PKK İnfazlar -11- Resul Altınok
PKK İnfazlar -11- Resul Altınok
PKK’nın Önde Gelen İsimlerinden
Resul Altınok’un infazı
PKK’nın 1. Konferansı 1981 yılında Filistin Demokratik Halk Cephesinin cephaneliklerinin bulunduğu ve daha sonra PKK’ya tahsis edilen Helve kampında yapıldı. Bu konferansa yurt içinden ve yurt dışından 60 militan katıldı. Konferansa katılan militanlar PKK’nın düzenlemiş olduğu ideolojik eğitimden geçirildi. Teorik eğitimin ardından silahlı eğitimler de verildi. Konferansın gündemi Apo tarafından önceden belirlenmiş “politik rapor” adıyla broşür haline getirilen görüşleri konferansta militanlara dağıtılmıştı.
Apo konferansta örgüt mensuplarını gereken vazifeleri ve sorumlulukları yerine getirmediği için ağır şekilde suçlamıştı. Apo sözlerine “Hepiniz suçlusunuz” diye başlıyor ve şöyle devam ediyordu:
Hiçbiriniz geçmişte görevlerinizi yapmadınız. Hepiniz parti ilke talimatlarına ihanet ettiniz. Fakat önderliğin doğru kararları sayesinde büyük hatalarınıza, amatörlüğünüze, pespayeliğinize rağmen partim PKK çok büyük başarılar elde etti. Bundan sonar tek bir şansınız vardı, geçmişte işlediğiniz büyük hatalardan ders çıkartmak ve gelecek ile ilgili POLİTİK RAPOR’da öngördüğümüz çalışma ve görevler doğrultusunda çaba sarf etmektir.
Hepiniz bundan birkaç gün önce zavallı durumda idiniz. Başınızı sokacak bir yer bulamıyordunuz, bir lokma ekmeğe muhtaçtınız! Eğer sizlere el atmasaydık şimdi çoğunuz ya ölmüş olacaktı ya da zindanlarda idamı bekliyor olacaktınız. Aileleriniz, ananız, bacınız da sizi kurtaramazdı. Ama, biz sizleri kurtardık, şimdi rahatınız yerinde, karnınızı doyuruyorsunuz, aç ve açıkta değilsiniz!12
Örgütü üzerinde büyük bir gücü olan “tek adam”, “tek şef”, “tek önder” konumundaki Öcalan, örgütte hiçbir zaman inisiyatifi elden kaçırmamaya azami dikkat etmiş, kendisine karşı çıkan, yıllarca birlikte çalıştığı en yakın arkadaşlarını tasfiye etmekten, onun da ötesinde onları “imha etmekten” yani öldürmekten çekinmemiştir. 11 gün süren konferans boyunca Öcalan’a hiç kimse açıkça eleştiride bulunmaktan kaçınmış, konuşmaya cesaret bulamamıştı. Sadece cesaret etmeye çalışan militanlardan biri olan Davut kod adlı Resul Altınok konferans süresince açıktan olmasa da, Öcalan’a yönelik bazı konulardaki itirazlarını bildirmişti.
Resul Altınok’un bir kısım PKK militanlarını konferans boyunca başta Apo olmak üzere örgütün MK’sine yönelik tavır almaya zorlaması sonunda kendisinin ileride ipinin çekilmesine sebep olacaktı.
1980’lerin başında PKK MK üyesi olan Resul Altınok, 1983 yılından itibaren örgütte bu konumunu yitirecekti. PKK’nın Avrupa’daki yöneticilerinden biri olan daha sonra Öcalan’a muhalif olan Çetin Güngör’le birlikte hareket etmesinden dolayı örgüt tarafından hakkında infaz kararı alındı.
PKK’nın önde gelen isimlerinden Öcalan’ın iki infaz eri Ali Haydar Kaytan ve Rıza Altun, Resul Altınok’u PKK kampında önce kendisine bir çukur kazdırıp daha kazıdıkları çukurun içine oturtarak kafasına sıktıkları kurşunlarla infaz etmişlerdi.
