PKK infazlar -9- Semir Çetin Güngör
PKK infazlar -9- Semir Çetin Güngör
PKK Merkez Komite Üyesi “Semir” Kod Adlı Çetin Güngör’ün İnfazı.
PKK kendi içindeki infazlarına Avrupa’da da devam edecekti. Nitekim PKK eski Merkez Komitesi üyelerinden Çetin Güngör örgütle ilişkisini kopardıktan sonra 2 Kasım 1985 günü kaçmış olduğu Stockholm’de PKK militanları tarafından öldürüldü.
PKK içinde Semir kod adıyla tanınan Çetin Güngör, PKK’nın kuruluş sürecinden beri bu örgütün her safhasında yer almış, yöneticilik yapmış önde gelen isimlerinden biriydi.
PKK’lı eski yoldaşları tarafından öldürülen Çetin Güngör kimdir? PKK’ya niçin muhalif olmuştur? Apo ile arasındaki çekişmenin sebebi nedir?
PKK Lübnan’da Temmuz 1981’de 1. Konferansını yaptı. Toplantı bir anlamda PKK’nın gerçek kuruluş toplantısıdır. Abdullah Öcalan’ın bu toplantıda açıkladığı görüşler “Politik Ropor” ismiyle kitaplaştırıldı. Bu görüşler PKK’nın 12 Eylül 1980 sonrasındaki silahlı mücadelesinin temellerini oluşturacaktı. Halk savaşı, örgütlenme, cephe ve kardo sorunu Öcalan tarafından Politik Rapor’da formüle ediliyordu. Konferansda Serxwebun “bağımsızlık” gazeteside planlanıyor 1 Ocak 1982 tarihinden itibaren aylık olarak çıkmaya başladı ve halen devam ediyor.
1. Konferansı müteakiben Ağustos 1982’de yaptığı 2. Kongre’ye PKK sancılı bir şekilde girecekti. Öcalan’ın liderliğine karşı çıkan muhalif görüşlerde ortaya çıktı. Öcalan bu muhalif grubu kongreden önce susturdu. Kongreden güçlü bir şekilde çıkarak yeni oluşturduğu MK’de kendine yakın kişilere görev verdi. Öcalan örgütte kendisine mutlak bağımlılığı şart koşmakta ve bunu neye mal olursa olsun örgüte hakim kılmaya çalışmıştı. Örgüt içinde ve dışında muhaliflerine karşı acımasız olmuştur. Aşırı kuşkucu bir yapıya sahip olan Öcalan çevresini bir kaç kişi hariç her zaman değiştirmiştir. Değişikliğe giderken bir çoğunu da “önderliğe komplo düzenlemek, ilkel milliyetçi, ajan provokatör” suçlamalarıyla ortadan kaldırtmıştır.
PKK’nın eski Merkez Komite üyelerinden Semir kod adlı Çetin Güngör, 1978’den 1982’ye kadar örgütün lider kadrolarından biriydi. Eski Merkez Komite üyelerinden, daha sonra itirafçı olan, aradan geçen yıllar sonra PKK tarafından “ajanlık” ve “döneklik”le, “örgüte ihanet” suçlarında İstanbul’da öldürülen Şahin Dönmez’le beraber birçok silahlı eylem ve cinayetlerin düzenleyicisidir. Güneydoğu’daki çeşitli aşiretler ve Kürt soluna mensup gruplarla girişilen silahlı çatışmaların bizzat içerisinde yer almış, öncülük etmiş kadrolardan biridir. 12 Eylül sonrası yurtdışına çıkan PKK kamplarında Öcalan ile beraber örgütün yeniden inşasına soyunan Çetin Güngör, Abdullah Öcalan’la fikri ve siyasi ayrılığa düşecekti. Öcalan’a yönelik eleştirileri üzerine PKK, başına bela almaktansa onu kamplardan uzaklaştırıp Avrupa’ya gönderecekti. Öcalan’ın örgütten uzaklaştırdığı Çetin Güngör, Avrupa’da da başına bela olacaktı. Burada da PKK taraftarlarını Öcalan’a başkaldırmaya ve onları PKK politikalarına mücadeleye çağıracaktı.
