir Çayan kürsüde tam dört saat kalarak uzun teorik açıklamalarda bulundu. Konuşmasının bir yerinde, Mahir Çayan, PDA’nın Rusya’ya karşı düşmanca yaklaşımını eleştirirken, kongrenin yapıldığı SBF anfisinin arka taraflarından, İstanbullu bir PDA’cı delege (PDA’nın az sayıdaki delegesi sol tarafta topluca oturuyordu), “Rusya sosyal–emperyalisttir” diye bağırdı. Bunun üzerine Mahir Çayan konuşmasının akışını keserek, bu PDA’cı delegeye şöyle seslendi: “aptal arkadaşım, hataları ne olursa olsun hemen yanı başımızdaki sosyalist bir ülke olan Sovyetler Birliği’ne ‘emperyalist’ diyemezsin.” Salonda büyük bir bir alkış koptu.

Sonunda seçimlere geçildi. Kırmızı Aydınlık, yakında patlak vereceği belli olan iç bölünmelerine rağmen seçimlere blok halinde girdi. Bu blokta, elbette Dev–Genç içinde daha büyük güce sahip olan Mahir–Yusuf kesimi ağır basıyordu ve bu ağırlık GYK listesinde de kendini gösteriyordu. Başkan adayı da Mahirci kesimden Ertuğrul Kürkçü, daha bir buçuk yıl önce, uzun saçlı bir “hippy” olduğu gerekçesiyle Yusuf Küpeli ve Ergun Aydınoğlu tarafından bir Dev–Genç yürüyüşünden çıkarılmış, o donemin “asi genç”lerinden biriydi. Kongreden beş altı ay kadar önce saçlarını kesip “hippy”likten vazgeçmiş, Mahir kesimine bağlı sert ve kararlı bir militan olarak temayüz etmeye başlamıştı. Dev–Genç’in Genel Sekreteri ise, lise arkadaşım Sinan Kazım Özüdoğru olacaktı.

PDA delegasyonu olarak, hiçbir kazanma şansımızın olmadığı böyle bir seçimde liste çıkartmamaya karar verdik. Listeler açıklanırken, PDA’cıların liste çıkartmaması, Dev–Genç’liler tarafından alaylı gülüşlerle karşılandı. İstanbul delegasyonundan, Mihri Belli kesimine yakın bir delege olan Mustafa Lütfü Kıyıcı, kürsüden bize, “ayıp yahu, bu kadar konuştuğunuz halde, bir liste çıkartmaya bile cesaret edemiyorsunuz,” diye laf attı. Böylece, sonucu daha başından belli olan seçimler, Mahir–Yusuf kesiminin zaferiyle sonuçlandı ve 12 Mart’la birlikte tarihe karışacak olan Dev–Genç’in son Genel Yönetim Kuruluyla, son Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, talihsiz bir dönemin yönetimi olarak işbaşına geçmiş oldu.156

Mahir Çayan çevresiyse Dev–Genç broşüründe kongreyi Yusuf Küpeli’nin kaleminden “devrimcilerle bütün oportünistlerin arasına kisin çizginin çekildiği bir oluşum” olarak görüyor PDA’cıları “şımarık küçük burjuvalar”, “Kampus Maocuları” olarak değerlendiriyordu. İşte bu broşürden PDA’cılarla ilgili bazı satırlar:

Proleter devrimci (!) Aydınlık oportünizminin bu kısa dönem içinde çizdiği büyük zikzaklar, ‘Maoculuğun görülmemiş enteresan tipleri, entelektüel bozuntusu şımarık burjuvalara has bir Kampus “Mao’culuğudur

Bu kurultayda kesin ideolojik yenilgiye uğrayan kampus “Mao”istleri aday çıkartmaya cesaret edebildikleri gibi, şimdi bizlere karşı olduklarını söyleyenler ne aday çıkarttılar, ne de kurultayda kalkıp tek söz söylediler. TDGF kurultayında ilk kez Ertuğrul Kürkçü başkanlığındaki Merkez Yürütme Kurulu bütün görüşlerini açıklayarak, hiçbir oportünist fraksiyona taviz vermeden ve ahbap çavuş birliklerinden herhangi biriyle anlaşmadan yönetime seçildi.157

Mahir Çayan çevresinin “kampüs maocuları” olarak suçladığı PDAcılar’a bir suçlama da eski tüfeklerden Dr. Hikmet Kıvılcımlı’dan gelmekteydi. Dr. Hikmet Kıvılcım’lı, “Sosyalist” Gazetesi’ndeki yazılarında PDA çevresini “Mao kalpazanlığı” ve “CIA sosyalizmi” yapmakla suçluyordu.

Dev–Genç kongresinde tartışmalardan sonra seçimlere geçilmişti. Çayan çevresinin hazırladığı tek liste bütün delegeler tarafından kabul edilmişti.

Dev–Genç’in oluşan genel yönetim kurulu kendi içinden yeni MYK’yi şu isimlerden seçti; Genel Başkan Ertuğrul Kürkçü, Genel Sekreter Sinan Kazım Özüdoğru, Üyeler; Oğuzhan Müftüoğlu, Zafer Kutlu, Hüseyin Yavuz, Levent Eren, Fevzi Bal, Şaban İba, Cemal Salman Pakoğluydu. Ertuğrul Kürkçü’nün Dev–Genç genel başkanlığına seçilmesi en çok kendisini ODTÜ’den tanıyan devrimci gençlerin tepkisine sebep olacaktı. ODTÜ dışında ve sol hareket içerisinde genel başkan seçildiği tarihe kadar kimsenin tanımadığı, okuldan tanıyan solcularında “nereden buldunuz bu hippiyi” diyerek Dev–Genç yöneticilerini eleştirdikleri Kürkçü Dev–Genç’e adeta piyangodan çıkarak başkan seçilecekti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!