PKK’daki tasfiyeler şiddetli bir şekilde sürecekti. Öcalan, kendisine muhalif gördüğü Resul Altınok’u Parti içi sorun olarak gördükten sonra infaz erlerine katlettirdiği “Davut’un hikayesi”ni yani Resul Altınok’un sonunu eski PKKlı Hasan Yıldız’ın kaleminden okuyalım:
PKK 1. Konferansı sonrası yapılan görevlendirmeler gereği, Mehmet Karasungur ve Mahsum Korkmaz önderliğinde bir grup Türkiye’ye, Semir, Davut, Fatma, Fuat ve Baki ile birlikte birkaç kadro Avrupa’ya gönderildi. Parti Birinci Konferansı ile II. Kongre arasında geçen bir yıla yakın süre içinde, birimler arasında belli sorunlar hatalar bu veya şu oranda kendini gösteriyordu. Fakat Avrupa’daki çalışma birimi arasında uyumsuzluk ön plana çıkmıştı. II. Kongre’ye yakın zamanda bu daha da belirginleşti. Bu açıdan II. Kongre’de daha çok eleştiri bu alandaki birime yöneltildi. Gerçekten de Avrupa parti merkez biriminde iç didişmeler bir örgütlenmeyi yaratmadı. Bundan dolayı dikkatler buraya çekildi. Bu alandaki yönetici birimde yer alanların konuşma ve tartışmalarına bakıldığında tamamen kolektif çalışmadan yoksun, bireyci tavırların ön plana çıktığı görünmekteydi. Tüm bu didişmelerden ‘Parti Önderliği’nin yani Abdullah ve Abbas arkadaşın haberi vardı. Ama bunlar tek taraflı hareket ederek, daha neyin nesi olduğunu anlamadan diğer MK üyeleri ve kadrolar arasında Davut’u (Resul Altınok) teşhir etmeye gittiler. Bu kesin olarak yersiz ve haksız bir girişimdi. Oysa bu alanda çalışma yürüten MK üyeleri ve diğer kadrolar, başından beri parti içinde provokatif bir rol oynayan Fatma’ya yönelik eleştirileri vardı. Parti II. Kongresi’ne yakın bir zamanda Avrupa’da bulunan tüm MK üyeleri kongreye katılmaları için çağrıldılar ve geldiler. Davut’un dışında, diğerleri daha çok merkezi çalışmanın yürütüldüğü evlere getirildiler. Davut ise başka arkadaşların kaldığı bir eve götürüldü. (… ) Davut, Avrupa’da daha çok Fatma’ya yöneliyordu. Ama diğerlerini de eleştiriyordu. ‘Beni hiçbir görüşmeye, çalışmaya ve alınan kararlara dahil etmiyorlardı. Sadece gazetede (Serxwebun) yazı yazmak için konular tespit edilip veriliyordu. Beni takip ediyorlardı. Avrupa’da ne olup bittiğini ben bilmiyordum. Ama şimdi, neden bunların olduğunu daha iyi öğrendim. Bizi ve kadroları birbirine vuruşturan Abdullah ve Abbas’tır (Duran Kalkan). Ve gerçekten de bu tespit doğruydu. Abdullah ve Abbas bazılarını dolduruşa getirip, bazılarının üstüne gönderiyorlardı.
Bu durumdan Fatma provokatörü müthiş yararlanıyordu. Avrupa’da da Davut’un bazı zayıflıklarından yararlanmıştı. Davut’un eleştirici ve tartışmacı özelliği, sanki bir suç olarak, ‘parti karşıtıymış’ gibi bir konuma düşürülüyor. Zaten Fatma provokatörünün rolü burada çok daha iyi anlaşılıyor. Ve daha sonra da her olayda ismi geçiyor ve aynı rolü üstleniyor. Fatma daha çok tahrik ediyor ve kişileri ‘partiye ve parti önderliğini’ karşıymış gibi bir konuma sokuyordu.