Öcalan, Avrupa’daki PKK’lıların kendisine ve örgüte yönelik başkaldırılarını engellemek amacıyla Semir kod adlı Çetin Güngör’ü, Avrupa’dan Lübnan’daki örgüt kampına çağıracaktı. Fakat Çetin Güngör akıbetinin diğer Apo’ya muhalif olanlar gibi meçhul olacağını bildiğinden dolayı, Apo’nun çağrılarına cevap vermedi. Apo’nun talimatlarını dinlemedi. Semir’in Avrupa’daki örgütü etkisizleştirmesi, kadrolar üzerinde hakimiyet kurması, Öcalan’ı çılgına çevirmişti.
Öcalan için Avrupa, para kaynağıydı. Adeta altın yumurtlayan tavuk gibiydi. Güngör gibi bir kısım Merkez Komite üyelerini risk alarak Avrupa’ya örgüte finans sağlamak için gönderen Öcalan, Güngör’ün tavrı karşısında şok olmuştu. Çünkü Avrupa’daki Kürtçü çevreler, PKK’ya büyük miktarda para ve mühimmat sağlıyordu. Para ne demek? Yani her türlü silah, araç, gereç ve sayıda ideolojik propagandaya yönelik gazete, kitap ve dergilerin çıkartılması demekti.
Başından def ettiği, Avrupa’ya gönderdiği adamının muhalif seslerini işitince çılgına döndü. Muhalefet edenler çok uzaklardaydı. Yani kolu o tarafa doğru zor uzanıyordu. Meseleyi kadrolarından gizledi. Avrupa’daki örgüte bağlı bir kısım militanlara haber göndererek Güngör ve onunla birlikte hareket edenleri ikna ederek yanlarına getirmelerini istedi. Sorunları bir platform etrafında çözelim görüşünü muhaliflere iletilmesini istiyordu. Artık ok yaydan çıkmıştı. Başta Çetin Güngör olmak üzere, Cemile Kaytan (kod adı Seher), Enver Ata (kod adı Ali) ve Ali Dursun (kod adı Topal) Apo’nun çağrılarını cevapsız bırakmışlar ve örgütle olan bağlantılarını tamamen koparmışlardı. Sadece bazıları Şükrü Karakoç (kod adı Şoreş), Saime Aşkın (kod adı Delal), İbrahim Aydın (kod adı Ziyad) Şam’a gittiler. Öcalan, Şam’a gelen örgüt mensuplarını sıcak bir şekilde karşılamış, onlara “gelmeyen arkadaşları arayın, her türlü eleştirilerini getirsinler tartışalım, çözümü birlikte, beraber bulalım. Benim veya örgütün herhangi bir siyasi yanlışı ve hatası varsa bunun özeleştirisini vermeye hazırım” diyordu. Şam’a gelen yurtdışı komitesi, gelmeyen Çetin Güngör gibi üst düzey örgüt mensuplarını arayarak Apo’nun kendilerine çok iyi davrandığını, “çekinecek bir durum yok, gelin meseleyi burada halledelim” diyorlardı. Fakat Güngör ve arkadaşları Apo’ya rest çekerek gelmediler. Bunun üzerine Öcalan, kod Sadun olan İsmet Doğru’yu Avrupa’da, kod adı Cuma olan Cemil Bayık’ı Lübnan ve Suriye’de, kod adı Ebubekir olan Halil Ataç’ı Irak, İran ve Türkiye’de “başını Çetin Güngör’ün çektiği bir grup ajan önderliğe baş kaldırmıştır. PKK’yı tasfiye etmek üzere MİT tarafından görevlendirilmiştir” propagandasını yapmaları için görevlendirilmişti. Cemil Bayık ve Halil Ataç, PKK’nın kuruluş döneminden itibaren Apo’dan sonraki üst düzey yöneticilerden bazılarıdır.
Çetin Güngör, PKK ile olan ayrılığını, örgütle ilişkisini kopardıktan sonra yaptığı 18 Mart 1984 tarihli açıklamada belirtiyor. Açıklamasında “artık PKK’lı değilim” diyordu. PKK’nın uygulamış olduğu silahlı mücadelenin ve Kürt gruplara karşı izlemiş olduğu davranışların yanlış ve çıkmaz yol olduğunu söylüyordu. 1982 yazında Suriye’den çıkış yapan, iki yıl Avrupa’da PKK’nın sorumluluğunu üstlenen Semir kod adlı Çetin Güngör, örgüt emirlerine ve talimatlarına uymadığı gerekçesiyle önce Irak’a dönmesi istenmiş, dönmeyince Federal Almanya’da bir evde gözaltına alınmış, ancak oradan kaçmayı başarmış, fakat kendisini bekleyen akıbetten kurtulamamış, İsveç’in Stockholm kentinde PKK infaz timleri tarafından infaz edilmiştir.