Nitekim, Davut’a da yapılan budur. Davut’u alabildiğine tahrik ediyor. Davut, Abdullah ve Fatma’yı kastederek ‘Kongrede yüzlercesini sizin karşınıza çıkartacağım’ diyor. ve Avrupa biriminde çalışan unsurlara sert eleştiriler yöneltiyor. İşte Davut sorunu buradan başlıyor. II. Kongre’ye çağrıldığı halde alınmadı. Kongre öncesi, kadrolar arasında Davut teşhir edilmeye gidildi. (…) Ama teşhir edilirken de açıkça yalana başvurdular. Davut gözaltında tutuluyordu. Kadrolar arasında Davut’un ayrı görüşlere sahip olduğu, çalışma tarzına eleştiriler yönelttiği, parti anlayışı ile çelişen düşüncelerinden bahsetmiyorlardı. Daha önce şehit düşen iki arkadaşın ölümünden sorumlu tutulmaya çalışılıyordu. Oysa bu durumlar çok önce de parti genel sekreteri ve Abbas tarafından biliniyordu. Davut’un Zeki Palabıyık ve Sakine Kırmızıtaş’tan şüphe ettiği ve partiyi uyardığı bir durum vardı. Hepsi bu kadar… Ama önceden bu durumlar bilindiği halde daha sonra Davut’un karşısına çıkartıldı. İşte bunlar birer kılıftı. Eğer Davut’un ayrı görüşlere sahip veya örgütlenme ve çalışma tarzına yönelik eleştirileri var denseydi kadrolar onun görüşlerini ortaya koymasını isteyeceklerdi. Bu da parti içinde bir tartışmaya yol açabilir veya bir muhalefet doğurabilirdi. İşte çekindikleri nokta buydu. Bu nedenle, kendi komplocu yüzlerini kapatmak için çirkef propagandalara başvurdular.
Yine ilginçtir!.. 12 Eylül1980 öncesi Dersim’de Rıza adında bir arkadaşın yargılanıp idam edilmesi olayından sorumlu tutuluyor. Bu yargılamada Davut kadar sorumluluk Fuat’ta (Ali Haydar Kaytan) da vardır. Irak Kürdistan’ında tutuklu bulunan Davut’tan 1984 Ağustos ayında 8 soruluk bir ifade alındı. (…) Bu sorulardan biri yukarıda sözünü ettiğimiz yargılanıp idam edilen Rıza’ya aitti. Rıza idam edilirken “Yaşasın Bağımsız Kürdistan, Yaşasın PKK” diye bağırıyor. Davut ise, ‘eğer bu olaydan ötürü yargılanacaksam Fuat ile birlikte yargılanmalıyım. Fuat da benim kadar sorumludur” der. Trajik bir bakış. Ama daha trajik yan, soruları hazırlayanın da bu olaydan sorumlu olan Fuat olmasıdır. Suçlular suçlarını başkalarına yükleyerek kurtulmaya çalışıyorlar. Birinin ölümü, diğerinin yükselmesini, parti içinde yer edinmesini sağlıyor.
Tutuklu bulunduğu alanda gardiyanların her türlü hakaretine ve işkencesine maruz kalan Davut’un başına gelenleri, bu olayda provokatörce rol oynayan Fatma herkesin önünde şöyle anlatıyordu: “Geçenlerde Davut, arkadaşlar ve parti hakkında ileri geri konuşmuş. Arkadaşlar da kendisini iyice dövmüşler. Davut zafer işareti yapıp kolunu kaldırmış ve bağırmış. Ama diğer taraftan altına da etmiş. ” İşte size bir ‘devrimci’ tavır örneği. Aynen böyle… Bu olayı Fatma’nın ağzından dinleyenler, parti karşıtı olanların eninde sonunda nasıl cezalandırıldıklarının dayanılmaz mutluluğunu, yüzlerine çökmüş derin korkuyla anlamaya çalışıyorlardı. O anda herkes birbirine bakıp kendi geleceğini sorguluyordu.
Davut, PKK yönetici kliğinin sorularına karşılık 29 sayfalık bir değerlendirme yaptı. Bu değerlendirmede PKK yöneticilerini ilkellikle suçluyor. Toplumsal gelişmelerin ve sınıf mücadelesinin nasıl gelişip devrime dönüştüğünü kendi açısından kısaca değerlendiriyor. Kendisinin tutuklanmasını, işkence yapılmasını, havalandırmaya çıkartılmadığını ve hasta olduğunu belirtiyor. Ve içinde bulunduğu korkunç koşullara rağmen kendisine yapılan uygulamaları ‘Kenan Evren faşist diktatörlüğünün cezaevlerindeki devrimcilere yaptıklarıyla’ mukayese ediyordu. Tüm bunlar onun sonunu hazırladı. Daha sonra öldürüldü.13
Davut’un hikayesini doğrulayanlardan biri de 12 Eylül sonrası PKK itirafçısı olan Abdulkadir Aygan adlı PKK’nın eski militanıydı. Aygan, 5 Ekim 1985 tarihli Milliyet gazetesinde Altınok’un infazını şöyle anlatıyor:
Bu şahsı ben tanımazdım. Bazı eleştiriler yapmış Apo hakkında. Bunu hile ile İsveç’ten Suriye’ye, Suriye’den İran’a, oradan da Irak’a getirdiler. Merkez Komitesi toplantısı var diye çağırdılar. Irak’taki kampta ona işkencenin her türlüsünü yaptılar. Dövüyorlardı, sonra suya batırıyorlar, çıkarıp yine dövüyorlardı. Komaya sokuyorlardı. Onu, bir hücre şeklinde oydukları kayanın içine koydular. Bu adam geldiğinde şişmandı. Son gördüğümde bir deri bir kemik kalmıştı. Hatta 16 gün süreyle örgütün bu tavrını protesto için açlık grevi yaptı. 16’ncı gün hücreden çıkardılar. Rıza Altun, Ali Haydar Kaytan ve Kaymakam kod adıyla bildiğim bir başka şahıs, üçü birden Resul Altınok’u çırılçıplak soydular. Tek ayağından kuşakla tavana astılar. Ali Haydar Kaytan adlı Merkez Komite üyesi ince bir yaş çubukla Resul’ün cinsel organına defalarca vurdu. Adam asılı durumda bağırıyordu: ‘Yapmayın bunu, utanın!” diyordu. Yalvarıyordu ama, aldırmadılar. Biz parkalıydık. Hava çok soğuktu. Çırılçıplak adamın üzerine kar suyu döktüler o soğukta. Yani, ben bu anlattıklarımı gözlerimle gördüm. (…) Resul Altınok’a birkaç defa ölüm senaryosu düzenlediler. Getirdiler onu orta yere. ‘Sen ajansın. Seni yargıladık. Ajan olduğunu kabul et’ dediler. Resul reddetti. ‘Ben ajan değilim! Sizin yaptığınız doğru değildir. PKK demokratik bir örgüt değildir! Bunu söylemek ajanlık mıdır?” dedi. Ali Haydar Kaytan, bunun üzerine Resul’e bir çukur kazdırdı. Sonra çukurun kenarına oturttu. Kafasına tabancayı dayadı ve dedi: ‘Son sözünü söyle!’ O da, ‘Ben ajan değilim! Ama size boyun eğmeyeceğim’ dedi. Mahsustan, kafasının hemen yanına ateş ettiler. Böyle işkenceler yapıldı Resul’e…
PKK’da infazlar Resul Altınok’la sınırlı kalmayacaktı. ……..