Yeni Gündem: “Bir Örgütün Hikayesi”
“Semir” Kod adlı Çetin Güngör nasıl öldürüldü?
Türk Soluna mensup sosyalistlerin çıkartmış olduğu “Yeni Gündem” adlı derginin 17–23 Mart 1983 tarihli 2’inci sayısında kapak “APO ve PKK Bir Örgütün Hikayesi”ydi. PKK’nın doğuşu ve Öcalan’ın siyasi geçmişinin anlatıldığı yazıda Avrupa’daki PKK cinayetlerine de yer veriliyordu. Anlatılan cinayetlerden biri PKK MK üyesi ve Avrupa sorumluluğunu yapan Çetin Güngör’ün örgütüyle düştüğü yol ayrımından sonraki ölümüydü.
Yeni Gündem’de yayınlanan, Çetin Güngör’ün PKK tarafından infaz edilmesiyle ilgili yazıdan bir bölüm:
PKK gerçeği yada daha doğru ifade etmek gerekirse, PKK’nın karanlıkta kalmış yönlerini aydınlığa kavuşturmak istiyorum… Uzun yıllar devam eden yol arkadaşlığımız sırasında yığınla gelişmeyi, değişmeyi ve sorunlar ile çözüm biçimlerini PKK ile birlikte izledim ve yaşadım. Evet, PKK kaynamaktadır. PKK içinden ve dışından sayısız insanı vurmuş; sayısız insan sırf farklı düşünerek “fikir suçu” işledikleri için hapse atılmıştır. Ayrıca çıldıranları, akıl hastası olanları ve psikolojik baskıya dayanamayıp intihar etmek isteyenleri de bu tabloya eklersek PKK yönetiminin “başarısı” kolaylıkla belli olmaktadır…”
Bu sözler, 1984 yılına kadar PKK Merkez Komitesi üyesi ve Avrupa Sorumlusu olan Çetin Güngör’e, yada kod adıyla “Semir”e aitti. Aynı yılın Mart ayında, yurtdışındaki başka sol örgütlere “sığınan” Semir, PKK’nın söylentilere konu olan öldürücü “iç mekanizmasını” bir anda ürkütücü bir gerçek halinde dile getirmişti. Ancak Semir daha ilk anlattıkları bile hazmedilmeden İsveç’te kurşunlara hedef olmaktan kurtulamadı. Semir’i başkaları izledi ve altı eski PKK’lı daha benzer biçimde öldürüldü. PKK’nın yayın organı olan Serxwebun’da bu cinayetler zincirinin hemen öncesinde, “Nerede ihanet varsa, orada ceza vardır. PKK ihanetin hiçbir biçimde cezasız bırakılmayacağını bugüne kadarki pratiğiyle de göstermiştir” deniliyordu… Nitekim Semir’in öldürülmesinden hemen sonra aynı gazete “haini öldüren yurtseveri selamladıklarını” yazıyordu…
Bütün tehditlere, öldürmelere rağmen PKK hızla çözülmeye devam etti. “Semir”i bir başka Merkez Komite üyesi, Baki Karer izledi. Irak ve Suriye’deki PKK kamplarından “firarlar” başladı. Doğu Anadolu’da “gerilla mücadelesi” verenler teslim olmak için fırsat kollar oldular. Batı Avrupa’da bir zamanlar “PKK’nın mücadelesini sempati ile karşılayan” İsveç, Almanya gibi ülkeler örgütü terörist ilan ettiler. Yine Batı Avrupa’daki Türkiye kaynaklı sol örgütler, PKK’ya karşı aktif muhalefete başladılar.
Sol Görüşlü Alman Gazetesi “Die Tageszeitung”:
“PKK terörist bir örgüttür.”
28 Temmuz 1984 günü Almanya’da yayınlanan sol görüşlü gazetelerden olan “Die Tageszeitung” PKK tarafından Avrupa’da işlenen cinayetlere karşı çıkarak bütün sol grupları PKK’ya karşı tavır almaya çağırıyordu. Gazetede köşe yazılarının bir çoğu PKK’yı şiddetle eleştiren sözlerle doluydu. Yayınlanan yazılarda PKK’nın terörist bir örgüt olduğu vurgulanıyordu. Aynı gazetenin PKK tarafından öldürülmeden kısa bir süre önce 18 Mart 1984 tarihli sayısında “Semir” kod adlı Çetin Güngör’ün “Apo’yu diktatörlükle, PKK’yı terörist bir örgüt ve totaliter bir yapıya sahip olmakla suçlayan” sözlerine yer veriliyordu.
PKK Lideri Abdullah Öcalan: Semir Olayı Nedir?
PKK lideri Öcalan, kendisini Lübnan’daki örgüt kampında ziyaret eden gazeteci Mehmet Ali Birand’la yaptığı röportajda da Semir olayına değiniyor. Birand’ın PKK ile ilgili birçok sorusunu cevap verirken, Birand’ın “Semir olayı nedir?” sorusuna da cevap vermeden geçemiyordu. İşte Birand’la Öcalan arasında geçen “Semir olayı”:
İhanet ve döneklikler konusunda Avrupa’da girişimler vardı. Semir Seher, derdik biz. Bu Yıldırım’ın bacısı oluyordu. O zamanlar hapishanelerle telefonla görüşüyordu. Tek teke konuşuyorlar. “Her şey bitti, bir şey kalmadı, sen de dön” diyor. sonra bunlar açığa çıktı. Bu ciddi bir provokasyon idi. 1982-83’te gelişti. Rahatsızlığı hissetmiştim. 1982’de biz hareket edin diyordu, onlar bambaşka şeyler söylüyorlar. Çalışmıyorlar. Biz Türkiye’ye girmekten söz ediyoruz, onlar Avrupa hayalleri geliştiriyorlar. Ben burada, mezar kadar yer açmak için her şeyimi ortaya koymuşum. Bu yemek içmekle uğraşıyor, değerleri savurmakla uğraşıyor… Bir süre iyi niyetle yaklaştım. Düzelir, diye bekledim. Ama tam 1983’te ülkeye yönelmemiz başlıyordu ki, bir baktım isyan bayrağı çekiliyor. “Hakkari’ye gitmeyin hepiniz yok olursunuz… . Demokratik bir PKK oluşturacağız… ” gibi sözler söylüyorlardı. İçerde de PKK’yı savunmama gibi bir tavır içine giriyorlardı. Tabii bu en kritik anda içerden hançerlenmeydi. Bu bizi zorladı.
– Yani Semir’i siz mi öldürttünüz?
– Semir nerede görülse vurulacaktı.
– Hiç idam cezası verdiniz mi?
– Cezalandırmalar oldu. Yalnız bu tip adamlar değil, TC’nin gönderdiği adamlar oldu. MİT bir yığın insan yolladı. Kötü oldu. Bunların hepsini tespit edebildik.
– Size en yakın ihanet örneği hangisiydi?
– Bazen korumaların arasından çıktı. Benim korumamı yapan biri bir anda ortadan kayboldu. Aradılar, bir kayanın altında buldular. Kafatası parçalanmış şekilde ölüydü. İntihar etmişti. Sonra araştırdık, içimize sızdığını anladık. Geldiği köyün çoğu işbirlikçiydi. komployu gerçekleştiremedi. Yapsa kendisi ve sülalesi için hiçbir umut ışığı görememiş. Çıkış yolu bulamayınca da intihar etmiş… Benim çok yakınıma kadar gelip, ‘Ben seni gözlüyor, devlete de bilgi veriyordum. Silahım da vardı ama vurmaya cesaret edemedim’ diyenler de oldu.
– Kaç kişi çıktı böyle?
–10–15 kişi var. bazılarını da cezalandırmadık. Bir ikisini serbest bıraktık. Birisi kaçtı. Birisi yanımızda kaldı, onu Avrupa’ya yolladık. Askerdi…
– Korumanızı kendiniz mi örgütlüyorsunuz, yoksa sizin dışınızdan mı?
– Birlikte oluyor.
– Kurşuna dizdikleriniz de oluyor mu?
– Oluyor tabii. Çok çıkıyor. Elimizde böyle sağ olan unsurlar var…
– Halen içinizde şüphe ettikleriniz var mı?
– Haliyle olacaktır. Bir de örgütün çizgisiyle oynayanlar var. tasfiye şeklinde sonuçlanıyor. O konuda da çok mücadelemiz oluyor.
Selahattin Çelik: “Çetin Güngör’ün infazı”
Eski PKK’lı Selahattin Çelik PKK’nın Avrupa yönetiminde görev alan üst düzey görevlerde bulunan Çetin Güngör’ün öldürülmesiyle ilgili şunları söylüyor:
1. Konferans’dan sonra PKK, ilk defa Avrupa’da büyük örgütsel müdahalede bulundu. O dönem PKK, yönetiminde olan Baki Karer, Resul Altınok, Ali Haydar Kaytan, Kesire Yıldırım ve Çetin Güngör (Semir) ve daha bir çok kardosunu Avrupa’ya gönderdi. Öcalan’ın insiyatifiyle sağladığı olanaklarla gerçekleştirilen bu görev bölümü, resmi bir yoruma kazandırılmamışsa bile şu anlama geliyordu: PKK, öne çıkan ilk yöneticilerini, bilhassa ideolojik-siyasal ve örgütsel pratikleriyle öne çıkanları, stratejik önderlik yada MK’nın içinde temel teori tezleri ve politikaları üretecek tarzda işbölümüne uğratmak istiyordu. Ancak bu görevlendirmeden hemen sonra, görevlendirilen kişilerden bazılarının açığa vurmamalarına rağmen Öcalan’ın tek yöneticilik konumunun yükselişine duydukları tepki, PKK’da bölünme tehlikesi yarattıkları için bundan vazgeçildi. Stratejik önderlik gittikçe yanlız Öcalan’ın denetiminde ve yetki alanında kaldı.
1981–1983 döneminde PKK Avrupa Yönetiminde yer alan Çetin Güngör’ün (Semir), Öcalan’la arası 1983 yılında iyice açıldı. Güngör, Öcalan’a karşı tavır alıp, görüşlerini az çok yazılı hale getiren ilk kişidir. 1985 yılında İsveç’te silahlı saldırıda öldürüldü.
Konferans’ın ardından PKK hızlı bir hazırlığa girişti. Kadrolarını sıkı ve sistemli bir çalışmayla eğitti. 1982 yazına kadar Ulusal Kurtuluş Cephesi Program Taslağı, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Problemi ve Çözüm Yolu, Kürdistan’da Halk Savaşı ve Zor, Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi gibi temel yazıları hazırladı. Ve bu doğrultuda cepheleşmek için Türk ve Kürt sol örgütleriyle yoğun görüşmelere başladı. Tüm bu yazılar örgütün resmi görüşü olarak Ağustos 1982 ayı içinde yapılan PKK 2. Kongresi’nde onaylandı.
Bunlar, PKK’nın sorunsuz olduğu ve zorluklarla karşılaşmadığı anlamına gelmiyordu. Yönetici konumunda olan çok kişi direniş sloganları atıyor, ancak, örgütü Avrupa’ya taşımak ve reformist bir çizgiye çekmek için çalışma yürütüyorlardı. Avrupa’ya gönderilenler birbirine düşmüş, 2. Kongre’de önceden hazırlanmış ve onay bekleyen örgütün temel mücadele tezleri yerine, aralarındaki sorunları ve henüz ismini koymasalar da Öcalan’ın tek liderlik konumunu gündem yapıp tartışmak istiyorlardı. Birbirine düşman gibi gözüken Baki Karer ve Çetin Güngör, aralarında henüz örgütsel bir bütünlük olmasa da PKK’yı kendi gündemlerine çekmek için aynı ideolojik–politik zemin üzerinde hareket ediyorlardı.
Çetin Güngör, PKK’da önderlik sorununu gündemleştirmek ve tartıştırmak istiyordu. Amacını netleştirmese de, “yönetimde demokratikleşmeyi!” telaffuz etmeye çalışıyordu. Ancak yanılgıları vardı: Koşullar henüz böyle bir tartışmaya hazır değildi. Örgüt deneyi açısından kadrolar da buna hazır değildi. Kürdistan’da örgüt yaşatmanın dış bağlantıları, dayanakları zorunlu kıldığını düşünen, bunları yaratan, baştan beri bu olanakları denetiminde tutan, ustaca kullanan ve iyi değerlendiren Öcalan, hiçbir şekilde bu tartışmalara tahammül etmiyordu. “Erken olan bu tartışmalar, PKK düşmanlarını, ve örgüt içindeki kararsız ve zayıflan harekete geçirebilir, örgütü böler, parçalardı.” Netleşmiş bir amaç da birleşmemiş olsalar da Güngör, yöneliminde Ali Haydar Kaytan ve İbrahim Aydın isimli PKK yöneticilerini de etkilemişti. Güngör’ün 2. Kongre’de sarf ettiği, “Paran var ama, uçağa binme özgürlüğün yok!” sözleri, sonuçsuz kalan başkaldırının ifadesi oluyordu. Bu sözler aynı zamanda PKK’da bitmeyen ve gittikçe dramatik bir hal alan iç kavganın belki de ana fikriydi.